İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni amcamın peşinden – I-II

Amcam başı bulutlu, asi bir delikanlı olur. Söz dinlemez. Kardeşlerini değil, dayılarını tercih eder. Başka bir ses onu çağırır. Bir yaz günü çalan telefonda kırık bir Kürtçeyle (Kurmancî) konuşan sesi kulağımda çınladığı zaman, o olduğunu anladım. Spor giysileri satan dükkânın arkasındaki serinliğe geçip dizlerimin üstüne çöktüm. O, ağzında yuvarlanan her cümlenin başı ve sonuna solgun bir telaffuzla ”biray mi”yı (kardeşim) ekledikçe daha da ufaldım. Tezgâhtar kızın yetiştirdiği kolonyayı fark ettiğimde, köyde olduğunu, iki gün sonra geri döneceğini söylüyordu. Oğlumu aradım, Arthur amcanın sana selamı var” dedim. Arthur mu?” dedi, ama bu Hıristiyan ismi.” Evet” dedim, zaten senin amcan da Hıristiyan!”

Bir yaranın izi gibi hatırladığımız, ailemizin tavuğundan yaşlısına kadar sitemkâr eksikliğini hissettiren Selim (çok sonra değiştirdiği adını öğrenecektim) amcamın torunuydu Arthur. Birkaç yılda bir çıkagelir, onları çoktan kaybetmiş ailesine ailesini çoktan kaybetmiş birinin gözleriyle sokulur, kapıları çalmadan içeri dalar, otuzu geçkin olmasına karşın çocuklara karışırdı. Türlü yollarla gelir, türlü yollarla döner, yollarda kaybolur, Batman’dan Artvin’e kadarki bütün tanıdıkları uykularından uyandırırdı. Ama adını aldığım amcamın hikâyesi daha geriye uzanıyor, 88 yıl öncesine.
Büyük dedem Xelîlê Temo önce Müslüman olan Caziya anamla evleniyor. Ondan dedem Hadi, küçük yaşta ölen Zubeyr amcam ve halalarım Xemsa, Afrete ve Hizna doğuyor. Sonra Ermeni Zerdo anama âşık oluyor, ondan da Selim amcam doğuyor. Büyük dedem, Zerdo’yu çok seviyor. Büyük kadınlarımız bu aşkı, aradan geçen on yıllara karşın tatlı bir dalgınlıkla anlatırlardı.
Ailenin mensubu olduğu Reşkotan aşiretini, Mihemed Emîn Zekî Beg, 1931 tarihli Dîroka Kurd ûKurdistanê” (Kürt ve Kürdistan Tarihi) kitabında Müslüman, Ermeni ve êzidîlerden oluşan, yarı göçebe bir aşiret diye anar. 1915’ten 1940’lı yıllara kadarki dönemi kendilerine sığınanlar ile mensupları olan Ermenileri Suriye sınırına kaçırıp kurtarmakla geçirirler. Başka bir biray” olan Hrant da bu aşirettendir. Dedesi, Qêre dağındaki Keverzo Kilisesi’inde rahiplik yapmıştır. çocukken Erivan radyosunu dinlediğimizde, bir başka Reşkotan yetimi olan ünlü dengbêj Karapetê Xaço’nun aşiretine gönderdiği selamı radyo başındaki büyüklerimiz, buğulu bir iç çekişle alırlardı.
1932’de, aile büyüklerinin tamamı devlet tarafından kurşuna dizilir. Tek bir yetişkin erkek bırakılmaz. Birkaç kuşak önceki büyük Temo dedemin zorunlu iskân sonucu büyük sürülerini satarak aldığı on bir köye yavaş yavaş devlet yanlısı aileler tarafından el konulur.
Yetimdirler, açtırlar. Dünyanın uzağındadırlar. Zaman yorgun bir rüzgâr gibi eser. Selim amcam başı bulutlu, asi bir delikanlı olur. Söz dinlemez. Kardeşlerini değil, dayılarını tercih eder. Başka bir ses onu çağırır. 15 yaşındayken, 1941’de, Zerdo anamla Qamişlo’ya geçer. Meğer orada ünlü Xwedêda’nın yanında dengbêj olmuş, ama ağa kökenli olduğu için dengbêjlik yapamamış. Yapamadığı sanatı, 70 yıl sonra onu tanımamı sağlayacakmış.
İki yıllık yayan yürüyüşle Moldova, Rusya, Kafkasya üzerinden dayılarının yanına varır, 1947’de. Ama orada da huzur yoktur, damarlarında Müslüman Kürt kanı vardır çünkü. Bu kez de orada Kürt dölü”dür!
Doğduğumda bana onun adını verirler. üç yaşına kadar Selim’imdir. Ancak büyükler Yarın biri ona kötü bir laf ettiğinde aklımıza Selim gelir, canımız yanar. Adını değiştirelim” derler. Bu kez Mihemed Salih adını verirler. On bir yaşına kadar Mihemed Salih adıyla yaşarım.
O yaştayken babam bizi nüfusa kaydetti. 1983’ün 4 Nisan günüydü. Yürüyebilecek kadar büyümüş beş oğluyla nüfus dairesine girdi ve hepimizin doğum tarihini 4 Nisan diye kaydetti! Köy okulundaydım. öğretmen elinde kimliklerle içeri girip isim okudu. Sonra Mehmet Selim Ergül” dedi. İçimden bir ses bu benim dedi. Bendim, tekrar Selim olmuştum. Kaderim yeniden Selim amcamınkiyle birleşmişti. 1992’de köye ilk ve son kez geldiğinde, ona, bak bu delikanlıya senin adını verdik” dediler. Amcam elini omzuma koydu, şöyle bir süzdü,”sen de benim kadar yiğit misin bari?” diye sordu.
Bir daha köye gelmedi Selim amcam. Bu kez ben onun peşine düştüm.
DEM
Nerde olsam unutamam türkümüzün acısını
Kitaplarda dualaşan demir-harfli yazımızı
Yeğişe Çarents: 1897-1937
çev. Pars Tuğlacı
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/selim_temo/ermeni_amcamin_pesinden___i-1218716
Ermeni amcamın peşinden – II

Ya amcam konuşma yetisini gerçekten de yitirmişse? Ya ben oraya varmadan ölürse? 2013, Mayıs, Van Kitap Fuarı’nda bir akşam, belediye başkanı Bekir Kaya yazarları misafir ediyor.”77 yaşındayım, yüzlerce stran derledim, ama stran dinlemeye doyamadım” diyen büyük bilgin Celîlê Celîl, 1978’de abisi Ordîxanê Celîl’le hazırladığı Zargotina Kurda” (Kürt Folkloru) kitabının yeni baskısını hediye ediyor. Erken kalkıp odaya geçiyorum ve pek çok makalede refere edilen iki ciltlik kitabı merakla karıştırıyorum. Orada Hovhannisyan Karapêt adlı bir kaynak kişinin hayatı var. Mêrînalı (köyümüz) olduğu, bütün köyün Kürt olduğu, ailesiyle 1941’de Qamişlo’ya bağlı Şemasiyê köyüne göçtükleri, sonra anavatan Ermenistan’a varıp Masis kolhozuna yerleştikleri belirtiliyor.
Anlatılan hayat hikâyesi Selim amcamınkine çok benziyor. Restorana dönüp CelîlêCelîl’e heyecanla soruyorum: Nasıl biriydi, bu benim amcam mı?” Tarif ediyor: Kısa boylu biri, sağ ayağı aksıyor, bir oğlu TIR kazasında öldü.” Moldova’da mı?” “Evet, Moldova’da.” “Peki neden sadece kendisinin Ermeni olduğunu, babasının Müslüman ve Kürt olduğunu söylemiyor?” “çünkü yarı Kürt olanlar bu kez orada dışlandılar, bundan çekinmiştir.”
Böylece amcamla 21 yıl sonra bir kitabın ikinci cildinin sonunda tekrar karşılaşıyoruz!
Selim, daha doğrusu Hovhannisyan amcaya olan yakınlığım babamın dikkatini çekmiştir hep. Ne zamanki doktora tamamlanıp çok yoğunum” şikâyetlerim bitince, hemen her fırsatta Selim amcanı görmeye ne zaman gideceksin?” diye sorup durdu. Sonunda, yıllar sonra bayramı vesile ederek köye doğru yola çıktım; oradan iletişim bilgilerini alıp amcama gidecektim. Biray mi” Arthur’un artık çok yaşlı, konuşamayabilir” demesine aldırış etmeden.
Batman güzel bir ufkun içinde belirmeye başlayınca kafamda sorular dönüp duruyordu: Ya Selim amca konuşma yetisini gerçekten de yitirmişse? Ya ben oraya varmadan ölürse? Ya ölmek için yankısını iletecek böyle bir dinleyici bulmayı bekliyorsa?
Adlarımız aynı” olduğu için bana daha bir yakınlık duymuş olacak ki hikâyesini anlatmış, bir kez sınırı geçtiğini söylemişti. Evine dönmek istemiş; evi, kısa kalın kollarıyla çizdiği bu büyük yuvarlakmış işte, burasıymış. Geçiş yolunu bulunca dönüp ailesini de almak isterken yakalanmış. Bir yüzbaşı onu aşağılayınca, otorite tanımayıp saldırmış ona, bıçaklamış.
CelîlêCelîl onun iyi bir Komünist olmasına karşın Komünizm döneminde bile muhalif olduğunu anlatmıştı. Köye geldiğinde ona gel Müslüman ol, hak yola gir” diyenlere hâlâ Komünist olduğunu söylemişti. Kimseden su istememiş, o yaşında kalkıp suyunu kendi almıştı hep.
Babaannem Gulîstan’la konuşmaları bugün gibi aklımdadır. 50-60 yıl önce donarak ölmüş bir dananın adını hatırlamış, herkesin unuttuğu pınar adlarını saymış, şimdilerde hacı olan arkadaşlarına çocukluk adları ve lakaplarıyla seslenmişti.
çok gururluydu benim Selim amcam. Bir eşikten çıkarken onunla ilgili olarak söylenmemiş bir sözü üstüne alınmış, Ermenistan’a dönmüştü. Yalvarma yakarmalar kâr etmemiş, esmer yüzünü güneşten çevirerek Kuzeye doğru yola çıkmıştı bu kez. Oğlu Erîvan ve torunu Arthur’un ara sıra gelmelerine ses etmemiş, ama onlarla selam da göndermemişti.
İşte şimdi onun yanına gidiyordum. Ne götürebilirdim amcama bizi bir kılan hikâyeden başka? Beni duyabilecek miydi? Sağ mıydı? ölmüşse mezarı başında hangi dinin duasını okumalıydım? Bir Komünist olan yiğit amcam dua ister miydi? Ruhu mezarından yükselip üzerime eğilerek selamlayacak mıydı? Babaannem Gulîstan ölüm döşeğinde ruhunu teslim ederken Selim, Selim bana ilaç ver” derken beni mi kastetmişti onu mu? Kendi çocuklarına hiçbir yerde telaffuz etmediği ailesinin Müslüman adlarını verirken ne hissetmişti? Hapishanede zehirlenerek öldürülen Xelîl dedemin adını hangisine vermişti mesela? Aşiretlerden kadın ve erkeklerin yakışıklılığını seyretmeye geldikleri, nerede, kimin tarafından öldürüldüğünü ve -varsa- mezarının yerini bilmediğimiz Salih amcamın adını hangisine vermişti? Ya Qêre dağının yamacında 27 kardeşi, rençberi, akrabasıyla kurşuna dizilen büyük amcam OsmanêTemo’nun adını hangisine vermişti? Burada Ermeni dölü, orada Kürt dölü sayılmak nasıl bir şeydi?
Amcamın yanına gidiyordum işte. Selim amca” diyecektim, bak ben geldim. Ben Selim!”
DEM
Kışı ve siyahı
bıraktım o vadilerde -diyordu biri
öteki: oralarda acılı bir yürek
kaldı benden dedi
kırık, üzgün, delik deşik-
Ama diye söyledi -bir tanesi
çiçek açar o vadilerde yeniden!
öteki bir şeycikler demedi,
başı önünde eğik gidiyordu…
Hovannes Tumanyan: 1869-1923   çev. Alpan Güloğlu

Yorumlar kapatıldı.