İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Ermenilerin Dört Adımlı Planı On yıllardır Yazılıyor

Bulut Bagatır – Turkishny.com
Turkishny.com: 24 Nisan 2015 hepimizin bildiği gibi Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı. Türk Amerikan toplumu iddiaların ve Türkiye karşıtı söylemlerin yükseleceği bu döneme nasıl hazırlanıyor? …Ergün Kırlıkovalı: Türk-Amerikan toplumu Ermenilerin yapacağı her karalamaya anında yanıt vermek üzere hazırlıklarını tamamlamıştır. Gazete, dergi, cevrimiçi (online) yayınlar, sosyal medya, radyo, TV, film, belgeselller, müzeler, üniversiteler, sanat galerileri, billboardlar, politika, kültür, ve daha ne kadar mecra ve platform varsa, bunların hepsinde aktif olacağız ve anında yanıtlar vereceğiz. Toplumumuz bilgilendirilecek, eğitilecek ve motive edilecektir. Bizlerden hücüm ve karalama gelmeyecektir ama karşıdan gelen karalamalara da çok kuvvetli, anlamlı ve etkin tepkiler vereceğiz. Artık tokadı yiyince öbür yanağımızı göstermeyeceğiz; biz de masaya yumruğumuzu vuracağız. Ermeni yalanlarını tek tek, tarihi belgelerle, bilimsel bir şekilde dünyaya sergileyeceğiz.

***
Ergün Kırlıkovalı ile Türk Amerikan toplumunun Ermeni soykırımı iddialarının 100. Yılı olan 2015 için nasıl hazırlandığını konuştuk.
Turkishny.com: 24 Nisan 2015 hepimizin bildiği gibi Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı. Türk Amerikan toplumu iddiaların ve Türkiye karşıtı söylemlerin yükseleceği bu döneme nasıl hazırlanıyor?
Ergün Kırlıkovalı: Türk-Amerikan toplumu Ermenilerin yapacağı her karalamaya anında yanıt vermek üzere hazırlıklarını tamamlamıştır. Gazete, dergi, cevrimiçi (online) yayınlar, sosyal medya, radyo, TV, film, belgeselller, müzeler, üniversiteler, sanat galerileri, billboardlar, politika, kültür, ve daha ne kadar mecra ve platform varsa, bunların hepsinde aktif olacağız ve anında yanıtlar vereceğiz. Toplumumuz bilgilendirilecek, eğitilecek ve motive edilecektir. Bizlerden hücüm ve karalama gelmeyecektir ama karşıdan gelen karalamalara da çok kuvvetli, anlamlı ve etkin tepkiler vereceğiz. Artık tokadı yiyince öbür yanağımızı göstermeyeceğiz; biz de masaya yumruğumuzu vuracağız. Ermeni yalanlarını tek tek, tarihi belgelerle, bilimsel bir şekilde dünyaya sergileyeceğiz. Sahte soykırım savlarını ince ince doğrayıp, herbirini gerçeklere uygun bir şekilde yeni baştan inşa edip, bir araya getireceğiz ve ortaya bambaşka bir görüntü çıkacak. Bu çok net bir GEC-YER (31 Mayıs 1915 tarihli Geçici Yerleştirme kararı) görüntüsüdür, asla ve asla soykırım değildir. Bu temayı sağır sultanlar duyunca, anlayıncaya kadar bıkmadan, usanmadan işleyeceğiz.  Ermeniler yüz sene konuştu, biz hep sustuk. Bariş dedik, kardeşlik dedik, geride kaldı bunlar dedik, ama olmadı. Biz ileriye umutla bakıp yepyeni dünyalar kurdukça, Ermeniler azdı.  Teröre bile başvurdular.  Ama şimdi sıra artık bizde. Biz de bir yüz sene konuşalım bakalım. Görelim nasıl oluyormuş.
Turkishny.com: Bilindiği üzere lobicilik bu mesele üzerinde de büyük bir öneme ve güce sahip. Lobilicik konusunda geldiğimiz nokta nedir?
Ergün Kırlıkovalı: Bu terimi çok dikkatli kullanmak lazım, çünkü kültürler arası farklılıkları devreye giriyor. Türkçede davasını savunmaya “lobi yapma”, savunuculara da “lobici” diyorsun, oluyor, bitiyor. Ama Amerika’da olay bu kadar basit değil. ABD’de lobici demek, ABD’nin yasalarına göre, geçimini bu işten kazanan, bu konuda gerekli donanımı olan, gerekli başvuruları yapıp, harçları yatırıp lobici sertifikası (akreditasyon) alan, ve faaliyetlerini yasaların öngördüğü şekilde, düzenli olarak devlete yazılı olarak rapor eden ve bu alandaki kazancının vergilerini ödeyen bir profesyonel demektir. Bizler sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışan ve bu işlerden asla ve asla tek kuruş para kazanmayan aktivistleriz. Yaptığımız iş “lobicilik” değil “eğitim” dir. Bizler, yani STK’larda ter döken, cebinden parasını harcayan, zamanını veren gönüllüler, örneğin Kongre’de bir yasa tasarısına şöyle oy verin, böyle oy verin diyemeyiz, demeyiz. Dersek  politikaya karıştığımız nedeniyle IRS tarafından “vergiden muaf” olma sınıfından atılırız.  Ya ne yapabiliriz?  Eğitebiliriz.  Yani politikacilarla konuşur, yazışır, onları Türk tarih ve kültürü hakkında bilgilendiririz.  Yasa tasarısının Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vereceğini belgeleriz.  Onlarda Türk’ü karalayan bir tasarıya, “eğitildikleri için” bizim arzularımıza göre oy verirler.  Bütün bunlar, işin bir yani, yani teknik yani. Burada sorun yok. Tüm STK’larımız bu konuyu iyi bilir ve hata yapmaz. Ancak lobiciliğin ikinci bir ayağı var ki orada ciddi sorunlarımız var. Bildiğiniz gibi, Amerikan politikasında haklı-haksız yoktur, paralı-parasız vardır.  Doğru-yanlış yoktur, oy veren-vermeyen vardır.  Yazan-çizen-konuşan ile suspus oturan, sessiz kalan vardır. Bu konularda toplumumuzun bakış açılarını baştan aşağı değiştirmeleri gerekiyor. Biz bu konuda ne zorluklar yaşıyoruz, bilemezsiniz.   Amerikan vatandaşı, vergi ve oyvereni olarak, bizi destekleyen politikacılara para toplama kampanyaları düzenliyoruz. Toplumumuzu evlerimize veya Türk lokantalarına davet ediyoruz. Gelsinler, hem güzel bir Türk yemeği yesinler, hem de politikacılarla tanışşınlar, sonra da tabii 25-50-100 veya 250 dolarlik bir yardım çeki yazıp evlerine dönsünler istiyoruz. Ama ne oluyor, biliyor musunuz? İnsanımız gayet güzel süslenip püslenip geliyor. Nefis Türk yemeklerini yiyor, dostlarla tekrar görüşüp kaynaşıyor. Politikacıyla tanışıyor, el sıkışıyor, bir kaç soru bile sorup hoş sohbet yapıyor. Sonra da çek yazmadan evine gidiyor. Türkiye’deki aile ziyaretleri veya arkadaş toplantıları zannediyorlar.  Biz artik ezile büzüle tekrar telefonla ariyoruz, “Mümkünse şu çeki artık lütfen yazıp postalar mısın?”  diye soruyoruz. Buna rağmen çoğu kere hiçbir zaman gelmeyen çeklere muhatap oluyoruz. Hatta gönüllü bir arkadaşımıza telefonda bir vatandaşımız ne diyor biliyor musunuz? “Bu yaşta telefonla para istemeye utanmıyor musun?” Ben bunu duyunca şok olmuştum. Bir insan ABD de onyıllardır yaşayıp da nasıl bu kadar bilgisiz, duyarsız, ve ruhsuz olabilir diye sürekli kendi kendime sordum. Bu olayı hala unutabilmiş değilim. Bu arkadaş kendisini hala Türkiye’de sanıyor. Orada politik partiler devletten mali yardım alır ya. Burası da öyle zannediyor. Bu arkadaşa günaydın demek için bile, inanın, hiç keyfim yoktu. Halbuki bir Yahudi dostu aynı yemeğe davet ediyorum, ilk lafı şu oluyor: “Ne kadarlık çek yazacağız?” Bu belki bir örnektir, ama Türk Amerikan toplumunun neden yarım milyon nüfüstan sadece bin kadarının çek yazdığını, belki 10 bin kadarının oy verdiğini çok iyi anlatmıyor mu? Eh, para vermeyeceksın, oy vermeyeceksın, yazı yazmayacaksın, telefon etmeyeceksin, peki adama sormazlar mı, “Kardeşim, sen bu dünyada ne işe yararsın?”  halbuki Amerikalılar bu olaya çok güzel bir isim vermişlerdir: “participatory democracy” yani “katılımcı demokrasi.” İş dönüp dolaşıp lobiciliğin “katılımcı demokrasi ayağına” geldiği zaman, içim kararıyor. Pasifikten Atlantiğe yarım milyon nüfüstan sen bin tane çek yazanı ancak bulabiliyorsan ve 10 bin oydan fazlasını çıkarmakta zorlanıyorsan, şapkayı önüne koyup düşünmen lazım. Şimdi bu yazıyı okuyan herkesin bu içsel muhakemeyi dürüstçe mutlaka yapmasi lazım. Maalesef, çok üzülerek ifade etmeliyim ki, bizim toplum tribünlerde oturup, çekirdek yiyip, “Şunu şöyle yap, bunu böyle yap!” diye emirler yağdırmasını çok seviyor. “İn sahaya, kardeşim, sen de top oyna!” deyince ya bozuluyor, ya da hepten kendi köşesine çekilip kayboluyor. Durum bu.
“Ermenilerin dört-adımlı planı onyıllardır yazılıyor, çiziliyor, biliniyor; artık sağır sultanlar bile duydu”
Turkishny.com: Ermeni lobisinin kongre üzerinde ki gücü malum. 2015 için nasıl bir çalışma içindeler?
Ergün Kırlıkovalı: Ermeniler ne yapacaklarını seneler önceden zaten çarşaf çarşaf yazdılar. 2015 de Washington DC’de bir müze açacaklardı. Birbirlerine girdiler, mahkemelik oldular ve o müze şimdilik açılamayacak. İleride belki.  Bunun dışında 2012 yılında 2015 komiteleri kurdular. Kitaplar, filmler, şarkılar, piyesler piyasaya sürülecek. Ermeni toplum liderleri ve politikacılar üçüncü ülkelerin parlamentolarına sürekli yazarken, Ermeni din adamları da bağlı bulundukları kiliselerden sözde soykırım kararları geçirtmeye çalışıyorlar. Katolik ve Protestan kiliselerin bazı formasyonlarında (mezhep terimi burada yanlış kaçabilir) bazı sözde soykırım kararları geçti. Kaliforniya, Pennsylvania, Massachusetts, ve Colorado gibi eyalet meclislerinde bazı sözde soykırım tasarıları geçti. Kongre’de de birkaç tasarı halen sırasını bekliyor. Yani Ermeni tarafı topyekun savaşa çoktan başladı. Bizim toplum neyi bekliyor, bilmiyorum, ama bazıları “Aman, saman altından su yürütelim, çaktırmadan gol atalım. Ermeniler ne yapacaklarımızı duyarlarsa baskı yaparlar. Baskın avantajımızı kullanamayız. Bunlara neler yapacağımızı açıkça yazmak hatadır. Sonra bir de toplumumuza söz verip yapamazsak ne olur?”  şeklinde özetlenebilecek şaçma sapan fikirlere saplanmış halde.  Tam bir  “kaybeden”  (loser) mentalitesi yani.  Sanki Ermeniler Türk toplumunun neler yapacağını ya da yapabileceğini hiç bilmiyorlar, tahmin de edemiyorlar, bizden çok çekiniyorlar ve bilmek için can atiyorlar. Yok böyle birşey.  Bütün bunlar yersiz korkular.  Ermenilerin dört-adımlı planı on yıllardır yazılıyor, çiziliyor, biliniyor; artık sağır sultanlar bile duydu: 1) kabul, 2) özür, 3) para, 4) toprak. Biraz açarsak:  Önce Türkiye’ye soykırımı kabul ettirecekler, ki Türkiye’deki bilgisiz ve kişiliksiz bazı liberallerin kendi kariyerlerini yüceltmek uğruna son yıllarda yazdiği haince kitaplar ve makalelerle bunun başarıldığını düşünüyorlar. İkincisi Türkiye’ye özür diletmektir. Bunun da önceki Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 mesajı ile yerine getirildiğine inanıyorlar.  Halbuki ben o mesajı defalarca okudum, içinde özür yoktur; empati vardır, taziye vardır, acıların karşılıklı olduğu vardır, adil hafıza vardır, ama özür asla ve asla yoktur.Üçüncüsü, ki Ermeni lobisi şimdi bu safhada olduğunu yaziyor, Türkiye’den tazminat almak.  Hani aç tavuk kendini buğday ambarinda görürmüş ya; aynen o hesap. Dördüncüsü de toprak.  Doğu Anadoluyu istiyorlar.  Ama o en son yapılacak işmiş. Ermeniler o kadar tatlı bir rüya görüyorlar ki, uyandirmaya kıyamıyorum. Türk’ün şehit kanı ile aldiği topraği masa başında verdiği nerede görülmüş? Şimdi Ermeniler dünyanın gözünün içine baka baka planlarını adım adım devreye sokuyorlar. Bizimkiler ise hala kendi gölgelerinden korkuyorlar. “Aman, Ermeniler duymasın. Neler yapacağımız konuları gizli kalsın.” Şimdi bu da, maalesef, toplumumuzun öbür sancısı. Zaten büyük bir kısmı tribünde oturmuş, çekirdek yiyip maç seyrediyor dedik ya, sahadakilerin bazıları da maalesef rakip oyunculara görünmeden gol atmak peşinde.  Çünkü bütün dünya aptal, bunlar akıllı.  Halbuki bu işlerin içinde 35 senesini vermiş olan bendenizin mütevazi fikrine göre, bu işler öyle korkakça, saklanarak, vurkaçla yapılmaz. Çıkarsın ortaya, gümbür-gümbür anlatırsın, yazarsın, yaparsın, edersin.  Ermeni şöyle yaparmış, Rum böyle yaparmış diye radyo sessizliğine bürünmezsin.  Ermeni teröristler ne yaparsa yapsın.  Burası hür bir ülke. Ülkenin polisi var, hakimi var. Yasaları çiğnerlerse hakkımızı ararız. Ama Ermeni teröristler şunu bunu yapabilir diye korkup doğru değildir.  Toplumumuzun önüne büyük fotoğrafı serdik. Artık kim ne kadar yardım ederse ortaya o kadar başarı çıkacaktır. Eğer biz bu fotoğrafı sermeseydik, o zaman da diyeceklerdi ki “Yahu ne yapıyorsunuz? Plan yok, hareket yok. Uykuda mısınız?”  Büyük fotoğraftan korkan arkadaşlar oldu.  Az sayıda belki ama öbürlerini korkutmayı başardılar.  Bence Türk toplumu açık açık ortaya çıkarak, cesareti göstermeli  ve plan gereklerini yerine getirmeli. Korkup tırsmak, gizli saklı işler yapmak bize yakışmaz. Karakterimize de zaten uymaz. Ortada baskın da yoktur.  Kimse kendini aldatmasın.
Turkishny.com: Kongre bazında değerlendirirsek bu dönem boyunca destek bulabileceğimizi düşünüyor musunuz?
Ergün Kırlıkovalı: Bu çok zor. Birincisi Ermenilerin 2015 nedeniyle estirdikleri bir rüzgar, momentum yakalanmış durumdadır. İkincisi İsrail-Gazze savaşındaki tutumu nedeni ile Türkiye’ye ama özellikle önceki Başbakan Erdoğan’a karşı Yahudi lobisinin aldığı olumsuz tavır. Buna Rum lobisini de katarsanız ortaya tatsız bir durum çıkmaktadır. Bu durumu iyileştiren faktörler de yok değil.  Mesela Türkiye’nin jeopolitik öneminin ISID ve Ukrayna olayları ve enerji koridoru projeleri ile tavan yapması; yine Türkiye’nin bölgede politik istikrar ve büyüyen ekonomisi ile ABD ve AB dahil kimsenin ihmal edemeyeceği boyutlara ulaşan bir bölgesel aktör olması; ve de tabii Turkiye’nin NATO,  AB,  BM, G-20, IIO ve diger uluslararası platformlarda gittikçe etkin bir hale gelmesi. Hepsini bir torbaya atıp kariştırınca ortaya tanıdık bir sonuç çıkıyor:  “eski tas, eski hamam.” Yani sözde soykırımın tanınması artık pek mümkün görünmüyor. Çünkü hiçbir önemli ülke, kendi dünya haritalaınn Türkiye’yi gösteren bölümünde koskoca bir kara delik görmek istemez. Bundan onların daha fazla zarar göreceğini çok iyi bilirler.  Bügünün real politiği şudur: Türkiye’yi kaybedersen, Orta doğuyu da kaybedersin.
Turkishny.com: Kongrede Balkan veya Afrika ülkerinin lobileri gibi diğer lobilerden bu konuda destek görebilme şansımız var mı? Diğer lobilerle bir işbirliği sağlanabilir mi?
Ergün Kırlıkovalı: Evet, Balkan veya Afrika ülkelerinden yardımlar gelebilir. Mesela Bosna, Kosova, Makedonya, Hırvatistan gibi ülkelerin ABD’deki diasporaları ile zaten dayanışma içindeyiz ve bunu artırarak sürdürmeliyiz. Ayni şey Somali, Etiyopya, Nijerya, Kenya gibi ülkeler içinde geçerli. Beraber calışmalarımız var. Belki yeterli değil ama gelişme trendinde. Sonra Hispaniklerle iyi ilişkiler başlattık.  Türki devletlerle zaten ilişkilerimiz ve işbirliğimiz mükemmel.  Diğer ülkelerin ABD’deki diasporalarına da aynı şekilde ulaşılmalıdır.  Sonra diğer lobiler başlığı altında belki mesleki lobilerden yardım alma düşünülebilir.  Genişletilmiş bir koalisyon kurmak için her yok denenmelidir.
“Bu ana kadar ki sessizliğimiz benim kulaklarımı sağır etti desem yeri var.”
Turkishny.com: Kritik dönemeç yaklaşırken Türkiye ile devlet veya sivil toplum örgütü düzeyinde herhangi bir iletişime sahipmiyiz? Türkiye’de bu konu hakkında yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ergün Kırlıkovalı: Şimdi bu da hassas bir konu. Amerikan yasalarına göre STK’ların devlet güdümünde olmamaları, yani “non governmental organization” olmaları gerekir.  Türkiye, ABD’de bir yabancı ülke olarak ancak belirli projelere hibe (grant) verebilir. Türkiye’de bunu yapıyor. Belki yeterli değil ama akmasa da damlar.  Türkiye, Ermeni konusunda, bana sorarsanız, biraz ürkek ve çekingen davranıyor gibi.  Ermeniler bizi karalamazsa, biz sessiz kalırız duruşu sergiliyorlar sanki.  Bilemiyorum.  Ama Ermeniler iftiraya başlarsa da anında ve misliyle yanıt gitsin diye düşünüyor olabilirler. Bulundukları pozisyon bakımından bu ürkek davranış haklı da olabilir. Ama umarım bunu STK’lardan da istemezler. Yoksa ortaya 2015 te büyük bir hezimet çıkabilir. Toplumumuzu zaten yukarıda anlattım; çoğu tribünde seyrediyor, sahadakilerin çoğu maalesef ya tecrübesiz  ya da cesaretsiz.  Siz şimdi böyle bir topluma, sakin ve sessiz olun, işlerinizi gölgeden ve çaktırmadan yapın falan derseniz ortaya dilsiz ve sağır bir toplum çıkar. Hani Türkçemizde deriz ya “kafasına vur, lokmasını al.”  O hale geliriz.  Umarım sessiz devlet sessiz toplumumuza sessiz kalın demez. Yoksa Ermeniler atı alır ve Üsküdar’ı geçer. Kangren olmuş bir sorunun üstüne öyle umursamıyor taklidi yaparak sessizce gidildiği nerede görülmüş?  Bazen sesimizi öyle yükseltebilmeliyiz ki yer gök inlemeli. Bu ana kadar ki sessizliğimiz benim kulaklarımı sağır etti desem yeri var.
Turkishny.com: Size göre Türk-Amerikan dernekleri bu süreçte nasıl bir rol oynamalı?
Ergün Kırlıkovalı: Bilgili, vizyonlu, şeffaf, dürust, cesaretli, kararlı, ve özgüvenli olmalı. Korkup, susup saklanmamalı ne yapmalıyım diye başkalarına bakmamalı. Ermenilerin her hareketine anında yanıt vermeli. Bunları çok yazdık, çizdik, söyledik, anlattik ama demek ki toplumumuza iyi anlatamamışız. Toplumumuzu harekete geçirmek için ille de bir felaket mi olmalı? Bir zelzele, bir terörist saldırı, ya bir savaş mı çikmalı?  Amerika’da inisiyatif kullanan, kendi kendine kararlar alıp harekete geçen, katılımcı demokrasideki yerini alan bir toplumu ben ne zaman görebileceğim?  Bildiğim herşeyi paylaştığımı sanıyordum. Meğer ne kadar yanılmışım. 2015 bağıra bağıra geldi, önümüzde duruyor. Bizde hala tık yok. Özet bu. Ben şimdi herkesten harekete geçmelerini, yazmalarını, çizmelerini, konuşmalarını istiyorum. Sessizlik mezara yakışır, modern bir topluma değil.
Turkishny.com: ABD başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan konuşmaları Türkiye’de ve Dünya’da büyük yankı yaratıyor. Bu sefer nasıl bir konuşma bekliyorsunuz? “Soykırım” kelimesini kullanırsa etkilerinin nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?
Ergün Kırlıkovalı: 2014 dekinin bir kopyası olacak. Hiçkimse, ama en çok da ABD, Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz. Türkiye artık ihmal edilecek küçük bir ülke değil. Jeo-politik konumunu iyi değerlendiren bölgesel bir güç.  Ben hiçbir sürpriz beklemiyorum.
Turkishny.com: Geçtiğimiz 100 yıllık süreci değerlendirecek olursak neyi doğru neyi yanlış yaptığımızı söyleyebiliriz?
Ergün Kırlıkovalı: Hep sustuk. O yanlıştı. Bakın bizdeki araştırmaların yapılması ve kitapların yazılması tek-tük olarak 1970’lerde, onlarcası 1980lerde, daha fazlası 1990’larda ve 2000’lerdedir.  Yine de toplamda Ermeniler bizdekilerin 20-25 misli daha fazla bilgi üretip yaydılar.İstanbulda 2008 de açılan ve tüm arşivleri tek adreste birleştiren modern arşiv yerleşkesi (campus,) ki bizzat ziyaret ettim ve çok beğendim, bu konuda Türkiye’nin büyüklüğünü açıkça göstermektedir. Sonra süreli ve süresiz yayınlar yapan AVIM gibi, Eraren gibi birçok bilimsel kurumlarımız oluştu. Ortaya gerçekten de müthiş güzel çalışmalar çıkıyor. Arşivlerimiz 1980li yıllardan beri dünyaya açıldı. Türk belki bazen sessizdir veya arkadan gelir ama damarına basarsan öyle bir tepki verir ki şaşar kalırsın: “Bu da nereden çıktı?” dersin. İşte Türkiye’deki arşiv-araştırma-basın-yayın manzarası gittikçe yükselen böyle bir değerdir. Size başka bir örnek vereyim.İngiltere propagandanIn ustasıdır. Gizli devlet belgelerini önceleri 50 yil mühürlüyordu, bunu sonra 30 yıla indirdi. Birinci Dünya Savaşı belgelerini  1944’de yayınlamaya başladı. Ama yüz belgeden ikisini üçünü yayınlıyorsa da diğerlerini görmene izin veriyordu. Yani arşivlerini açmıştı. 1967’a gelindiğinde 1939’a kadar olan tüm belgeler açıldı. Ve bu böyle günümüze kadar devam etti.  Bunların sonucunda ne oldu? Bütün dunya, bizler dahil, Londra’ya hucüm ettik, arşivlerini didik didik ettik. Sonunda birçok kitap, İngiliz belgeleriyle yazılır oldu. Aklınıza hangi tarihçinin ismi geliyorsa gelsin, bakin, sorun, mutlaka ve mutlaka Londra’daki arşivleri çalışmıstır. Biz ne zaman açtık arşivlerimizi? 1980’li yıllarda. Yani bu konuda en az bir 50 yıl geç kaldık.  Arşivlerimize bügüne kadar 100 ülkeden bilim adamı geldi, çalişmalar yaptı. Bu nedir, biliyor musunuz? Ermeni yalanlarına en güzel yanıttır. Ermeniler arşivlerini neden hala kapalı tutuyorlar?  Çünkü biliyorlar, oradan çıkacak belgeler soykırım masalını bitirecek. Son olarak şunu söylemeliyim. Türkiye öyle büyük bir ülke ki, onyıllardır sessiz kalarak kaybettiği avantajlarını bir iki müthiş hamle yaparak kısa zamanda dengeleyebiliyor. Bunu arşivlerimiz konusunda ben birebir yaşadım. Bütün herşeye rağmen gelecekten son derece ümitli, iyimser ve mutluyum.

http://www.turkishny.com/special-news/56-special-news/161155-ermenilerin-dort-adimli-plani-onyillardir-yaziliyor#.VBhXuvl_tZ8

Yorumlar kapatıldı.