İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

38 Dersim Üzerine Anımsamalar

İbrahim Karakaya
Bugüne kadar Dersim 38 soykırımı üzerine birçok belge yayınlandı, araştırmalar yapıldı, öyküler yazıldı. Bu çalışmaların her biri çok değerlidir. Sözlü tarih çalışmaları ile tanıkların anlatımlarının kalıcılaştırılması, devlet arşivlerindeki belgelerin derlenmesi, tek tek insan öykülerindeki yaşanmışlıklar bize tarihimizle ilgili önemli veriler sunmaktadır. Halen yazılmaya ve derlenmeye muhtaç çokça belgenin, öykünün olduğunu biliyoruz. Bu konuda Dersimli araştırmacı, yazar ve kurumlarımızın henüz hiçbir çalışma yapmadığı alanın Dersimin Kalan Bölgesi olarak bilinen, 38 de yasak mıntıka olarak ilan edilen Mercan’dan, Pülümür’ün Danzik Köyüne kadar olan bölgesidir. Bu bölge iki noktada çok önemlidir. Birincisi Seyhhasan ve Seydan aşiretlerinin yurt edinip çoğalarak dağıldıkları bölgedir. İkincisi de 38 Dersim Soykırımının en yoğun yaşandığı ve boşaltılıp yasak bölge ilan edilen yerdir. 1994 yılından bu yana da halen yerleşime kapalıdır.

2. Munzur Festivali’ne katılan değerli Kürt yazarımız Mehmet UZUN Munzur kıyısında ki konuşmasında “ her biriniz bildiğiniz, duyduğunuz olayları yazınız. Yazdıklarınız bir araya geldiğinde sizin destanınız ortaya çıkar” demişti. Bu çok değerli öğüdün gereği olarak, yazmayı ertelediğim iki olayı değerli arkadaşım Dr. Şükrü Arslan’ın anımsatması ile yazmaya çalışacağım.
ARAMIZDA UNUTULANLAR VE BİR ÖZÜR BORCU…
Köyümüz, 38 sonrası yasak mıntıka olarak ilan edilen Kalan / Lertik bölgesinin Müdürik köyüydü. Bizden önceki sahiplerinin Ermeni oldukları hem isminden hem de yıkıntıları üzerinde ev yapılan kilisenin kalıntılarından belliydi. Evlerimizin yanında akşam serinliğinde oturup dinlendiğimiz ve sohbetler ettiğimiz taşın adı da (Kemere kilise) Kilise taşıydı. Dersimin birçok yerinde olduğu gibi bölgemizde de Ermeni yaşanmışlığının kalıntıları mevcuttu.
Dedem aşiretimiz içinde saygın biriymiş. Xımoğlu ailesinden Sadık Ağa (Sadıke Xımko) olarak biliniyordu. Rus ordusu Erzincan’ı işgal edip Dersim bölgesine girince Dersim Aşiretleri birleşirler. Hozat’ta bulunan Halit Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu ile birlikte Aşiret milis güçleri Erzincan’a girerler ve Rus askerleri ile birlikte Ermenileri geri çekilmek zorunda bırakırlar. Savaşan ve geri çekilen Ermeni gruplar ile birlikte halktan ailelerde korkularından bölgeyi terk ederler. Bu terk etme sırasında Erzincan- Erzurum arasında Sansa Deresi bölgesinde bazı Ermeni gruplar esir edilirler. Kışın en soğuk ayı olan, Şubat ayında bu olaylar yaşanmaktadır. Esir edilenler donmak üzeredirler. Bizim Dersimliler, Ermenilerin canlarından daha çok onların paralarının var olabileceği ile ilgilenirler. İçlerinden elebaşı olabilecek konumda olan, düzgün giyimli ve dizlerine kadar çizme giymiş birinin üzerini ararlar fakat bir şey bulamazlar. Çizmelerine saklamış olabilir diyerek çıkarmasını söylerler, çizmeleri donmuştur, çıkarmakta zorlanınca bir diğeri “ne uğraşıyorsun. Ayağını kes gitsin” deyince Dedem araya girer ve yavaş yavaş ısıtarak çizmeyi çıkartır. Çizmelerin içinden para çıkar, çıkan parayı alırlar. Diğerleri de aynı durumla karşılaşırlar, paralarından olmuşlardır ama canları kurtulmuştu. Yakalanan Ermeni aileleri Pülümür’ün Danzik Köyünün yerleşik aileleridir. Dedem bu Ermenilerden üç aileyi oradan yanına alır ve bizim köye getirir. Bu ailelerden biri Arık Ermeni, Magar Ermeni diğeri de Agop Ermeni’nin aileleridir. Agop Ermeni Boros Ermeni olarak ta anılmaktadır. Bizimkiler daha rahat telafuz etmek için ona Abbas Ermeni adını vermişlerdi. Agop Ermeni keşiş okulunda okumuş, bilgili ve zeki biridir.
Bu Ermeni Aileler, dokuma kumaş tezgâhlarını kurumuşlar ve o bölgenin Çuha denilen giyilecek elbise kumaşını onlar üretiyorlarmış. Ayrıca demircilik ve kalaycılık işlerini de yapıyorlarmış. Bizimkilerden zanaatkâr pek çıkmayacağından onların yaptığı işlerin önemi daha da artmaktadır.
Zaman içinde bu ailelerden yeni katılımlar ve evlenenler ile birlikte nüfus epeyce artmıştır. Arık, Magar, Agop, Dığa, Dun, Ahse, Varte adları Halam ve babamın anlatımlarıyla aklımda kalan isimlerdir.
Babam henüz bir yaşında iken Dedem Sadık Ağa (1933 yılında) yaşamını yitirir. Halam dedemin ilk çocuğudur, dedem öldüğünde evlilik çağında genç bir kızdır. Alişer Efendi ile Nuri Dersimi dedeme sıkça misafir olurlarmış. Dedem, Nuri Dersimi’den halama okuma yazma öğretmesini istemiş fakat ömrü buna yetmemiştir. Bir sene sonrasında halam amcasının oğluyla evlendirilir. Nenem de Mansuran (şimdiki adı Yakatarla) köyünden Ağaye Seyd ile evlenmiş ve babamı da yanına almıştı.
1937 Dersim harekatının birinci döneminde Kalan Bölgesi aşiretleri pek etkilenmemişlerdi. 37 sürecinde Kalan bölgesi, genellikle Haydaran ve Demenan Aşiretlerine lojistik destek sunmakla yetinmişlerdi. Seyit Rıza ve diğer ileri gelenlerin idamı sonrasında Kalan aşiretlerinin etrafındaki çember daralmıştır. Zaten gerek J.U.K. Raporlarında gerekse de Fevzi Çakmak’ın raporlarında Erzincan, Gümüşhane ve Sivas bölgesindeki asayiş / soygun olaylarının Kalan aşiretleri tarafından yapıldığı ve mutlaka tedip ve tenkil edilmeleri gerektiği belirtilmektedir.
Dedemin ölümüyle birlikte Ermeni Aileler en büyük güvencelerini kaybetmişlerdir. 38 harekatı Kalan Bölgesini kapsayınca tümden çaresiz kalırlar. Hem silahsızdırlar, hem de zorunlu bir katliamın içinde ölümle karşı karşıyadırlar. Pülümür’ün Danzik köyünde ki askeri karakoldan bunlara bir haber iletilir. Bu aileler daha önceleri orada ikamet etmişlerdi. Ermenilere gelen haberde; komutan onlara “Sizin Kürtlerle bir ilişkiniz yok. Gelin teslim olun canınızı kurtarın” demektedir. Gelen habere itimat etmemekle beraber başkada çareleri yoktur. Toparlanmaya başlarlar ve yola koyulurlar. Halam 38 yılında evli ve hamiledir. Arık Ermeniye “bende sizinle geleyim” der. Arık Ermeni halama “ Hatun, biz gidiyoruz fakat ne olacağımız belli değil. Bizimle gelip kendini tehlikeye atma” der. Halam yine de onları takip ederek gider. Halam Panciras (Çakırkaya) Köyünde akrabaların yanında kalır. Ermeni aileler Danzik Köyüne varmışlardır. Karakol komutanının yanına varırlar. Komutan askerler eşliğinde hepsini Danzik ile Panciras Köyleri arasındaki Xor Mezrası denilen bir yere götürür. Orada çukur bir alanda hepsini kurşuna dizdirir. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı hiçbiri sağ kalmaz. Arık Ermeni yaşlı olduğu için kafileye yetişemez, geç karakola varır. O’nu da bir samanlık ateşe verilir ve Arık Ermeni samanlık ateşinin içine atılır. Arık Ermeniye diğerleri ile birlikte ölüm nasip olmaz. Halen yaşayan, olaylara tanıklık eden ve o dönemde sürgün edilen kişilerin anlatımlarından, kırk kişinin üzerinde olan O ailelerden kurtulan hiç biri olmamıştır. Cansız bedenleri güneşin altında çürümeye ve kurda kuşa yem olarak bırakılmıştır. Herkes önce kendi acısına ve kaybına ağlar. Ne yazık ki onların acısına ağlayacak hiç kimseleri de yoktur. Onun için Onları anmak, hatırlamak ve hatırlatmak çok daha büyük bir insani görev ve sorumluluk olarak bizlere düşmektedir. Bana anlatıldığı halde bugüne kadar sizleri anlatamadığım için beni bağışlayın Arık Ermeni, Magar, Agop, Dığa, Dun, Ahse, Varte ve yaşamını yitiren ve adlarını bilmediğim tüm Ermeni Canlar…  
MANSURAN OLAYI ve 1938’ DE KALAN BÖLGESİ:
1937 yılının Aralık ayında asker ihbar olduğu gerekçesi ile Mansuran Köyünde silah aramasına giderler. Köy hepsi yakın akraba olan 9-10 haneli bir köydür. Nenem de o köyde evlidir ve babam beş yaşlarında nenemin yanındadır. İhbar edilen kişi Kalan Aşiretinin bir kolu olan Keçelan Aşiretinin Ağası Munzur Ağa’nın kızı Saray Hatun ile evlidir. Silah olmadığı halde mutlaka silah teslim etmesi için baskı ve hakaretler edilir. İki gün köyde kalırlar. İkinci gün köylüler bir çıkış yolu bulmaya çalışırlar. Sonunda askerlerin silahsız olduğu bir sırada üzerlerine saldırırlar ve sopalarla, bıçak ve baltalarla askerleri etkisiz hale getirirler. Seyit Rıza’nın idamından sonra askeri karagah Ağdat köyünde yerleşmiştir. Öldürülen askerler bu karagahın askerleridir. Kısa sürede haberin duyulup, askerlerin üzerlerine geleceğini ve eğer aşiret ağası kendilerine sahiplik etmez ise sonlarının ölüm olacağını bilen köylüler bir düşünce geliştirirler. Munzur Ağanın vefatından sonra aşiretin ileri geleni olan Mercan Köyünde oturan kardeşi Hüseyin Ağaya haber yollayarak, Aktaş köyünde (Kemera sipiyde) oturan kardeşi Hasan Ağanın Kız kardeşlerine askerlerin yaptığı hakaret nedeniyle askerleri öldürdüğünü, kendisinin de Mercanda ki Karakolu ( Karakole Dıze) basması gerektiğini söylerler. Hüseyin Ağa Mercanda ki aşiretin silahlı güçlerini toplar ve karakolu basar, askerleri öldürür ve silahlarına el koyar. Daha sonra Zeranik Nahiyesinde ki karakolu basmaya giderler ve zayiat verip gelirler.
Kış koşulları ağırlaşınca askeri hareket durmak zorunda kalır. İlkbahar ile birlikte “38 kırımı” olarak hafızalarımıza kazılan askeri harekat en ağır şekilde başlatılır. Kalan bölgesinin etrafı askeri karargahlarla tahkim edilir. Milisler yoğun şekilde kullanılır. Uçaklarla yoğun şekilde köyler bombalanır.
Seyit Rıza’nın idamından sonra Abbasan Aşireti başsız kalmıştır. Aşiretin ileri gelenlerinden biri olan Zeynel ( Zeynele Topi) ve Rayberin ihaneti ile Alişer Efendi ve Zarife Hatun Sultan Baba Dağında kaldıkları mağarada katledilirler. ( Sultan Baba tüm Seyh Hasan ve Seydan Aşiretlerinin kutsal mekanıdır. Düzgün Baba gibi.) Mansuran Köyündeki askerlerin öldürülmesi nedeniyle bu köylerin üzerine büyük bir askeri birlik gönderilir. Bölgeyi iyi bilen Mamkirek Köylüleri de milis olarak askerlerle birlikte harekata katılmak zorunda bırakılırlar. Zarük köyü ile Merho Mezrası arasındaki ormanlık alanda operasyon başlar. Aranılan kişi Mansuran’da ki asker ölümünden sorumlu tutulan Hese Kasik’tir. Hese Kasik Dedemle akrabadır. Dedemin anne tarafı Erzincan’ın Kismikör Köyünden olması nedeniyle bizim aile Türkçe konuşabilen nadir ailelerdendir. Hese Kasik’te Türkçe konuşabiliyor. Zarük Meydanı denilen bir yerde genç bir askerle Hese Kasik karşı karşıya gelirler. Hese Kasik bölgenin en iyi nişancılarından biridir. Askere kurşun sıkamaz, kaç git der. Daha sonra Mamkirekli milisler tarafından yakalanır. Kendisini bırakmasını söyler, kabul etmezler. Beni teslim etmeyin, siz öldürün derse de onlar teslim etmekte kararlıdırlar. Aşiretler arası husumette vardır. Teslim ederler. Subay Hese Kasiki sorguya alır ve işkenceye başlar. Hese Kasik, öldürüleceğini biliyor, kendisini teslim edenlerden intikam almak için “biz sizinle savaşıyoruz, bunlarda bize yiyecek veriyorlar” der. Subay sonunda Hese Kasik’in ağzına tabancayı koyar ve tüm kurşunları boşaltır. Mamkirek Köyünü de yakar ve erkeklerini de topluca öldürür.   
J.U.K. Raporlarında da belirtildiği gibi devlet bölgede milisleri kullanmış, fakat her ne olursa olsun devlete yardım edenlerden de hile sezinlemiştir. Nitekim en bilinen ihanetçi olan Rayber oğlu ile birlikte karargaha gider ve kendisine vaad edilen para ve iskan edileceği yere gönderilmesini ister. Komutan “ kendi öz amcasına ihanet eden kişi devlete de ihanet eder” der ve karargahın içinde Rayber ile oğlunu kurşuna dizer.
Boşaltılan köylerdeki evler ve ekinler yakılır, ahırlardaki hayvanlar telef edilir. İnsanlar çoluk çocuk, yaşlı genç korunabilecekleri yerlere sığınırlar. Artık evlerinden mahrum kalmanın yanında, yaşamları için en gerekli olan beslenme kaynaklarından da yoksun kalmışlardır. O dönemi yaşayanlar, bölgede “tar” olarak adlandırılan otları kaynatıp suyunu süzdükten sonra katıksız yediklerini anlatırlar. Saklanabildikleri alanlar orman içleri, Sultan Baba etekleri, Ahponos Vadisi ve Laç Deresi arasındaki bölgelerdi. Laç Deresindeki mağaralarda Demenan Aşiretiyle birlikte kalanların hepsi katledilir. Laç Deresini koruyan çok az sayıda silahlı Demenanlı vardır. İbise Seykali, Hese Gewo, Hemede Cıbrail… Bu savaşçılar katledildikten sonra asker topları mağaralara çevirir ve içindekilerin hepsini katleder. Her ihtimali düşünerekten mağaranın derinliklerinde kimseler kalmasın diye mağara içlerine zehirli gazlar atılır. Günler sonrasında insanlar yakınlarını aramak için gittiklerinde kokudan dereye yanaşamazlar. Dedemin kardeşinin çocuklarından bir aile ( Xıde Xımko) de orada katledilir. En korunaklı yerlerden biri olan Laç Deresinde yaşanılanlardan sonra saklanma koşulları gittikçe zorlaşır. Asker Kalan Bölgesinin üzerine ateş yağdırır. Hasta ve aç kalan çocukların ağlamaları nedeniyle yerleri askerler tarafından belirlenmesin diye anneleri tarafından boğulmak zorunda kalınır. Kaçma sırasında ailelerinden kopan çocuklar bulunduktan sonra askerler tarafından subaylara paylaştırılır. Dersimin Kayıp Kızlarının örneği kalan bölgesinde çokça yaşanmıştır. (Ğızıragta) Çat Köyünde Keke Sılemonun yeğenleri Huriye ve Fatma, (Meraş) Eğimli Köyünde Seyismail’in kızkardeşi, (Abaşiyo) Yalmanlar Köyünde Silemone Tawko’nun iki kız kardeşi ve daha bir çokları 1970 ile 1990 yılları arasında ailelerini bulabildiler. Sonrası sürgün ve hiç tanımadıkları, dillerini bilmedikleri bir yerde verdikleri yaşam mücadelesinin hikâyeleri ile dolu bir hayat. Her aile tek bir köye verilmişlerdi. Babamlar Bolu- Mengen’in bir köyüne, Halam ise bir başka aile ile Balıkesir’e sürgün gitmişlerdi. Halam orada Demenanlı Hese Sod ile evlenmişti, babamlar ise yasak kalktıktan sonra tekrar Dersim’e geri dönmüşlerdi.
Yasak mıntıka olarak adlandırılan Kalan Bölgesi Dersim tarihi açısından ve özellikle de 38 Soykırımı nedeniyle araştırılmaya ihtiyaç duyulan bir yerdir. Dersim’in diğer bölgeleri gibi buradaki insan hikayelerinin de derlenmesi gerekmektedir. Bu görev öncelikle o bölgede yaşayan bizlere düşmektedir.
Saygılarımla.  2014
İbrahim KARAKAYA
Torne Sadıke Xımko

Yorumlar kapatıldı.