İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kemalizm neden burjuvadır? Ya da “vekelaten devrim”

1- M.Kemal bu coğrafyada gerçekleştirilen burjuva devriminin en önemli önderidir..
6- Her burjuva devrimin ortak ideolojisi milliyetçiliktir. Her milliyetçilik şu ya da bu biçimde temel olarak  bir etnik kökene referansta bulunur. O coğrafyadaki diğer etnik topluluklar için zor, asimilasyon ve zulmü içerir. Türkiye coğrafyasının çok etnikli profili bir tek etnik gruba yönelik milliyetçilik için çok daha dezavantajlıydı… Bu yüzden Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi vb. gibi diğer etnik gruplar açısından burjuva devrim dönemi çok daha ağır zulüm ve asimilasyon politikasına neden olmuştur.

***
1- M.Kemal bu coğrafyada gerçekleştirilen burjuva devriminin en önemli önderidir..
2- Bu burjuva devrim dünyadaki kapitalistleşme sürecine paralel olarak Osmanlı’da zorunlu olarak yaşanmaya başlayan “modernleşme” sürecinin ürünü olan yeni asker sivil bürokrasi önderliğinde ve zayıf bir burjuva toplumsal temelde yapılmıştır.
Fakat bu durum devrimi, devrime önderlik edenlerin -asker sivil bürokrasi- sınıfsal konumlarına bakarak “küçük burjuva” ya da devrime katılan son derece güdük ticaret burjuvazisinin varlığına bakarak “ticaret burjuvazisinin önderliğinde burjuva devrim”  ya da asker sivil bürokrasinin görece özerk konumuna bakarak “Bonapartizm” vb. olarak nitelemeyi haklı kılmaz.
Bu bakış burjuva devrimi yalnızca ileri ülkelerde gerçekleştirilen biçime indirgemek olduğu gibi, dünya-tarihsel bakış açısından yoksun yalnızca yerel olanı esas alan eksik bir yaklaşımın göstergesidir.
Türk burjuva devrimi asker sivil bürokrasisinin önderliğinde dünya kapitalizminin nesnel anlamdaki çekici ve yönlendirici gücüyle gerçekleştirilmiş ve en erken aşamalarında tekelci devlet kapitalizmine dönüşmüş bir burjuva devrimdir.
3- Burjuva devrimlerin olması için dünya genelinde bir burjuva devrim dalgasının ve hegemonyasının varlığı gereklidir. Tek tek her ülke de gelişkin bir burjuvazinin varlığı gerek şart değildir. Bu devrimlerdeki eşitsiz ve bileşik gelişme yasasının bir gereğidir. Burjuvazisi az gelişmiş ülkelerde de devrim, bu burjuvazinin marifetiyle  değil; “sınıfsızlaşan” egemen elitlerden bir bölümünün önderliğinde gerçekleşebilir. Buna “vekaleten devrim” diyebiliriz.
Bu devrimleri tetikleyen  esas olarak o ülkedeki içsel sınıfsal dinamikler değil; dünya-evrensel sınıfsal dinamiklerdir. Kapitalizmle birlikte artık dünya devrimleri dönemi açılmıştır ve her devrime lokal bir ölçekten değil dünya devrimi genel perspektifi içinden bakmak gerekmektedir.
Gerek ilk örneklerden olarak Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleşen burjuva ulusal devrimi gerekse son örneklerden olan Filistin ve Kürt ulusal hareketleri kendi yerli burjuvalarının oluşum ve mücadelesiyle değil dünya devrimi perspektifinden anlaşılabilecek devrimlerdir. Aksi halde Kemalizmi, Bonapartizmi, Bismark Almanyasını, Küba, Çin ve Nikaragua devrimlerini  tam olarak anlayabilmek olanaksızlaşır.
Bir ara not olarak şunu da belirtmekte yarar var. Türk burjuva devrimi için de burjuvazinin ve proletaryanın evrensel önderlikleri de savaşmış ve çatışmıştır. Uluslararası sosyalist önderlik de bu devrimde küçümsenmemişi gereken bir eki yaratmıştır. Yalnızca TKP, Türkiye Halk İştirakiyun Partisi değil; Çerkez Ethem Hareketi, Yeşil Ordu, hatta bizzat Kemalist hareketin merkezinde ses ve karşılık bulan Sovyet tipi devrim seçeneği tartışmalarını bir taktik, demagoji ya da dikkate alınmayacak kadar zayıf bir eğilim kabul etmek olanaklı değildir.
Vekaleten devrimler ile, temelde eski sistemi sürdürmek için sistemde burjuva-kapitalist ilişkilere istemeden taviz veren yönetimler arasında bir süreklilikten çok kopuş ilişkisi vardır. Örneğin bir meclis açmak zorunda kalan yer yer kapitalistleşme sürecinin bir halkası kabul edilebilecek olan modernleşmeleri yapmak zorunda olan Abdülhamit ile İttihat Terakki- Kemalizm birbirlerine benzerliklerine dayanarak aynı sürecin doğrusal halkası görülmez, arada süreklilik ilişkisinden ziyade kopuş ilişkisi vardır. İttihat Terakki ile Kemalizm arasında da kopuşlar vardır ama başat-belirleyici olan bu kopuşlar değil, sürekliliklerdir. Bu ikisi arasındaki fark  birinin eski rejimi restore etmek amacındayken, diğerinin eski rejiimi sonlandırıp yeni bir rejim kurma isteğidir.   Kemalizm bir burjuva devrimdir… Zira feodalizme ait en temelli kurumları saltanat, hilafet yok edip/ya da işlevsizleştirip burjuva sistemin temel kurumlarını bunların yerine ikame etmeye yönelik bütünsel bir program ve eylemin temsilcisidir.
Nikaragua, Çin, Küba vb. devrimleri de yerel planda proletaryanın çok az ya da hiç etkisinin bulunmamasına rağmen sınıfsızlaşmış elitlerin önderliğinde  (güçlü bir alt sınıf tabanı olabilir ya da olmayabilir) dünya proleter devrim dalgasının ve güçlü bir kale olarak SSCB’nin varlığı ile bağlantılı sosyalist devrimlerdir.
Elbette bu durum bu devrimleri burjuva ya da sosyalist olarak nitelememizi engellememekle birlikte  bunların  (vekaleten)  gerçekleşen özgün ve eksikli devrimler olduğu gerçeğini görmemizi de engellememelidir.
Çok daha önemli olarak bu devrimlerin kendi başarıları bizzat dünya evrensel dalga ve önderliğin nesnel ve öznel güçleriyle çok yakından ilintilidir.  Burjuva devrimin güçlü dünya evrensel gücü Kemalist devrimin burjuva devrim karakterini ve başarısını sağlarken; örneğin sosyalist devrimler açısından sözkonusu olan durum bunun tersidir.
Dünya evrensel proletarya hareketi vekaleten devrimleri çağıracak kadar güçlü ve ama bu devrimleri tümüyle dönüştüremeyecek kadar güçsüz olduğu için,  sonuçta yeniden dönüşen gerileyen ve çözülen  dünya evrensel sosyalist hareketin kendisi olmuştur.
Nikaragua Devrimi ve Bu topraklarda yaşanan Kürt hareketi de   bu evrensel sosyalist güçten ivme alan son örneklerdir. Bu hareketlerin güçlerini artırdıkları dönemle evrensel sosyalist önderliğin bozulma, çözülme ve dağılmaları aynı konjonktüre düştüğü için bu hareketler de sosyalizm doğrultusunda derinleşememiş ve içsel sınıfsal zayıflıklarıyla bağlantılı olarak şu ya da bu ölçüde burjuva sınırlar içine çekilmek zorunda kalmışlardır. 
4- Bu nedenle Kemalist devrimin en temel karakteri burjuva olması ve sırasıyla ve bazen de birleşik olarak peternalist, korporatist ve liberal yöntemlerin eşliğinde emeği kontrol altında tutmayı en öncelikli sorunsal olarak görmesidir. 
5- Her burjuva devrim ‘eksik’tir… Türkiye’deki burjuva devrim son derece geri sınıfsal- kültürel zemin üzerinde gerçekleştiği için özellikle anti emperyalizm ve anti feodalizm ölçütleri açısından çok daha ‘eksik’tir…
6- Her burjuva devrimin ortak ideolojisi milliyetçiliktir. Her milliyetçilik şu ya da bu biçimde temel olarak  bir etnik kökene referansta bulunur. O coğrafyadaki diğer etnik topluluklar için zor, asimilasyon ve zulmü içerir. Türkiye coğrafyasının çok etnikli profili bir tek etnik gruba yönelik milliyetçilik için çok daha dezavantajlıydı… Bu yüzden Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi vb. gibi diğer etnik gruplar açısından burjuva devrim dönemi çok daha ağır zulüm ve asimilasyon politikasına neden olmuştur.
7- Kemalist devrim  etnik temelli bir milliyetçilik açısından Anadolu coğrafyasının yarattığı kısıtları suni İslam ortak paydasını devreye sokarak telafi etmeye çalıştı. Bu laiklik ilkesinden ciddi bir ödün anlamına geldiği gibi,  daha çok göçebe (Balkan, Çerkez) vb. unsurlar açısından başarılı olsa da ciddi bir nüfusa sahip  ve bu toprakların kadim topluluklarından olan  Kürtler  açısından başarılı olamadı. Bu politika gayri müslim Türkiyelileri ise daha en baştan dışlayıcı bir nitelik taşıyordu.
8- Kemalizm’in “Türk” ve “suni islam” çerçevesi üzerine oturttuğu resmi ideolojisi -her ne kadar geleneksel suni islamı ve islam devleti anlayışını gerilettiği için Alevilerden bir sempati toplasa da-  temelde Alevilik sorununu da çözümsüz bıraktı. Aleviler görece rahatladılar ama hep Cumhuriyetin  ikinci sınıf insanları olarak da kaldılar.
9-Kemalizmin suni islamı olduğu gibi değil (Osmanlı suniliği biçiminden Cumhuriyet suniliği biçimine dönüştürerek,   (bir tür protestanlaştırma) resmi ideolojiye eklemleme çabaları geleneksel suni islamlıkla Cumhuriyet arasındaki ilişkileri de ilk başlarda karşıtlığa sonraki süreçte de (Kemalizmin geleneksel müslümanlığa doğru bir adım atması ve tarikatların sistemle bütünleşmeye başlamaları ölçüsünde) düşman kardeşliğe dönüştürdü.
10- Kemalizm burjuva devriminin sınıfsal ve nesnel kısıtları ve sosyalizm tehditi nedeniyle  burjuva devrimin atması gereken sosyo ekonomik dönüşüm adımlarını yeterince atamaması devrimin çok ağırlıkla bir kültürel devrim olarak kalmasını sağladı. Gerçek hayatlarında Cumhuriyetle birlikte hiç bir önemli olumlu değişiklik yaşamayan taşra ve kırsal kesim, bu devrimi bu nedenle büyük ölçüde kültürel kodlarına bir saldırı olarak algıladı ve soğuk baktı.
11- Kemalizmin eksik başarısının arkasında yerellikleri ortadan kaldırması  değil tam aksine kaldıramaması vardır. Zira burjuva devrim yerelliği ve çok parçalılığı ifade eden feodalizme karşı bir merkezileşme sürecidir. Burjuva devrim, ulus devlet ve demokrasi kavramları birbiriyle çok bağlantılıdır.  Bugünlerde çok sık unutturulmaya çalışıldığı gibi burjuva demokrasinin arkasında da bizzat bu totaliter anlayış ve ideoloji vardır.
Kemalizm totaliter etkisini gösterdiği büyük kentlerde önemli bir toplumsal dönüşüm ve taban sağlarken; kendi varlığını (totaliter ölçüde) hissettiremediği taşraya ve yanlış uluslaşma stratejisi nedeniyle Kürt bölgelerine çok daha az nüfuz edebilmiş ve dolayısıyla kendisine bu bölgelerde taban oluşturmakta yetersiz kalmıştır.
Kemalist devrimce kapsamlı bir kuşatma (ekonomik, kültürel ve askeri)  altına alınan Batı’da devrim tutmuş ve  bireyin ve demokrasinin kurumlaşması açısından ileri sonuçlar yaratmışken; temel olarak eşrafa ve Kürt ağalarına bırakılan, gidildiği ölçüde de yalnızca ve tek yanlı olarak jandarma ile gidilen bu bölgelerde devrim önemli bir toplumsal temel yaratamadığı gibi bireyin oluşumu ve demokrasi açısından da bu bölgelerde gerekli dönüşüm sağlanamamıştır.
12- Kemalizm -bazıları oldukça sert ve tavizsiz eleştiriyi zorunlu kılan- tüm eksikliklerine karşın bir burjuva devrimdir bu anlamda ileri bir sıçrayıştır. Din-bilim, erkek-kadın, cemaat-toplum, birey-mürid, köy-kent, iktidarın kaynağının tanrısal ya da seküler olması vb. açılarından -eleştiriler saklı kaymak üzere- tüm tercihleri ileriye doğrudur.
Sosyalistlerin emek sermaye ilişkileri başta olmak üzere laiklik, anti emperyalizm, ulusal sorun vb. alanlarında Kemalizmle bir kopuş yaşanması gerektiğini unutmaları ne kadar düşünülemezse Kemalizmin devrimci atılım niteliğinin karartılmaya çalışılmasına yönelik neo- Osmanlıcı yaklaşımlara prim vermesi de olanaklı değildir.
13- Kemalizmin bugünkü tek ilerici seçeneği  etnik, dinsel-mezhepsel, cinsel kimlik ve tercihler konusunda emekten, eşitlikten ve özgürlükten yana bir ülke ve dünya tasavvuruna sahip olan sosyalizmdir.

Yorumlar kapatıldı.