İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa ile Patrik asırlarca didişince büyük kilisenin anahtarı Müslümanlara verildi

Murat Bardakçı /mbardakci@htgazete.com.tr
İşte, Kudüs’te asırlar boyu yaşanmış olan bu  “anahtar” kavgasının ve kavgaya karşı bizim bulduğumuz çözümün garip ve  de eğlenceli Öyküsü: Doğuş Kilisesi’nin anahtarını elinde bulundurup  kapıyı açma yetkisi, 1520’lerde Kanuni Sultan Süleyman tarafından  Katolik papazlara verilmişti. Yetki, 1630’larda Rum Ortodokslara  devredildi ve kilisenin kapısını 1850’lere kadar her sabah Ortodokslar  açtılar…
O senelerde Rusya devreye girdi ve çar  Birinci Nikola, Osmanlı Devleti’nin başını uzun müddet ağrıtacak olan  “Mübarek Makamlar Meselesi”ni ortaya attı. çar, Kudüs’teki kutsal  mekânların idaresinin Rusya’nın elinde bulunmasını istiyor ve Osmanlı  topraklarındaki Hıristiyan tebaanın koruyuculuğunu talep ediyordu. O  devirde Katolik dünyasının koruyuculuğuna soyunan Fransa’nın da işe  karışıp anahtarların eskiden olduğu gibi Katoliklere verilmesi için  Osmanlı tarafına baskı yapması üzerine bunalan zamanın hükümdarı Sultan  Abdülmecit, mükemmel bir çözüm buldu: 1852’de kilisenin  kapısındaki kilidi değiştirtti ve bir fermanla anahtarın papazlarda değil,  Beytüllâhim’in Önde gelen bir Müslüman ailesinde, Hüseynîler’de  bulunmasını emretti. Aynı işi daha sonra Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi’nde  de yaptı, bu kilisenin anahtarları da Müslümanlara verildi. Her iki  mabedin kapısını tam 150 sene boyunca her sabah Müslümanlar açtılar ve  didişmekten yorulan Hıristiyanlar da rahat ettiler.
***
Hıristiyan dünyasında en etkin iki mezhebin liderleri, Katoliklerin  Papa’sı Fransuva ile Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos geçen gün  Kudüs’te buluştular, Öpüştüler, gelecek hakkındaki iyi niyetlerini ifade  eden bir de bildiri imzalayıp beraberce dua ettiler.
Papa ile Patrik’in  bir araya gelmesi, Hıristiyan dünyası için Önemli kabul edilen bir başka  buluşmanın 50. yıldönümüne tesadüf etti; 1964’ün 5 Ocak’ında o zamanın  Papa’sı Altıncı Paul ile Rum Patriği Athenagoras, yine Kudüs’te bir araya  gelmişlerdi.
1964’teki buluşma, Hıristiyan dünyası için daha da bir  Önemli idi, zira doğu ve batı kiliseleri o tarihten on asır Önce, 1054  senesinde birbirlerini aforoz etmişlerdi ve bin sene boyunca birbirini  dinden çıkmış grup kabul eden kiliselerin ruhanî  liderleri Kudüs’teki  buluşmalarında aforozları karşılıklı olarak kaldırmışlardı.
ÖNCE  KATOLİKLER’E VERİLDİ
İki büyük kilisenin liderinin bir araya gelip  sarılmalarına, öpüşmelerine, birbirlerine komplimanlar yağdırıp  beraberce dua da etmelerine bakıp Katolik ve Ortodoks dünyası arasındaki  buzların çözülmeye, anlaşmazlıkların da sona ermeye başladığını  zannetmeyin! Papa ile Patrik’in Kudüs’te buluştukları yerin hemen  ilerisinde bulunan iki mekânda, Hazreti İsa’nın dünyaya geldiği yer  olduğuna inanılan Doğuş ve defnedildiği söylenen Kıyamet Kiliseleri’nde  asırlardan buyana Öyle bir mezhep rekabeti yaşanmıştır ki, didişmelere o  asırlarda Kudüs’ün hâkimi olan Osmanlı Devleti bile son verememiş ve  çareyi kiliselerin anahtarlarını papazlardan alıp Müslüman bir aileye  teslim etmekte bulmuştur!
İşte, Kudüs’te asırlar boyu yaşanmış olan bu  “anahtar” kavgasının ve kavgaya karşı bizim bulduğumuz çözümün garip ve  de eğlenceli Öyküsü:
Doğuş Kilisesi’nin anahtarını elinde bulundurup  kapıyı açma yetkisi, 1520’lerde Kanuni Sultan Süleyman tarafından  Katolik papazlara verilmişti. Yetki, 1630’larda Rum Ortodokslara  devredildi ve kilisenin kapısını 1850’lere kadar her sabah Ortodokslar  açtılar.
RUSYA VE FRANSA KARIŞTIRDI
O senelerde Rusya devreye girdi ve çar  Birinci Nikola, Osmanlı Devleti’nin başını uzun müddet ağrıtacak olan  “Mübarek Makamlar Meselesi”ni ortaya attı. çar, Kudüs’teki kutsal  mekânların idaresinin Rusya’nın elinde bulunmasını istiyor ve Osmanlı  topraklarındaki Hıristiyan tebaanın koruyuculuğunu talep ediyordu. O  devirde Katolik dünyasının koruyuculuğuna soyunan Fransa’nın da işe  karışıp anahtarların eskiden olduğu gibi Katoliklere verilmesi için  Osmanlı tarafına baskı yapması üzerine bunalan zamanın hükümdarı Sultan  Abdülmecit, mükemmel bir çözüm buldu: 1852’de kilisenin  kapısındaki kilidi değiştirtti ve bir fermanla anahtarın papazlarda değil,  Beytüllâhim’in Önde gelen bir Müslüman ailesinde, Hüseynîler’de  bulunmasını emretti. Aynı işi daha sonra Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi’nde  de yaptı, bu kilisenin anahtarları da Müslümanlara verildi. Her iki  mabedin kapısını tam 150 sene boyunca her sabah Müslümanlar açtılar ve  didişmekten yorulan Hıristiyanlar da rahat ettiler.
Derken 2002  Ağustos’una gelindi ve silâhlı bir Filistinli grup Doğuş Kilisesi’ne  sığındı. İsrail kuvvetleri ile silâhlı çatışmaya girdiler ve kilise  ancak birkaç haftada boşaltılabildi. çatışmalar sona erince Kudüs Rum  Patriği Birinci İrineos uyanıklık etti ve kaşla göz arasında kilisenin  kapısındaki kilidi değiştirip yeni anahtarı cebine atıverdi. Hani  karı-koca birbirine girer, erkek evi terk edip gidince kadın kilidi  değiştirir, kocanın gelip eşyalarını almasına müsaade etmez ya, işte  Öyle…
Patrik’in kilidi değiştirip anahtarı da alması üzerine kapının  Müslümanlar tarafından açılması geleneği son buluyor, kilisenin  giriş-çıkışları Ortodoksların kontrolüne geçiyor, yani Hazreti İsa’nın  doğduğu mekâna hizmet etmenin sevabı sadece Ortodokslara ait oluyordu.
ARAFAT’TAN YARDIM İSTEDİLER
Kudüs Ermeni Patriği Torkom Manukyan, bunun  üzerine Patrik İrineos’u Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’a şikâyet  etti ve Sultan Abdülmecid’in 1852 tarihli fermanının yeniden  uygulanmasını istedi. “Fermanda Beytüllâhim Kilisesi’nin kapısı ile  ilgili uygulamaların hiçbir şekilde değiştirilmeyeceği yazar. Filistin  Kurtuluş Örgütü ile kutsal mekânların yöneticileri arasında 15 Şubat  2000 günü imzalanan andlaşmanın dördüncü maddesi de bunun böyle olmasını  öngörür” diyen Manukyan, Arafat’tan Rum Patriği’nin elindeki  anahtarların alınmasını ve kilisenin kapısının eskiden olduğu gibi yine  Müslümanlar tarafından açılmasını talep ediyordu. Kutsal topraklardaki  Katoliklerin ruhani lideri olan Giovanni Battistelli de mektubu  Manukyan ile beraber imzalamıştı ama Yaser Arafat epey uğraşmasına  rağmen anahtar meselesini halledemedi.
Katolik ve Ortodoks kiliselerinin  liderlerinin geçen hafta buluşup etrafa birlik mesajları vermelerine  rağmen Beytüllâhim’deki Doğuş Kilisesi’nin anahtarı konusundaki kavga  hâlâ devam ediyor. Kilit değiştirilmiş olduğu için Hüseynî Ailesi’nde  bulunan anahtar artık bir işe yaramıyor ve Katolik rahipler anahtarın  çevrilmesinden doğacak sevabın Ortodokslara gitmemesi için 12 seneden  buyana kiliselerin kapısında geceleri nöbet bekleyip kapanmasını  engelliyorlar. Katolik hacılar, Doğuş Kilisesi’nde Hazreti İsa’nın  doğduğuna inanılan yeri ziyaret ediyorlar.
Kudüs’ün eli silâhlı Büyük Müftüsü filmlere bile taş çıkartacak bir ömür sürdü
Kudüs’teki Doğuş Kilisesi’nin anahtarlarını muhafaza eden Hüseynî  Ailesi’nin en tanınmış mensubu, 1921 ile 1937 arasında “Kudüs Büyük  Müftüsü” olan Hacı Emin el-Hüseynî’dir.
1897’de Kudüs’te Osmanlı  vatandaşı olarak dünyaya gelen Emin el-Hüseynî dinî eğitimini  tamamladıktan sonra Çanakkale Savaşı’na katıldı ve ağabeyi Kâmil  el-Hüseynî ‘nin 1921’de vefatından sonra müftülük makamına geçti.
HİTLER’E NAZİ SELÂMI
Filistin’de o senelerde gittikçe artan Yahudi  göçüne karşı başlayan mücadelenin Öncülüğünü yapan el-Hüseynî , bölgeyi  elinde bulunduran İngilizler tarafından on sene hapse mahkum edilince  Fransız mandası altındaki Suriye’ye geçti, daha sonra yeniden Kudüs’e  döndü ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya ile yakınlaştı. 1941’de  Berlin’de Adolf Hitler ile bir araya geldi, Hitler’e Nazi selâmı verdi,  Yahudileri Filistin’den kovmak için desteğini istedi, ardından Almanlar  tarafından kurulan Boşnak, Hırvat ve Tatar birliklerini teftiş ederek  destek sağladı ama Almanların yenilmesi üzerine tutuklandı ve Fransa’da  ev hapsine kondu.
Savaş suçlusu olarak yargılanması gündeme gelince  Fransa’dan kaçıp Kahire’ye gitti ve bir ara Gazze’de birkaç Müslüman  ülkenin tanıdığı ama kısa Ömürlü bir de hükümet teşkil etti ve İsrail’in  kurulması üzerine Mısır’dan Lübnan’a geçerek Beyrut’a yerleşti,  1974’teki Ölümüne kadar Beyrut’ta yaşadı.
KUDÜS’Ü VASİYET ETTİ
İsrail,  vasiyetinde Kudüs’te gömülmeyi arzu ettiğini söyleyen el-Hüseynî ‘nin sık  sık gündeme getirilen bu arzusuna “Yahudi soykırımını bütün ayrıntıları  ile bildiği ve desteklediği” iddiası ile her defasında karşı çıktı.  Filistinli gruplar, El-Hüseynî ‘nin hâlen Beyrut’ta bulunan mezarının  başkenti Kudüs olan tam bağımsız Filistin Devleti’nin kurulmasının  ardından yerine getirilecek ilk görev olduğunu ifade ederler.  el-Hüseynî , Almanlar’ın kurduğu Bosna birliklerini teftiş ediyor.
Kilise anahtarının öyküsünü Türkçenin üstadından okuyun
BİRİNCİ Dünya Savaşı yıllarını Cemal Paşa’nın yaveri olarak Suriye ve  Filistin’de geçiren Falih Rıfkı’nın, yani sonraki senelerin meşhur  gazetecisi Falih Rıfkı Atay’ın savaş senelerini anlattığı “Zeytindağı”  isimli eseri hem Türkçe, hem de fikir şâheseridir. Kudüs’te, Filistin’de  ve Sina Çölü’nde uğradığımız yenilgileri “Zeytindağı”nda olduğu kadar  acı ama gerçek biçimde aksettiren bir başka eser Türk Edebiyatı’nda ve  Türk tarihinde mevcut değildir.
Falih Rıfkı, “Kamame” yani “Kıyamet” ve  “Doğuş” kiliselerinin anahtar bahsini bakın nasıl anlatıyor:
“…Kamame  Kilisesi’nin Hıristiyan milletler arasında taksim edilmiş olduğunu  bilirsiniz, içerisinin her parçası ve bütün kilisenin her hizmeti bir  başka cemaatindir. Bu cemaatler yalnız anahtarı pay edememişlerdi. Onun  için Kamame’nin anahtarı bir hocanın elindedir. Bütün bu kıt’alarda biz  işte bu hocanın vazifesini yapıyoruz: Ticaret, kültür, çiftçilik,  sanayi, binalar, her şey Arapların veya diğer devletlerindir. Yalnız  jandarma bizim idi; jandarma bile değil, jandarmanın esvabı.
…İsa’nın  mezarı, üstünü temizlemenin sevabı pay edilemediği için toz toprak  içindedir. İpi koparak düşen çanı hiç kimse kaldırıp yerine takamaz.  Beytüllâhim Kilisesi de böyle idi: Enver Paşa kilise camlarının niçin  kırık bırakıldığını sorduğu zaman, masraf etmek sevabını milletlerin  paylaşamadığını ve her teşebbüsün arkasından kan ve kavga çıktığını  söylemişlerdi. Başkumandan, kiliseyi bir jandarma müfrezesi ile sardırdı  ve kilisenin pencerelerine yeni camlar ancak öyle takılabildi.
Kamame  Kilisesi’nin en büyük günü ateş günüdür: İsa’nın ruhunun göğe çıktığı  gün! Karargâh gençleri, hepimiz, bu büyük günü görmeğe karar vermiştik.  …Evvelâ tıknaz bir hoca efendi, anahtar bekçisi ile selâmlaştık.
…İsa’nın ruhu, eğer bugün içinden çıkmış olduğu yere inerek bu sahneyi  görseydi, kim bilir patriklerini hangi oduna çakardı? Daha biz arabamıza  binmeden, kilise kapısının dışında sönmüş mumların ilk piyasası  kuruluyor ve Müslüman hoca kilise kapısını kapamak için anahtarını  hazırlıyordu…
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/953509-papa-ile-patrik-asirlarca-didisince-buyuk-kilisenin-anahtari-muslumanlara-verildi

Yorumlar kapatıldı.