İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni gazeteciye laik ve Hristiyan baskı

Büşra Sönmezışık’ın röportajı Gezi süreci boyunca pek çok yazar yazılarıyla taraf oldular. Eski Taraf yazarı Markar Esayan da süreci baştan sona takip edenlerden. Darbecilere karşı, fakat çevrecilerin yanında olan Esayan, olaylara laik ve hristiyan çevrenin durduğu yerden bakmayınca mahalle baskısı görmüş… Gezi’ye mesafeli baktığım için ya çok eleştirildim ya da çok sahiplenildim. Bana göre ikisi de sorunlu. İnsanlar bir Ermeni’nin de sadece bir vatandaş olduğunu unutuyorlar. Ermeniler tarafından baskı gördünüz mü? Hayır. Ama Türkiye’de çok ciddi manada cemaatçilik var. Her zaman bu dindarlara atfedildi. Halbuki Gezi krizi bize gösterdi ki her yerde cemaat var. Gezi’nin bir özgürlük hareketi olduğunu iddia ettiler. Ama bununla tezat oluşturacak biçimde kendi mahallelerinde kolektivist bir davranışla karşı tarafa hücum ettiler. Bu bana da uygulandı. Mesela bana ‘Hrant’ın kemiklerini sızlatıyorsun’ dediler. Bu Ermenilik üzerinden ırkçılık uygulamaktır. Bunları önemsemedim.

***
Büşra Sönmezışık’ın röportajı Gezi süreci boyunca pek çok yazar yazılarıyla taraf oldular. Eski Taraf yazarı Markar Esayan da süreci baştan sona takip edenlerden. Darbecilere karşı, fakat çevrecilerin yanında olan Esayan, olaylara laik ve hristiyan çevrenin durduğu yerden bakmayınca mahalle baskısı görmüş. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan hakkında yaptığı tespitlerle tepki çeken Esayan bize yaşadıklarını anlattı. Gazeteci Markar Esayan, Gezi Parkı süreci boyunca ve sonrasında yazdığı yazılar ve sosyal medyadaki tweetleriyle son derece aktif bir rol üstlendi. Süreci Türkiye’nin siyasi yapısı üzerinden değerlendiren Esayan, kalem oynatan aydınlar hakkında ‘Aydınların çöküşünü izledik, bu süreç onların içindeki canavarı ortaya çıkardı’ diyor. Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz. Gezi sürecinde de twitterdaydınız. Orada nasıl bir manzara gördünüz? Sosyal medya çok önemli ve bundan sonra daha çok hayatımızda olacak. Ama dokunma ve görme olmadığı için ifadeler çok sert oluyor. Çünkü insanlar karşı karşıya geldiklerinde birbirlerinin jestlerini görüyorlar ve insan olduğunu hatırlıyorlar. Oysa sosyal medyada böyle bir durum yok. Sanal kimlikler oluşturmuyor mu? İnsanların normalde hiç söyleyemeyecekleri şeyleri orada söylüyorlar. İçlerindeki ego ortaya çıkıyor. Sonuç olarak doğrudan Erdoğan’ı hedef alan bir darbe denemesine dönüştü. Gezi ve darbe girişimi bir bütün mü? Geziyi darbe girişiminden ayırmak gerekiyor. Çevre sonrasında desteğe gidenler orada şiddet de sergilemediler. Sınır şiddetin devam etmesiydi. Belli bir kesim sonrasında bu nedenden dolayı çekildi. Erdoğan’a yönelik gerçeklik algısı bozulmaya çalışıldı. Özellikle sosyal medya ve dış medya üzerinden Erdoğan’ın bir diktatör olduğu algısını oluşturmaya çalıştılar. ERDOĞAN GİBİ BİR LİDER YÜZ YILDA BİR GELİR Arınç, Gül ve Erdoğan farklı konumlara yerleştirildi. Erdoğansız bir parti mümkün müydü? Gezi bu anlamda istismar edildi. Orantısız polis şiddeti bahane edilerek Erdoğan üzerine mühendislik yapıldığını gördüm. En büyük tehlike Erdoğan’ı Ak Parti’den ayırmaktı. Gül ve Arınç üzerinden bu oyunlar oynanmaya çalışıldı. Erdoğan son on yıldır çok zor bir zeminde siyaset yapıyor. Darbecilerle uğraşıyor. Bir kale içten yıkılır. Gül ve Arınç elbette değerli isimler. Fakat bu Erdoğan’ın özel bir kişi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Amaç ne peki? Karşıt olanlar Erdoğan’ın Ak Parti için ne demek olduğunu aslında biliyorlar. Türkiye için Erdoğan değişim demek. Tarih daha soğukkanlı yazıldığında Erdoğan’ın Türkiye’nin yüz yıllık döneminde Mustafa Kemal’den sonra gelen en iyi lider olduğunu görecekler. Siz ilk üç gün Gezi parkındaydınız. Gezi Gençliğini nasıl tanımlarsınız? Sosyal fenomenler hemen o an tanımlanamazlar. Biraz demlenmesi gerekir. Gezi gençliği neredeyse bir efsaneye dönüştürüldü. Bu aslında Gezi gençlerine büyük bir haksızlıktır. İstismar edildiler. Gençler bu eylemi bitirip şenlikle sonlandırmalıydı. Çünkü siz bir itirazınızı ortaya koyuyorsunuz, ülkenin başbakanı sizinle görüşüyor ve referandum gibi demokratik bir çözüm ortaya koyuyor. Gezi krizinde olduğunu gibi Gezi gençliğinin de bir kullanım değeri var. Herkes kendine göre orayı kullanmayı tercih etti. Erdoğan’ı düşürmek için gezi krizi kullanıldı ve bence bu 28 Şubat’tan daha ciddi ve ağır bir darbe girişimi. Neden? Çünkü Gezi krizinde toplumsal bir meşruiyet vardı. Devletin bir hatası vardı ve süreçte insanlar zarar gördü. Bir meşruiyet meydana geldi. Meşruiyetin üzerinden bir siyaset mühendisliği yapıldı. Bence bu daha tehlikeli. 28 Şubat’ın ahlaki hiçbir açıklaması yoktu. Sosyal medyada ve medyada hiçbirimizin karşı çıkamayacağı şekilde yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı nerede zorlanıyor? Erdoğan’ın 2002 Kasım’ından bu yana kadar yaşadığı en büyük sıkıntı muhatap bulamamak. Ak Parti’ye siyaset yaptırmama üzerinden bir anti siyaset sergilendiği için Erdoğan ve Ak Parti yorulmuş vaziyette. KOMPLOYA YÖNELİK ÇOK EMARE VAR Pek çok iddia var. Sizce ortada bir Gezi projesi diye bir şey var mı? Komplo çok hakir görünecek bir kavram değil. Dünyada böyle komplolar yapılıyor. Siyaset mühendisliği 19 yüzyıldan beridir güçlü ülkelerin zayıf ülkelere uyguladığı bir şey. Ülkeler rekabet halinde. Türkiye politika dayatılan bir ülke olmaktan çıkıp tayin edici bir ülke oldu. Haliyle dünyada itibarı arttı. Bu bazı ülkeleri rahatsız edebilir. Suriye’de savaş var. Bu tablo karşısında en ufak bir zayıflığınız kullanılır. Bütün sürecin işleyişindeki ortaya çıkan bulgular tesadüf olabilir mi? Komplo olduğuna yönelik pek çok emare görüyoruz. Bu kadar parça bu denli hızlı yan yana gelemez. Önemli olan önceden mi planlandı yoksa sonrasında mı olduğu? Bazı şeyler çok somuttur. 28 Şubat komploydu ve bir davaya dönüştü. Belgeleri ortaya koymadan komploya vurgu yaparsanız ciddiye alınmazsınız. Erdoğan’a yönelik bir darbe olduğunu düşünebilirsiniz, ama soğukkanlılığınızı kaybettiğinizde Erdoğan’ı koruma eğilimi ile Gezi’ye tamamen bir komplo gözüyle bakabilirsiniz. Diğer taraftan Erdoğan’ı alaşağı etme fikrinde olanlar için de durum böyle. Demokrat, liberal ve cumhuriyetçi kesim bu süreçte nerede durdu? Mustafa Kemal’in kurduğu devlet totaliter bir devletti. Türkiye’deki medya da, yargı da toplumun kendisi de totaliterdir. Bu anlamda evrensel tanımlar kullanamayız. Liberal aydınlar, solcular, dindar aydınlar da olmak üzere hepimiz Kemalizm’in ürünleriyiz. Bu gerçekle erken yüzleşip bunu görenler, kendi özeleştirisini yapıp oradan kopuyorlar. Ben Gezi krizinde Türkiye’de verili olan her şeyin çöktüğünü gördüm. Bu hem dehşet verici hem de yenisini kurmak için bir fırsat. Aydın tipimiz çöktü. Saygı duyduğumuz isimlerin içerisinden birdenbire canavar çıktı. MERKEZ ON YILDA ÖNCEKİ HALİNE DÖNDÜ Bazı yazarlar ‘Geziyi savunduğumuz için tasfiye edildik, nerede basın özgürlüğü’ diye şikayet ediyor… Ben Gezi krizi sürecinde medyanın tutumuna baktığımda bunun tam tersi bir tablo gördüm. Herkes fabrika ayarlarına geri döndü. Yandaş denen gazetelerde bile yekparelik yoktu. Başbakanı çok sert eleştiren ve Gezi’ye destek veren yazarlar vardı. Merkez medyaya baktığınızda ise bir yekparelik vardı. Doğrudan Erdoğan’ı hedef almışlardı. Türkiye’de medya siyasi aktör köşe yazarları da adeta politikacı gibi. Köşe yazarları olması gereken de çok daha güçlü. Bunu anti demokratik geçmişe bağlıyorum. Hükümet bir nebze olsun bu gücü orantılamaya mı çalışıyor? Medya Türkiye’de her zaman önemli bir siyasi aktör oldu. Darbelerin yapılmasına neden olan büyük operasyonların ve oyunculardan biriydi. Bunu Ak Parti döneminde de yapmaya devam ettiler. Erdoğan da o dezenformasyonu dengeleyecek ve kıracak bir medya oluşturmak istedi. ‘Yandaş’ medya dedikleri medyaydı. Bunun yanlış olmadığını sadece kötü yapıldığını düşünüyorum. O dönem şartlarında darbe yapılacak onun karşısında özgür bir medya koyamazdınız. Onun için süre gerekiyor. Mağduriyetlerini samimi buluyor musunuz? Siyaset yapıyorsanız siyaset bir rekabettir o zaman karşı tarafın da sizinle ilgili alacağı önlemler sırasında basın özgürlüğüne sığınamazsınız. Siz oyunun kurallarını bilerek oynuyorsunuz. Kazandığınızda hükümeti düşüreceksiniz kaybettiğiniz zaman fatura kesilecektir. Özgürlük denmesini samimi bulmuyorum. Bundan sonra bizim ihtiyacımız olan şey merkez medyanın karşısına özgür medyayı koymak. Mümkün mü? Hükümet ahlaki olarak doğru yerde durduğu müddetçe onu hiçbir organik ilişkiye girmeden destekleyecek medya mümkün. Şuanda hazır mıyız? Hazırlanmaya başlamamız lazım. 76 milyonluk bir ülkeyiz. Zihin gücümüz var. LAİK-DİNDAR ARASINDA SINIFSAL AYRIM VAR Tahammülsüzlüğün sebebi ne? Sınıfsal ayrımın ne kadar etkili olduğunu gördük. Türkiye’de güçlü bir dindar hükümet olsa bile hala dindarlar, laik cumhuriyet kesimleriyle eşit değiller. Algılarda bu eşitlik hala hazmedilmiş değil. Zaten on yıllık Ak Parti hükümetinde olan bu büyük nefret de buradan kaynaklanıyor. Zamanında hakir görülmüş kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve cumhurbaşkanı olduğunu görünce nefret doğdu. Aydınların kendilerini kaybetmelerini laik kodlarından ve dindarların sorunlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Erdoğan siyasetinde iade-i itibar yaptı. Sürekli laikler tarafından aşağılanan, hor görülen, göbeğini kaşıyan, bidon kafa dedikleri kesime itibar kazardı. Bunları söylediğiniz için dışlanmıyor musunuz? Dışlanıyorum elbette. Türkiye’nin en biyük şehri İstanbul’da, laik bir çevrede büyüdüm, Hristiyan’ım. Benden beklenen, diğerleri gibi dindarlara aynı yerden bakmam. İnsan olmanın temel gereği eşitliktir. Erdoğan’ın kim olduğu sosyolojik kodları beni ilgilendirmiyor. On yıl boyunca yaptıkları ortada ve çok önemli. Erdoğan sizce nasıl bir lider? Erdoğan gibi liderleri hazmetmek zordur. Zaten tam da bu yüzden aslında öyle liderlerdir. Sıradan insanlar olsa herkes hazmedilebilirdi. Ama Erdoğan arı kovanlarına çomak sokan, reel politikanın dışına sık sık çıkan bir lider. Bu her siyasetçinin göze alabileceği bir şey değildir. Bir ‘one minute’ demenin neye mal olacağını herkes bilir dünyada. Erdoğan’da bunu bilerek söylüyor. Bir bedeli olacağını biliyor. Ama bunu yapıyor çünkü Erdoğan düzenin değişmesini istiyor. Kendisi de mağdur olmuş, dindar olduğu için aşağılanmış, hapis yatmış. SOĞUKKANLI OLMAK LAZIM Pek çok hakaret oldu bu süreçte. Fakat en büyük hakaret ekşi sözlükte Hz. Muhammed ve din üzerine oldu. Bunların hepsi bir tesadüf mü yoksa birbiriyle ilişkilendirilebilir mi? Ben Gezi sürecinin bittiğini düşünmüyorum. Gezi sürecinin ilk safhasını geçirdik. Bence çok ağır bir darbeydi. Erdoğan iyi direndi. Orada eğer geri adım atsaydı, bugün Erdoğan olmayabilirdi. Gezi süreci hala devam ediyor. Başka türlü sorunlar olduğunda tekrar ikinci ve üçüncü bir krizle çevrilmeye müsaittir. Dolayısıyla Türkiye’deki dindarların, hükümetin başbakanının çok sakin olması gerekiyor. Dindarların şöyle bir zaafı var, evet Peygamber çok değerli. Ama bu çok değerli hassas noktalara müdahale edildiğinde dindarlar rasyonel olandan kopuyorlar. Bu da çok kullanılmaya açık hale getiriliyor. Bu anlamda hükümet dindar bir hükümet olabilir ancak 76 milyonun hükümeti aynı zamanda. Irk, inanç konularında daha kör olması gerekiyor. Yüzde 99 Müslüman olan bir ülkede bu hassasiyetler normal değil mi? Hükümet bu konuda elbette tepki verebilir. Lanetlemek ve hedef göstermek olmamalı. Daha sakin ve soğukkanlı yaklaşılmalı. Bundan sonra ameliyat yapılmak istenecek şeyler laik dindar karşılaştırması olacak. Hükümet bununla çok iyi baş etmeli ve bunu avantaja çevrilmeli. Bunu ancak kucaklayıcı bir biçimde yapabilir. Ortada yargısal bir sorun varsa yargı yapacağını yapsın. Türkiye’de nefret suçları yasası eksikliği var. Bu hepimizi ilgilendiriyor. Böyle bir yasa çıkartılabilir. Ama bu yine bu tartışmanın üzerine yapılmamalı. IRKÇILIĞA MARUZ KALDIM Ermeni kimliğinin melekleştirilmesine ve yapılan pozitif ayrımcılığa da karşısınız. Bir şey olmakla o şeyin savunucusu olmak arasındaki fark nedir? Türkiye etnik sorunlarını çözmemiş bir ülke olduğu için etnik kimlikler adalete muhtaç. O kimliklerle öne çıkan insanların çok fazla çaba sarf etmeden aktör olmalarına neden oluyor. Bu tembelliğe yol açıyor. Türkiye’deki aydın tipinin çoğunun bu tip insanlardan oluştuğunu düşünüyorum. O yüzden ben baştan beri çok sert bir çizgi koydum. Hiçbir şeyi sadece Ermeni sorunundan ibaret de görmedim. Türkiye’nin bir vatandaşıyım. Biliyorum ki Türkiye’deki genel demokrasi sorunu çözüldüğünde Ermeni sorunu çözülecek. Haliyle Gezi krizinde de böyle oldu. Gezi’ci Ermeniler Gezi karşıtı Ermeniler olarak sınıflandırıldı. Gezi’ye mesafeli baktığım için ya çok eleştirildim ya da çok sahiplenildim. Bana göre ikisi de sorunlu. İnsanlar bir Ermeni’nin de sadece bir vatandaş olduğunu unutuyorlar. Ermeniler tarafından baskı gördünüz mü? Hayır. Ama Türkiye’de çok ciddi manada cemaatçilik var. Her zaman bu dindarlara atfedildi. Halbuki Gezi krizi bize gösterdi ki her yerde cemaat var. Gezi’nin bir özgürlük hareketi olduğunu iddia ettiler. Ama bununla tezat oluşturacak biçimde kendi mahallelerinde kolektivist bir davranışla karşı tarafa hücum ettiler. Bu bana da uygulandı. Mesela bana ‘Hrant’ın kemiklerini sızlatıyorsun’ dediler. Bu Ermenilik üzerinden ırkçılık uygulamaktır. Bunları önemsemedim. Önemli olan böyle durumlarda sakinliği koruyabilmek. Kaynak: YENİ ŞAFAK – PAZAR
http://www.habercorlu.com/magazin/ermeni-gazeteciye-laik-ve-hristiyan-baski-h111387.html

Yorumlar kapatıldı.