İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Anadolu’nun ve İlle de Sermayenin Türkleştirilmesi

Aydın Engin
6-7 Eylül utancının 59. yıldönümü de geride kaldı. Yüzleşilmeden, sahici bir hesaplaşma yapılmadan. Tıpkı 1915 ile de yüzleşilmediği, sahici bir hesaplaşmaya yanaşılmadığı gibi. 6-7 Eylül’ü tekil bir olay gibi kavramaya yatkın olanlar az değil. “Kıbrıs sorunu yüzünden milli hisleri kabarmış vatandaşların çığrından çıkan eylemleri” gibi ayıp sınırında dolanan değerlendirmeleri bugün bile yapanlar var.

Neydi 6-7 Eylül?
Uzun ve ayrıntılı bir açıklama yerine 6-7 Eylül 1955’te Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, 1988- 1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği yapan General Sabri Yirmibeşoğlu’nun ünlü cümlesini aktaracağım:
“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.”
(Bilmeyenler için: Halk arasında Kontrgerilla, Gladio gibi terimlerle anılan, sivil bağlantıları da olan askeri kurum, ilk olarak Seferberlik Tetkik Dairesi adıyla kuruldu. Daha sonra Özel Harp Dairesi adını aldı, 1992’den beri de Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak varlığını sürdürüyor.)
General Yirmibeşoğlu’nun sözleri (itirafı) ek bir açıklamaya gerek bırakmayacak kadar net: 6-7 Eylül bir devlet operasyonuydu. Öyle “milli hisleri kabarıvermiş” bazı vatandaşların daha sonra yağmacılığa dönüşen kontrol dışı eylemleri filan değil.
Dahası 30 Ocak 1923’te imzalanan “Mübadele Protokolü” uyarınca İstanbul dışında yaşayan bütün Rumlar Yunanistan’a gönderilmiş, yani Anadolu’da Rum kalmamışken 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’un yanı sıra İzmir, Adana, Trabzon, Mardin gibi illerde Yahudilere, Ermenilere ve Süryanilere karşı eylemler düzenlendi. Örneğin Mardin sokaklarında Ermeniler için “Ya Bedros’un karısı, ya Kıbrıs’ın yarısı”, Süryaniler için “Ya Butros’un karısı, ya Kıbrıs’ın yarısı” gibi ırkçı ve nefret suçunun daniskasını oluşturan sloganlar eşliğinde boynuna haç ve çan takılmış bir eşek dolaştırıldı ve kentteki Süryani ve kılıç artığı Ermeni çocuklara o çan sille tokat çaldırıldı…
Örnekleri sadece ara başlıklar altında aktarmaya bile yerim yetmez. Meraklısı Ayşe Hür arkadaşımın Radikal’de dün yayınlanan ve linkini verdiğim “kronolojik” yazısına bir göz atsın: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ ayse_hur/6_7_eylul_yagmasinin_59_ yildonumunde_cumhuriyetin_azinlik_ raporu-1211344…
***
Biliyorum, 6-7 Eylül olayları üstüne söylenmedik az söz, yazılmadık az değerlendirme kaldı. Ben pek konuşulmayan bir yöne dikkat çekmek istiyorum.
1915’te Ermenilerin “Büyük felaket”, Diayaspora Ermenilerinin “Soykırım”, Türkiye’nin resmi tezinde “tehcir” denen olayda Anadolu’nun kadim kavimlerinden Ermeniler bu topraklardan adeta kazındılar.
1934’ün Haziran sonu, Temmuz başları arasında Trakya’nın hemen her kentinde, kasabasında kışkırtılmış kitleler Yahudilere saldırdı. 15 bin Yahudi apar topar ve tek bir bavulla Türkiye’yi terk etti.
Kasım 1942’de kara ünlü Varlık Vergisi yasalaştı. Vergi mükelleflerinin yüzde 87’si gayrimüslimdi. Vergi, Ermeni tüccarlara sermayelerinin yüzde 232’si, Yahudi tüccarlara yüzde 179’u, Rum tüccarlara yüzde 156’sı, Müslüman-Türk tüccarlara ise sadece yüzde 4,94’ü oranında uygulandı. (Biliyorsunuz anayasamıza göre bütün yurttaşlar ırk, din, dil farkına bakılmaksızın yasalar önünde eşittir!)
1955’te 6-7 Eylül yaşandı. Binlerce Rum Türkiye’yi terk etti.
1964’te Kıbrıs ile ilgili gerginlik yaşandı. Savaşın sınırından dönüldü. Ancak 1930’da Atatürk ile Venizelos arasında imzalanan anlaşma tek taraflı olarak iptal edildi ve İstanbul’da yaşayan Yunanistan uyruklu Rumlar bir gecede ve yanlarına sadece tek bir bavul ve 200 lira almalarına izin verilerek sınırdışı edildi.
Daha da saymama, irili ufaklı olayları hatırlatmama gerek yok sanırım.
***
Şimdi soralım:
1915’te Anadolu’nun Ermenilerden “temizlenmesi” ile başlayan taa 1974 Kıbrıs çıkartmasına kadar süren sistematik Rum “temizliği” ile varılmak istenen sonuç nedir?
Ermeniler, Yahudiler, Rumlar Türkiye’den çekip gitmeye zorlandılar, onlar da çekip gittiler.
Peki onların mülkleri ne oldu? Tarlaları, evleri, işyerleri, sermayeleri ne oldu? Onlarda birlikte çekip gidemeyeceklerine göre birilerinin eline geçti?
Peki kimin?
“Bugün Türkiye’nin anlı şanlı, saygın sermaye gruplarından bazılarının kökeninde el konmuş Ermeni metrukesi ve ölü fiyatına kapatılan Rum mülkleri var” desem cevap ne olur?
Acaba, 18 Eylül 1930’da, (doğup büyüdüğüm) Ödemiş’in Gölcük yaylasında dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un sözleri soruma cevap vermeye yarar mı?
Cumhuriyet’in Adalet Bakanı “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır” buyurmuştu da… 

Yorumlar kapatıldı.