İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adı Küçük Ayasofya ama yaşı Ayasofya’dan büyük

Belkıs Kamut Aktürk
Sergios Bakhos nam-ı diğer Küçük Ayasofya. Bakmayın adının küçük olduğuna ondan yaşlı… Bin yıl kilise olarak kullanılan, II. Beyazıt döneminde Hüseyin Ağa tarafından 1505’de camiye dönüştürülen yapı, Cankurtaran’da yükselir. Yapımı da tıpkı kendi gibi zarif bir sebebe dayanıyor. I. Anastasius’tan sonra başa, okuma yazma bilmeyen bir köylü olan Justinius geçer. Saray muhafızlarının komutanıdır ve ordu imparator olarak onu seçmiştir. Justinius ise varis olarak yeğeni Büyük Justinianus’u seçer. Üstelik eşi cambazhane dansçısı Theodora’dır.Roma aristokrasisinden Anikia Juliana bu duruma oldukça farklı bir tepki verir. 251’de öldürülen Ayios Polyeuktos’un kalıntılarını Melitene (Malatya)’dan getirtir ve saray duvarları arasına adına kilise yaptırır.

Aristokrasinin zenginliğini, dindarlığını ve gücünü ebediyete uzatacak son derece görkemli uygulamasıdır bu kilise. (11’inci yüzyıldan itibaren yağmalanan kilisenin parçaları Venedik San Marco’daki ünlü Akka Sütunları olur. Bu sütünlar adının düşündürdüğü gibi Filistin Akka’dan değil görkemli Polyeuktos Kilisesi’nden gelen parçalardır.)
Theodora’nın Anikia Juliana’ya yanıtı ise Sergios Bakhos’la olur. 527-536 yılları arasında inşa edilir kilise. Teodora monofizit eğilimleri nedeniyle kiliseye Refesa kentinin koruyucu azizi ve Hıristiyanlığa geçtikleri için öldürülen iki Romalı asker olan Sergios ve Bakhos’un adını verir. Bu seçim şehrin kiliselerinin ilk örneklerini oluşturur.
Bu kilisenin imparator Justinianus için çok daha farklı bir yeri vardır. Justinianus, imparatora komplo kurup, suikast düzenlemekle suçlanır. Azizler, Sergios ve Bakhos, İmparatorun rüyasına girer ve Justinianus lehine tanıklık ederek hayatını kurtarırlar. Justinianus bunu unutmaz ve imparator olur olmaz şehri bu azizlere ithaf ettiği kilise ile süsler.
Çevresindeki eksedraların ve düz açıklıklarla sekizgen planlı merkezi kubbeli bu yapıyı çevreleyen friz çok önemli ve eşsiz. Akantus yapraklarıyla süslü bu yassı frizde imparator Büyük Justinianus ve eşi Teodora’yı öven bir Yunanca kitabe bulunur: “Dindarlığı teşvik eden Aziz Justinianus’umuz ve Tanrı’nın taçlandırdığı Teodaora…” Üst galeri bordürlerini dolaşan yazıtta Aziz Sergios övülürken Bakhos’dan bahsedilmez.
Serios Bakhos Kilisesi, Basra’da aynı azizlere adanmış, merkez etrafında dehliz (ambülatuvar) yapılardan etkilenir ve İtalya Ravenna’daki San Vitale Kilisesi’ne benzer. Dörtgen içine yerleştirilen sekizgen planıyla bazalikadan başka bir uygulamaya geçer. Adeta bir saray mimarisi modeli olan yapı için John Freely “Sanki mimarlar yeni bir çağ için yeni bir ifade arayışında gibiler” der.
Sekizgenden kubbeye geçiş uygulaması dalgalanma etkisi verir. Sekizgen, arasındaki hem alt katta hem üst katta yeşil somaki ve kırmızı Sinnada mermerinden ikişer sütundan oluşan sekiz payeden meydana geliyor. Böylece sütunlarla dış duvarlar arasında ambülatuvar oluşur. Yapıldığı dönemde tüm duvarlarının mermer ve mozaikle kaplı olan yapı, iyon taklidi sütun başlıkları ve pervazları dantel gibi işlenmiş. Sütunlarda Ayasofya’da olduğu gibi Justinianus ve eşi Teodora’nın monogramları saklı.
Caminin köşesinde eski dönemde yangınlarda tulumbacıların yangını söndürmek için kullandığı tulumbanın bir örneği bulunuyor. Bizans devrinde vaftiz için kullanılan bu su, İslam devrinde abdest almak için kullanılır olmuş. Şehirde bir benzeri bulunmayan, narteksin güneyindeki merdivenlerle çıkılan  galeri günümüzde ‘kadınlar yeri’ olarak kullanılıyor. Yapının olağanüstü güzelliğini buradan seyretmenizi tavsiye ederim.
Bin yıl kilise olarak kullanılan yapı, II. Beyazid’in Bab-ü sade Ağa’sı Hüseyin Ağa tarafından 1505’de camiye dönüştürülür. Küçük Ayasofya adını alan yapı bulunduğu muhitede ismini verir. Hüseyin Ağa’nın hüzünlü sonunun sultanın ölüm fermanıyla olduğu anlatılır. Hüseyin Ağa, caminin sol tarafında bahçe içindeki türbeye gömülür. Caminin kuzeyinde Bizans hamamı üzerine yapılmış büyük bir yapı olan Çardaklı Hamam’ında Hüseyin Ağa tarafından yapıya gelir olsun diye inşa edildiği düşünülüyor.
GÜNEŞTEN DAHA GÖZ ALICI
Çokgen minaresi yıkılan minarenin yerine yenisi yapılmış olup Sokullu Mehmet Paşa Camii gibi yapıya bağlı değil. Barok üsluplu minareyi 18’inci yüzyılda Sadrazam Mustafa Paşa yaptırmış. Cami olduktan sonra batı cephesine sütunlu son cemaat yeri ve avlunun etrafına daha sonra medreseye dönüştürülecek olan zaviye hücreleri inşa edilir. Balkan Savaşları’nda savaştan kaçanların sığındıkları mekandır aynı zamanda. Depremlerden ve özellikle çok yakınından geçen demiryolu nedeniyle zarar görür.
Prokopios’ın “Mermerlerinin parıltısıyla güneşten daha göz alıcıydı, her yanı altınlarla doluydu” diye anlattığı bu eser, İstanbul’un korunmuş en eski dinsel yapısı.
Sultanahmet Cezaevi’nin koğuş kapılarından birini barındıran avlusunda içeceğiniz bir çay eşliğinde yaklaşık 1500 yaşındaki bu yapıyı gezin. Arapça yazılarla birlikte duran Yunanca kitabeyi, tulumbayı, dantel gibi işlemeleri, 6’ıncı yüzyıl imparator monogramlarını seyredin ve ne kadar eşsiz bir şehirde yaşadığımızı bir kere daha farkedin.
http://haber.stargazete.com/pazar/adi-kucuk-ayasofya-ama-yasi-ayasofyadan-buyuk/haber-923466

Yorumlar kapatıldı.