İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa Komisyonu 2014 Yılı Türkiye İlerleme Raporu

Azınlıklarla ilgili Bölümler.
Gayrimüslim cemaatler – örgütlü dini gruplar olarak – tüzel kişiliklerinin bulunmaması nedeniyle sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedir ve bu durumun, mülkiyet hakları, yargıya erişim, yardım toplama ve yabancı din adamlarının oturma ve çalışma izni alabilmeleri bakımından olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonunun konuya ilişkin 2010 tarihli tavsiyelerinin uygulanması gerekmektedir. Patrikhane, resmi makamlardan “Ekümenik” unvanını serbestçe kullanabileceğine dair bir işaret almamıştır. Venedik Komisyonunun, bu hakka yönelik her türlü müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesine göre Ortodoks Kilisesinin özerkliğinin ihlali anlamına geleceği yönünde 2010 yılında aldığı kararın uygulanması gerekmektedir.

***
Komisyon Tarafından Avrupa Parlamentosuna, Konseye, Ekonomik ve Sosyal Komiteye ve Bölgeler Komitesine Sunulan Bildirim
2. Siyasi Kriterler ve Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog
Bu bölümde, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların korunması ve saygı görmesini güvence altına alan istikrarlı kurumları gerektiren Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanmasına yönelik olarak Türkiye’nin kaydettiği ilerleme incelenmektedir. Ayrıca, uluslararası yükümlülüklere uyum, bölgesel işbirliği ile genişleme ülkeleriyle ve üye ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri gözden geçirilmektedir.
2.1. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü
İlgili anayasa değişikliklerinin yapıldığı 2010’dan bu yana, kişisel verilerin korunmasına ve askeri yargıya ilişkin uygulama hükümleri getiren ya da toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik edecek pozitif ayrımcılığa yönelik tedbirler içeren kanunların çıkartılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.
Sonuç olarak, anayasa reformu süreci askıya alınmıştır. Yine de bu süreç, özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği, hukukun üstünlüğünü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dâhil, insan haklarına saygıyı tam olarak güvence altına alan yeterli bir denge ve denetleme sistemini ve kuvvetler ayrılığını sağlayacak ve de Türkiye’nin daha da demokratikleşmesini temin edecek en güvenilir zemini oluşturacaktır. Önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalar, Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarının belirleyici özelliğini oluşturan kapsamlı istişareleri içeren demokratik ve kapsayıcı bir sürece dayandırılmalıdır. Venedik Komisyonuyla aktif istişare içinde olunmalıdır.
2.2. İnsan hakları ve azınlıkların korunması
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) veri tabanının Türkçe versiyonunu
oluşturmuştur ve AİHM’in ilgili kararlarının çevirileri Adalet Bakanlığının internet sitesinde yayımlanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planının Mart ayında kabul edilmesi, Türkiye’deki yasal çerçevenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla uyumlu hale getirilmesini amaçlayan önemli bir adımdır. Türkiye, AİHM’in bütün kararlarının uygulanması için sarf ettiği çabaları sürdürmelidir. İnsan hakları mekanizmaları ve kurumları konusunda çalışmalar devam etmiştir. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK), İşkencenin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol
uyarınca, ulusal önleme mekanizması (UÖM) olarak yetkilendirilmiştir. TİHK/UÖM’nin özerkliğinin artırılması gerekmektedir. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-Semitizm ve hoşgörüsüzlük ile mücadele etmek ve eşitliği desteklemek üzere bir yapı oluşturulmalıdır. İnsan hakları savunucularının çalışmalarının kolaylaştırılmasına da özel önem verilmelidir.
Örgütlenme hakkına ilişkin Türk mevzuatının Avrupa standartları ile uyumlu hale getirilmesi için iyileştirilmesi gerekmektedir. Yasal ve idari engeller, sivil toplum kuruluşlarının finansal açıdan sürdürülebilirliğini engellemiştir.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü mevzuatında kapsamlı bir reforma ve bu mevzuatın AİHM kararları, Avrupa Konseyi tavsiye kararları ve AB standartları doğrultusunda uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu reform ihtiyacı ayrıca, kimlik kartlarında din hanesinin bulunması, vicdani ret, dini topluluk ve kurumların tüzel kişiliği, ibadet yeri ile din adamlarına oturma ve çalışma izni verilmesi konuları için de geçerlidir. Cemevlerinin tanınması konusunda ilerleme sağlanması birçok mağduriyeti ortadan kaldıracaktır.
Mülkiyet hakları ile ilgili olarak, 2011 yılında revize edilen 2008 tarihli Vakıflar Kanunu halen uygulanmaktadır. Söz konusu mevzuat uyarınca, 116 azınlık cemaat vakfı 1.560 adet taşınmazın iadesi için başvuruda bulunmuştur. Nisan ayı itibarıyla, Vakıflar Meclisi, 318 taşınmazın iadesini ve 21 taşınmaz için tazminat ödenmesini onaylamıştır. 1.092 başvuru ise uygun bulunmamıştır. Diğer başvurular halen değerlendirme sürecindedir.
Hükümet ve azınlık temsilcileri arasındaki diyalog devam etmiştir. Yasal çerçevede değişiklik olmamıştır: Türkiye, Türk vatandaşlarını eşit haklara sahip vatandaşlar olarak mülahaza etmekte ve Lozan Antlaşmasını yorumlaması doğrultusunda sadece gayrimüslim cemaatleri azınlık olarak kabul etmektedir. Ancak, tüm vatandaşlar için tam eşitlik öngören bu yaklaşım Türkiye’yi, vatandaşlarına kimliklerini korumaları için etnik köken, din veya dil temelinde belirli haklar vermekten alıkoymamalıdır. Azınlıkları ya da azınlık mensuplarını hedef alan nefret söylemlerini ya da nefret suçlarını önlemek ve cezalandırmak için çalışmaların sürdürülmesine ihtiyaç vardır.
Kültürel haklar konusunda, anadillerin kullanılması ve kamusal alanda Kürtçe kullanımının olağanlaşması gibi olumlu gelişmeler kaydedilmiştir.
İnsan hakları ve azınlıkların korunması alanındaki gelişmelerin detaylı analizi için, bkz. Fasıl 23- Yargı ve Temel Haklar. Sendikal haklar, ayrımcılıkla mücadele ve fırsat eşitliği alanlarındaki gelişmeler için, ayrıca bkz. Fasıl 19- Sosyal Politika ve İstihdam
Ocak ayında, Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK), İşkencenin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol uyarınca, ulusal önleme mekanizması olarak yetkilendirilmiştir (Bkz. İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi). Ocak 2013’te TİHK’nin işler hale gelmesini müteakip Kurum, İnsan Hakları İhlali İddialarına ilişkin Başvuruların İncelenmesine Dair Usul ve Esaslar hakkında Yönetmeliği hazırlamış, kamu idaresi ve sivil toplumla istişarelerde bulunmuştur. TİHK, kayıp kişilerin toplu mezarları (Şanlıurfa/Siverek
İnceleme Raporu) ve Metris çocuk cezaevindeki koşullar hakkında raporlar yayımlamıştır.
TİHK’nin daha bağımsız hale getirilmesi, yeterli sayıda insan hakları uzmanı istihdam edilmesi ve bu uzmanların görevlerini yerine getirirken yasal güvence altına alınmaları ihtiyacı bulunmaktadır. İl ve ilçe İnsan Hakları Kurullarının geleceğinin ve bu kurulların TİHK ile olan idari ilişkisinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. TİHK, insan hakları konusunda faaliyet gösteren paydaşlar ve sivil toplum kuruluşları arasındaki farkındalığın ve kurum faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalarını artırmalıdır.
Irkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-Semitizm ve hoşgörüsüzlük ile mücadele edecek belirli bir yapı oluşturulmalıdır. Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulunun kurulmasına ilişkin düzenleme yapılması konusunda herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu şikayetleri almaya devam etmiş ve kurum tavsiyelerinin bazılarında AİHM’in ilgili içtihadına atıfta bulunulmuştur (Bkz. Siyasi Kriterler – Kamu Denetçiliği).
İfade özgürlüğüne ilişkin olarak, Kürt ve Ermeni meseleleri gibi hassas addedilen konularla ilgili tartışmalar açık ve canlı bir şekilde yapılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı ile (Bkz. Yargı Sistemi), AİHM tarafından Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiği tespit edilen konularda Türk Ceza Kanunu’nun basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan bazı hükümlerinin gözden geçirilmesi öngörülmektedir. Ancak, Eylem Planı, ifade özgürlüğünün kısıtlanması konusunda başvurulan Terörle Mücadele Kanunu
veya Türk Ceza Kanunu’nun ilgili tüm hükümlerinin gözden geçirilmesini öngörmemektedir.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü konusunda, ibadet özgürlüğüne genelde saygı gösterilmeye devam edilmiştir. 2008 tarihli Vakıflar Kanunu’nda değişiklik yapan ve 2011’de yürürlüğe girmiş olan düzenlemenin uygulamasına, taşınmazların iadesi veya taşınmazlar için tazminat ödenmesi  suretiyle devam edilmiştir. (Bkz. Mülkiyet Hakları) Mart 2014 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin müfredatında yapılan değişikliklere ilişkin etki analizi yapılmasını öngörmektedir. Bununla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin v. Türkiye kararı halen uygulamaya konulmamıştır. Eylül ayında, Mansur Yalçın ve Diğerleri v. Türkiye davasında AİHM, AİHS’ye Ek 1 No’lu Protokolün 2. maddesinin
(eğitim hakkı) ihlal edildiğine hükmetmiş ve Türkiye’nin bu durumu, aileleri dini ya da felsefi görüşleri konusunda açıklama yapmak zorunda bırakmadan, çocukların din ve ahlak bilgisi derslerinden muaf olabilecekleri bir sistem oluşturmak suretiyle gecikmeksizin düzeltmesi gerektiğine karar vermiştir.
Gayrimüslim cemaatler – örgütlü dini gruplar olarak – tüzel kişiliklerinin bulunmaması nedeniyle sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedir ve bu durumun, mülkiyet hakları, yargıya erişim, yardım toplama ve yabancı din adamlarının oturma ve çalışma izni alabilmeleri bakımından olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonunun konuya ilişkin 2010 tarihli tavsiyelerinin uygulanması gerekmektedir. Patrikhane, resmi makamlardan “Ekümenik” unvanını serbestçe kullanabileceğine dair bir işaret almamıştır. Venedik Komisyonunun, bu hakka yönelik her türlü müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9.
maddesine göre Ortodoks Kilisesinin özerkliğinin ihlali anlamına geleceği yönünde 2010 yılında aldığı kararın uygulanması gerekmektedir.
Din adamlarının eğitimi konusundaki kısıtlamalar devam etmektedir. Türk mevzuatında ve eğitim sisteminde, herhangi bir cemaat için özel dini yükseköğretim imkânı sunulmamaktadır. İlgili makamların teşvik edici açıklamalarına rağmen Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu 1971’den bu yana kapalıdır. Ermeni Patrikhanesinin, üniversitede Ermeni diline ve Ermeni din adamlarına yönelik bir bölüm açılması önerisi sonuçlanmamıştır. Bir istisnai vaka dışında, Süryani Ortodoks cemaati, resmi olarak kurulmuş okullarda değil, sadece gayri resmi olarak
eğitim verebilmektedir.
Kimlik kartları gibi kişisel belgelerde dini bilgiler yer almaya devam etmektedir. Kimlik kartlarında din hanesinin bulunmasının AİHS’yi ihlal ettiğine dair AİHM’in 2010 tarihli Sinan Işık v. Türkiye kararı halen uygulanmamıştır. Gayrimüslim Türk vatandaşların sorunlarına gereken titizliğin gösterilmesi yönünde ilgili tüm makamlara talimat veren Mayıs 2010 tarihli Başbakanlık Genelgesi tutarlı bir şekilde uygulanmamıştır.
Nisan 2007’de Malatya’da üç Protestanın öldürülmesine ilişkin dava devam etmektedir (Bkz. Azınlıklar). Protestan cemaati, Hristiyanlara yönelik münferit nefret suçlarının kişilere ve kiliselere fiziksel saldırılarla birlikte 2013 yılında da devam ettiğini bildirmiştir.
Kasım ayında bir Hükümet yetkilisi, İstanbul’daki Ayasofya Müzesinin camiye dönüştürülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Aynı ay içerisinde MHP, bu konuda bir kanun teklifi sunmuştur. Bazı sivil toplum temsilcileri tarafından, Trabzon Ayasofya Müzesinin camiye dönüştürülmesine karşı 2013 yılında Trabzon’da açılan dava devam etmektedir. 55
Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisindeki cemaat vakıfları temsilcisi, cemaat vakıflarının kendi yönetim kurullarını seçmelerine imkan tanıyan bir yasal çerçevenin bulunmaması nedeniyle istifa etmiştir. Daha sonra istifasını geri çekmesine rağmen, istifaya yol açan husus halen çözümlenmemiştir.
Mülkiyet hakları ile ilgili olarak, 2011 yılında revize edilen 2008 tarihli Vakıflar Kanunun uygulanması devam etmektedir. Söz konusu mevzuat uyarınca, 116 cemaat vakfı 1.560 adet taşınmazın iadesi için başvuruda bulunmuştur. Nisan ayı itibarıyla, Vakıflar Meclisi, 318 taşınmazın iadesini ve 21 taşınmaz için tazminat ödenmesini onaylamıştır. 1.092 başvuru ise uygun bulunmamıştır. Diğer başvuruların değerlendirme süreci devam etmektedir. 2011 yılında düzenlenen mevzuatın gerektiği şekilde ve hızla uygulanması önemini korumaktadır.59 Ancak, yürürlükteki mevzuat, idaresi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından devralınan vakıfları veya üçüncü kişilere devredilmiş taşınmazları kapsamamaktadır.
Ekim ayında, Vakıflar Meclisi 12 parsel arazinin Mor Gabriel Manastırına iadesine karar vermiştir. Bu araziler Manastıra karşı açılan bir Hazine davasının konusu olup, Hükümetin kararını müteakip iade edilmişlerdir. Mor Gabriel Manastırı Şubat ayında tapularını almıştır.
Vakıflar Meclisi, Manastırın 18 parselin daha iadesi yönündeki talebini reddetmiştir. Bunu takiben Manastır idareye karşı 18 ayrı idari dava açmıştır. Manastırın arazi mülkiyetine ilişkin diğer davalar – idari sınır tespit davası ve orman arazisi ceza davası – devam etmektedir. Üçüncü dava – orman arazisi ile ilgili ana dava – AİHM’dedir.
Süryaniler, kadastro kaydı süreci nedeniyle, özellikle Güneydoğuda, mülkiyet ve arazi tescili ile ilgili zorluklarla karşılaşmışlardır. Kişileri ve dini kurumları ilgilendiren birçok dava sürmüştür.
Ekim ayında, Süryani Katolik cemaati üyeleri, Türkiye’nin güneydoğusunda Mardin’de yer alan eski Patrikhaneye ait arazinin iadesi için AİHM’e başvuruda bulunmuştur.
Türkiye’nin Lozan Antlaşması’na ilişkin yorumu nedeniyle, Katolik kiliselerinin tüzel kişiliği ve cemaat vakfı statüsü bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Latin Katolik Kilisesine ait taşınmazların büyük bir bölümüne devlet tarafından el konulmuştur.
Gökçeada ve Bozcaada ile ilgili olarak mülkiyet ve eğitim haklarının korunmasına ilişkin Mart 2010’da verilen Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu tavsiyelerinin (Avrupa Konseyi’nin 1625
(2008) sayılı Kararı) uygulanması henüz gerçekleştirilmemiştir.
Türk makamlarının değiştirilen Tapu Kanunu’nu (diğer ülke vatandaşlarıyla birlikte, Yunanistan vatandaşlarının mülk edinimini de kısıtlayan) uygulamasını takiben, yetkililerin “mütekabiliyet”  ile ilgili hükümleri yorumlaması da dâhil olmak üzere, Yunanistan vatandaşlarının mülkiyetin miras yoluyla edinilmesi ve mülkiyetin tescil edilmesinde hâlâ sorunlarla karşılaştığı bildirilmiştir. 2009 tarihli Fokas v. Türkiye kararında AİHM, mütekabiliyet ilkesinin başvuru sahiplerinin miras hakkının reddedilmesi için geçerli bir neden olamayacağına ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin (mülkiyet dokunulmazlığı) ihlal edildiğine hükmetmiştir. Aynı davada, adil tazminata ilişkin Ekim 2013 tarihli karar ile başvuru sahiplerine maddi tazminat ödenmesi kararı alınmıştır.
Hükümet ve azınlık temsilcileri arasındaki diyalog devam etmiştir.
Mart ayında, Türk Ceza Kanunu “nefret ve ayrımcılığı” içerecek şekilde değiştirilmiştir.
Değişiklik ile dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep temelli nefret suçlarının cezası artırılmıştır. Bununla birlikte değişiklik, etnik köken, cinsel yönelim, ya da cinsiyet kimliğinden kaynaklanan nefret suçlarını kapsamamaktadır (Bkz. Ayrımcılıkla Mücadele).
Gayri-müslim cemaat vakıflarında seçim prosedürlerine ilişkin bir düzenleme henüz
yayımlanmamıştır. Böyle bir düzenlemenin bulunmaması, cemaat vakıflarının kurul üyeleri için seçim yapmalarını engellemektedir. Mart ayında Vakıflar Meclisindeki gayri-müslim cemaat vakıfları temsilcisi bu nedenle istifa etmiş, daha sonra bir Başbakan Yardımcısının Hükümetin konuya öncelik vereceği yönündeki açıklamasının ardından istifasını geri çekmiştir.
Nisan ayında, 1915 yılındaki olayların 99. yıldönümünün arifesinde, Başbakan, hayatını kaybeden ya da tehcir edilen Ermenilerin torunlarına yönelik ilk taziye mesajını yayımlamıştır. Mesaj, Batı ve Doğu Ermenice dahil olmak üzere, dokuz dilde yayımlanmıştır. Mayıs ayında Başbakan, Ermeni Patrik Vekili ile görüşmüştür. “Sözde Ermeni Soykırımını Anma Günü”ne ilişkin olarak gerçekleştirilen etkinlikler 24 Nisan’da İstanbul’da ve diğer beş ilde barışçıl bir şekilde gerçekleşmiştir. Hrant Dink Vakfı tarafından Kasım ayında Boğaziçi Üniversitesinde Türkiye’deki
Müslüman Ermenilere ilişkin çığır açan bir konferans düzenlenmiştir.
Yaklaşık 45.000 Rum’un Türkiye’den zorla sınırdışı edilmesinin 50. yıldönümünde, “20 Dolar, 20 Kilo” adlı sergi açılmıştır.
Aralık ayında Boğaziçi Üniversitesi, Patrik Bartholomeos’a fahri doktora unvanı vermiş ve ilk defa “Ekümenik” unvanı bir Türk üniversitesi tarafından alenen kullanılmıştır. Heybeliada Ruhban Okulu konusundaki seçenekleri değerlendirmek üzere Başbakanlık Müsteşarlığı başkanlığında Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve uzmanlardan oluşan ad hoc bir komisyon oluşturulmuştur. Komisyon, herhangi bir rapor yayımlamamış, Patrikhane sürece dahil edilmemiş ya da bilgilendirilmemiştir. Bu süre zarfında, Heybeliada Ruhban Okulu kapalı
kalmaya devam etmiştir.
Temmuz ayında, Anayasa Mahkemesi Hrant Dink cinayetine ilişkin davada etkili bir soruşturma yapılmadığına ve ilgili makamların aileyi davanın durumu hakkında usulüne göre bilgilendirmediğine karar vermiştir (Bkz. Yargı)
2007 yılında Malatya’da üç Hristiyanın öldürülmesine ilişkin kovuşturma devam etmiştir. Yargılama öncesi tutukluluk süresinin on yıldan beş yıla indirilmesi nedeniyle, Nisan 2007’de tutuklanan beş genç serbest bırakılmıştır.
Nisan 2011’de Adana’daki Latin Katolik Kilisesine karşı düzenlenen saldırıya ilişkin dava Aralık ayında sona ermiştir. İki sanık hapis cezasına çarptırılmıştır.
Bazı medya kuruluşlarının nefret söylemleri, Hristiyanları, Ermenileri, Musevileri ve daha seyrek olmakla birlikte diğer gayri-müslimleri ve Kürtleri hedef almıştır. Aleviler, Hükümet üyelerinin ifadeleri dahil olmak üzere, ayrımcı söyleme maruz kaldıkları yönünde bir algıya sahiptirler.
Protestan Kiliselerinin insan hakları ihlallerine ilişkin raporu, 2013 yılında Hristiyanlara  yöneltilen nefret suçlarının devam ettiğini ve Protestan kiliseleri ile diğer kiliselere ve buralarda ibadet eden kişilere karşı fiziksel saldırılarda bulunulduğunu belirtmiştir. İstanbul’daki bir Rum Ortodoks Kilisesine karşı düzenlenen saldırı, kilisede ve rahibin evinde maddi hasara yol açmıştır.
Önceki yıllarda yaşanan benzer saldırıların faillerine karşı etkili bir soruşturma ya da yasal işlem yürütülmemiştir. Zorunlu ders kitaplarının bazılarında ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2010-2014 dönemi birinci beş yıllık planında, misyonerlere ve azınlıklara yönelik saldırgan ifadeler yer almaya devam etmiştir.
Türk vatandaşı olmayan çocukların, mezuniyet belgesi almaksızın misafir öğrenci olarak azınlık okullarına gitme seçeneğinden yararlanma imkanı devam etmiştir. Azınlık mensubu okul müdürleri ve azınlık mensubu olmayan müdür yardımcılarının hesap verebilirlikleri dâhil olmak üzere, azınlık okullarının yönetimi, hakkında uygulama yönetmeliği çıkarılması gereken bir konu olmaya devam etmektedir. Türkiye’nin sadece başka bir devlet tarafından Türk vatandaşlarına tanınan hakları tanımasını ifade eden mütekabiliyet ilkesi geçerliliğini sürdürmüştür. Bir raporda,
azınlık mensubu öğrencilerin azınlıklara ait olmayan okullarda eğitim görmeyi tercih etmeleri ve kayıtla ilgili kısıtlamalar nedeniyle azınlık okullarındaki öğrenci sayısının azaldığı, hatta bu okulların birçoğunun kapanmak zorunda kaldığı ifade edilmiştir.
Sonuç
Yargı alanında kabul edilen mevzuat, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne ilişkin olarak ciddi endişelere yol açmıştır. Bu endişeler, kamuoyunca bilinen yolsuzlukla mücadele davalarında görevli olan hâkim, savcı ve polislerin görev yerlerinin değiştirilmesi ile artmıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin olarak yeni kabul edilen hükümlerin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Türk hukuk sisteminin esnekliğini göstermiş ve önceden uygulanmakta olan hükümleri tekrar geçerli kılmıştır. İlgili tüm paydaşlarla
işbirliği yapılarak, Türk yargı sisteminin bağımsızlığını, tarafsızlığını ve etkinliğini güçlendirmek amacıyla bir yargı reformu stratejisi kabul edilmelidir. Buna ilaveten, yargılama öncesi tutukluluk sürelerine ilişkin kural ve uygulamalar dâhil, Türkiye’deki ceza adaleti sisteminde daha fazla kayda değer reforma ihtiyaç vardır.
Yolsuzlukla mücadeleye ilişkin olarak, Aralık 2013 yolsuzluk iddialarının ele alınma şekli, görevi kötüye kullanma iddialarının üzerine ayrımcı olmayan, şeffaf ve tarafsız bir biçimde gidilmeyebileceği yönünde ciddi endişeler doğurmuştur. Siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanına ilişkin kurallardaki veya milletvekillerinin dokunulmazlıkları kapsamındaki eksikliklerin ele alınmasına yönelik somut adım atılmamıştır. Uygulamada etkili sonuçlar elde etmek ve soruşturma, iddianame ve mahkûmiyet kararlarına ilişkin bir izleme mekanizması oluşturmak için daha güçlü bir siyasi iradeye ve sivil toplumun katılımına ihtiyaç vardır. Türkiye, 2014 sonrasında, bir yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planı kabul edip etmeyeceği konusunda karar vermelidir.
Temel haklar alanında karışık bir resim vardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’nın Mart ayında kabul edilmesi, Türkiye’deki yasal çerçevenin ve uygulamaların AİHM içtihadıyla uyumlu hale getirilmesi yönünde önemli bir adım teşkil etmektedir. İnsan Hakları Tazminat Komisyonu gibi yeni iç hukuk yollarının tesis edilmesi sonucunda AİHM nezdindeki başvuruların sayısı önemli ölçüde azalmıştır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru usulünü uygulamaya devam etmiştir. Mahkeme, Türkiye’de temel hakların
korunmasını güçlendiren bir dizi önemli karar almıştır. Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu faaliyetlerine devam etmiştir. Bununla birlikte, genel bir temel haklar eylem planı kabul edilmelidir.
İnsan haklarına ilişkin kurumsal çerçevenin daha da güçlendirilmesi ve bu çerçeve kapsamında bir izleme mekanizmasının kurulması gerekmektedir. İnternet sitelerinin yasaklanması ve İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun dahil olmak üzere, ifade özgürlüğünü daha fazla sınırlayan mevzuat kabul edilmiş ve ifade özgürlüğünün etkili bir şekilde kullanılması uygulamada kısıtlanmıştır.

Kaynak: http://www.abgs.gov.tr/files/ilerlemeRaporlariTR/2014_ilerleme_raporu_tr.pdf

Yorumlar kapatıldı.