İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erdoğan beni ters köşeye yatırdı

Amberin Zaman
Dün Ermeni soykırımının 99. yıldönümünü andık. Farklı bir anmaydı, çünkü bir gün önce bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti başbakanı ilk kez soykırıma uğrayan Osmanlı Ermenilerinin torunlarına taziye dileklerinde bulundu. Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınması, özür dilenmesi ve mağdurların mümkün ölçüde tazmin edilmesi gerektiğine inanan bir vatandaş olarak, beklentilerimden uzak olsa dahi, devletin yazılı bir açıklamayla ilk kez Ermenilerin mağduriyetini resmen tescillemesini önemsiyorum. Ne yazık ki memleketimiz o denli kutuplaştı ki Recep Tayyip Erdoğan’a karşı olan herkes hükümete verdiğim bu payeyi “döneklik”, “yalakalık” olarak görecektir.

Körü körüne muhalefet benim gazetecilik anlayışıma sığmıyor. Ve diyelim ki hiçbir görüşüne katılmadığınız, samimiyetsiz bulduğunuz biri takdir ettiğiniz bir şey yaptı veya katıldığınız bir şeyler yazdı. Ne yaparsınız?
Geçtiğimiz gün Başbakan’a yakınlığıyla bilinen Rasim Ozan Kütahyalı benim de yazarlık yaptığım Al Monitor sitesinde “1915 bir soykırımdı, insanlık suçudur, bunu inkâr edenler midemi bulandırıyor” minvalinde bir yazı yazdı.
Kütahyalı’nın Al Monitor’daki yazısını Twitter’da “iyi bir yazı” notunu düşerek 22 Nisan gecesi paylaştım. Bunu yaptığım için bana çok kızan oldu. Onların gözünde bunu hak etmeyen birini “parlatıp” mesleğime “ihanet” etmiş oldum. Üstelik Kütahyalı Erdoğan’dan talimat alıp yazmıştı bunları. Yabancıların gözlerini boyamak için.
Twitter’da aldığım tepkiler beni fazla rahatsız etmedi. Doğru bildiğimi yapmıştım. Önyargılarımı aşmaya, adaletli olmaya çalışmıştım. Ancak Taraf yazarı Sezin Öney bu konuda beni sert bir dille eleştirince duraksadım ve kendi kendime sordum: Sahiden “yazılana” değil de “yazana” mı, “söylenene” değil de “söyleyene” mi bakmak lazım?
Örneğin Başbakan Ermenilere taziye diliyor ama Ermenistan sınırını açıp, diplomatik ilişki kurmuyor. Berkinlerden, Ali İsmaillerden, Roboskililerden kuru bir taziyeyi ve özrü sakınırken işine geldiğinde başkalarının (Kemalistlerin) işlediği günahlar için (Dersim) devlet adına rahatça özür dileyebiliyor. Samimiyet testlerini teker teker çakıyor. Sonuç: Erdoğan’ın doğruluk barındıran tek bir sözü veya icraatının en ufak kıymeti, değeri yok. Aynı durum Kütahyalı için de geçerli. Gerçekten öyle mi peki?
Meselenin maddi, etik ve felsefi boyutları var. Erdoğan’ın veya herhangi birinin hataları yaptığı iyi şeyleri sıfırlar mı? Yoksa “yapılan” kendi bütünü içinde ele alınması gerekirken “yapan” total icraatı ile mi değerlendirilmeli?
Karmaşık bir ruh hâli içerisindeyim. “Bize ne senin ruh hâlinden” diyebilirsiniz ama memleketin genel ruh hâliyle bire bir ilintili olduğu için paylaşma ihtiyacını hissediyorum. Toplum o kadar bölündü o kadar kamplaştı, karşılıklı nefret o kadar törpülendi ki hiçbir meseleye sağlıklı yaklaşamaz hâle geldik. Ama bu sarmalda boğulmayım derken, iyi niyet sergilemek adına, savunduğum değerlerle ters mi düşüyorum yoksa?
Sezin tüm bu soruları kendime sordurttu dün. Ve böylece kısmen de olsa cevabını sağlamış oldu. “Söyleyen” en az “söylenen” kadar önemli.
Sezin tanıdığım en dürüst, donanımlı, mütevazı ve iyi yürekli gazetecilerden biri. Kendisi de sözleri de benim için çok değerli. Kütahyalı’nın yazısını Twitter’da paylaşırken en azından genel (ve hiç tasvip etmediğim) çizgisi hakkında bilgi eklemeliydim.
Başbakanlığın 1915 konusundaki açıklamasına dönecek olursak… Bu konudaki değerlendirmeler bizlere değil en çok Ermenilere düşer. Başları tekrar tekrar sağ olsun.
Not:Kütahyalı aleyhimde hakkaniyetsiz ve kaba yazı yazmış biri.
amberin.zaman@gmail.com

http://www.taraf.com.tr/yazilar/amberin-zaman/erdogan-beni-ters-koseye-yatirdi/29553/

Yorumlar kapatıldı.