İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye Yahudileri İçin Evlilik Kursları

Marcy Brink-Danan
Seminer “gerçek” Yahudi ailesi nasıl kurulur dersiydi. Ben hâlâ bekâr olmama rağmen, kurs yöneticisi birkaç kez dersleri izlememe izin verdi ama vaktimi daha iyi işlere, yani koca bulmaya harcamamı salık verdiler. Son otuz-kırk yılda, İstanbul Yahudi cemaatinin liderleri neredeyse panik halinde varlık sürdürme telaşına girişti. 1980’lerde yapılan gayri resmi bir araştırma pek çoklarının içgüdüsel olarak hissettiklerini doğruluyordu: Cemaat hızla küçülüyordu. Cemaat yetkilileri daha çok eğitim, cemaat içi dayanışma ve İstanbul’da geriye kalan Yahudiler arasında Yahudilik bilgisini geliştirmek üzere bir dizi yeni faaliyet düzenledi. Yeni faaliyetler arasında evlenmek üzere olan çiftler için bir kurs da vardı. Yahudi töreniyle evlenmek isteyen tüm çiftler artık Hahambaşılığa kayıt yaptırmak zorunda ve onun sistemine dahil olanlar dışında alternatif Yahudi nikâh törenleri yok. (Bizimkileri hala varlığı sürdürme telaşı olmaması da ayrı bir gariplik. HYETERT)

Katıldığım bütün Türk Yahudi nikâh törenleri, değişen yüzler, saçlar ve kıyafetler dışında aşağı yukarı aynı görünüşe sahipti. Üç haham ve bir din dışı eğitimci tarafından yürütülen evlilik öncesi semineri Türk Yahudilerin son derece ritüelleşmiş evlilik sürecinde zorunlu basamaklardan biriydi.
2002–2003 arasında katıldığım seminerler, Ulus Özel Musevi Okullarının kolları katlanan sıraların, girişten, şişkin evrak zarfı dolu bir masanın durduğu tahtanın önüne doğru basamaklar halinde aşağı indiği amfisinde yapıldı. Masada beyaz perdeye sunum yansıtan bir projeksiyon cihazı vardı. Seminerin yöneticileri arasında otuzlu yaşların ortalarında, koyu saçları kısa kesilmiş iki yerel haham ile bir din dışı yönetici bulunuyordu. Yüzleri tıraşlıydı ve koyu renkli takım elbise giymiş, kravat takmışlardı. Seminerden sorumlu üçüncü bir haham ise aşırı ortodoks Chabad hizbindendi. Bu kişinin Türkiye’de herhangi resmi bir statüsü yoktu (hahambaşı ve diğer yerel yöneticilerden farklı olarak); ancak genelde “gerçek” Museviliği temsil etmesi için çağırılıyordu. İstanbul’da büyümüş olan din dışı lider, toplantıları düzenleyen bir gönüllüydü, organizasyondan ve üç hahamın takdiminden sorumluydu. O da bir takım elbise giyiyordu.
Amfinin ilk üç sırası yakın zamanda nişanlanmış çiftlerce doldurulmuştu. Tümü de devletin tanıdığı resmi bir törenle evleneceklerdi; ancak yine de bir sinagogda bir hahamla tören yapmak istiyorlarsa bu etkinliğe katılmaları zorunluydu. Kadınların çoğu kumaş pantolon ve bluzlarla şıkça giyinmişlerdi. Erkeklerden bazıları takım elbiseliyken, bazıları pantolonlarının için sokulmuş gömlekler giymişti.
Seminer evlilik öncesi danışmanlığından, bir “gerçek” Yahudi ailesi nasıl kurulur dersinden ve Yahudiliğin devamı üzerine genel bir vurgudan oluşuyordu. Ben hâlâ bekâr olmama rağmen, kurs yöneticisi birkaç kez dersleri izlememe izin verdi. Kursun konusu düşünüldüğünde, dersleri veren hahamlar vaktimi neden araştırmayla harcadığımı sorduklarında gücenmemeliydim. Vaktimi daha iyi işlere, yani koca bulmaya harcamamı salık verdiler. “Hadi, evlen artık ya!” diye beni azarladılar ve otuz yaşından sonra eş bulmanın çok daha zorlaştığı konusunda beni uyardılar.
Evlilik öncesi kursunda katıldığım her ders din dışı yöneticinin bir takdimiyle açılıyordu. Tüm çiftleri tebrik ederek içinde Yahudi Evine İlk Adım başlıklı Türkçe bir kitabın da bulunduğu bir armağan paketi dağıtıyordu. Pakette ayrıca âdet gördükten sonra mikveh (ritüel yıkanma) uygulamasının tarihi ve anlamını açıklayan âdet görme ve saflık üzerine bir kitap olan bir Amerikalı ortodoks hahamın The Waters of Ederim Türkçe çevirisi de yer alıyordu. Çiftlere ayrıca bir mezuza*, Neve Şalom Sinagogu (çoğu evlilik burada gerçekleşir) hakkında bir broşür ve bir seminere katılım sertifikası da dağıtılıyordu.
İlk haham armağan paketinin içeriğini seminer katılımcılarına övdü, mikveh kitabından bahsederken ise yüzü kızardı. Seminerin bir sonraki bölümünde bir kişiyi Yahudi yapanın ne olduğu tartışıldı. Bu bölüm “Dov” adını verdiğim Chabad haham tarafından İngilizce olarak yönetiliyordu (seminer verdiği dönemde pek Türkçe bilmiyordu; ama o zamandan beri öğrendi).
Haham Dov: Japonya’da doğsaydınız Japon halkından mı olurdunuz? Hepiniz Yahudilerle evleniyorsunuz, ama neden? Sizi Yahudi yapan nedir? Aile mi, kültür mü? Belki atalarınız Yahudi yaşamını devam ettirmek için İspanya’yı terk ettiğinden dolayı Yahudilerle evleniyorsunuz. İspanya’da kalsaydık, belki bugün Avrupa Birliği vatandaşı olurduk … ama Yahudi olur muyduk?
Avrupa Birliği esprisine çok gülündü, ama seyircilerden pek azı onları Yahudi kılanın ne olduğu sorusuna kısa bir cevap vermeye cesaret edebildi. Konuşmalar Haham Dov’un, “Bir Yahudi nedir?” sorusuna verilecek hangi cevabın onu tatmin edeceği belirginleşmeden uzun süre devam etti.
Yahudi olmak mevcut davranışları belirleyen bir tarihi mirasla hesaplaşmak mıdır? Koşere, Şabat’a ve ritüel saflık yasalarına uymak mıdır?
Hahamlar polis olmadıklarını, cemaat üyelerine yalnızca bu uygulamaları yapmalarını salık verebileceklerini söylediler. Seminer sırasında, gruba bir Yahudi ailesinin tanımını yapma görevi verilmişti. Konu karşılıklı biraz tartışıldı ama katılımcılardan pek azı görüş bildirdi. Ders bu sorgulamalar doğrultusunda devam etti:
Haham Dov: Bugün, uygulama veya felsefeden bahsetmeyeceğiz. “Yahudi” olan nedir?
Dinleyiciler: “Erkek”, “insan”, “inançlar sistemi”, “cemaat”, “iş!”
Haham Dov: Pek çok “Yahudi” tanımı olduğu anlaşılıyor. Kimileri ateistiz deyip ama yine de Yahudi olduklarını söylüyorlar.
Dinleyiciler: (gülüşmeler)
Haham Dov: Peki, az Yahudi. Yahudi olmak bir bağlantıdır; Yahudi olmak bir aile olmak mı demektir? Ama bazı Yahudilerin ailesi yok. Bu sorunun pek çok cevabı vardır; ama tek bir doğru tanımı yoktur. Belki de tanım aile, tarih, inanç, uygulama, iş, varlığını devam ettirmenin bir bileşimidir. Bence daha derin, diğer her şeyin kilidi olan bir şey var: Yahudi ruhu. En pratik tanım Yahudi ruhuna sahip olan birisidir. Yahudi olduğunuzda Müslüman veya Hıristiyan değilsinizdir; ama bu tümdengelimdir. Yahudi olmak, özünde, bir Yahudi psişesine, bir Yahudi bilinçaltına sahip olmaktır. Bunu bazen görmezden geliriz. Ama Venedik’te bir magen David [altı köşeli yıldız] gördüğümüzde ne olur? Neden mutlu oluruz? Arjantin’de bir Yahudi merkezinde bir bomba patladığında neden üzülürüz? Sizler evleniyorsunuz. Birkaç yıla çocuklarınız olacak. Bu duyguyu başka bir nesle nasıl aktaracağız? Çocuklar anne-babalarından öğrenirler, onları izlerler ve yaptıklarını taklit ederler. Bu nesil için en önemli soru, “Çocuklarınız Yahudi olacak mı?” değil, “Torunlarınız Yahudi olacak mı?” sorusudur. Yüreğinizde Yahudi olmak yeterli değildir … sinagoga gitmelisiniz, duanızı ve kutsamalarınızı söylemelisiniz, mazılarınızı aşmalısınız, bu küçük şeyler Yahudi olarak varlığımızın devamını sağlar.
Yerli hahamlardan birinin yönettiği bir sonraki derste Chabad hahamın havada bıraktığı muğlak göstereni bir çerçeve içine alacak belli bir semboller kümesinin kullanıldığı bir sunum tepegözle perdeye yansıtıldı. Yahudi ruhu nasıl bu çitler için maddi olarak ulaşılabilir hale getirilebilirdi? Sunumda mezuza, Yahudi yıldızı, hupa (nikâh tentesi), bir ketuba (evlilik sözleşmesi), kippot (takkeler) ve Şabat mumlarına ait stok resimler kullanılmıştı.
Tümü de erkek olan konuşmacılar uzun uzadıya Yahudi evinin idaresinde kadının rolünü tartıştılar: Kadın, başka şeylerin yanı sıra, varsayımsal olarak kaşruta (Yahudi beslenme kuralları) ne kadar uyulduğundan ve çocuklarına Museviliğin özünü aşılamaktan sorumluydu.
Bu kurslar riskli bir girişimdi. Evlilik kurslarını ritüelleştiren ve dinleyicilerini “Yahudi nedir?” gösterisine katılmaya teşvik eden hahamlar, “kendilerini dünya, toplum, bizzat kendileri hakkındaki kavrayışlarını oluştururken yakalama ihtimali,” riskine giriyorlardı. “Kültürü bir inşa, keyfi, uzlaşımsal, ölümlülerce icat edilmiş bir şey olarak gören o ölümcül bakış açısına kayabilirler”di.
İstanbullu bir sonraki nesil Yahudi çiftlerden oluşan bir dinleyici grubu için cemaat liderlerince evlilik dersleri verilmesi performansı, bir “yeniden kazanılmış davranış” biçimi, kaybedilmiş bir kültürel biçimi tekrar canlandırmaya yönelik bir tür kurtarma performansıydı:
Tıpkı fiziksel sağlığın çok çeşitli bir gen havuzuna dayanması gibi, toplumsal sağlık da çok çeşitli bir “kültür havuzuna” bağlıdır. Yeniden kazanılmış davranış, çok çeşitli bir kültür havuzunu korumanın yollarından biridir. Dünya tekkültürüne uyar; ama aynı zamanda da ona karşı olan bir stratejidir. Yabani olanı korumanın yapay bir yoludur.
Ben de benzer bir yeniden kazanılmış davranış deneyimledim; ancak bu sefer benim için düzenlenmişti; antropologların gözlemlediklerinden beklemeyi öğrendikleri ama kültürün performansa dayalı doğasını bize her seferinde tekrar hatırlatan bir gösteri. Yirmi beş yaşında bir arkadaşım beni bir Şabat yemeğine anne-babasının evine davet etti. Masa çok çeşitli ev yapımı yemeklerle ve mum, şarap ve ekmeğin ritüel kutsanışı için gerekli teçhizatla cömertçe donatılmıştı. Ritüellere sıra geldiğinde, arkadaşımın kayınbiraderi gerekli duaları okudu. Ritüellerden sonra ev sahibim ile bir başka arkadaşının Türkçe olarak konuştuklarına kulak misafiri oldum. Diğer misafirin, “Siz bunu her Cuma akşamı yapar mısınız?” sorusuna ev sahibim, “Hayır, asla!” diye cevap verdi. Türk Yahudiler hangi tür performansların hangi sahneler için uygun olduğuna dair kozmopolit bilgi sahibidirler. Şabat yemeği örneğinde şahit olduğum şey, benim onlardan beklediğimi düşündükleri gösteriydi.
Tarihsel olarak Yahudi cemaatinin karşısındaki kozmopolit çerçeve seçenekleri düşünüldüğünde, cemaatten birisinin (ki cemaat üyesi olma iddiası zaten belli bir rol kalıbına bürünmek demektir) oynadığı rol, oynandığı sahneye göre değişir. Yahudi kadın gönüllü grubuna konuşma mı yapıyorlar? Bir grup turiste mi konuşuyorlar? Yahudi cemaat etkinliğine (cemaatin verdiği iftar yemeği gibi) davetli imam ve rahiplere hoş geldiniz konuşması mı yapıyorlar? “Çerçeve içine alma” mefhumu bireyleri iletişimsel olarak belli bir zamanda kendilerini içinde olarak algıladıkları belli bir bağlam veya çerçeveye yönelmiş olarak kabul eder. (MBD/HK)
* Mezuza: Musevilerin evlerinin giriş kapısının sağ pervazına yerleştirdiği ve içinde Tevrat’tan pasajlar bulunan kutucuk.
** Bu makale Marcy Brieink-Danan’ın “Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye’de Yahudiler” adlı kitabından alındı. Kitap Barış Cezar’ın çevirisiyle Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı.
Yazar Columbuia Üniversitesi Antropoloji okudu, Lisansüstü ve doktora eğitimini aynı üniversitede Kültürel ve Sosyal Antropoloji Bölümünde tamamladı. Halen Kudüs’te İbrani Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde araştırmalarını sürdürüyor.
http://www.bianet.org/biamag/azinliklar/156986-turkiye-yahudileri-icin-evlilik-kurslari?bia_source=rss

Yorumlar kapatıldı.