İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fatih Akın: Almanlar, en azından Ermeni katliamından haberdar olup engellememe suçunu işledi

Semra Çelik
‘Beni cesaretlendiren Hasan Cemal’in kitabı oldu’. Yönetmen Fatih Akın, Türkiye’de gösterime girmeden bazı çevrelerden ölüm tehditleri ve mesajları aldığı The Cut’ın, soykırım üzerine bir film olmadığını ve filmde politika yapmadığını dile getirdi. Akın, soykırım konusunda kendisini cesaretlendiren kişinin gazeteci-yazar Hasan Cemal’in yazdığı 1915 Ermeni Soykırım kitabı olduğunu belirterek, “Eğer o dönemin sorumlu paşalarından Cemal Paşa’nın torunu bu sözcüğü kullanıyorsa ben de kullanabilirim diye düşündüm. Bu kitap her kitapçıda satılıyor. Vitrinlerde sergileniyor.” dedi.

Semra Çelik’in 19 Ekim 2014 tarihli Evrensel gazetesinde Fatih Akın’la yaptığı röportaj şöyle:
Film yapılacak birçok olay var. Türkiye’de en fazla susulan konu tartışmasız Ermeni Soykırımı. Filmin için neden bu konuyu seçtin?
Bu konuyu ben aramadım, tersine konu beni buldu. Türkiyeli bir ailenin çocuğu olarak hep ilgimi çekti. Hele de bu konunun tabulaştırılması. Ne zaman bir şeyler yasaklanırsa, meraklı ve araştırıcı olurum. Bu konuda da ele alınmamış birçok şey keşfettim.
Bu sorun Türkiye’de hâlâ tabu mu?
Yedi yıl önce Hrant Dink öldürüldüğünde İstanbul’da herhangi bir kahvede soykırım üzerine sohbet etseniz, yan masadakilerin ‘Hey ne üzerine konuşuyorsunuz bakayım öyle?’ diye müdahalesiyle karşılaşabilirdiniz. Şimdilerde hemen hemen her yerde hem de fısıldamaya gerek kalmadan konuşabilirsiniz.
Türkiye’de halk açısından hiçbir sözcük ‘soykırım’ sözcüğü kadar politik yüklü değil. Türkiye’de de bu sözcüğü kullanıyor musun?
Evet. Beni bu konuda cesaretlendiren, tanınmış gazeteci Hasan Cemal’in 1915-Ermeni Soykırımı kitabı oldu. Eğer o dönemin sorumlu paşalarından Cemal Paşa’nın torunu bu sözcüğü kullanıyorsa ben de kullanabilirim diye düşündüm. Bu kitap her kitapçıda satılıyor. Vitrinlerde sergileniyor.
Türklerin, tarihlerinin bu bölümüyle yüzleşmelerinin bu kadar zor olmasının nedeni ne?
Eğer bir halk, kuşaklar boyu tarih yazıcıları ve politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılırsa, ‘Böyle bir şey olmadı. Bu kocaman bir yalan!’ denirse, söylenenleri içselleştirebiliyor. Ailelerinden, okul kitaplarından, gazetelerden farklı  bir şey duymadılar. Onları suçlayamam.  Ama politikacıların ‘tarihi tarihçilere bırakalım’ demeleri yanlış. Tarih bize aittir, insanlara, hepimize…
Filmi çekmeden önce konuya nasıl hazırlandın?
Sanırım konu üzerine yaklaşık 100 kitap okudum. Aralarında Küba’ya göç eden bir Ermeni’nin biyografisi, ailesiz kalmış çocukların kaldığı yurtlar üzerine belgeseller ve hatta Halep’teki genelevler üzerine hikayeler de vardı. Hayatımda ilk kez Ermenistan’a gittim ve tabii ki Erivan’daki Soykırım Müzesi’ni ziyaret ettim. Orada müze direktörü Hayk Demoyan’la tanıştım. Bana birçok Ermeni’nin önce Küba’ya, oradan da Amerika’ya kaçtığını anlattı. Bunu Ermeniler’in çoğu bile bilmiyor. Filmimde  bu duruma da yer verdim. 
Filmin kahramanı Nazaret, Mardin’de yaşıyor. Bu şehri nasıl seçtin?
Fransız tarihçi Yves Ternon’un Mardinli Ermeniler üzerine yazdığı kitabı okumuştum. Mardin, Suriye sınırından pek uzak değil. Coğrafya ve hikaye açısından acılı öyküsünün buradan başlaması uygundu. Nazaret’in çöle yolculuğunun uzun sürmemesi gerekiyordu. Nazaret’in Deir Zor’a sürgün edilen Ermeniler arasında olmamasına karar verdim.
Tersine Nazaret’in küçük bir kamp olan Ras al-Ayn’a götürülmesine karar verdim. Mardin, Diyarbakır ve Midyat’lı Ermeniler Ras al-Ayn kampına götürüldüler. Buraya Mardin’den birkaç günde erişilebilir. İşte kahramanımız bu yolu yürüyor. Filmin çekimine başlamadan bu yolda kendimiz de yolculuk yaptık. Suriye’de savaşın başlamasından altı ay önceydi.
Alman İmparatorluğu’nun soykırımdaki rolü konusunda bilgin var mıydı? Müttefik devlet olan Osmanlıların Ermeniler’le ilgili planlarından haberleri vardı, ama stratejik nedenlerle müdahale etmeme kararı aldılar…
Evet, Alman İmparatorluğu katliam ve diğer insanlık dışı davranışlardan haberdardı ama karışmadı. Osmanlı İmparatorluğu’nu silah arkadaşı olarak kaybetmek istemiyordu. Bu nedenle müdahale etmediler ve Türk sorumluları engellemeye de karışmadılar. Bu açıdan Almanlar en azından katliamdan haberdar olup engellememe suçunu işlediler. Ancak soykırıma aktif olarak katılıp katılmadıkları veya lojistik açıdan katliamın olmasına olanak sunup sunmadıkları hala araştırılıyor.
The Cut filmi Ermeni soykırımı üzerine bir film mi?
İki kızını bulmak için dünyayı dolaşan bir babanın öyküsünü anlatıyorum. Baba, batıya doğru, ta Amerika’ya kadar yolculuk yapıyor. Bir yerden göç ve bir yere yerleşme öyküsü. Bu öykü, soykırımın arka planında yer alıyor. Ama film soykırım üzerine bir film değil. Politikacı olmadığımdan filmimde politika yapmadım. Tarihi travmatik ve ele alınmamış olaylara bağlı olarak bir öykü anlatıyorum. The Cut filminde kimin iyi, kimin kötü olduğu net olarak belli değil. Örneğin filmin kahramanı Nazaret, kurbanken suçlu duruma düşerek iyi kalpli bir Türk sayesinde hayatını kurtarabiliyor.
(Filmin basın dosyasından derleyen Semra Çelik)

Yorumlar kapatıldı.