İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeniler’in Başbakan’la imtihanı…

Belda Gürsel
Sadece ihtiyaç halinde azınlıklar üzerinden siyaset yapan Başbakan’ın yeni limanı malumunuz, Ermeniler. Günlerdir 9 dilde yayınlanan taziye mesajını konuşuyoruz. Samimi mi değil mi, maksadı farklı mı, bu bir adım sayılır mı, şimdi ne olacak ve daha nice sorunun cevabını ilerleyen günlerde hep beraber öğreneceğiz. Açıklamayı yapan kişi Erdoğan olunca daha önceki deneyimlerimizden mütevellit arkasında bir şeyler aramadan yorumlamak pek mümkün olamıyor ne yazık ki. Ben bu mesajla ilgili çok fazla şey söylemeyeceğim fakat sizlere AKP’nin ve Başbakan’ın geçmiş dönemlerde (ki çok da geçmemiş aslında üç-beş yıllık mevzular) Ermeni Halkına ve Soykırım iddialarına karşı tutumunu hatırlatmak istiyorum. Üzerinde bayağı çalışılmış bir taziye mesajının dillendirilmesiyle sonuçlanan bu sürece nasıl geldik, bir bakalım…

23 Ocak 2007; Hrant Dink, Agos Gazetesi’nin önünde başlayan bir tören sonrası, Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenazeden önce Recep Tayyip Erdoğan bir açıklama yayınlayarak İtalya Başbakanı Romano Prodi ile Bolu Dağı Tüneli’nin açılış törenine katılması, ardından da Kerkük’le ilgili yapılacak gizli oturumda bulunması gerektiğini söyleyerek cenaze törenine katılamayacağını açıkladı ve öyle de yaptı.
2008 yılında; yazar, gazeteci ve sanatçılardan oluşan bir grup aydın tarafından “Ermenilerden Özür Diliyoruz” isimli imza kampanyası başlatıldı. Başbakan bu kampanya ile ilgili “Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki özür diliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir sorunu yok. Yani eğer ortada böyle bir suç varsa suç işleyen özür dileyebilir. Ama ne benim ne ülkemin ne milletimin böyle bir sorunu yok. Ben şahsen başlattıkları o kampanyayı kabul etmiyorum, desteklemiyorum ve onun içinde de yer almam. Çünkü suç işlemedim ki özür dileyeyim. Suç işlersem özür dilerim. Böyle bir şey yok ortada. Tarihçilerin tartıştığı bir konu var ortada, bu tartışılıyor. Ben bu yazar çizerlerimizi de anlamakta doğrusu zorlanıyorum. Nasıl bir yaklaşımdır anlamak mümkün değil. Ve sadece ortalığı karıştırmak, huzurumuzu kaçırmaktan başka bir işe yaramaz. Ve atılan adımları da terse çevirmekten başka hiçbir işe yaramaz.” diyerek kampanyayı başlatan aydınları hedef gösterdi, dahası “Ve atılan adımları da terse çevirmekten başka hiçbir işe yaramaz.” cümlesiyle Ermeni Soykırımı iddiaları ile ilgili yürüttükleri çalışmaları ima ederek gözdağı verdi.
O dönem Ece Temelkuran, Başbakan’ın açıklamalarından sonra aldığı tehditlere istinaden bir yazı yazmak zorunda kaldı.
“Sayın Başbakan, Ermenilerle ilgili olarak yazdığım yazıdan ve Habertürk’te yaptığımız “Türkiye’nin Nabzı” programından ötürü tehditler alıyorum. Dün itibariyle benim elektronik posta kutumda 200 mail vardı. Bunlardan 150 tanesi hakaret, küfür ve tehdit içeriyordu. Tehditlerden biri enteresandı:
“Büyük laflar konuşma! Bu, sana bir Trabzon tavsiyesi. Anladın di mi?” “Trabzon tavsiyelerinin” eyleme dönüşmemesi için Zatı Devletleri’nin çıkıp hakkımda, hakkımızda söylediğiniz “Bunlar huzur kaçırıyorlar, ortalığı karıştırıyorlar” açıklamanızı düzeltmeniz icap eder. Zira benim ya da arkadaşlarımın başına herhangi bir şey gelirse vebali sizin de boynunuzadır.”
2010’da İngiltere ziyareti sırasında Erdoğan, “Soykırım” tasarısını kabul eden ülkelerin şov yaptığını ve iki ülke ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini söyledi ve ekledi; “Bakın benim ülkemde, 170 Bin Ermeni var; bunların 70 Bin’i benim vatandaşımdır. Ama 100 Bin’ini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. Ee, ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 Bin’ine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim.”
Başbakan ayrıca İngiltere Başbakanı Gordon Brown’la düzenlediği basın toplantısında da bu konuyla alakalı olarak; “Dünden bugüne karar verecek değiliz. Bunlar 10 yılları aşkın süredir ülkemizde bulunuyor. Fakat bu gelişmeler bu şekilde devam ederse mutlaka değerlendirme yapacağız, gereken adımı atacağız” diyerek tehditlerini sürdürdü.
Yine 2010 yılında Başbakan, Bülent Arınç’ın Kılıçdaroğlu’nun boyu ile ilgili başlattığı polemiğe dahil oldu ve şunları söyledi: “Onlar anayasa değişikliğinden hiç bahsetmiyorlar, tutturmuşlar “Başbakanın boyu ne kadar?” Yahu bu sorulur mu Başbakana? Ama çok merak ettin, söyleyeyim; 1,85. Tepe tepe kullan. Peki benim boyuma yetişemezsen halin ne olacak? Ben buradan muhaliflere sesleniyorum; önemli olan boy değil, önemli olan soy, soy.”
2011 yılında ise katıldığı bir televizyon programında “Bizim ne Yahudiligimiz, ne Ermeniligimiz cok aferedersiniz Rumlugumuz kaldi” diyerek azınlıklara karşı nasıl bir bakış açısına sahip olduğunu oldukça net bir biçimde ifade etti.
Sadece Başbakan değil dahil olduğu partinin bazı mensupları da yaptıkları açıklamalarla liderlerini hiç aratmadı.
Melih Gökçek 2010 yılında, Kılıçdaroğlu ile ilgili; “Bir kişinin annesinin Ermeni olmasının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduktan sonra hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Ermeni olsun, Türk Kürt Laz Çerkez vesaire, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mı, olay bitti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni olması hiç önemli değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa olay bitmiştir.” diyerek her fırsatta Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni olduğunu hatırlatmış ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu için bunun önemli olmadığını vurgulayarak (lütuf sayarak) Ermeni olmanın TC vatandaşı olduğun sürece bir sorun teşkil etmeyeceğini söylemişti.
2011 yılında da katıldığı bir televizyon programında; “Ermeni bile olsan herkesin ırkı kendine” diyerek Ermeni halkına karşı ne denli anlayışlı olduğunu da kanıtlamıştı.
Bu süreçte Egemen Bağış da abilerinden altta kalmamış, 2010 yılında Danimarka’da AB için açıklamalarda bulunurken araya; “Ermenistan’daki ekonomik zorluklar nedeniyle, Ermenistan vatandaşları göç ediyorlar. Nüfus yarı yarıya düştü. Ermenistan vatandaşlarının yaklaşık 70 Bin’i de Türkiye’ye geldi. Bunlar, yasa dışı işçi olarak çalışıyorlar, biz onların bu yasa dışı çalışmalarını görmezden geliyoruz. Ve bu yasa dışı Ermeni işçilerin büyük çoğunluğu Türkiye’de dadı olarak çalışıyor. Yani, en değerli varlığımızı, çocuklarımızı Ermeni dadılara emanet ediyoruz. Yüreğimizde nefret olsa, böyle davranır mıydık?” merhametini sıkıştırarak Ermeniler’e nasıl büyük bir tolerans gösterdiğimizi gözler önüne sermişti.
2012 yılında Zürih’te “İsviçre de bildiğimiz kadarıyla sözde soykırımı reddetmenin suç olduğu bir ülke. Biz bugün İsviçre’deyiz ve ben diyorum ki 1915 olayları soykırım değildir. Gelsinler beni tutuklasınlar. Bu tür çabaların ben yaşama şansı olduğuna inanmıyorum. Bunlar bir kağıt parçasından öteye gitmez.” diyerek partisinin ve şahsının Ermeni Soykırımı iddialarıyla ilgili görüşünü ortaya koymuştu.
Hrant Dink davasına girmiyorum bile.
Bunlar benim hatırlayabildiklerim. Google’da ufak bir gezintiyle daha fazlasına ulaşmak elbette mümkün. Elimden geldiğince yorum katmadan yazdım. Hafıza tazeleyelim istedim çünkü endişeliyim.
Neden mi? Yıllardır bizi birbirimizin ötekisi yaparak ayakta kalan Başbakan, birdenbire 1915’te yaşanan acıları kısmen de olsa ele alan bir taziye mesajı yayınlıyor ve gözler Ermeniler’in üzerine çevriliyor. Artık, söylenecek her söz atılacak her adım fazlasıyla önemli. Bu anlamda Ermeniler’i zorlu bir süreç bekliyor. Amacım “İyi niyetli olabilecek bir ihtimali” yok saymak ya da görmezden gelmek değil. Fakat bugün Ermeniler’in acısını paylaştığını söyleyen Başbakan, yarın herhangi bir aksaklıkta (Kendisine biat etmeyen, eleştiren ya da dayatmaları reddeden Ermeniler’e öfkelenebilir mesela) müthiş hızlı bir dönüş yaparak Ermeni Halkını hedef gösterebilir. Dahası herhangi bir konuda kendisine karşı çıkan ya da boyun eğmeyen insanları Kürt Halkı’nın umutla bağlandığı “Çözüm Süreci”ni engellemeye çalıştıkları gerekçesiyle suçlu ilan ederek aynı şeyleri savunan kitleleri bile kolaylıkla karşı karşıya getirebildiğini hepimiz biliyoruz. Benzer ayrıştırmayı bu defa “Ermeni Açılımı” vaadiyle tekrar yapabilir.
Özetle; AKP’nin/Başbakan’ın Ermeniler’le ilgili geçmişteki söylemlerini ve Kürt meselesindeki tavrını hatırladığımda bu açıklamaya son derece temkinli yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ve daha da önemlisi bu konudaki yargılarımdan dolayı yanılmayı, canı gönülden diliyorum.
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ermenilerin-basbakanla-imtihani-57945

Yorumlar kapatıldı.