İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa, çarşaf ve peçe konusunda 122 yıl sonra Abdülhamid ile aynı noktada

Murat Bardakçı / mbardakci@htgazete.com.tr
Devlet 16. yüzyılda kadınların bağlı oldukları dinî cemaatlerin elbiselerine bakılarak fark edilebilmeleri için birbirlerinden farklı şekilde giyinmeleri gerektiğinin üzerinde dururken, konu 18. yüzyılda giysilerin açıklığı ve inceliği tartışmasına gelmişti. Müslüman ve gayrimüslim kadınlara birbirlerinden farklı renklerde elbiseler giymeleri zorunluluğu getirilmişti ve bu kurala hemen her kadın uyuyor, uymadıkları takdirde sert şekilde uyarılıyor ve gayrimüslim kadınların Müslüman kadınlara benzememelerine çalışılıyordu. Meselâ, 1556 ve 1568 yıllarında çıkartılan iki ferman ile Yahudi ve Hristiyan kadınların feracelerinin kumaş yerine kara çuhadan yapılması, kuşaklarının otuz-kırk akçeyi geçmeyen ipekten dikilmesi ve feracelerinin de Müslüman kadınlarının kullandıklarına benzememesi emredilmişti. Gayrimüslim kadınların saçaklı elbiseler giyip iyi kalite tülbentler sarmaları yasaktı ve sadece “kutnî” denen ipek ve pamuklu karışımı kumaştan yapılma elbise giyebilirlerdi. Kadınların giyimi 18. asırda daha da önemli bir problem haline geldi ve elbiselerin açık-saçık olmalarının önüne geçilmesine çalışıldı.

***
Peçenin “kamu güvenliğini tehdit ettiği” yolunda Fransa’nın bugün duyduğu endişenin 120 küsur sene önce aynını hisseden Sultan Abdülhamid zamanında, çarşaf ile peçe defalarca yasaklanmıştı.
Körfez ülkelerinden birinden gelen peçeli bir hanım, Paris’teki Bastille Operası’nın en pahalı koltuğunda “La Traviata”yı seyrederken oyuncuların isteği üzerine salondan çıkartıldı. Fransa’da peçenin güvenlik gerekçesi ile yasaklanması ve ardından gelen uygulamalar, bana Sultan Abdülhamid’in de aynı gerekçe ile çarşafı yasaklamış olmasını hatırlattı.
PARİS Operası’nda, bu hafta şimdiye kadar yaşanmamış bir hadiseye şahit olundu: “La Traviata” operasının temsili sırasında salonun ön sıradaki en pahalı koltuklarından birinde oturan Körfez ülkelerinden gelmiş peçeli bir hanım, oyuncuların isteği üzerine salondan çıkartıldı. Fransa, 2010’da “kamu güvenliğini tehdit ettiği” gerekçesi ile peçeyi yasaklamış ve yasayı ihlâl edenlerden 150 Euro ceza alınmaya başlanmıştı. Paris Operası’nın oyuncularının peçeli hanımın dışarıya çıkartılmasını istemelerinin sebebi tam olarak bilinmiyor ama yasanın açıkça ihlâl edilmesine tepki olarak böyle bir talepte bulunmuş olmaları ihtimalinden sözediliyor.
MATEMDEKİ HRİSTİYAN GİBİ
Paris Operası’ndaki hadise bana bundan 122 sene önce, 1892 Nisan’ında, İstanbul’da getirilen bir yasağı hatırlattı: Sultan Abdülhamid’in Fransızlar ile aynı gerekçeyi göstererek kadınların çarşaf giymelerinin önüne geçilmesini istemesini…
Sokakta çarşaflı ve peçeli kadınlara rastlayan hükümdar, sarayına dönmesinin hemen ardından verdiği bir emir ile çarşaf giyilmesini yasaklamıştı…
Abdülhamid, 1892’nin 2 Nisan’ında Saray Başkâtibi Süreyya Bey’e yazdırıp zamanın başbakanlığı olan Bâbıâlî’ye gönderdiği emirde belden bağlanmış çarşafın İslâmî bir giysi sayılmayacağını, hattâ açık-saçık denebileceğini, bu şekilde giyinenlerin matem giysilerine bürünmüş Hristiyan kadınlara benzediklerini söylüyor ve bazı erkeklerin çarşaf giyerek hırsızlık yaptıklarını da hatırlatarak çarşafın güvenlik bakımından tehlike yaratacağını hatırlatarak yasaklanmasını istiyordu.
SÜSLÜ ELBİSE YASAĞI
Tarihçi Nuri Adıyeke’nin, bundan birkaç sene önce yayınladığı araştırmasında, kadın giyimi konusunda Osmanlı devrinde de sık sık sorunlar yaşandığı anlatılır… Devlet 16. yüzyılda kadınların bağlı oldukları dinî cemaatlerin elbiselerine bakılarak fark edilebilmeleri için birbirlerinden farklı şekilde giyinmeleri gerektiğinin üzerinde dururken, konu 18. yüzyılda giysilerin açıklığı ve inceliği tartışmasına gelmişti.
Müslüman ve gayrimüslim kadınlara birbirlerinden farklı renklerde elbiseler giymeleri zorunluluğu getirilmişti ve bu kurala hemen her kadın uyuyor, uymadıkları takdirde sert şekilde uyarılıyor ve gayrimüslim kadınların Müslüman kadınlara benzememelerine çalışılıyordu. Meselâ, 1556 ve 1568 yıllarında çıkartılan iki ferman ile Yahudi ve Hristiyan kadınların feracelerinin kumaş yerine kara çuhadan yapılması, kuşaklarının otuz-kırk akçeyi geçmeyen ipekten dikilmesi ve feracelerinin de Müslüman kadınlarının kullandıklarına benzememesi emredilmişti. Gayrimüslim kadınların saçaklı elbiseler giyip iyi kalite tülbentler sarmaları yasaktı ve sadece “kutnî” denen ipek ve pamuklu karışımı kumaştan yapılma elbise giyebilirlerdi. Kadınların giyimi 18. asırda daha da önemli bir problem haline geldi ve elbiselerin açık-saçık olmalarının önüne geçilmesine çalışıldı.
ÖNCE SERBEST, SONRA YASAK
Üçüncü Ahmed’in 1726 tarihli bir fermanında, bazı kadınların sokaklarda süslü püslü elbiseler giyerek dolaştıkları, elbiselerine çeşitli süsler taktıkları ve gayrimüslim kadınlara özenerek başlarını da farklı şekillerde bağladıkları söylenmiş, bu âdetin önüne geçilmesi emredilmişti. Yasağa uymayan kadınların elbiseleri, yakaları ve başlıkları kesilecek, giysileri yırtılacak, yasağa ısrarla uymadıkları takdirde başka şehirlere sürüleceklerdi.
Kadınlar bu gibi uyarılara kulak asmadıkları için benzeri fermanlar birbirini takip etti ama getirilen yasaklamalara hiçbir zaman tam olarak uyulmadı. Ardından, “ferace” derdi başladı, sokağa çıkan kadınların vücutlarının göğüs, bel ve kalça kıvrımlarını gösteren sıkma feraceler giymeleri defalarca yasaklandı ve vücut çizgilerini belli etmeyen bol giysiler giyme mecburiyeti getirildi.
Yönetim, İslamî kurallara uygun olmadığı gerekçesi ile 1889’da feraceyi tamamen yasak etti ve kadınlar çarşaf giymeye teşvik edildi. Ama bu uygulamadan da güvenlik gerekçesi ile yeniden vazgeçildi. Sultan Abdülhamid, bu sayfada tam metni yeralan bir emrinde “Bir erkeğin çarşafa bürünüp silahlı olarak bir eve girip soygun yaptığını” söylüyor, çarşafın güvenlik zaafı taşıdığını ifade ediyor, hükümetten giyilmesinin yasaklanmasını istiyordu.
ÇARŞAFLA LİNÇ EDİLDİ
Hükümdar endişesinde sonraki senelerde haklı çıkacak ve çarşaf, gerektiğinde erkekler tarafından da kullanılacaktı! Meselâ, hükümdarın en yakınlarından olan Mabeyinci Faik Bey padişahın 31 Mart hadisesinden sonra tahtından indirilmesi üzerine Teşvikiye’deki konağından simsiyah bir çarşafa bürünerek kaçacak ve gemi ile Mısır’a gidecekti. Ama, Irak’ın krallık zamanındaki başbakanı Nuri Said Paşa’nın şansı Faik Bey kadar yaver gitmeyecek ve Paşa 1958 Temmuz’undaki darbe sırasında üzerinde çarşafla kaçarken tanınıp linç edilecekti…
İŞTE, BİRKAÇ BELGE DAHA
Bugün bu sayfada gördüğünüz belgeyi bundan birkaç sene önce çıkarttığım bir tarih dergisinde yayınladığım zaman “Abdülhamid tüccarları”, yani geçimlerini hükümdarın hatırasını pazarlayarak çıkartmaya alışanlar ayaklanmış, benim padişaha iftira attığım ve çarşaf konusundaki emrini “uydurduğum”, yahut “bilerek yanlış yorumladığım” iddiasında bulunmuşlardı…
Şimdi de aynı şekilde davranacaklarına emin olduğum bu zevâta, peşinen bir hatırlatma yapayım: Çarşaf yasağı konusunda Osmanlı Arşivleri’nde bulunan belgeler Sultan Abdülhamid’in bugün yayınladığım bu emrinden ibaret değildir, daha birçok yasaklama belgesi vardır…
Şimdilik birkaç örnek vereyim: Dosya 5, Gömlek 33, Fon Y..PRK. DH..; Dosya 1938, Gömlek 106, Fon DH.MKT; Dosya: 62, Gömlek 26, Fon Y..MTV; Dosya 2362, Gömlek 177096, Fon BEO; Dosya 2735, Gömlek 12, Fon ŞD ve Dosya 54, Gömlek 27, Fon DH.EUM.THR ve numaralarına burada yer vermediğim daha birçok belge…
Bu evrakı gözden geçirdiğiniz takdirde yasaklamanın geçmişi ve boyutu hakkında birşeyler öğrenebilirsiniz!
Kadınların aşırı örtünmelerinin yarattığı güvenlik endişesi, Sultan Abdülhamid ile Fransa’yı 120 küsur sene ara ile işte bu şekilde aynı noktaya getirdi.
İŞTE, ABDÜLHAMİD’İN ÇARŞAFI YASAKLAYAN EMİRLERİNDEN BİRİ
SULTAN Abdülhamid’in emri ile 2 Nisan 1892’de Yıldız Sarayı’ndan zamanın başbakanlığı olan Bâbıâlî’ye gönderilen emirde, günümüzün Türkçesi ile şöyle deniyordu:
“Bugün yapılan cuma selamlığının ardından Teşvikiye’deki imparatorluk silâhhanesini şereflendiren padişahımız saraylarına döndükleri sırada geçtiği yol üzerinde garip bir şekilde bellerinden bağladıkları çarşaflara bürünmüş ve yüzleri siyah renkte gayet ince peçeler ile örülü bazı kadınlar görmüştür. Bunlar örtünmemiş denecek halde açıksaçık bulundukları ve adeta matem elbisesi giymiş Hristiyan kadınlarına benzedikleri için Müslüman olduklarında tereddüt edilmiştir.
İzaha gerek bulunmadığı şekilde, bu muazzam İslâm devletinin Allah’ın izni ile kıyamete kadar bekası ve yükselmesi, kadın-erkek bütün Müslümanlar’ın her türlü hal ve hareketlerinde şeriatın hükümlerine son derece dikkatle uymalarına bağlıdır. Bunun aksi, Allah esirgesin gerek fertler, gerekse de devlet için maddî ve manevî sonsuz zararlara sebep olur. Bu yüzden İslâm kadınlarının ilâhî emirlerdeki usullere ve âdâba azâmî derecede dikkat ve itina etmeleri lüzumunu beyana gerek yoktur.
Bu çarşaflar ise İslâm kadınları hakkındaki örtünme emrine asla muvafık ve müsait olmadığı gibi, bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir yerde fesat ve mel’anet için kullanılmaktadır. Hattâ geçenlerde bir erkek bu şekilde çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde ve silâhlı olarak bir eve girip evdeki kadının üzerine hücum etmiş, çaldığı eşyayı pencereden dışarıya atarak savuşmuştur.
Din ve devlet düzeni bakımından açıkça görülen zararlarından dolayı bu konu gereken kişilere uygun şekilde anlatılıp gerekli uyarılarda bulunulmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması, padişahın emridir. 4 Ramazan 1309 / 20 Mart 1308 (2 Nisan 1892). Padişah Hazretleri’nİn başkâtibi Süreyya”

Yorumlar kapatıldı.