İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Aydınlarının Son Yolculuğu

Hamit Erdem
Üzerinden geçen bir asırlık zamana rağmen Türk-Ermeni ilişkilerinin bu denli sancılı, birbirinden uzak ve düşmanlık üreten politikalarla devam ediyor olması, tüm taraflar için uzun erimde ‘kaybetmek’ anlamına gelmektedir.Üzerinden geçen bir asırlık zamana rağmen Türk-Ermeni ilişkilerinin bu denli sancılı, birbirinden uzak ve düşmanlık üreten politikalarla devam ediyor olması, tüm taraflar için uzun erimde ‘kaybetmek’ anlamına gelmektedir. 24 Nisan 1915 tarihinde İstanbul’da Ermeni aydınlarına karşı yapılan geniş çaplı tutuklamalar, Ermeni halkının yaşayacağı büyük felaketin simgesel olarak başlangıç tarihi kabul edilmektedir.

Şimdi bir mezarı bile bulunmayan yüzlerce aydının; yalnızca Ermeni dili, kültürü, sanatı, düşünce ve bilim dünyası için değil, o zamanın Osmanlı toplumu için de, bugün hepimizin dünyası için de bir kayıp olduğu unutulmamalıdır.
Onların içinden yaşamının ayrıntılarını bildiğimiz birini; Şair, Öykücü, Hukukçu, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın liberal-sosyalist düşünceli aydını Krikor Zohrab’ı hatırlayarak, yüz yıl sonra da olsa, hangi gerekçeyle ve niçin yapılmış olursa olsun onların yaşamlarına mal olmuş büyük haksızlığı bir kez daha yâd edelim.
Susarak Unutmak…
99 yıl önce Anadolu’da ne oldu? 1915’de Osmanlı Ermenilerinin başına ne geldi?
Türkiye’nin bir “Ermeni Sorunu” olduğunu uzun yıllar ne Cumhuriyet’in resmi tarihiyle ilgili anlatılarında ne de alternatif ve “sol” tarih metinlerinde gerçeği yansıtan boyutlarıyla rastlamak mümkün olmuştur. Bu sorun, büyük ölçüde; susmak-unutmak-unutturmak biçiminde yıllarca devam etmiştir.
Resmi tarihlerde 1915 olaylarının özeti; Ermenilerin Suriye’ye sürülmesi biçiminde yer almış ve bu durum Birinci Dünya Savaşı’nın muharebe koşullarında ve devletin güvenlik politikaları sonucu zorunlu bir tedbir olarak görülmüştür.
Ender bazı –muhalif– tarih metinlerinde ise bir “Ermeni tehciri”nden söz edilmektedir ancak onlar da kaynak, bilgi, belge, tanıklık gibi engelleri aşamadıkları gibi daha önemlisi devletin bu konuda yarattığı büyük karartma hep karşılarına dikildiğinden “neden ve nasıl” sorularına yanıt verememişlerdir.
1915 olayları karşısında susma ve unutma durumu Türk halkı için de geçerlidir.
Gerçi doğu illeriyle Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerde yaşlı kuşakların güvendikleri kimselere, bir zamanlar büyük bir “Ermeni tehcirinin” yaşandığını, çevrelerinde bizzat tanık oldukları ya da çok yakınlarından dinledikleri acı ve korkunç olayları anlattıkları söylenmiştir. Ancak o cephede de konuşmak değil susmak esas olmuştur.
Uzun yıllar başta Erzurum olmak üzere doğu vilayetlerinin pek çok şehir ve kasabalarında o yörenin “kurtuluş” günlerinde, devlet ileri gelenlerinin tam kadro katıldıkları törenlerde “işgalci Ermeni kuvvetlerinin nasıl yok edildiğinin” anlatıldığı temsili oyunlar düzenlenmiş ve “Ermeni mezalimi” üzerine hatiplerin coşkulu nutukları dinlenmiştir.
Kısaca, 1970 yıllarına kadar bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi tarihinde de Türklerin toplumsal hafızalarında da genel bir suskunluk ve bu olgudan hiç söz etmeme herkesin uyduğu bir kural olmuştur.
1915 yıllarında ne olduğuna ilişkin sorular, söz konusu olayların cereyan ettiği yıllardan 50-60 yıl sonra, Türkiye kamuoyunda ancak sorulmaya başlayacaktır. O da, ASALA adındaki bir Ermeni örgütünün dünyanın çeşitli yerlerindeki Türk diplomatlarına karşı düzenlediği seri suikast haberlerinin ardından gelen şaşkınlık ve öfke ile “ne oluyor?” sorusuyla mümkün olmuştur.
Ermeni diasporası, “soykırım” tezlerini bugünlerden sonra sıkça ve her fırsatta Türkiye’nin duyacağı şekilde dile getirmeye başlamıştır. Bu tarihlerden sonra Türk devleti ise; 1915’i hiç konuşmama prensibinden “soykırımı” ulusal boyutlarda kampanyalarla reddetme politikasına, daha sonra “asıl Müslüman halkın uğradığı soykırımı” kanıtlama tezlerine, giderek “arşivleri açmayı ve işi tarihçilere bırakmayı” öneren tezlerle adım adım gerileyen bir politika çizmiştir.
1991’de kurulan Ermenistan Cumhuriyeti ile “soykırım” tezi yalnızca diasporanın iddiası olmaktan çıkıp Ermenistan’ın dış politikası olunca ve dünya parlamentoları bu konuda aldıkları kararlarla Türkiye’yi yalnız bırakınca, Türkiye 1915 olaylarının üzerinden yüz yıl geçtikten sonra bugün yeni bir yol ayrımına gelmiştir. Bundan sonra şimdiye kadar izlediği politikayı sürdürmesi daha zor olacaktır.
zohrab3
Krikor Zohrab (1861-1915)
Desen; Panos Terlemezyan
(1865 Van-1941 Erivan)
“İç düşman”ın Tasfiyesi…
Son yıllarda1915-1921 yıllarını, Türk Ermeni ilişkilerini, Ermenilerin tehciri ve yaşanan olayları ele alan çalışmalar çoğalmaktadır.
O döneme ait gerek olayların bizzat içinde yaşamış, politikaları çizmiş, sorumluluklar almış, tanıklıklarda bulunmuş kişilerin anıları ve anlattıkları ile farklı kaynaklardan gelen bilgi ve belgeler birlikte yeniden değerlendirilmektedir.
Olaylara konu olan tarihlerdeki büyük toplumsal karmaşa ve Anadolu’da yaşamakta olan farklı milletlerin Osmanlı Devleti’nin çözülme aşamasında kendi geleceklerini yeniden inşa etme planları, daha önce hesap edilmemiş pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bu zaman aralığında öne çıkan bazı gelişmeler şöyle özetlenebilir:
İmparatorlukların tarihsel dönemlerini tamamladığı; Osmanlı milletlerinin farklı derecelerde de olsa kapitalizm ve onun kurumlarıyla tanıştığı;
Böylece ‘milliyetçilik-bağımsızlık-ulus devlet’ çağının Osmanlı milletleri için bütün cepheleriyle tarih sahnesine çıktığı;
Savaşların –artık– ‘orduların’ cephelerdeki savaşlarından çıkıp, ulusları karşı karşıya getiren topyekûn ‘milli’ savaşlara döndüğü;
Osmanlı’da devleti elinde tutan Türk-Müslüman siyasi elitin “milli devlet” projesinin içinde yer almayan diğer milletlerin “iç düşman” sayıldığı;
Milliyetçilik fırtınalarının tırmandığı bu dönemde aynı toprakların, birden fazla ulus tarafından “vatan” toprağı ilan edildiği;
Hiç bitmeyen savaşlar, işgaller, isyanlar, seferberlik ve göçlerle Balkanlardan Kafkasya’ya kadar bütün Anadolu’nun Müslüman ve Hıristiyan halklarının can ve mal kaygısına düştüğü dönemdir.
Bu tablonun ortasında Ermenilerin durumu nedir?
Birinci Dünya Savaşı yıllarında çok farklı iç ve dış etkenlerin rol oynadığı olaylar sonunda, Osmanlı Devleti’nde iktidarda bulunan İttihat ve Terakki partisinin, aldığı kararlar ve uygulamaya koyduğu pratikle; Anadolu’yu Müslüman-Türk unsurunun hâkim olduğu homojen bir nüfus bütünlüğüne ulaştırmak ve bu stratejiyi gerçekleştirmek için, Anadolu’nun en eski halklarından biri olan Ermenilerin tamamını, büyük bir toplumsal trajediye dönüşen uygulamalar neticesinde ve İstanbul’dan Musul’a kadar büyük bir coğrafya’da yaşadıkları yerlerden koparılarak topyekûn sürülüp ve katliama uğratıldığı gerçeği, olayla bir şekilde ilgili taraflar tarafından hemen hemen kabul edilmektedir.
Bilindiği gibi Ermeni tehciri, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin çıkardığı 27 Mayıs 1915 tarihli bir “Muvakkat” –geçici- kanunla gerçekleştirilmiştir.
Daha kanun çıkarılmadan, yaklaşık iki ay öncesinde hükümet, Padişah’a yapılacak bir suikast ihbarını sebep göstererek İstanbul’da Ermeni aydınlarına karşı tutuklama operasyonuna başlamıştır.
 “Ey hür Osmanlılar!
Dinimiz muhtelif, mezhebimiz birdir. Hepimiz hürriyet mezheptaşıyız!”
Krikor Zohrab adında -bir Ermeni çocuk- 1861’de İstanbul’un Beşiktaş semtinde doğdu. İlk ve ortaokulu bu semtlerin Ermeni okullarında okudu. Ortaokulda edebiyat öğretmeni şair-yazar Tovmas Terziyan’dan etkilendi ve şiirler yazmaya başladı. Galatasaray Sultanisi’nden sonra Darülfünun’un Hukuk bölümünü bitirdi. “Birinci Sınıf Avukat” diploması aldı. İlk yazılarını öğrenciyken Lırakir’de (Gazete) yayımladı. Dönemin ünlü mizah yazarı Hagop Baronyan’la birlikte Yergrakunt (Yerküre) edebiyat dergisini çıkardı. “Hukuk-u Ceza Müruru Kanunu” adlı mesleki çalışması bu yıllarda basıldı. Edebiyatta “realizm”i kendine yakın buldu ve Yergrakunt dergisinde “Yok olan Kuşak” adlı romanı tefrika edildi. Klara Yazıcıyan’la evlenerek Kandilli’ye taşındı. Dört çocukları oldu. Hayrenik (Vatan) gazetesinde makaleler, Masis’de öyküler yazdı.
(Edebiyatçı) Krikor Zohrab’ın öyküleri, yaşamın içinden öykülerdi. Onun; gerçekçi, yerleşik değer yargılarını eleştiren, varlıklı kesimlerin ikiyüzlü ahlak anlayışını bağışlamayan, yoksulları, kimsesizleri ve kadınları öykülerinin merkezine alan bir edebiyat anlayışı vardı.
zobhrab2
1324-1328
Osmanlı Meclis-i Mebusan Albümünde
İstanbul Mebusu Zohrab Efendi
1899’da Fransa’da ünlü Dreyfus davasında, Dreyfus’u savunan Yahudi Komitesi’ne kapsamlı bir savunma gönderdi. Abdülhamit rejiminde savunma yapması engellendiğinden Fransa’ya gitti. Meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a döndü ve avukatlığın yanı sıra Darülfünun’da Ceza Hukuku müderrisliği yaptı. Azadamard’da (Özgürlük) yazmaya başladı. Osmanlı Hürriyet ve Teavün-ü Milli Cemiyeti üyesiydi. Liberal eğilimli Ahrar Fırkası fikirlerine yakındı. “Liberal-sol” düşüncelerin güçlü destekçisiydi ve etnik gruplar arasında eşitliği savundu. Ermeni Cemaat Meclisi üyesiydi ve üç dönem Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda İstanbul milletvekili olarak görev yaptı. Milletvekilliği sırasında; farklı milletlerin dostluğunu ve kardeşçe ilişkilerini her fırsatta dile getirdi. Toplumsal eşitliğin yerleştirilmesi, doğu vilayetlerindeki asayiş sorunlarını ortadan kaldıracak, can ve mal güvenliğini sağlayacak reformların yapılmasını, güçlü bir donanma kurulmasını, “bedel”in ortadan kaldırılarak gayrimüslimlerinde askerlik yapmasını, toplumda kadın haklarının iyileştirilmesini ve “gayrimeşru çocuk” kavramının kaldırılması için yasal düzenlemeler yapılmasını savundu.
Krikor Zohrab Meşrutiyetin ilanından sonra 31 Temmuz 1908’de İstanbul, Taksim’de düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmasını şöyle tamamlamıştı:
“Ey hür Osmanlılar!
Dinimiz muhtelif, mezhebimiz birdir. Hepimiz hürriyet mezheptaşıyız”
1909’da Meclis’te Tatil-i Eşgal Kanunu görüşmeleri yapılırken Krikor Zohrab “Grevin işçiler için bir hak, grevi teşvik etmenin ise asla suç olamayacağını” savunan az sayıdaki vekillerin arasındaydı.
Meclis-i Mebusan’daki sosyalizm tartışmalarında ise Zohrab uzun konuşmasının bir yerinde şunları söylemişti: “Size şunu söylememe izin verin. Ben inanmış bir sosyalistim. Sosyalist ne hayduttur, ne terörist…”
Ahmet Refik Altınay’ın sözleriyle, “Ateşîn zekâsı, feyyaz dimağı, hassas ruhuyla milletinin saadetine şahsi heveslerini feda eden Zohrab”, Osmanlı Meclisi’nde -1908’de- kendisini; “her daim özgürlükçü, halkçı, yolsuzluklara karşı mücadele eden, despot bir yönetimin kırımlarına karşı protestosunu yükselten” kişi olarak tanımlamıştır.
zohrab
Krikor Zohrab İstanbul Alemdağ’da dostlarıyla.
Sağ baştan sırasıyla; Krikor Zohrab, Vartkes Serengülyan (Erzurum Mebusu),
Hüseyin Cahit Yalçın, Cavit Bey (Selanik Mebusu ve Maliye Bakanı),
Bedros Hallacyan (Nafia Nazırı), Bestekâr Bimen Şen ve kimliği bilinmeyen bir kişi.
Tehcir…
İttihat ve Terakki Hükümeti’nin “Tehcir” kanunu 27 Mayıs tarihinde çıkarılmıştı ancak Ermenilerin sürgünleri kırk gün önceden başlamıştı. 11 Nisan da bir gecede 250 Ermeni aydını tutuklanarak önce Sultanahmet Cezaevi’ne dolduruldu. Buradan trenlerle Ankara’ya doğru yola çıkarıldı. Kafile Ankara yakınlarında durdurularak tutukluların bir kısmı Çankırı’ya diğerleri Ayaş’a gönderildi.
Krikor Zohrab, Ermeniler kitleler halinde tutuklanırken bu uygulamayı durdurmak için birçok girişim yaptı ve Talat Paşa’ya yazılı olarak başvurdu. Kaçıp canını kurtarabilecekken, son ana kadar bir şeyler yapabileceğine ilişkin umudunu yitirmedi.
Zohrab, Erzurum milletvekili Vartkes Serengülyan’la birlikte 20 Mayıs gecesi evinden alınıp, sonu ölümle biten son yolculuğuna çıkarılmıştı.
Önce Konya, ardından Adana ve Halep’e gönderildi. Krikor Zohrab’dan alınan son haber 15 Temmuz 1915 tarihli karısına yazılmış mektuptu.
Halep’ten, Diyarbakır Divan-ı Harbine sevk edilirken yolda Teşkilat-ı Mahsusa’nın ünlü çetecisi Çerkez Ahmet kuvvetlerince öldürüldü. Zohrab’ın öldürüldüğünü ilk kez Suriye’den İstanbul’a dönen Cemal Paşa, kendisine hoş geldin ziyaretine giden Patrik Zaven’e bildirmişti.
İttihatçıların önemli gazetecilerinden Hüseyin Cahit Yalçın, Krikor Zohrab’ın polis tarafında evinden alınmasından sonra kendisinden yardım istemeye gelen karısıyla beraber Talat Paşa’ya gittiklerini şöyle anlatmaktadır:
“Bir Ermeni tehciri fikri iptida hangi dimağda doğdu ve Talat’ın bunda rolü nedir? Bir sabah erkenden evime bir misafir geldi. Bu, yaşlıca bir kadındı. Zohrab’ın zevcesi. Beni tanımazdı. Fakat düştüğü heyecan ve korku içinde bir yardım istemeye koşmuştu. Zohrab’ı almışlar Diyarbekir’e Divan-ı harbe gönderiyorlardı. Anadolu Ermeni tehcirine ait ilk hikâyeler İstanbul’a yeni aksetmeye başlamıştı. Kadın Zohrab’ın Anadolu’ya sevk edilmemesini Talat Paşa’dan rica için beni tavsit (aracı)etmek istiyordu.
Beraber Sadrazam’ın evine gittik. Uykudan uyandı ve gecelik entarisiyle yanımıza geldi. Zohrab’ın zekâsını takdir eden ve onu çok sempatik bulan Talat Paşa ehemmiyetsiz bir zabıta vakası dinler gibi, hadiseyi lakaydane telakki etti. Kadını soğukkanlılıkla teskin ve teselliye çalıştı. Merak etmemesini, ehemmiyetsiz ve ufak bir tahkikat mevzuu bahis olmak lazım geldiğini anlattı ve bizi savdı. Diyarbekir’e giden Zohrab bir daha geri dönmedi.”
Falih Rıfkı Atay ve Ahmet Refik Altınay anılarında, Krikor Zohrab’ın Halep’ten Diyarbakır’a sevki sırasında Çerkez Ahmet tarafından öldürüldüğünü doğrulamaktadır.
24 Nisan 1915 gecesi İstanbul’un çeşitli semtlerinde oturan; yazar, şair, siyasetçi, öğretmen, gazete editörü, tüccar, müzisyen, kitapçı, profesör, doktor, milletvekili, avukat, ressam, Ermeni Ulusal Meclis üyesi, papaz, aktör, tiyatrocu, tercüman, gazeteci, tarihçi, eğitimci, zanaatkâr 350 Ermeni aydını (bazı kaynaklarda sayı 600) İçişleri Bakanı Talat Paşa’nın emriyle tutuklandı. Sürgüne gönderildi ve çoğu öldürüldü.
Çoğunun Krikor Zohrab’a benzeyen yaşam öyküleri vardı.
İttihatçı hükümet, İstanbul’daki Ermeni entelektüellerini yok etmekten başlayarak Anadolu’daki Ermeni varlığının kökünü kazırken, Anadolu’nun, Osmanlının ve Türkiye’nin; bu tarihten sonra büyük bir yoksullaşmanın eşiğinde olduğunu –gözlerin, vicdanların ve istikbalin milliyetçilikle esir alındığı yıllarda– farkında bile olmamıştır.
1919 yılında Yozgat Ermenilerinin tehciriyle ilgili yapılan mahkemede; (Yozgat) Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey aleyhine ifade veren Boğazlayan Müftüsü Abdullahzade Mehmed Efendi şunları söylemiştir:
“Erkekler tutuklanıyor ve sürgüne gönderiliyordu. Fakat nereye gönderilmekteydiler? Hiç kimse bu konuda bir şey bilmiyordu. Sonunda işittik ki, onları öldürüyorlardı. Erkeklerin ardından kadınlar ve çocuklarda sürgüne gönderildi ve katledildi. Dine karşı bu ağır suçlardan fazlasıyla üzülmüştüm.
Kemal Bey bu durumu fark etti ve bir gün; ‘Müftü Efendi’ dedi bana, ‘neden bu kadar üzgünsünüz, siz Hükümetten daha mı merhametlisiniz? Ben de ona; ‘Hayır üzgün değilim, ancak Allahın gazabından korkarım’ diye cevapladım.”
Yukarıdaki sözler tekil değildir ve Ermeni tehcirinin büyük dehşeti karşısında milliyetçiliğin akıl ve vicdanları karartmasına izin vermeyen bir din adamının sesidir.  Bunun gibi yüzlerce hikâye anlatılmaktadır. Anadolu’nun her köşesinde bu büyük felaketi onaylamamış; Ermeni komşusunu veya hiç tanımadığı Ermenileri saklayan, koruyan Müslüman Türk ve Kürtlerle, hükümet emirlerini hayatı pahasına yerine getirmeyen kamu görevlilerinin de bulunduğu bilinmektedir.
En hayati ve en trajik dönemlerde bu “insanlıktan çıkma” halini reddeden isimli isimsiz insanlar ise bizim geleceğe dönük ümitlerimizi teşkil etmektedirler.
Kaynaklar
Tevfik Çavdar, Talat Paşa –Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü–, Dost Kitabevi, Ankara 1984
Cemal Paşa, Hatıralar (Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı), Çağdaş Yayınları, İstanbul 1977
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Yenigün Haber Ajansı, İstanbul 1998
Yusuf Hikmet Bayur, Ermeni Meselesi I-II, Yenigün Haber Ajansı, İstanbul 1998
Hüseyin Çelik, Türkiye’nin Ermeni Sorunu (Yüzleşme/Çözüm), BDS Yayınları, İstanbul
Taner Akçam, Ermeni Meselesi Hallolunmuştur, İletişim Yayınları, İstanbul 2008
Krikor Zohrab, Osmanlı Meclisinde Bir Ermeni Mebus, Öyküler, Aras Yayınları, İstanbul 2001
M. Tunçay – E. J. Zürcher, Osmanlı İmp. Sosyalizm ve Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul 1995
Hüseyin Cahit Yalçın, Tanıdıklarım, YKY Yayınları, İstanbul 2001
Nesim Ovadya İzrail, Krikor Zohrab, Pencere Yayınları, İstanbul 2013
http://www.toplumsol.org/ermeni-aydinlarinin-son-yolculugu-hamit-erdem/

Yorumlar kapatıldı.