İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hangi ecdadın torunusun, CHP’nin hangi ok’usun?

Celal Başlangıç
Kendini yüz yıldır “Ermenilerin öldüklerini, Kürtlerin yaşadıklarını” kanıtlamaya çalıştığı bir ülkenin “asıl sahibi” sananlara  “Ermeni soykırımı” deyince, hışımla ayağa kalkıyorlar: “Sen benim ecdadıma ‘katil’ mi diyorsun?” O zaman bir karar ver ecdadının kim olduğuna. Ermeni katliamının kapısını açan, planlayan ve uygulamayı organize eden İttihat ve Terakki’nin şefleri Talat ya da Enver’dir belki… Önce Ermeni zenginlerini Kürt aşiret reislerine öldürtüp malını yağmalayan, kent merkezindeki 120 bin Ermeni’yi yok eden, bir yılda 200’den fazla Ermeni din adamını kestiren Diyarbakır Valisi Dr. Mehmet Reşit’tir belki de ecdadın… Şimdi İttihatçıların torunlarına “Senin ecdadın hangisi” diye sorduğumuz gibi koyalım ortaya sorumuzu: Hangi ok’usun sen CHP’nin? Mahmut Esat Bozkurt’ların mı? Dersim Vilayetinin komutanı olarak bu katliamı yaptıktan sonra CHP’den iki dönem milletvekili olan Abdullah Alpdoğan’ın CHP’sinin ok’u musun? Yani bugünün Şahin Mengü’lerinin, Birgül Ayman Güler’lerin, Dilek Akagün Yılmaz’ların mı ok’usun yoksa 1940’ların Başbakanı, CHP Genel Sekreteri Refik Saydam’ların, bugünün Sezgin Tanrıkulu’ların, Rıza Türmen’lerin mi?…

***
Ermeni soykırımı’ deyince kafa olarak kendini ‘İttihatçıların torunları’ hissedenler ayaklanıyor ‘Ben ecdadıma katil dedirtmem’ diye. Dersim’den özür dilenince de CHP’nin bazı ok’ları isyan ediyor ama ortaya çıkan CHP’nin Başbakanı ve Genel Sekreteri Refik Saydam imzalı, 1942 tarihli belge de artık bazılarının şu soruya yanıt verme zamanının gelip de geçtiğini gösteriyor; ‘Hangi CHP’nin ok’usun sen?’
Kendini yüz yıldır “Ermenilerin öldüklerini, Kürtlerin yaşadıklarını” kanıtlamaya çalıştığı bir ülkenin “asıl sahibi” sananlara  “Ermeni soykırımı” deyince, hışımla ayağa kalkıyorlar:
“Sen benim ecdadıma ‘katil’ mi diyorsun?”
O zaman bir karar ver ecdadının kim olduğuna.
Ermeni katliamınının kapısını açan, planlayan ve uygulamayı organize eden İttihat ve Terakki’nin şefleri Talat ya da Enver’dir belki.
Cezaevlerinden özel emirlerle salıverilen kana susamış caniler arasından “özenle” seçip çeteler kuran, sürgüne gönderilen Ermenileri eşine az rastlanan bir vahşilikle katlettiren İttihat ve Terakki’nin Merkez Komitesi üyesi Dr. Nazım ya da Bahaddin Şeker olmasın senin ecdadın?
Önce Ermeni zenginlerini Kürt aşiret reislerine öldürdüp malını yağmalayan, kent merkezindeki 120 bin Ermeni’yi yok eden, bir yılda 200’den fazla Ermeni din adamını kestiren Diyarbakır Valisi Dr. Mehmet Reşit’tir belki de ecdadın.
Adı “Sopalı Mutasarrıf”a çıkan Trabzon Valisi Cemal Azmi, teşkilatın tetikçisi Yakup cemil ya da Giresunlu Topal Osman Ağa ile Trabzonlu Yahya Kahya gibi eşraftan bozma eşkiyalar mı ecdadın yoksa?
Eğer “ecdadının” bir üyesi olarak; örneğin Ermeni “tehciri” sırasında  Halep ve Konya Valiliği yapan Celal Bey’i görüyorsan…
Hani “tehcir”e karşı çıkınca kendisine “milli mefkure” diyen İttihatçılara “Hangi milli mefkure? Böyle ölümlere milli mefkure demek, millet için en büyük iftira ve hakarettir” diyen, görevden alınıncaya kadar çevre illerden gelen pek çok kişinin Suriye çöllerine gönderilmesini engelleyen Vali Celal Bey’se senin “ecdadın…”
Sadece kendi bölgesindeki Ermenileri sürgüne göndermeyi reddetmekle kalmayan, çevre şehirlerden gelen Ermenilere de her türlü yardımı yapan, göçertilenleri meslek ve sanatlarına göre  çevre ilçelere ve köylere gönderen Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali (Ozansoy)’yi ecdadın olarak görüyorsan…
Eğer senin “ecdadın” Ermenileri imha emirlerini uygulayamayan Kastamonu Valisi Reşit Bey, Yozgat Mutasarrıfı Cemal Bey ve Erzurum Valisi Tahsin Bey’se…
Tehcir emirlerini uygulamayı reddettikleri için Diyarbakır’ın İttihatçı Valisi Mehmet Reşit tarafından öldürülen Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi Bey, Beşiri Kaymakam Muavini Sabit Bey ise senin “ecdadın…”
Yüzlerce misyoneri evinde saklayan Savur Kaymakamı Sıtkı Bey, Midyat Kaymakamı Nuri Bey ve daha nice onurlu insansa senin “ecdadın…”
Korkma, “Ermeni soykırımı” deyince kimse senin “ecdadının” katil olduğunu söylemiyordur.
Onun için önce bir karar ver “ecdadının” kim olduğuna.
Bir vicdansızlar sürüsü müdür senin “ecdadın”, yoksa hayatları pahasına vicdanlarının sesini dinleyen namuslu insanlar mıdır?
Katliamın kanıtı CHP’li başbakandan
“Ecdatları” konusunda olmasa da, parti amblemlerindeki oklardan hangisi olduğuna dair bir kararı da CHP’liler vermek zorunda.
Elbette “CHP’nin hangi ok’usun sen?” sorusu simgesel ama… Yanıtı pek öyle değil.
Başı her sıkıştığında, genel ya da yerel seçim yaklaştığında üç kartı masaya sürüyor AKP iktidarı.
“Çözüm Süreci”, “Alevi Açılımı”, “CHP’nin Dersim Katliamı”.
Tam olarak Başbakanlığı olmasa bile bu kartları masaya sürme görevini şimdiki Cumhurbaşkanından devralan Davutoğlu da aynen kendinden öncekini taklit etti.
“Dersim kartı”nı sürüverdi CHP’nin önüne.
Sezgin Tanrıkulu “Genel başkanımın bilgisi dahilinde buraya geldim, CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak Dersim’de acı duyan herkesten bin kere özür diyorum” dedi.
Vay sen misin diyen!
CHP’li “şahin”lerin “altı ok”u da tek hedefe yönelmişti.
Eski CHP Milletvekili Şahin Mengü’ye göre “Sezgin Tanrıkulu sen hangi hakla CHP adına özür  dilersin. Sen kimsin şerefsiz”di.
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler de İzmir cenahından “ok”unu atıp “Tanrıkulu’nun görüşünü CHP’ye mal etmeye çalışmasının çaresizlik” olduğunu söylüyordu.
Bir diğer “ok” Uşak Milletvekili  Dilek Akagün Yılmaz’dı.
Yılmaz’a göre de Tanrıkulu’nun CHP adına Dersim olayları nedeniyle özür dilemeye hakkı yoktu.
Öyle ya, Genel Başkan Yardımcısı olsa da bir Kürt’ün ne hakkı vardı Dersim olayları nedeniyle özür dilemeye!
Zaten “bilgisi dahilinde” olduğunu söylediği “Genel Başkan” da hem Dersimliydi üstüne üstlük, hem de Alevi…
Tam tartışmalar gemi azıya almıştı…
CHP’nin “ok”larının her biri başka bir tarafa bakmaya başlamıştı…
“CHP ha parçalandı, ha parçalanacak” diye bakılıyordu…
“Canım 1930’ların koşullarına 2015’lerin gözlüğüyle bakmayın” deniyordu ki…
Bir belge çıktı ortaya…
“Adam”, 1938’in olaylarına 1942’nin gözlüğüyle bakıyordu, 2015’lere gelmişlerin varamadığı bir gönül yüceliği, bir insan duyarlılığı, bir doktor olmanın namusuyla.
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’a gönderdiği TBMM antetli kağıtta diyordu ki…
“…bir hekim olarak, yakıcı ve boğucu gazların, düşman askerlerine bile uygulanmasına karşı olduğumu belirtmeliyim. Tunceli’de kullanılan bu gazların bir daha kullanılmaması için yasa teklifi hazırlatmaktayım. (…) kendi halkımıza kullanılan bu gazların  toplu sivil ölümlerine yol açtığı görülmektedir. Bir hekim olarak da, bir insan olarak da bundan utanç duyduğumu belirtmeliyim. Bir daha tekerrür etmemesi için yasal çalışmaları başlattığımı bildirmek isterim.”
Dersim’de sivil halkın zehirli gazlarla katledildiğini söyleyen, katliamdan hemen sonra başbakan olan Refik İbrahim Saydam.
Cumhuriyet kurulduğundan beri Sağlık Bakanlığı yapan, CHP Genel Sekreteri olan Refik Saydam…
Şimdi İttihatçıların torunlarına “Senin ecdadın hangisi” diye sorduğumuz gibi koyalım ortaya sorumuzu:
Hangi ok’usun sen CHP’nin?
Mahmut Esat Bozkurt’ların mı?
Dersim Vilayetinin komutanı olarak bu katliamı yaptıktan sonra CHP’den iki dönem milletvekili olan Abdullah Alpdoğan’ın CHP’sinin ok’u musun?
Yani bugünün Şahin Mengü’lerinin, Birgül Ayman Güler’lerin, Dilek Akagün Yılmaz’ların mı ok’usun yoksa 1940’ların Başbakanı, CHP Genel Sekreteri Refik Saydam’ların, bugünün Sezgin Tanrıkulu’ların, Rıza Türmen’lerin mi?…
Sakın ola ki dünün Menderesçileri, Demirelcileri, bugünün MHP’lileri, AKP’lileri sevinmesin bu soruya.
O tarihlerde sizin de “ecdadınız” CHP’nin ok’larından biriydi.
Yanıt verme sırası sizde ama…
Sakın ola ki “CHP’nin altı ok’u var, altısı da birbirinden ayrılmaz” saflığına düşmeyin yanıt verirken, söylemiştim buradaki ok’un sembolik bir anlamı olduğunu.
Şimdi aynen İttihatçıların torunlarına “Sizin ecdadınız hangisi?” diye sorduğumuz gibi size de soralım:
Siz hangi CHP’nin ok’usunuz?
 …………….
Kaynakça:
1915 Ermeni soykırımında kötüler ve iyiler, Ayşe Hür, Radikal
İşte Soykırım Belgesi, Özgür Küçük, Özgür Gündem
T24

Yorumlar kapatıldı.