İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bu savaşın asli faillerinden biriyiz

Cem Erciyes  – Radikal.com.tr  
I. Dünya Savaşı’yla ilgili bizim en çok korktuğumuz uzak durduğumuz konu Ermeni meselesi. Öncelikle şunu söylemeliyiz. I. Dünya Savaşı çok geniş halk kesimlerini mağdur etmiştir. Avrupa’dan başlayıp Asya ve Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada etkili oldu. Ama sıralama yapmak mümkün olsa en başa Ermenileri koymak lazım. Tabii ki tabloyu eksik bırakmamak lazım, Ermenilerin yanı sıra Arnavutlar da Türkler de, Kürtler, Bulgarlar ve Ruslar da… Şunu da görmemiz lazım. Bizim coğrafyamız, Türkiye’ye devrolmuş coğrafya açısından Ermeni mağduriyeti meselesi birinci sırada geliyor. Tabii biz burada gelip olaya şöyle kilitleniyoruz, soykırım oldu mu olmadı mı? İlk bunu konuşmaya çalışıyoruz, halbuki ne olduğunu öncelikle bir konuşmaya başlasak zaten etiketi sıfatı kendiliğinden gelecek. 

***

Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan: I. Dünya Savaşı’yla hesaplaşamamanın sebebi yaşanan trajediler. Bunun başında da Ermeni meselesi geliyor. Artık ülke ve dünya barışını kurmak için bunlarla yüzleşmek zorundayız.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan, haziran sonunda 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıl anmalarının başlatıldığı Saraybosna’daydı. Oradaki uluslararası toplantıya Türkiye’den katılan tek tarihçi olan Mehmet Ö. Alkan’la savaşı ve etkilerini konuştuk.
Birinci Dünya Savaşı bizim için ne ifade eder?
Her şeyden evvel bir imparatorluğun sona erip milli devletin ortaya çıkmasını ifade ediyor. Dolayısıyla tam manasıyla tarihte bir kırılma noktası. Yalnızca bizim için değil, dünya için de. Siz cümleye Birinci Dünya Savaşı diye başladınız, halbuki savaş ortaya çıktığında kimse birinci demiyordu. Harbi Umumi veya Büyük Savaş diyordu; çünkü dünyanın gördüğü ilk büyük savaştı. O kadar büyüktü ki ikincisine sebep oldu, o nedenle ilkine birinci demek zorunda kaldık.
Bu büyüklük hem kapladığı coğrafya ile ilgili hem de endüstri devriminden sonraki büyük çapta silahların teknolojinin kullanılması ve kitlesel ölümlerle de alakalı değil mi?
Kesinlikle. Birinci Dünya Savaşı dediğimiz savaş bir çok ilki içinde barındırır. Daha önce Trablusgarp’ta kullanılmış olmakla birlikte ilk savaş uçağının, tankların, denizaltıların, kimyasal silahların yani zehirli gazların kullanılması… Bu hem çok sayıda insanın ölmesine sebep olacak hem de etkisi günümüze kadar gelecek olan büyük bir savaş. Yüz yıl çok uzun bir süre gibi geliyor bize ama, tarihe baktığınızda öyle değil. I. Dünya Savaşı’nın etkilerini hâlâ yaşıyoruz; o kadar ki Türkiye’de doğru dürüst bir hesaplaşmaya girebilmiş değiliz.
Ne demek hesaplaşmaya girmek, neden bu hesaplaşmayı yapamıyoruz?
Âdeta görmezden geliyoruz. Tarihimize baktığımızda, bu dönemin anlatımına, okullarda nasıl okutulduğuna baktığımızda çok klasik bir cümle var. Bize sığınan iki Alman zırhlısı bizden habersiz Karadeniz’i bombaladılar; yani Almanlar istedi diye biz savaşa girmiş olduk. Ve Almanlar kaybetti diye de mağlup sayıldık.
Sanki kendi başımıza kalsak ta Orta Asya’ya kadar gidecek eski imparatorluk coğrafyasını koruyacaktık gibi ne olduğu belirsiz bir ifadeyle karşı karşıyayız. Hatta bakın bu acıdır hakikaten, örneğin Sarıkamış’ta ölen on binlerce Osmanlı askerinin anılması bile son döneme kadar mümkün değildi. Çünkü görmezden gelinirdi, Enver Paşa’nın çok büyük bir komuta hatası vardır orada. Bu o zaman da görmezden gelindi, haberleri basına yansıtılmadı, Cumhuriyet döneminde de görmezden gelindi unutturulmaya çalışıldı; oysa oradakilerin hepsi birer ana kuzusu ve ateş düştüğü yeri yakıyor. Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık diye bir hikaye yok, şunun farkında olmalıyız ki; biz I. Dünya Savaşı’nın asli faillerinden biriyiz.
Biz mi çıkarttık savaşı yani?
Savaşın çıkmasının sebeplerinden birinin Osmanlı toprakları olduğunu hatırlayalım. Ama Osmanlı yöneticileri de savaşın çıkmasından yana olan insanlardı. Hatta unutmamak lazım, Almanya’yla yapılan gizli bir anlaşma vardı ve Türkiye o anlaşmaya dayanarak savaşa girdi. Tabii sonu müthiş bir hüsran. Askeri olarak baktığınızda da bir kaç cephe hariç başarı gösterilemeyen bir savaştan söz ediyoruz.
Mağlubiyeti unutmaya çalışmak, ondan kaçmakla bir alakası var mı bu unutkanlığın? Mesela Çanakkale Savaşı’nı her zaman çok iyi anımsar ve anarız.
Ama şunu da hatırlayalım, 1930’lu yıllara kadar biz Çanakkale’yi bilirdik ama anmazdık. Kutlamalar o zaman başladı. Ne zaman ki Almanya’da Hitler, faşizm yükselirken Alman halkına gurur vermek için “İngilizleri daha önce Gelibolu’da yenmiştik yine yeneriz” gibi laflar etmeye başladı, o zaman biz Çanakkale’ye sahip çıktık. Aslında Hitler’in o sözü bize bir başka gerçeği de hatırlatıyor. O da şu: I. Dünya Savaşı, komuta kademesinin Almanlarla paylaşıldığı bir savaştı. Çanakkale dahil olmak üzere komuta kademelerinde Almanlar vardı.
Tabii bu hesaplaşamamak meselesi yalnızca mağlubiyetle alakalı değil. Savaşta yaşanan trajedilerle de alakalı. Bunların başında Ermeni meselesi geliyor. Bu çok önemli bir konu ve 2015 bunun 100. yılı olacak. Seneye bu akademik olarak herşeyden çok gündem gelecek. Bir çok toplantı yapılacak, muhtemelen Ermeni diyasporası bu konuda dünyaya yönelik bir faliyet yürütecek vs. Türkiye’nin üzerine düşünmediği, gitmediği yüzleşmediği bir konu bu. Bunun üzerinde durmamız lazım.
I. Dünya Savaşı’yla ilgili bizim en çok korktuğumuz uzak durduğumuz konu Ermeni meselesi.
Öncelikle şunu söylemeliyiz. I. Dünya Savaşı çok geniş halk kesimlerini mağdur etmiştir. Avrupa’dan başlayıp Asya ve Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada etkili oldu. Ama sıralama yapmak mümkün olsa en başa Ermenileri koymak lazım. Tabii ki tabloyu eksik bırakmamak lazım, Ermenilerin yanı sıra Arnavutlar da Türkler de, Kürtler, Bulgarlar ve Ruslar da…
Şunu da görmemiz lazım. Bizim coğrafyamız, Türkiye’ye devrolmuş coğrafya açısından Ermeni mağduriyeti meselesi birinci sırada geliyor. Tabii biz burada gelip olaya şöyle kilitleniyoruz, soykırım oldu mu olmadı mı? İlk bunu konuşmaya çalışıyoruz, halbuki ne olduğunu öncelikle bir konuşmaya başlasak zaten etiketi sıfatı kendiliğinden gelecek. Buna soykırım demek ya da dememek olayın vahametini azaltmıyor. Hala izah edilemeyen 500 binin üzerinde insanın ölümünden söz ediyoruz. Buna yürek dayanmaz. Önce buna insani yaklaşmak gerekir, insanların acılarına saygıyla yaklaşmak gerekir. Buna karşılık Ermeniler şunu yaptı bunu yaptı demek olmaz. Tabii ki Ermeni terör örgütleri, milliyeçileri de vardı ama bu bir millete mal edilemez.
I. Dünya Savaşı’nın 100. yılı bizim için çok önemli çünkü sorun günümüzde hâlâ devam ediyor. Yani bu bugünün barışı için yarının barışı için çözmemiz gereken bir sorun ve çözümü tarihçilerde değil. Öncelikle siyasetçilerde.
Bu işi bize havale etmeyin, siyasetçilerin işi mi diyorsunuz?
Şöyle söylüyorum; bu birlikte çözülebilecek bir sorun. Sadece tarihçilere havale edilecek tarihi bir mesele değil, günümüzü de ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla medyasıyla, üniversitesiyle, siyasileriyle, tarihçileriyle birlikte çözülebilecek bir konu. Bu milliyetçilerin çözebileceği bir problem değil. Hatta özellikle milliyetçilerin devreden çıkması gereken bir mesele. İşin bir de şöyle bir yanı var; “Arşivler açılsın” deniyor. Türkiye’de Başbakanlık arşivi var ama orada konuyla ilgili tatmin edici bir malzemeye ulaşamıyorsunuz. Bakmanız gereken yer Genel Kurmay Başkanlığı arşivi. Onun kullanımı da çok sınırlı ve denetimde. Dolayısıyla oradan yararlanamıyorsunuz. Ermenistan’daki arşive bakalım. Ama Ermenistan’da arşiv yok. Orası I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş bir ülke, ne arşivi olacak. Nereye bakabiliriz, o dönem en etkili örgüt Taşnaksütyun. Onun arşivi de Amerika’da ve kapalı. Sadece özel insanlara açılıyor, herkese açık değil. “Tarihçiler arşivlere baksın meseleyi çözsün.” İyi de bakacak arşiv yok ki!
Ermeni meselesi üzerinde bu kadar duruyoruz çünkü I. Dünya Savaşı’ndan geriye açık bir yara olarak bu kaldı. O dönemden kalan düşmanlıkların çoğu çözüldü. Yunanistanla da eskisi gibi bir gerilimli ilişkimiz yok.
Aslında bu bir 19. yüyıl azgın milliyetçiğinin bir sonucu. O milliyetçiliğin verdiği ağır bir tahribat yaşadı dünya. Bu tahribat soykırımlarla kitle imhalarla yaşandı. Bakın hâlâ Gazze’de bunu yaşıyoruz. Aslında orada yaşanan I. Dünya Savaşı’nın sonuçlarının devam ettiğine dair bir gösterge. Çünkü I. Dünya Savaşı ile çözülen Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine çizilen sınırların bir kısmı oturmadı.
Bosna Hersek’teki toplantı çok önemli çünkü 100. yıl anmaları orada başladı. Nasıl bir atmosfer vardı, kimler katıldı, biraz anlatır mısınız?
O hakikaten dünyanın her yerinden biliminsanlarının katıldığı büyük bir toplantıydı. Türkiye’den katılım çok azdı. Hatta tek davetli bendim. Onun dışında yurtdışından davetli Türkiyeli iki arkadaş daha vardı. Şunu da farkediyoruz; Türkiye biraz buna uzak durmaya çalışıyor. I. Dünya Savaşı ile ilgili dişe dokunur tek toplanıyı Tarih Vakfı olarak mart ayında biz yaptık (Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Var). Bunun dışında mesela Tarih Kurumu’nun yapması lazım ama olmadı. Bundan sonra da ne olacak onu bilmiyorum. Şimdi Bosna Hersek’teki toplantı önemli ölçüde Balkanlar’dan gelenlerin katıldığı bir toplantıydı. O da çok hoş bir şeydi çünkü halihazırda Balkanlar’da küçük küçük sorunlar var milliyetçilik ve dine dayalı. Buna rağmen oradaki bilimsel katılım I. Dünya Savaşı vesilesiyle milliyetçilik ve dinin sorgulanmasına da kapılar açacak tarzdaydı. Olayın insani yönlerini öne çıkartan tebliğler sunuldu, mesela savaş sırasındaki hastalıkların, kadın erkek ilişkilerinin, aşkın nasıl olduğu konuşuldu. Bunlar önemli çünkü o savaşla her şey değişti. Bu o kadar derin bir altüst oluş ki… 20. yüzyıl o kadar ağır sonuçları olan bir yüzyıl ki her şey değişti, salgın hastalıklar, tıptaki gelişmeler, kitle imha silahları, sanayi… I. Dünya Savaşı dünyada faşizmleri doğurdu, otoriter bir takım rejimler üretti. Savaşın bileyip keskinleştirdiği bir milliyetçilik var ki; mesela Kürt meselesi bu nedenle çözümsüz kaldı Türkiye’de. Hesaplaşmadık diyoruz ya, tamam Ermeni meselesiyle hesaplaşmadık, yenilgilerle oradaki insani facialarla hesaplaşmadık ama mesela edebiyatta sinemada da hesaplaşamadık. Bizim romanımızdan sinemamızdan Gelibolu’yu çıkartın o döneme dair pek bir şey kalmaz.
Hesaplaşmak diyoruz çünkü artık ülke barışını kurarken, bölge ve dünya barışı kurulurken farklılıklarımızla bir arada  yaşayacak formülü ve demokrasiyi geliştirmek zorundayız. Ve bunun için de hesaplaşmak yüzleşmek zorundayız.
Okuma önerisi
Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 (Propagandadan Milli Kimlik İnşasına)
Erol Köroğlu, İletişim Yayınları, 520 sayfa, 2010 (2. baskı) 32 TL.
http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/bu-savasin-asli-faillerinden-biriyiz-401884

Yorumlar kapatıldı.