İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Bir mezar yerimiz bile yok’

Mehmet Menekşe/Cumhuriyet
Rafael Altunyan ya da nüfustaki ismiyle Faruk Altınoğlu, Amasya’da yaşayan son Ermeni. Çoğu kimse onun kimliğini farkında değil, çünkü o kimliğini gizleyerek yaşamak zorunda kalıyor. Hissettiği baskı ve ötekileştirmeden dolayı Rafael olan ismini Faruk olarak değiştirip “herkes gibi” yaşamaya çalışıyor. Ermeni olduğunu her yerde söylemiyor, söylemekten çekiniyor. Çocukluğunun geçtiği aile yadigârı eve belediye el koymuş, dedesinin ve babasını mezarlarının olduğu yerde ise şimdi imam hatip lisesi var. Ermeni olduğu için ilkokulda Türk bayrağını taşımasına da izin verilmediğini ve askerde en çok dayağı kendisinin yediğini anlatıyor.

Suikast sonucu öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in de Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nden okul arkadaşı olan Altınoğlu, kendini hep öteki hissettiğini belirterek “Burası benim de vatanım. Ben de bu toprakların insanıyım. Doğduğum topraklara gömülmek istiyorum” diyor.

Rafael Altunyan ya da nüfustaki ismiyle Faruk Altınoğlu… 1954’te Amasya’da doğdu. Ayakkabıcılık yapan Ohannes ve ev hanımı Maryam’ın Garbis’ten sonra ikinci çocuğu. Nergis ve Dere mahallelerinde daha önce birçok Ermeni ailenin yaşadığını, ancak Ermenilerin 1970’lere doğru bir bir Amasya’dan ayrılmaya başladığını anlatan Altınoğlu, mutlu bir çocukluk geçirdiğini söylüyor. Altınoğlu, “Annem ve babam ile 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda şehir stadyumuna gittiğimizi hatırlıyorum. Orada çekildiğimiz fotoğraflarımız var. Herkes gibi yaşardık biz de” diyor. Ötekileştirmeyle küçük yaşlarda tanıştığını belirten Altınoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor: “Zaman zaman okul arkadaşlarım ‘Ermeni’ diye alay ederlerdi. Irkçılık yapan insanlar illa ki vardı. Bu insanlar mahallemizde de vardı. Küçükken Gümüşlü Mahallesi’ndeki evimizin bazen taşlandığını hatırlıyorum. Olayın neden gerçekleştiğini bilmiyorum, küçüktüm. Biz zararsızdık, kimseye bir zararımız yoktu.”
Ermeniyim diye Türk bayrağını bana taşıtmadılar
Bu ülkeyi çok sevdiğini vurgulayan Altınoğlu, “Kılıçarslan İlkokulu’nda arkadaşlarım Ermeni olduğumu biliyorlardı. Türk bayrağını taşımak istiyordum, onu bana taşıtmadılar. Ermeni olduğum için taşıtmadılar sanırım, bunu hissediyorum. Sonuçta ben bir vatanseverim, vatanımı canımdan çok seviyorum. Burası benim de vatanım. Ben de bu toprakların insanıyım. Ben Ermeni olabilirim, ama sonuçta bir Türk milliyetçisiyim” diyor.
Kıvırcık saçlı bir çocuk: Hrant Dink
Ağabeyi Garbis’le İstanbul’daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nde okuyan Altınoğlu, “Okulda Türkiye’nin birçok ilinden gelmiş Ermeni çocukları vardı. Hayko vardı, Amasya’dan Ohannes Ciroğlu vardı, Hrant Dink vardı. Hrant uzun boylu, kıvırcık saçlı bir arkadaştı. Hrant ile aynı yaştayım, ama onula ilgili çok fazla bir şey hatırlamıyorum, ama isimleri hâlâ aklımda. Öldürüldüğünü duyduğumda derinden yaralandım” diye konuşuyor.
Çavuş en çok bana vurdu
Askerliğini Sarıkamış’ta yaptığını anlatan Altınoğlu, Ermeni olduğu için askerde de sorun yaşadığını ifade ediyor. Altınoğlu, “Orada da bana yanlı davrandılar, kasıtlı daha zor şartlara yolladılar. Severek yaptım askerliğimi.
Askerde Ahmet Gümüş diye bir arkadaş vardı, o çavuş biz erdik. Bizi askeri araçların nöbetine yolladılar. Beşir Korkmaz diye bir arkadaşla nöbetteydik. Reoların arkasındaki portatif kürekler vardı, onları almış gizlice. Ahmet Gümüş Kütahyalı çavuş, öbür arkadaşa pek vurmadı, ama
kürekle beni iyi dövdü, bana kasıtlı olarak vurduğunu hissettim” dedi.
Ağabeyimle uzun zamandır görüşemiyorum…
Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nü bitiren ve TKP-ML davasından uzun süre hapis yatan ağabeyi Garbis Altınoğlu’nun hapisten çıktıktan sonra Fransa’ya yerleştiğini, uzun süredir ağabeyi ile görüşmediğini anlatan Altınoğlu, “Ağabeyim yazılar yazıyordu, bu yüzden çok içeride yattı. Sinop, Gaziantep, Adana, Mersin, Çanakkale’de, Bayrampaşa cezaevlerinde kaldı. En son 1992’de cezaevinden çıktıktan sonra geldi, o zaman annem sağ idi. Daha sonra hiç gelmedi. Zaman zaman beni telefonla arardı, uzun zamandır telefon da etmiyor. Nerede yaşadığını dahi bilmiyorum” diyor.
AMASYA’YI AMSTERDAM’A DEĞİŞMEM
Hrant Dink’in “Biz bu toprakları istiyoruz, ama en derine gömülmek için” sözlerini anımsatan Altınoğlu, “Ermeni olabilirim, ancak Amasya’yı Amsterdam’a asla değişmem. Altmış yılım bu topraklarda geçmiş, ben de öleceğim ve sonunda ben de bu toprağa gömülmek istiyorum. Doğduğum topraklara gömülmek istiyorum. İnsan aslını inkâr edemez, ben Ermeniyim, Hıristiyanım. Müslüman bir toplumda Müslümanmış gibi göründüm. Kiliseye gidip de bir ibadet yapamadım. Kimseyle kavgam olmaz. Ama hep ezildim, haklarım elimden alındı. Bazı insanlar bana etnik kökenimi sorunca, söylemek istemiyorum. ‘Nerelisin’, ‘Aslın nereli’ diye sorduklarında kaçamak cevaplar veriyorum. ‘Erbaalıyım, şuralıyım, buralıyım’ diyorum. Çevremdekilerin çoğu bana diyor ki ‘Sen muhacirsin’. Asıl muhacir bunu bana diyenler. Biz bu toprakların insanıyız, ama muhacirliği içimde yaşıyorum. Benim bu topluma gösterdiğim saygı, hoşgörü bana gösterilmiyor. Bazı insanlar Ermenilere karşı pek hoşnut olmayabiliyor. Ermeni olmayı ben seçmedim, ama Ermeni için de gurur duyuyorum. Kimliğimi özgürce ifade ettiğim bir hayat yaşamak isterdim.”
‘Dedemin mezarının üstüne imam hatip lisesi yaptılar’
Doğup büyüdükler Gümüşlü Mahallesi’ndeki eve Amasya Belediyesi tarafından 1985 yılında kent planlaması yapılırken 23 kişilik hisse çıkarıldığını anlatan Altınoğlu, “Doğup büyüdüğüm evi resmen gasp ettiler. Mirasçıların bazılarının ismi Türk, bazılarının ismi Ermeni olunca orda bir sıkıntı yaşandı. Dedemin, babamın mezarına bile sahip çıkamadım. Ermeni mezarlığını yıkıp yerine imam hatip lisesi yaptılar. Şimdi de ek bina yapıyorlar. Ermeni cemaati tepki göstermiş, lisenin oraya yapılmasını istememişler. Ben kendi annemi Türk mezarlığına defnetmek zorunda kaldım” diye konuştu.

Yorumlar kapatıldı.