İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye Cumhuriyeti İmroz’da İnsanlığa Karşı İşlediği Suçun Yeni Bir Kanıtını Sunuyoruz!

Ayşe Günaysu
Bugün burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin İmroz, Türkleştirilmiş adıyla Gökçeada’da, 1964 yılından başlayarak insanlığa karşı işlediği ve işlemekte olduğu suçun yeni bir kanıtını basınla ve kamuoyu ile paylaşmak için toplandık. Son 10 yılını İmroz’daki hak ihlallerine karşı hukuki mücadeleye adayan arkadaşımız Avukat Erhan Pekçe’nin eline ÇOK GİZLİ ibaresi taşıyan bir belge geçti. Belge, soyadı kodlanarak, adı “Polat”, rütbesi “Önyüzbaşı” olarak geçen, hangi merciin, hangi yetkiyle görevlendirdiği belli olmayan bir kişinin İmroz Adasında yaptığı araştırmanın sonucunda hazırladığı bir rapordur. Ada halkını dayanaksız iddialarla suçlayan, insanları tek tek “çok zararlı”, “Enosisçi” olarak fişleyen bu yasadışı rapor, Milli Güvenlik Kurulu’nun adayı Türkleştirme kararına dayanarak hazırlanmış. Rapor da bu yüzden “Çok Gizli”. Ama sonuç alabildiğine açık: İmroz’da yapılan tek sözcükle ETNİK TEMİZLİK. Yapılan, tekrar ediyoruz, devletin aldığı bir karar ve bu karar doğrultusunda yapılan uygulamalarla işlenen İNSANLIĞA KARŞI SUÇ.

Basın toplantımızı özellikle bugün yapmak istedik. Bugün 6 Eylül. 1955 yılında, İstanbul’da arşivlerden elde edilen somut verilere göre 100 bin kişiye ulaşan kalabalıkların Hıristiyan ve Yahudilerin hayatına ve malına kastettiği, yaktığı, yıktığı, öldürdüğü, linç ettiği, tecavüz ettiği iki gün süren olayların başladığı tarih.
6-7 Eylül ile İmroz ve Tenedos adalarının Türkleştirilmesi aynı politikanın ayrılmaz parçaları.
Lozan Antlaşması 22 Eylül 1923 tarihinde iki Rum adası olan İmroz (Gökçeada) ve Tenedos’u (Bozcaada) Türkiye’ye bırakmış, ama Antlaşma’nın 14. Maddesi bu iki adaya özerklik tanımıştı.
14. Madde kısa ve nettir: “Türkiye egemenliği altında kalan İmroz ve Bozca Adaları, yerel yönetim ve kişi ve malların korunması konusunda, yerli elemanlardan oluşan ve Müslüman olmayan yerli halka her bakımdan güven verici özel bir yerel yönetimden yararlanacaktır. Bu adalarda güvenlik ve düzen, yukarıda sözü geçen yerel yönetim eliyle yerli halk arasından toplanan ve yerel yönetimin emrinde bulunan bir polis tarafından sağlanacaktır.”
Başka bir deyişle, iki adanın kendi meclisi, kendi bütçesi, kendi güvenlik örgütü, yani polisi olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti, Sevr Antlaşması’na karşı nefret, Lozan Antlaşması’nı kutsallaştırma üzerine kurulmuştur. Lozan, “genç”, “modern” Türkiye’nin kurucu antlaşmasıdır, “dokunulmazdır”.
Ancak Türkiye bu Lozan Antlaşması’nın, metinde “gayrımüslimler” olarak geçen Hıristiyan ve Yahudi toplumlarıyla ilgili çeşitli hükümlerini göz göre göre çiğnemiş ve çiğnenmeye devam ediyor. Alenen ihlal edilen bir madde de İmroz ve Tenedos’a, Türkçe adlarıyla Gökçeada ve Bozcaada’ya özerklik tanıyan bu 14. Maddedir. Bu madde hiçbir zaman uygulanmadı. Gene bu maddede iki ada halkının Lozan Antlaşması’nın Madde 37 ve Madde 43 ile gayrimüslimlere getirdiği haklardan yararlanacağı belirtildiği halde, söz konusu hükümler çiğnenerek daha 1927’de Rumca eğitim yasaklandı. Bunu adaların nüfus bileşimini değiştirmek üzere 1946’dan itibaren Anadolu’dan göçmenlerin yerleştirilmeye başlaması izledi. Ancak adaların “Rumsuzlaştırılması” MGK’nın 27 Mayıs 1964 tarihinde aldığı 35 no’ lu kararla Rumlara karşı uygulanacak bir “Eritme Programı”nın uygulamaya konmasından sonra hız kazandı. Lozan’ın açık ihlali anlamını taşıyan bu program ve uygulanış biçimi gizli tutuldu ve asla kamuoyuna açıklanmadı. Bozcaada ve Gökçeada’da yaşanan trajik göç süreci, Haziran 2008’de yayınlanan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin İsviçreli Parlamenter Andreas Gross imzalı “Gökçeada ve Bozcaada Raporu” ile de teyit edilmektedir. (Bkz. http://assembly.coe.int/ASP/Doc/XrefViewPDF.asp?FileID=12011&Language=EN27
Toplantı sonunda sizlere dağıtacağımız “Çok Gizli” rapor bu sürecin nasıl uygulamaya konduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor. Raporda, Türkiye’nin İmroz politikasının ana fikri “Ada’nın Türkleştirilmesi ve göçmenlerin tutunabilmesi için lüzumlu bütün ekonomik sosyal ve manevi şartların hazırlanması ve Rum emellerinin tamamen yok edilmesi için gerekli tedbirlerin alınması” olarak belirtilmiş. “Gerekli tedbirler”in başında, Rumları yıldırmak ve göç ettirmek geliyor. Hedef: Türkleştirme.
Rumları yıldırmak ve göç ettirmek için başlatılan en önemli operasyonlardan biri adada, hiçbir mantıki açıklaması olmayan yarı açık bir cezaevinin kurulması oldu. Cezaevi Rumlar için baskı, tüyler ürpertici tecavüz, hırsızlık, talan eylemleri ve çeşitli şekillerde taciz anlamına geldi. Gerek tecavüz, kundaklama, tacizlerin yol açtığı gruplar halinde göçler, gerek Türkiye’den nüfus aktarımı amacıyla zorunlu iskân uygulamaları sonucu Rumların nüfusu hızla azaldı ve bugün yok mertebesine indi.
Topraklarından zorunlu olarak göç etmek zorunda kalan Rumların adada bıraktıkları gayrimenkulleriyle ilgili Türkiye hakkında açtıkları çok sayıda dava halen AİHM’de sürüyor. 1971 yılında askeri bölge ilan edilen adalardan baskı politikaları sonucu Rumlar yine göç etmek zorunda kaldılar.
Tekrar ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, Avukat Erhan Pekçe’nin ortaya çıkardığı belgenin somut bir şekilde kanıtladığı gibi, evrensel insan hakları hukukunun yanında, Lozan Antlaşması’nı da çiğneyerek ve sistemli etnik temizlik politikası izleyerek, bugün Türk Ceza Kanunu’nda yerini almış olan “insanlığa karşı suç” işlemiştir ve yaklaşık 60 yıldır bu suçu işlemeye devam etmektedir.
Hesap soruyoruz!
“Milli Güvenlik” gerekçesiyle gizli tutulan MGK kararlarının tümünün, bu arada İmroz’la ilgili olan 35 sayılı kararın kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz.
Bugün buradan, insan hakları savunucuları, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtları olarak:
• Konunun takipçisi olacağımızı,
• Lozan Antlaşması’nda imzası olan devletlerin hükümetlerine birer mektup göndererek, Türkiye’nin antlaşma hükümlerini çiğnemesine ilişkin olarak şimdiye kadar ne yaptıklarını ve bundan sonra ne yapmayı düşündüklerini soracağımızı,
• Konuyu uluslararası platformlara taşıyacağımızı,
DUYURUYORUZ.
İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesi
Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon
6 Eylül 2014
EK: Kısa kronolojik bilgi

Yorumlar kapatıldı.