İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘An ve Markar Esayan’

Faruk Aksoy
Sevgili Markar’ın çıkarımları, bir bütün olarak ‘katılma’ ya da ‘reddetme’ şeklinde değildi, anladığım kadarıyla. Daha çok ‘bir tercih etme’ durumuydu sanki. Cumhuriyet tarihini, CHP üzerinden okuduğunda, özellikle gayrimüslimlere karşı ‘asimilasyon ve inkar’ politikalarının uygulandığı bir dönem olarak gördü ve özetledi. “Peki, İslamcıların ve Ulusalcıların, bir noktadan sonra Ermeni meselesine ‘ortak tavır’ alarak bakmalarını ve belki de, aynı dille Ermenileri suçlamalarını nasıl değerlendiriyorsun?” diye sorduğumda; “İslamcılar, en azından ‘taziyelerini’ bildirerek, durumu sahiplendiklerini ve üzüntülerini gösterdiler.” dedi.

***
16.yüzyılda, yün endüstrisinin gelişmesiyle birlikte, koyun yetiştirmek için tarlalar ‘otlaklara’ dönüştürüldü, İngiltere’de.
Tarım yapan köylüler topraklarından sürüldüler ve açlığa mahkum edildiler.
Ütopik sosyalist Thomas More da yaşananları; “Koyunlar, insanları yedi.” şeklinde özetledi.
Tabi ki, koyunların insanları yediği falan yoktu.
Başka bir ‘Thomas’ olan Hobbes’un dediği gibi bütün mesele ‘insanın, insanın kurdu’ olması meselesiydi.
Kurt olmayı kafasına koyan insan, kendi yiyeceği insanı, koyunun yediğini söyletip, tarihin en anlamsız iftirasını üretti böylece.
Geçen akşam Beykent Tv’de, ilginç bir söyleşi yaptık, Markar Esayan’la.
Ak Parti üzerinden, Türkiye’nin ‘yakın siyasi tarihini’ özetledi ve sonuç itibarıyla; “Şu anda elde olan en ‘demokratik’ hareket budur” demeye getirdi.
Sonra da açık açık şunu söyledi; “Ben, 2002’den bu yana Ak Parti’ye oy veriyorum…”
Eve dönerken programda konuştuklarımızı bir kere daha düşündüm.
Sevgili Markar’ın çıkarımları, bir bütün olarak ‘katılma’ ya da ‘reddetme’ şeklinde değildi, anladığım kadarıyla.
Daha çok ‘bir tercih etme’ durumuydu sanki.
Cumhuriyet tarihini, CHP üzerinden okuduğunda, özellikle gayrimüslimlere karşı ‘asimilasyon ve inkar’ politikalarının uygulandığı bir dönem olarak gördü ve özetledi.
“Peki, İslamcıların ve Ulusalcıların, bir noktadan sonra Ermeni meselesine ‘ortak tavır’ alarak bakmalarını ve belki de, aynı dille Ermenileri suçlamalarını nasıl değerlendiriyorsun?” diye sorduğumda;
 “İslamcılar, en azından ‘taziyelerini’ bildirerek, durumu sahiplendiklerini ve üzüntülerini gösterdiler.” dedi.
Bana kalırsa, insan, insanın kurdu olmayı sürdürürken, koyunların insanları yediğini söylemek, bu çağda hepimizin işine geliyor.
Beraber yaşamak için gerekli olan sebepleri tükettiğimiz halde, beraber yaşamak zorundaysak eğer, daha sonra geriye kalan şey, beraber yaşamak için sebeplerimizin gereksizliğini tartışmak oluyor.
Bu söylediğime kendimi inandırmam için bütün delillerimi etrafımdan topluyorum.
Bizim oralarda, İslami ilahileri, Ermenice söyleyen bir sürü ‘hacı amcanın’ bu dönüşümlerini, Markar Esayan’ın, siyasi fikrini “tercih etme” yöntemiyle mi belirledikleri konusunda bir fikrim yok doğrusu.
Ama dediğim gibi en doğru çıkarsama, beraber yaşarken, ayrı kalabilmenin, karışırken erimemenin ve daha da önemlisi, bunları güven içinde yapabilmenin rahatlığını hissetmek.
 Bunu bir kere daha gördüm ve anladım.
Programda konuşamadığımız fakat mutlaka konuşulması gereken bir diğer konu da ‘Gülen Cemaatinin’ dinler arası diyalog ve hoşgörü önerisine, Ermeni Cemaatinin bakış açısı konusuydu.
En başından beri ‘Batılı demokrasileri’ öven ve Batı dünyasıyla ilişki kurmayı öneren ve önemseyen Cemaatin bu tavrı, İslamcılar acısından ‘ihanet’ olarak değerlendirilebilir.
Fakat bu konuda, Gülen Cemaatinin aksine, son derece tutucu olan ve asla taviz verilmemesi gerektiğini dillendiren İslamcıların, “Türkiyeli” gayrimüslim aydınlar tarafından daha demokratik bulunması çok ilginç.
Markar Esayan’ın, “din” başlığından öte, Ermenilere karşı takınılan tavrın “ırk” temelli olduğu konusunda saptamaları olmalı ki, Ak Parti’nin, ırkçılığı reddeden izahatlarını, dini inancının gereği olarak seslendirmesine bir itirazı yok.
Azınlıkların gasp edilen mallarının iadesi, kiliselerin onarılması, azınlık okullarının açılmasında kolaylık sağlanması, Ak Parti’nin samimiyetini gösteren gelişmeler olarak görülüyor galiba.
Sanırım, içerideki gayrimüslim azınlığın, Gülen Cemaatinin ‘diyalog ve hoşgörü’ çağrılarına şüpheyle yaklaşması, Oslo sürecini bitirme hamlesiyle başladı.
Özellikle Ermeni aydınlar, Cemaatin, çözüm sürecine karşı geliştirdiği bu tavrı, “İttihatçı” bir hamle olarak hissettiler.
“Dinler arası diyalog ama ırklar arası asimilasyon” şeklinde yenilenmiş, yeni Türkçü hareket, acıyla kefenlenmiş bir tarihten ister istemez endişeler doğurdu.
Ve en başta örneklediğim ‘Thomasların açmazında’ olduğu gibi, koyunun insanı kimin dişleriyle yediğini bile sormadan, hesabı bir başka aleme bırakmak, herkes için bir kurtuluş oldu.
Bundan sonra, oy açısından değil ama ‘aydın eleştirisi’ anlamında, Ak Parti’nin, Ulusalcılar ve onların asimilasyona tabi tuttuğu azınlıklar arasında nasıl bir denge kuracağını merak ediyorum doğrusu.
Markar Esayan’la, nasıl mı ayrıldık son olarak?
Taksim’de, metroya indik, sarıldık, ayrı yönlere doğru giden vagonlara bindik.
Ve ben, yıllar önce, ayrı yönlere giden vagonlara bindirilişimizi, bir gün aynı yerde buluşma umudumuzu düşündüm, yüzümde beliren tebessümü, karşımda oturan Hintliyle ‘an’ başlığı altında paylaştım…
http://www.milatgazetesi.com/–An-ve-Markar-Esayan/63013#.VE1E8PmsVZ9

Yorumlar kapatıldı.