İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sarkisyan’ın Daveti / Sarkisian’s invitation

Ömer Engin Lütem
Sarkisyan’ın Türkiye Cumhurbaşkanını gelecek yıl 24 Nisan’da Erivan’a davet etmesi, sansasyonel bir davranış olmasına rağmen,  Türkiye’de ne siyasi düzeyde ne de kamuoyunda kayda değer bir tepki yaratmamıştır.  Bu, herhalde, Türkiye’nin iç siyaset gündeminin çok yüklü olmasının bir sonucudur.Böylelikle söz konusu davet beklenen işlevi yapamayınca bir profesörümüz devreye girerek daveti savunmaya başlamış[i] ve Türkiye’nin siyasi anlamda soykırımı kabul etmesi ve Cumhurbaşkanının daveti reddetmeyerek Erivan’a gitmesini ileri sürmüştür.  Bunun ne gibi yararları olabileceğini ise  “tarihin yükünden kurtulmak”,  “ahlaken üstün bir konuma geçmek”,  “ezber bozmak”, “yüzüncü yılı yönetilebilir bir sorun haline dönüştürmek” olarak açıklamıştır. Türkiye’de bir kamuoyu yoklaması yapılsa kaç kişi Ermeniler nedeniyle tarihin yükünü hissettiğini söyleyebilir? Dış politikada üstün bir konuma geçmek  “ahlaki” düşünce ve davranışlarla değil, güçlü olmakla mümkündür.  Soykırım inancı özellikle Diaspora Ermenilerinin milli kimliğinin önemli bir parçası olduğundan Türkiye Cumhurbaşkanının Erivan’a gitmesi bu “ezberi” bozulmaz, hatta daha da güçlendirebilir. Diğer yandan Ermenilerin 100. yıl için yapacağı eylemleri çok büyütmek doğru değildir.  Ermeniler şimdiye kadar Türkiye aleyhinde ne yapmışlarsa 100. yılda da, daha yoğun ve çeşitlenmiş olarak, aynı eylemleri yapacaklardır. Bunlar Batı ülkeleri kamuoylarını etkileyebilir bu nedenle de Türkiye’de bir ölçüde rahatsızlık yaratabilir. Ancak Türkiye’nin çıkarlarını zedeleyecek bir düzeye ulaşması olası değildir.

***
Başkan Sarkisyan 27 Mayıs’ta “Ermeni Soykırımının 100. Yılı Eylemleri Koordinasyonu Devlet Komitesi’nde yaptığı bir konuşmada, Ermeni soykırımının tarihi kanıtlarıyla yüzleşmesi için, Türkiye Cumhurbaşkanını gelecek yıl, 24 Nisan 2015 tarihinde Ermenistan’ı ziyaret etmeye resmen davet etti.
Bu alışılmamış davetin iki amacı olduğu görülmektedir. Birincisi Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’da 1915 olaylarına ilişkin mesajında Birinci Dünya Savaşında ölen Ermenilerin torunlarına taziyelerini bildirerek başlatmak istediği yeni siyasi açılımın kabuledilmemiş olduğunun dolaylı bir şekilde ifade edilmesidir. İkincisi ise, Türkiye Cumhurbaşkanını küçük düşürmek çabasıdır. Çok büyük bir çoğunluğu 1915 olaylarının soykırım olmadığına inanan bir ülkenin Cumhurbaşkanının 24 Nisan’da Erivan’a davet etmek yoluyla soykırım savını kabul ettirmeye çalışmak küçük düşürmek niyeti dışında nasıl açıklanabilir?
Geçmişe baktığımızda Ermenistan Devlet Başkanları Levon Ter Petrosyan ve halefi Robert Koçaryan’ın soykırım iddialarını ileri sürerek Türkiye’yi tahrik etmekten özenle kaçındıklarını görmekteyiz. Serj Sarkisyan da, Protokoller 2010 yılı başında akamete uğrayıncaya kadar aynı politikayı izlemiştir. Daha sonra ise bu tutumunu değiştirmiş, Türkiye’nin anlaşma ve uzlaşma girişimlerini kabul etmemiş, daha önce esas itibariyle Diaspora tarafından ileri sürülen bazı talepleri desteklemeye ve özellikle Türkiye’nin soykırım iddialarını kabul etmesini istemeye başlamıştır.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri bozuldukça Türkiye-Azerbaycan işbirliğinin arttığına göre Sarkisyan’ın bu davranışının Ermeni çıkarlarıyla bağdaşması zordur. Akla gelen,  Türkiye’yi güç durumda bırakacak bazı girişim ve davranışlarda bulunmasının kendisine,  reddedemeyeceği konumda olan başkaları tarafından telkin edilmiş olmasıdır.   Bu telkinler Türkiye’nin Suriye, İsrail, Irak, İran’ ve diğer bazı başka konularda izlemekte olduğu politikalardan rahatsız olanlar tarafından yapılmış olabilir. Bazı uyarılara rağmen Türkiye’nin söz konusu politikalarda kayda değer bir değişiklik yapmaması karşında  güçlü bir uyarıda bulunmak üzere soykırım iddialarından yararlanmak düşünülmüş  ve  “Demokles’in Kılıcı” görevi de Ermenistan’a verilmiş olabilir.
Sarkisyan’ın Türkiye Cumhurbaşkanını gelecek yıl 24 Nisan’da Erivan’a davet etmesi, sansasyonel bir davranış olmasına rağmen,  Türkiye’de ne siyasi düzeyde ne de kamuoyunda kayda değer bir tepki yaratmamıştır.  Bu, herhalde, Türkiye’nin iç siyaset gündeminin çok yüklü olmasının bir sonucudur.
Böylelikle söz konusu davet beklenen işlevi yapamayınca bir profesörümüz devreye girerek daveti savunmaya başlamış[i] ve Türkiye’nin siyasi anlamda soykırımı kabul etmesi ve Cumhurbaşkanının daveti reddetmeyerek Erivan’a gitmesini ileri sürmüştür.  Bunun ne gibi yararları olabileceğini ise  “tarihin yükünden kurtulmak”,  “ahlaken üstün bir konuma geçmek”,  “ezber bozmak”, “yüzüncü yılı yönetilebilir bir sorun haline dönüştürmek” olarak açıklamıştır.
Türkiye’de bir kamuoyu yoklaması yapılsa kaç kişi Ermeniler nedeniyle tarihin yükünü hissettiğini söyleyebilir? Dış politikada üstün bir konuma geçmek  “ahlaki” düşünce ve davranışlarla değil, güçlü olmakla mümkündür.  Soykırım inancı özellikle Diaspora Ermenilerinin milli kimliğinin önemli bir parçası olduğundan Türkiye Cumhurbaşkanının Erivan’a gitmesi bu “ezberi” bozulmaz, hatta daha da güçlendirebilir. Diğer yandan Ermenilerin 100. yıl için yapacağı eylemleri çok büyütmek doğru değildir.  Ermeniler şimdiye kadar Türkiye aleyhinde ne yapmışlarsa 100. yılda da, daha yoğun ve çeşitlenmiş olarak, aynı eylemleri yapacaklardır. Bunlar Batı ülkeleri kamuoylarını etkileyebilir bu nedenle de Türkiye’de bir ölçüde rahatsızlık yaratabilir. Ancak Türkiye’nin çıkarlarını zedeleyecek bir düzeye ulaşması olası değildir.
Şimdiye kadar yirmi ülke parlamentosu Ermeni soykırımını tanıyan kararlar almıştır. Bu ülke Hükümetlerinden hiç biri, resmen, Türkiye’den soykırım iddialarını kabul etmesini,  tazminat ödemesini ve hele Ermenistan’a toprak verilmesini istememiş, ima dahi etmemiştir.  Türkiye’nin gücü ve önemli stratejik konumu bu gibi taleplerin ortaya atılmasını önlemektedir.  Ayrıca söz konusu taleplerin hukuki bir dayanağı da mevcut değildir. BM Soykırım Sözleşmesine göre bir olayın hukuken soykırım sayılabilmesi için ya özel bir milli mahkemenin veya uluslararası bir ceza mahkemesinin kararı gerekmektedir. Böyle bir karar yoktur. Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırlar halen de geçerli olan 1921 Kars Antlaşmasıyla saptanmıştır. Lozan Antlaşması ise savaştan dolayı tazminat öngörmemiştir.
Kısaca, yukarıda da değindiğimiz gibi, hukuki alanda bir Ermeni sorunu yoktur. Siyasi alanda, soykırım iddialarından yararlanarak yeniden bir Ermeni sorunu yaratmak ve bunun gerektirdiği süreci Türkiye’yi kontrol altında tutmak için kullanmak düşünce ve çabaları vardır. Ermeni davranış ve taleplerine bu açıdan yaklaşmak daha gerçekçi olur.
[i] Star, 31 Mayıs 2014. Mensur Akgün “Ankara Erivan’a Hayır Dememeli”
http://www.avim.org.tr/analiz/tr/SARKISYAN%E2%80%99IN-DAVETI/3494
SARKISIAN’S INVITATION
Ömer Engin Lütem
6 June 2014
In a speech made during a session of the “commission coordinating the events dedicated to the 100th anniversary of the Armenian Genocide”on May 27, Armenian President Sarkisian has officially invited the Turkish President to visit Armenia on 24 April 2015 to face the historic evidence of the so-called Armenian genocide.
This uncommon invitation seems to have two goals.  The first is that it is an indirect expression of the fact that the new political opening Prime Minister Erdoğan initiated by expressing his condolences to the grandchildren of the Armenians who died during the First World War has not been acknowledged. The second is the effort to humiliate the President of Turkey. Or else, how can the attempts to ensure genocide recognition through an invitation to the President of a country, where the overwhelming majority does not believe that the events of 1915 were genocide, to visit Yerevan on 24 April be explained other than the intention of humiliating the President?
When one looks at the past, it is observed that Armenian President Levon Ter Petrosian and his predecessor Robert Kocharian carefully avoided provoking Turkey by bringing forward the genocide allegations. Serj Sarkisian followed this policy as well until the Protocols failed in 2010.  Following this, he changed his stance, did not accept Turkey’s initiatives for settlement and reconciliation, started to support what was propounded for the most part by the Diaspora in the past and to request that Turkey recognize the genocide allegations.
Sarkisian’s attitude is unlikely to comply with the Armenian interests, as it is known that Turkey-Azerbaijan cooperation increases as Turkey-Armenia relations deteriorate. What comes to mind is that others whom he can’t decline encouraged him to act and make some initiatives that would put Turkey on the spot. These encouragements may have been done by those who are uncomfortable with Turkey’s policies with regard to Syria, Israel, Iraq, Iran and some other issues. It is probable that it was planned to convey a strong warning drawing on the genocide allegations and that “ Sword of Damocles” was given to Armenia, in the view of the fact that Turkey, despite some warnings, has not changed its stance with regard to the aforementioned issues.
Although it is a sensational incident that Sarkisian has invited the Turkish President to Yerevan on 24 April next year, this has not created any reaction in Turkey neither on the political level nor in the public opinion. This is probably a consequence of the fact that Turkey’s internal political agenda is very loaded.
Thus, as the aforementioned invitation has not served what it was aimed for, a Professor stepped in, stood up for the invitation[i] and claimed that Turkey should politically recognize the genocide and that the President should not decline the invitation and visit Yerevan. As for what benefits this would bring, he said this would: “eliminate the burden of history”, “to move up to a morally superior level”, “break the routine” and “transform the 100th anniversary to a manageable issue”.
If a public opinion survey is conducted, how many would say that they feel the burden of the history? To have a high ground on foreign policy is possible not through “moral” notions and acts, but rather if a country is powerful. As recognition of the genocide is a key part of especially the Diaspora Armenians, it will not “break the routine” if President of Turkey visits Yerevan; it can even strengthen it. On the other hand, it would not be right to exaggerate events planned for the 100th anniversary. Armenians will do, more intensely and diversely, whatever they have done up until now against Turkey. These can affect the public opinion in Western countries and therefore it can create some discomfort in Turkey. But it will not probably reach to a level of harming Turkey’s interests.
To date, parliaments of 20 countries have taken decisions to recognize the Armenian genocide allegations. None of the governments of these states have officially demanded that Turkey recognize the genocide allegations, pay compensation and, above all, give land to Armenia; they have not even made a mention of any of these. Turkey’s power and its important strategic position have prevented these demands to be put forward. In accordance with the UN Convention on Genocide, in order for an event to be recognized as genocide, a special national court or an international criminal court should make a decision. There is no such verdict. The borders between Turkey and Armenia were determined according to the Kars Treaty of 1921, which is still valid. The Lausanne Treaty did not stipulate any war compensations.
Briefly, as mentioned above, in the legal arena there is no Armenian issue. In the political arena, it is considered and aimed to create the Armenian issue over again by taking advantage of the genocide allegations and to use this process to keep Turkey in check. It would be more realistic to consider the Armenian conduct and demands in this perspective.
________________________________________
[i] Star, 31 May 2014. Mensur Akgün “Ankara Erivan’a Hayır Dememeli (Ankara Should not Say No to Yerevan)”
http://www.avim.org.tr/analiz/en/SARKISIAN%E2%80%99S-INVITATION/3493
________________________________________

Yorumlar kapatıldı.