İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kılık kıyafete karışmak muhafazakâr bir iktidarın alametlerindendir

Kılık kıyafetin sembolik yanı tarih boyunca hep vardı. Hz. Ömer döneminde Suriye Hıristiyanları ile yapılan bir anlaşmada gayrimüslimlerin gerek elbiseleri gerek binek hayvanlarının şekil ve görünüşleriyle Müslümanlar’a benzemesi yasaklanmıştı… Abbasi Halifesi El-Mütevekkil gayrimüslimlerin giyebilecekleri kıyafetleri ve renklerini belirlemişti. Buna göre Hıristiyanlar bal (sarı) renginde başlık, kadınları ise yine sarı renkte başörtüsü giymek zorundaydılar… Osmanlı sultanları da zaman zaman kıyafetler ve renkler hakkında düzenlemeler yaptılar. Genelde kural; Müslümanlar’ın kavuk ve ayakkabılarının sarı, Ermeniler’in şapka ve ayakkabılarının kırmızı, Rumlar’ın siyah ve Yahudiler’in mavi olmasıydı. II. Selim ise 1568 yılında bayağı detaylı bir ferman yayınlamıştı.

***
Eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki mücadele Edmondo de Amicis’e göre Tanzimat Dönemi’ndeki kıyafetlere de yansımıştı.

Muhafazakâr Türk sarık, kaftan ve sarı sahtiyandan yapılmış ananevi ayakkabıları tercih ederken, Tanzimatçı Türk çenesine kadar düğmeli uzun siyah bir İstanbulin, koyu renk sübyeli bir pantolon giyiyordu. Bu konuda en cüretkâr tavrı sergileyen genç Türkler ise önü açık bir setre, açık renk pantolon giyerek, küçük zarif kravatlar takıyordu.
Geçen haftanın en tartışmalı konulardan birisi türban idi. Artık 10 yaşındaki kız öğrenciler okula türban takarak gidebilecek. Hükümetin bu kararını bir kesim özgürlüklerin genişletilmesi, bir kesim de İslami simgelerin günlük yaşama adam akıllı sokulması olarak değerlendirdi. İşin ucu simge tartışmalarına kadar uzanınca, bir tarihçi olarak giysilerin ve renklerin tarih boyunca ve Osmanlılar döneminde sembol değeri taşıdığını ve iktidarların kılık kıyafet düzenlemeleri ile toplumsal statüleri belirlediklerini okuyucularımıza hatırlatmak istedim.
İKTİDARLAR DOSTUNU KIYAFETİNDEN TANIMAK İSTER
Kılık kıyafetin sembolik yanı tarih boyunca hep vardı. Hz. Ömer döneminde Suriye Hıristiyanları ile yapılan bir anlaşmada gayrimüslimlerin gerek elbiseleri gerek binek hayvanlarının şekil ve görünüşleriyle Müslümanlar’a benzemesi yasaklanmıştı. Bu yüzden sadece kılık kıyafet tarzları değil, giyebilecekleri renkler bile ayrılmıştı. Buna göre gayrimüslimler bellerine “zunnar” adlı bir kuşak bağlayacak, başlarına da “kalansuve” denilen bir başlık giyebileceklerdi. Ancak başlıkları kat kat dolanmış ve nakışlı olmayacaktı. Ayakkabılarını bağlama ve saçlarını tarama şekilleri ile de farklı olmalıydı.
GAYRİMÜSLÜMLER HER İSTEDİĞİ RENKTE ELBİSE GİYEMEZDİ
Abbasi Halifesi El-Mütevekkil gayrimüslimlerin giyebilecekleri kıyafetleri ve renklerini belirlemişti. Buna göre Hıristiyanlar bal (sarı) renginde başlık, kadınları ise yine sarı renkte başörtüsü giymek zorundaydılar. Fatimi Halifesi El-Mustansır ise Hıristiyanlar’a siyah renk kuşak takma emri vermişti. Memluk Sultanı ise 1301 yılında hangi din mensuplarının hangi renkleri giyebileceğine açıklık getirdi: Hıristiyanlar mavi, Yahudiler sarı, Samaritanlar kırmızı renk türban giyecektir. Beyaz renk türban sadece Müslümanlar’ın rengiydi. Beyaz renk türban giyen Müslüman kabul edilecekti.
OSMANLI’NIN RENKLERİ BAMBAŞKAYDI
Osmanlı sultanları da zaman zaman kıyafetler ve renkler hakkında düzenlemeler yaptılar. Genelde kural; Müslümanlar’ın kavuk ve ayakkabılarının sarı, Ermeniler’in şapka ve ayakkabılarının kırmızı, Rumlar’ın siyah ve Yahudiler’in mavi olmasıydı. II. Selim ise 1568 yılında bayağı detaylı bir ferman yayınlamıştı. Bu fermana göre ister kadın ister erkek olsun gayrimüslimler başlarına çok uzun olmamak kaydıyla Denizli tülbendi sarabileceklerdi. Ayakkabıları ise siyah renkli, yassı yüzlü ve astarsız olacaktı. Gayrimüslim kadınlar ise ferace ve yaşmak giyemeyecekler, parlak, süslü bir kumaş cinsi olan Bursa pamuklusundan yapılmış elbise ve gök mavisi renginde uzun bir şalvar olan çakşır giyeceklerdi.
MUSEVİ VE ERMENİ KADINLAR ARASINDA FARK GÖZETİLMİYORDU
Yalnızca Ermeni kadınlar başlarına fazla olmamak şartıyla kırmızı üzerine sarı çubuklu bir alaca kuşak saracaklardı. Ermeni kadınlar diğerleri gibi ferace giyemeyecekler, bunun yerine külah ve kavuk altına giyilen bir çeşit takke, fahir terlik kullanacaklar, içlerine siyah ve kül rengi pamuklu bir elbise giyeceklerdi. Rum, Süryani gibi diğer gayrimüslim gruplar, kül rengi ve siyah ferace giyebilecekler, feracelerinin astarı saçaklı olacaktı. Yoksul gayrimüslimler ise gök mavisi sarık saracaklar, üzerlerine has boyalı, kırmızı ve pek parlak bir cins eski Venedik çuhası olan iskerlet giyemeyeceklerdi. Bunun yerine kaba yünlü kumaş olan karziyye ve Selanik çuhası giyebileceklerdi. Ayaklarda ise iki kulaklı, üstü astarlı ayakkabı, papuş ve iç edik giyeceklerdi.
GAYRİMÜSLÜMİN BEYAZ SARIK GİYMESİ ÖLÜMCÜL OLABİLİRDİ
Osmanlı sultanları zaman zaman fermanlarında Hristiyanlar’a sarık takmalarının yasak olduğunu hatırlatıyorlardı. Çünkü beyaz sarık takmak ben Müslüman oldum hey Müslümanlar demekti. Ünlü Şeyhülislam Ebussuud Efendi bir fetvasında şöyle diyordu: Bir kişi Müslüman kıyafeti ile görüldüğünde “Müslüman mısın, kafir misin” diye sorulduğunda korkudan bile “Müslümanım” dese, Müslüman olduğuna hüküm olunurdu. Yani Müslüman sarığı giymek ölümcüldü. Çünkü tehlike geçince tekrar dinine dönerse, bu defa mürted (İslam dininden çıkıp kafir olmak) olduğu için ölüm cezası verilebilirdi.
İKTİDAR MÜSLÜMANLARIN FAKİR GÖRÜNMESİNİ İSTEMEZDİ
Osmanlı sultanlarının bu kıyafet düzenlemelerinin başlıca iki nedeni vardı: gayrimüslimlerin pahalı şeyler giyerek pahalılığa sebep olmaları ve alım gücü olmayan Müslümanlar’ı küçük düşürmelerini önlemek. Bu yüzden sultanlar özellikle buhran dönemlerinde gayrimüslimlerin gösterişli elbiseler giyerek Müslümanlar’ı küçük düşürmesini önlemek için “samur kürk, samur kalpak ve atlas” giymelerini yasaklıyorlardı. Şeyhülislam Ebussuud Efendi bir fetvasında “İslam ülkesinde yaşayan zimmilerin yüksek ve süslü evler yapmalarını, şehir içinde ata binmelerini, gösterişli ve pahalı elbiseler giymelerini, yakalı kaftanlar, mükellef kumaşlar, postlar ve sarıklar bürünmelerini; hülasa Müslümanlar’ı alçaltıp kendilerini yükseltmeye yönelik işlerden meneden yöneticiler, Allah katında bunun mükâfatını alır” demiştir.
PAPA PAVLOS’UN RENKLERE İSYAN DAVASI
Kıbrıs mahkeme kayıtlarında Hıristiyanlar’ın renk ve kıyafet ayrımcılığına isyan ettiklerini gösteren ilginç bir dava vardır: Papa Pavlos davası Kıbrıs’ın Tuzla kazasına bağlı Duda köyünde geçer. 11 Müslüman Lefkoşa kadısına gider ve Papa Pavlos’dan şikayetçi olurlar. “Papa Pavlos hepimize kaba saba sözler söyleyip, sövdü. Dahası geceleri başına beyaz tülbent sarıp Müslüman kıyafetine bürünerek, Müslümanlar’ın evine gidiyor ve onları ve ailelerini taciz ediyor. Kendisine ‘Seni hakime şikayet ederiz’ dediğimizde bize ‘Hepiniz cehenneme gidin’ diye küfretti” derler. Mahkemeye verdikleri şikâyet dilekçesinde davacılar can ve mal emniyetlerinin kalmadığını, şeriata göre gereğinin yapılmasını talep ederler. Kadı, Papa Pavlos’u iyi bir sorgular ama o suçu kabul etmez, inkâr eder. Ancak iki sözüne güvenilir Müslüman şahit davacıların dediklerini birebir tekrar eder. Gereği yapılır.
HIRİSTİYANLARIN FESİ ÜZERİNE “R” HARFİ YAZILACAKTI
Osmanlı sultanları İslam hukukunun emri olduğunu düşündüklerinden gayrimüslimlerin kılık kıyafetleri ile Müslümanlar’a benzememesi için zaman zaman fermanlar çıkardılar. Mesela Sultan III. Murat, Müslüman olmayan halkın ipek elbise giymesi hatta aksesuar olarak dahi ipek kullanmasını yasakladı. Ancak en ilginç düzenleme yine güya herkesin eşit vatandaş ilan edildiği Tanzimat Dönemi’nde yapıldı. Hıristiyanlar’ı Müslümanlar’dan ayırmak için feslerine raiyyet kelimesinin “Ra’sına karşılık olmak üzere kurdeleden uzunca ve eğrice sülük diye tabir olunan nişanlar koydurulması emredildi.
KIYAFET DİNSEL VE CİNSEL KİMLİĞİ AÇIKÇA BELİRLEYECEKTİ
Osmanlı toplumunda herkes rütbe ve konumuna göre giyinmek zorundaydı. Sadece dinsel cemaatler arasında değil, yönetici sınıf arasında da rütbe ve ait olunan sınıfa göre kıyafet ve kumaş kategorileri belirlenmişti. Diba, kadife ve kemha gibi değerli kumaşlar yalnızca padişah ve şehzadeler tarafından giyilebilirdi.
MÜSLÜMAN KADIN NASIL GİYİNECEK?
1808 tarihli bir buyrukta şöyle deniyor: “Ehli İslam hatununu Hıristiyan kadınlardan farksız gösteren sevimsiz renkli, yakaları topukta, yenleri bol, açık yaşmak ve tahrik edici kıyafetler yasaktır. Rum, Ermeni ve Yahudi kadınların başlarına yeşil sarması en ağır suçtu. Yeşil, Peygamber’in rengi idi ve bir yabancının ayakkabı bağı bile yeşil olamazdı.
Prof. Dr. Kemal ÇİÇEK- BUGÜN GAZETESİ

Yorumlar kapatıldı.