İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İttihatçı kesilen Erdoğan ya da İslami Kemalizm…

Hasan Cemal

AGOS önünde açılan, üstünde “Yaşasın Ogün Samast’lar” yazılı bir pankart sizlere ne hissettirir? Ya da Hocalı Katliamı iki sene önce anılırken “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz p..siniz’ yazılı pankart önünde İçişleri Bakanı’nın konuştuğunu gördüğünüzde ne düşünmüştünüz? Grup, geçen pazar günü Şişli Cami’nin önünde toplanıyor.Taksim’e yürünecek. Gösterinin amacı, 26 Şubat 1992 tarihli ‘Hocalı Katliamı’nı anmak ve protesto etmek.Sloganlar atarak yürüyüşe geçen grup, AGOS gazetesine yaklaşırken bir pankart açıyor: Yaşasın Ogün Samast’lar, Kahrolsun Hrant Dink’ler… Azerbaycan’a Selam, Mücadeleye Devam!

T24’teki haberi daha fazla okuyamıyorum.
İçim acıyarak fotoğrafı seyre dalıyorum.
 Yaşasın Ogün Samast’lar,
                        Kahrolsun Hrant Dink’ler!
Ne kadar hazin.
İçimde tomurcuklanan tepkiyi bastırıyorum.
Kendi kendime, hâlâ bu kadarı da olur mu diyorum.
Sonra da kendime kızıyorum, böyle düşündüğüm için.
İki yıl önceki ‘Hepiniz Ermenisiniz,
hepiniz p..siniz!’ pankartı

Daha iki yıl önce yine Taksim’de yaşamadık mı, unuttun mu?
26 Şubat 2012.
Taksim’de Hocalı Katliamı anılıyor.
Kocaman pankart açılmış:
Hepiniz Ermenisiniz,
Hepiniz p..siniz!

Başka pankartlar da var meydanda:
         Bozkurtlar burada,
Hrant’lar nerede?
Bugün Taksim, yarın Erivan,
Bir gece ansızın gelebiliriz!

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de meydanda. Sevgili Hrant Dink’in katilleri için sloganlar atılırken konuşuyor:  
                “O kanın hesabı sorulacak!”
Irkçılık yapmadan, Ermeni düşmanlığı yapmadan!
Ertesi gün oturup Milliyet’teki köşemde, bu mitingi ve AK Parti hükümetinin İçişleri Bakanı’nı eleştirecektim:
“Hocalı Katliamı… Bundan 20 yıl önce, Ermenistan’la Azerbaycan arasındaki Yukarı Karabağ Savaşı sırasında Ermenistan askerinin işlediği insanlığa karşı suç elbette anılacak ve lanetlenecek.
Ama nasıl?
Ermeni düşmanlığı yapmadan, ırkçılık yapmadan, Ermenileri hedef göstermeden, acıların esiri olmadan…
Çünkü geçmişin tutsağı olanlar, dostluğun değil düşmanlığın, barışın değil savaşın yollarına taş döşerler.

Taksim Meydanı’nda yapılan tam da budur. Hocalı Katliamı mitinginde milliyetçiliğin, ırkçılığın, nefret söyleminin bütün olumsuzlukları ortalığa saçılmıştır.
Beş yıldır Hrant Dink’le ilgili anma törenlerine en ufak bir ilgi göstermeyen AK Parti iktidarının önde gelen bir üyesi, bir bakanı Taksim’e geliyor, kana kan çağrısı yapabiliyor.
Bu zihniyet barış kokmuyor.
Dostluk kokmuyor.
Empati yok bu kafada.
Barış da yok, sevgi de.
Ne yazık!
‘Benim milliyetçiliğim senin milliyetçiliğine beş basar!’ kafası yanlış kafadır; ırkçılık rezilliğini besleyen bir kafadır.”
‘Öldürdük, gene öldürürüz’
kafasıyla nereye?

Murat Belge de 2012 yılı Şubat ayında, Taraf gazetesindeki köşesinde İçişleri Bakanı Şahin’i eleştirecekti:
“Bunun benzerini hatırlamıyorum, yakın tarihimizde. Bir İçişleri Bakanı herhalde Başbakan’ından habersiz böyle bir şey yapamaz.
Dolayısıyla, bu mitingin arkasında, çok da örtülü olmayan bir hükümet desteği vardı, demek herhalde çok yanlış olmaz.
İçişleri Bakanı orada, konuşuyor.
O dövizlere bakarak, o haykırışları dinleyerek, orada bulunmak bu adama herhangi bir sıkıntı vermiyor.
Hocalı’da altı yüz küsur insan öldürüldü.
Bunun nasıl bir şey olduğunu, kendi gözüyle olayı gözlemlemiş Amerikalı gazeteci arkadaşımdan dinledim.
Nasıl bir pislik olduğunu biliyorum.
Ama, tekrar edeyim, bu sefer rakamla yazayım, 600 küsur insanın öldüğü iddia edilen (verilen başka rakamlar da var) bir cinayetten, bir kıyımdan söz ediyoruz.
1915 üstüne ağzımızı açtığımızda, 600 çok küçük bir rakam. Bu konuya bir biçimde karışan herkese bir laf yetiştirmek için uğraşıp duruyoruz.
Fransızlar da Cezayirli öldürmüşler.
Evet, öldürdüler.
Bizim Sırp isyancı öldürdüğümüz, Bulgar isyancı öldürdüğümüz gibi, onlar da öldürdüler, ağır işkence yaptılar (ama ölenlerin kafalarıyla Kelle Kule yapmadılar).
Şimdi biz Fransa’ya ‘Siz genosid yaptınız,’ dersek, Hocalı için Ermenilerin tamamını katil ilân edersek, bize söylenenlere cevap vermekte fena halde zorlanırız.
Bu mitingi yapan gözü dönmüş kalabalığın dünyada yaratacağı izlenim de buna ek bir konu.
Bu adamlar aslında ‘Öldürdük, gene öldürürüz,’ diyorlar.
Sözde ‘Yapmadık! Yalan!’ diye reddettikleri şeyi her an yeniden yapabilecek bir makule olduklarını sergiliyorlar.
Elbette onlara bunu anlatmanın bir anlamı veya yararı yok.
Olan olmuş.
Dersim için özür dilemek!
Ama bu mitinge İçişleri Bakanı göndererek katılan hükümetin herhalde verecek bir cevabı olmalı.
Bu gösterilere katılarak, bu sloganlara sahip çıkarak mı insanlık ailesi içinde yer alacaksınız?
Dersim için özür dileyebilirsin (bu tabii çok iyi bir şey).
Dilersiniz, çünkü Kemalist değilsiniz.
Ama Ermeniler söz konusu olduğunda ağzınız diliniz kilitlenir.
2012 yılında tarihçilerden komisyon kurmaya kalkışırsınız. Yahudi döven Yeniçeri fıkrasındaki gibi, daha yeni haberiniz oldu çünkü…
Komisyon kuruluyor, ama İçişleri Bakanı hiçbir yerde yanlış bir davranışımız olmadığını ilan etmiş bile. Yirmi birinci ve yirmi ikinci yüzyılları hangi yöntemle Türklük adına fethetmek istediğini açıkça anlatmış…”
Murat Belge’nin satırları böyleydi.
‘Kemalizm’in en korkunç zaferi’
AK Parti’nin – ya da Tayyip Erdoğan’ın – 1915 ve Ermeni meselesi gündeme geldiğinde İttihatçı kesilmesi hiç kuşkusuz ilginç bir konudur.
Şahin Alpay, “İslami Kemalizm’in kökleri nerede?” başlığını taşıyan bir yazısında bu konuya şöyle değinir:
“Ahmet Altan ‘Nevruz, Kemalizm ve Din’ (Taraf, 21 Mart 2012) başlıklı analizinde, teoride İslam dini ile milliyetçiliğin bağdaşması mümkün olmadığı halde, Türkiye’de Kemalistler ile dindar Müslümanlar arasındaki milliyetçi ve devletçi zihniyet ortaklığına ‘Kemalizm’in en büyük ve en korkunç zaferi, dindarların damarına milliyetçilik zehrini enjekte etmek oldu’ diye dikkat çekiyordu.
Ben de, AKP İslami Kemalist midir başlıklı yazımda bu konuya değinmiştim. (Zaman, 26 Ocak 2012)
Pozitivist ve laikçi Kemalistlerle belirli bir İslam anlayışı arasındaki ortaklığın, kuşku yok ki en önemli göstergesi, din ile devleti ayırdığı iddiasında olan Cumhuriyet’in gerçekte gayri resmi bir dini olması, bunun da milli birliği sağlama göreviyle İslam’ı tekeline ve denetimine alan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından temsil edilmesidir.
Müslümanların milliyetçiliği, devletçiliği
Niye Türkiye’de çoğu dindar Müslüman milliyetçi ve devletçidir?
Niye Kürt meselesine, Ermeni meselesine ve başka konulara bakışta Kemalistlerle ortaktır?
Bu soruların Osmanlı, hatta İslam-öncesi Türk tarihine uzanan kökleri olabilir.

Bunun analizini de, Türkiye’de dinle ilgili pek çok konuya ışık tutan hocamız Prof. Dr. Şerif Mardin’in “Turkish Islamic Exceptionalism Yesterday and Today: Continuity, Rupture and Reconstruction in Operational Codes” (Dün ve Bugün Türk İslam’ının İstisnai Özelliği: İşleyiş Kodlarında Süreklilik, Kopuş ve Yeniden Yapılanma) (Turkish Studies, Vol. 6, No. 2, June 2005, s. 145-165) başlıklı olağanüstü önemdeki incelemesinde bulmak mümkün.
Şerif Mardin, Türkiye’de İslam’ın özelliklerinin, Osmanlı-Cumhuriyet bürokrasisinin pozitivist modernleşmeciliği ile Nakşibendiliğin yenilikçi İslam yorumunun etkileşiminden kaynaklandığını söylüyor.
Bu analizi üzerine verdiği bir mülakatta da şu noktaların altını çiziyor:
‘Tarihi boyunca Osmanlı, dini devletten uzak tutmamak konusunda dikkatli oldu. Araplar açısından din, devletten önce gelir. Türkler için ise devlet, İslam öncesi dönemden itibaren dinden daha önemli oldu. Türkiye istisnası dediğim zaman bunu kastediyorum.’ (As- harq Alawsat, 12 Aralık 2007)
Türkiye’de Kemalistler ile dindar Müslümanlar arasındaki gerginliğin devletçilik ve milliyetçilik alanında ortaklığa dönüşmesinin en iyi ifadesini 12 Eylül rejiminin de ideolojisi olan Türk-İslam sentezi ideolojisinde bulduğu söylenebilir.” (*)
Şahin Alpay’ın satırları da böyle.
Eski Türkiye yolunda yeni ittifaklar…
Kemalistlerle Müslümanların milliyetçilik ve devletçilikte birleştikleri noktalardan bir çizgi çektiğinizde, bugün milli orduya kumpas diyen Tayyip Erdoğan’ı eski Türkiye yolundaki yeni ittifaklar arayışı içinde görmek hiç de zor olmuyor.
“Yaşasın Ogün Samast’lar, Kahrolsun Hrant Dink’ler” pankartından nereye geldim.
Ama geldiğim bu noktada, AK Parti iktidarının, Tayyip Erdoğan’ın bugünkü hallerine şaşırdığımı da söyleyemem.
Erdoğan’ın, demokrasiden koparken her alanı kendi kontrolü altına almak isteyen muhafazakâr milliyetçilik ve devletçiliği ya da dindar Kemalistliği gün geçtikçe belirginleşiyor.
Twitter: @HSNCML

* Yukarıdaki alıntıları, “1915: Ermeni Soykırımı” isimli kitabımın 192-195. sayfalarından yaptım.

Yorumlar kapatıldı.