İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Sizleri sahih adınızla çağırdım…’

Etyen Eahçupyan / etyen.mahcupyan@aksam.com.tr
Ermeni cemaatinin aydınları etrafında ve arasında yaşanan son tartışmanın özü, hasbelkader bu cemaatin ‘sesi’ olma imkanını ele geçirmiş olanların sergiledikleri bariz sorumsuzlukla yüzleşmekten kaçınmalarıdır. Özellikle Hrant’ın öldürülmesinden sonra Ermeni cemaati mağduriyetin merkezine kondu ve pejoratif sol tarafından ‘şefkatle’ kucaklanarak rehin alınmak istendi. Ermenilerin yeni aydın nesli solculaşırken cemaatin temsil yeteneğini de elinden kaçırdı. Ama Türkiye’nin geneli açısından bu aydınlar de facto olarak temsili bir işlevle algılandılar.

Mesele söz konusu aydınların kendi sorumluluklarını fark etmeleri, Ermeni cemaatinin bir bütün olarak kamusal alanda var olabilme yeteneğini tırpanlamaktan kaçınmalarıydı. Ama aksine büyük bir sorumsuzluk sergilendi… Ermeni cemaatinin kamusal alanda edilgen hale gelmesine, anlamsızlaşmasına neden olacak bir çizgi izlendi. Halil Berktay’ın deyimiyle birer ‘negatif aydın’ oldular ve bundan hoşlanıp oraya kapılandılar.
Pejoratif solun parçası haline gelmeleri Ermeni aydınların sahici birer solcu olmalarına da imkan vermedi. Bu geleneğin içinden tarihe ve coğrafyaya bakmaktansa, yüzeysel ve uyduruk bir ideolojik çerçeve içine hapsolup AKP karşıtı oldular. Böylece gerçek anlamda muhalefet edebilme, İslami kesimi etkileme ve önümüzdeki süreçte kamusal alanın şekillenmesinde rol alma şansını da berhava ettiler. Son tartışmada Ermeni aydın kimliği ile pejoratif sol cemaatleşme arasındaki ilişkiye dürüstçe bakmaktansa, benim AKP’ye destek vermemi ‘anlamlı’ bulup yürek soğuttular. Samimi olacaksak bunun adı düzeysizliğin ötesine geçen bir aptallıktır. Çünkü böyle bir tarihsel dönemeçte Ermeni cemaatinin geleceğini konuşmak durumundaysanız, benim ‘ne’ olduğumun hiçbir önemi olamaz. Eğer bunun arkasına sığınıyorsanız, kendi kimliğinizle de sıkıntınız var ve olacak demektir.
Meseleyi daha net kavramak açısından Meclis’te çekilmiş bir fotoğrafa bakalım. CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay elini sallayarak bağırıyor, biraz sonra tüzüğü fırlatacak… Hemen yanında Selahattin Demirtaş ve dört HDP üyesi, hepsinin de yüzünde aynı ifade ile ona bakıyorlar. O ifadenin basit tercümesi hafif tabirle ‘bu ne garabet’ sorusudur. ‘Yeni Türkiye’ denen şey işte HDP’lilerin bu bakışında gizli… Ermeni üyeleri de dahil, pejoratif solun aydınları ise Cumhurbaşkanı’nı ayakta alkışlayan Demirtaş’ı, marjinal solun değerini biçen Bayık’ı, çözümle ilgili Çerçeve Yasa’yı bir sözleşme olarak gören Önder’i kınamaktalar… Kısacası onların Kürt gibi değil solcu gibi davranmasını istiyorlar. Aynı şekilde Ermeni pejoratif solu da bütün Ermenilerin önce solcu olmalarını istiyor. Meselenin bir şey ‘olmak’ değil ‘yapmak’ olduğunu anlamaktan acizler. Bu arada kendilerinin ‘pejoratif Ermeni’ halini ise idrak edemiyorlar.
Vatandaş olmaya çalışmaktansa solcu olmayı yeğleyen, sirkin alkışına medyun düşen, kendi kimliğinin sorumluluğunu taşıyamayan bu aydınların kimliği bugün AKP üzerinden biçimleniyor. O nedenle bana ‘cevap’ olarak bir yığın AKP anlatıyorlar… En ‘kalitelisi’ bile solculuğu bir ‘üçüncü yol’ olarak önermenin ötesine geçemiyor. Ermeni cemaatini bu ‘sol yolculuk’ için uğraşmaya davet ediyorlar. Ermeni toplumunun bugününü ve görünür yarınını feda etmesini, romantik bir sol hayal uğruna cemaatin dertlerini çözebilecek bir vatandaşlık uğraşından uzak durmasını tavsiye ediyorlar. Aslında istenen şey Ermeni cemaatinden bir ‘Gezi ahalisi’ devşirmekten ibaret…
Ne var ki Ermeni cemaati ne ‘Türk modernliğinin’ dönüşümünden, ne de bu ülkenin yeniden inşasının önünde bir ‘anti tez’ olmaktan sorumlu. Ermenilerin önünde bir teklif var. Türkiyeli olmak… Bu ‘eşitlikçi’ bir teklif, çünkü henüz kimse Türkiyeli değil ve bu kimlik sadece onu isteyenlerle birlikte oluşturulacak. Ermeniler isterlerse pejoratif solculuğu seçip, ülkenin ve geleceğin ‘negatif kimliği’ olabilirler… Ama isterlerse Ermeni olarak bu ortaklığın harcına ter de akıtabilirler.
Bana gelen bunca düzeysiz ‘eleştiri’ içinse, bir okuyucumun, Mustafa Çakır’ın‘Palyaçonun cehennemi’ başlıklı yazı sonrası gönderdiği mesajdan kısa bir alıntı yapmak yeterli… “Ursula Le Guin’in Yerdeniz Büyücüsü romanında, her şeyin ve herkesin bilinen ismi dışında ‘gerçek lisan’ denilen dilde sahih bir adı vardır ve bu sahih adıyla çağırdığınız kişi veya nesne size karşılık vermemezlik edemez. Aynı romanda kötücül karakterler de vardır… Onların sahih ismini telaffuz ederseniz, sizi duyacaklar ve onlar da geleceklerdir. Siz bu yazınızla acı(k)lı karakterleri çağırmışsınız. Kim olduklarını göreceksiniz…”

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/sizleri-sahih-adinizla-cagirdim-e2-80-a6/haber-335686

Yorumlar kapatıldı.