Hulusi Köse
23 Nisan 2014 tarihinde Başbakan Erdoğan’ın 1915 olaylarının 99’uncu yıldönümünde verdiği “Taziye Mesajı” yeni Türkiye’nin kodlarının anlaşılması açısından önemli bir mihenk taşıdır… Adil Hafıza, on yıllardır paranoyak ideolojilerin kuşatmasında kaybolan meseleler karşısında hakikate duyulan ihtiyaçtan doğmuştur. Ayrıştıran, reddeden, dışlayan bir politikayı terk ederek bu topraklarda yaşayan herkesi azınlık olarak değil eşit vatandaş olarak görmektedir. Bundan böyle Ermeni Meselesi adil hafıza penceresinden tartışılmaya başlanacaktır. Bu çerçevede Ermeni Meselesi, tarihi ve acıları reddeden dışlayıcı, kutsayıcı algı ve tezlere karşılık ortak acı, ortak tarih bilinci, ortak kültür, ortak coğrafya ve ortak gelecek vizyonu bağlamında ele alınmalıdır. Nitekim geriye dönüşü konuşurken çözümden yana adil bir dil kullanarak “yüzleşmek – hakkın teslimi – barışmak ve helalleşmek” gibi süreçlerin izlenmesi durumunda bu topraklarda adalet ve barış daha da güçlenecektir.
***
23 Nisan 2014 tarihinde Başbakan Erdoğan’ın 1915 olaylarının 99’uncu yıldönümünde verdiği “Taziye Mesajı” yeni Türkiye’nin kodlarının anlaşılması açısından önemli bir mihenk taşıdır. Çünkü yeni Türkiye vizyonu onyıllardır bekleyen/bekletilen tarihi meseleleri ele alırken öncelikle çözümsüzlüğe mahkum edilmiş meseleler karşısında konuşabilmeyi, inkar yerine yüzleşmeyi, husumet yerine ünsiyeti içermektedir. Yeni Türkiye aklı empati yaparak uzlaşı yolları aramayı ve herşeyden öte Anadolu ruhuna uygun olarak acıları mukayese etmeden nefret ve dışlayıcı dili bırakıp ortak acıları paylaşmayı öngörmektedir. Bu perspektif bir taraftan kökleri derinde olan vicdan ve adalet temelli medeniyet tasavvurumuzun kapsayıcılığını yansıtırken diğer taraftan krizdeki dünya sistemine alternatif bir aklı da sunmaktadır. Akl-ı selim ve hakkaniyeti yücelten bu irade aynı zamanda “Adil Hafıza” perspektifidir.
İnkârdan yüzleşmeye, husumetten ünsiyete
Adil Hafıza herşeyden önce din ve etnik kimlik farkı gözetmeksizin 1915 Ermeni Meselesi dahil tarihte yaşanmış olayları inkar etmeden geçmişiyle yüzleşip meseleleri adil, insani ve vicdani bir perspektifle ele almaktadır. Bu bakış tüm boyutlarıyla tarihine sahip çıkmayı da kapsamaktadır. Ne yazık ki şu ana kadar 1915 Meselesi ile ilgili yürütülen tartışmalar genel olarak kaba ideolojiler üzerinden beslenmiştir. Bir taraftan yeni ulus inşa sürecinin de etkisiyle meseleyi meşrulaştıran, yaşanan acılara, izlenen politikalara bir devlet refleksi çerçevesinde siyasi bir kılıf bulan ve acıyı reddedip ötekileştiren ulusalcı bir bakış ortaya atılırken diğer taraftan yaşanan acılar üzerinden politik bir kimlik yaratma çabası meselenin özünü kirletmiştir. Bu siyam ikizinin kaynağı 19. ve 20. yüzyılın yeni ulus devlet yaratma siyasetinde gizlidir. Nitekim ulus devlet algısı/yanılgısı modern düşüncede insanların kendi iradeleriyle yarattıkları yapay yaratıklara benzemektedir. William E. Connolly’nin “Identity\Difference: Democratic Negotiations of Political Paradox” (Kimlik ve Farklılık: Siyasetin Açmazlarına Dair Demokratik Çözüm Önerileri) adlı kitabında da vurguladığı gibi bu yapay yaratık kendi kesinliğini güven altına almak için farklılığı ötekine dönüştürmüştür. Adil Hafıza ise Ermeni Meselesi dahil olmak üzere geçmişi ve meseleleri bu iki dar perspektiften çıkartıp hiçbir farklılığı ve yaşanmışlığı reddetmeden aksine geçmişiyle yüzleşmeyi öncelemektedir. Husumet dilini terkedip ünsiyet dilini inşa eden bu akl-ı selim irade, geçmişi tüm şeffaflığıyla ele alırken dar ideolojilerden beslenen inkarcı ve ötekileştirici anlayışları da reddetmektedir. Çünkü Adil Hafıza’nın hammaddesi adalet duygusudur.
Ortak acı, ortak gelecek
Adil Hafıza perspektifi acılar hiyerarşisini ya da acıların mukayese edilmesini hiçbir zaman doğru bulmaz. Nitekim Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan acılar hepimizin ortak acısıdır. Bu süreçte yaşanan tehcir hiçbir zaman bir çözüm yolu olarak görülmemelidir, bu yol insani olmadığı gibi vicdani de değildir. O dönemde bu topraklarda binlerce Ermeni, Kürt, Türk, Arap, Müslüman, Hristiyanın hayatını kaybetmesi zaten ortak acının boyutunu göstermektedir. Bu acıları reddetmeden geçmişle yüzleşmek, tarihe tüm boyutlarıyla sahip çıkmak özgüvenin işareti olduğu gibi yeni bir siyaset dilinin de habercisidir.
Artık acıları red veya mukayese eden dili değiştirip ortak acıları “hakkıyla” unutarak ortak bir gelecek kurmanın zamanı gelmiştir. Bu perspektif çerçevesinde şunu da görmek gerekir ki bu toprakların ruhu acılar üzerinden politik bir kimliğin oluşturulmasına müsaade etmez, zaten acılar üzerinden oluşturulan kimlikler paradoksal bir nitelik taşıyıp insani ve vicdani de değildir, uluslararası politika ve çıkar gruplarının ideolojik aracı olmaktan da öteye geçemez. Şunun farkındayız on yıllardır uluslararası bazı çevrelerin tarihte yaşadığımız acılar üzerinden politik çıkar devşirmeye çalışması acıyı daha da artırmaktadır. Bu durum geçmişi konuşmayı dahi engelleyen fasid bir akla dönüşmüştür.
19. ve 20. yüzyılın hastalıklı ulus devlet anlayışı geçmişte kalmıştır. Tektipleştirip ötekileştiren devlet dili eski Türkiye’nin dilidir. Yeni Türkiye vizyonu farklılıkları bir kazanım olarak görmekte ve ortak değerler üzerinden ortak bir geleceğin inşa edilebileceğine inanmaktadır. Bugün bu yeni Türkiye ihyadan inşa sürecini başlatmıştır. Kavgalara malzeme taşımak yerine barış içerisinde ortak geleceğimizi inşa etmenin zamanı gelmiştir. Nitekim etnik köken ve dini inancı ne olursa olsun yüzyıllarca bir arada yaşamış, sanattan zanaata, diplomasiden edebiyata her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu, yeni bir geleceğin inşa edilmesinde aktif bir ruhu da içinde taşımaktadır.
Yüzleşelim – hakkı teslim edelim – barışalım ve helalleşelim
Adil Hafıza, onyıllardır paranoyak ideolojilerin kuşatmasında kaybolan meseleler karşısında hakikate duyulan ihtiyaçtan doğmuştur. Ayrıştıran, reddeden, dışlayan bir politikayı terkederek bu topraklarda yaşayan herkesi azınlık olarak değil eşit vatandaş olarak görmektedir.
Bundan böyle Ermeni Meselesi adil hafıza penceresinden tartışılmaya başlanacaktır. Bu çerçevede Ermeni Meselesi, tarihi ve acıları reddeden dışlayıcı, kutsayıcı algı ve tezlere karşılık ortak acı, ortak tarih bilinci, ortak kültür, ortak coğrafya ve ortak gelecek vizyonu bağlamında ele alınmalıdır. Nitekim geriye dönüşü konuşurken çözümden yana adil bir dil kullanarak “yüzleşmek – hakkın teslimi – barışmak ve helalleşmek” gibi süreçlerin izlenmesi durumunda bu topraklarda adalet ve barış daha da güçlenecektir.
Son yüzyıl değil 1400 yıllık birliktelik – Kadim Akrabalık
Bunun yanında Anadolu halkların ilişkileri çok eskiye uzanmaktadır. Bu bağlamda Ermenilerle Müslümanların ilişkileri sadece 1915 ya da 1071 yılı üzerinden okunmamalıdır. Bazı tarihi kayıtlara göre bu ilişkiler çok daha öteye, yaklaşık 1400 yıl öncesine dayanmaktadır. 1400 yıllık bir geçmişi ve dostluğu olan, bu topraklar üzerinde ortak bir kültür ve kadim bir medeniyet inşa eden toplumların ilişkilerini sadece son yüzyıl üzerinden değerlendirmek zengin bir kültürün, ortak bir medeniyet tasavvurunun ve derin bir mirasın reddi anlamına gelmektedir. Ayrıca bu durum dostluk ve komşuluğun ötesinde kadim bir “akrabalık” ilişkisi kurmuş olan Ermeniler ile Müslümanların toplumsal hafızasını da esir altına almaktadır.
Adil Hafıza dost, komşu ve akrabalar arasında küskünlük ve kırgınlığın olabileceği ancak düşmanlığın Anadolu ruhuyla uyuşmayacağına vurgu yapar. Bu açıdan bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin ortak geleceği yine bu topraklar üzerinde yeşerecektir. Anadolu ortak vatandır. Anadolu insanı farklı dilleri konuşabilir, farklı inançlara sahip olabilir, farklı dillerde türküler söyleyebilir, ağıtlar yakabilir ancak Anadolu insanının rüya ve umudu ortaktır. Geçmişiyle yüzleşen, kadim akrabalarıyla barışan, geçmiş ve gelecek tasavvurunu ortak değerler üzerinden besleyen yeni bir Türkiye Anadolu halklarının ortak rüyasıdır.
http://www.haber10.com/makale/39540/#.VBnfSfl_tZ9
Yorumlar kapatıldı.