İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dün Aleviler bugün Rumlar ve Ermeniler peki suç kimde?

Mehmet Ali Doğan
Birçok merkeziyetçi yapılanmada olduğu gibi PKK hareketinde de örgütün temel politikasını, pratiklerini, paradigmasını, özellikle de retoriğini örgütün lideri belirler. Bugüne kadar PKK’nin üst kadrolarının yaptığı açıklamalar incelenirse, Abdullah Öcalan’ın söylemlerinin ya birebir tekrarı ya da birkaç kelime değiştirilmiş halidir. Kısacası örgütün gündem üzerine düşünceleri ve ifade ettikleri, Öcalan’ın gündeme bakış açısının dışına çıkmaz, çıkamaz. Bese Hozat da yukarıda bahsettiğim örgüt ritüelinden bağımsız hareket etmez, edemez. Yaptığı bütün açıklamalar, zaten öncesinden Öcalan tarafından değinilmiş konular üzerinedir ve Öcalan tarafından sınırları çizilmiştir.

İki gün evvel Bese Hozat’ın Ermeni ve Rumlara ilişkin yaptığı açıklama da yukarıda belirtilen işleyişten bağımsız gelişmemiştir. Bese Hozat’ın söylediklerinin birebir aynısını, yani paralel devleti Rum ve Ermeni lobilerinin oluşturduğuna yönelik belirlemeyi, Öcalan birkaç hafta öncesinde dile getirmişti.
Anadolu’nun yurtlarından edilmiş iki kadim halkının hala 1900’ün başlarındaki ayrımcı, İslamcı, resmi dille hedef gösterilmesi, tepki verilmesi gereken vahim bir durumdur, hele ki kendisine bütün ezilenlerin temsilcisi sıfatını yakıştıran bir örgüt açısından bakıldığında. İki halkı hedef tahtasına oturtan açıklamadan bağımsız olarak insanı rahatsız eden iki mesele var;
1-Abdullah Öcalan aynı şeyleri dillendirdiğinde sesi çıkmayanlar, şimdi neden PKK içerisinde ilk bu sözleri sarf eden Bese Hozat’mış gibi tepki yağdırıyor? Başta HDP’liler olmak üzere, Öcalan’a gık diyemeyenlerin samimiyetini sorguluyorum. Sizler bu tutarsızlıkla mı bütün halkların haklarını savunacaksınız?
2-Kürt hareketinin bu İslamist, ayrımcı retoriğinin ilk “kurbanları”, Rumlar ve Ermeniler değildi. Bu zihniyetin manifest edilen ilk belgesi, Öcalan’ın yazdığı ve geçtiğimiz Diyarbakır Newrozunda Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu, mektuptur. Hani hatırlarsanız, mektuba ilişkin Aleviler kaygılarını dile getirdiğinde; “Aleviler süreci baltalamaya çalışıyor”, “Aleviler Öcalan’ı yanlış anladı” şeklinde başta HDP’liler olmak üzere “aman süreç bozulmasıncılar” karşılık vermişti. Hani Öcalan “Aleviler beni yanlış anladı, onlardan özür diliyorum” demişti. Öcalan’ın Ermeni ve Rumlara yönelik dile getirdikleri gösterdi ki, Aleviler hiç de yanlış anlamamış ve Öcalan’ın özrü sadece göz boyamalıkmış.
Hatırlayacağınız gibi Newroz açıklamasının Alevileri yok saydığını ve hatta Türk-Kürt İslam kardeşliği denilen birlikteliğin, tarihte başta Aleviler olmak üzere İslam dışındaki toplumların katledilmesi üzerine kurgulandığını ve bu şekliyle gerçek barışın sağlanamayacağını dönemin BDP Dersim il başkanı Şerafettin Halis birkaç yazıda ifade etmiş ve istifasını bu çarpık barış anlayışı sebebiyle verdiği basına yansımıştı. Radikal’e yazdığı o yazılarından birinde Halis, şöyle demiş; “Türk halkı bilmeli ki Kürtlerin bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” denmesi Alevilerin toplumsal belleğindeki acıları, korkuları ve kaygıları yeniden depreştirmiştir. Bin yıldan günümüze oluşmuş toplumsal bellek, Alevilerin çok haklı kaygılar taşımasını da beraberinde getirmiştir. Her Alevi bilir ki, bin yıllık Türk-Kürt kardeşliği ve dayanışma hukuku, ‘Siyasal’ İslam paydası üzerinde gelişmiş bir ortaklıktır. Bir avcı ittifakıdır.  Bu ortaklık süresince, özellikle de son 500 yılda Kızılbaş ve İslam olmayan topluluklar katledilmiştir.”
Halis o dönemden gayri Müslim halklara yönelebilecek tehlikeyi göstermiş fakat bu çıkışının bedeli, partisi tarafından ölümle tehdit olmuştu. Alevilerin o süreçteki çığlığını, Rumlar ve Ermeniler duymuş olsaydı, HDP ve benzerleri bizzat meselenin üstünü örtmeye çalışmasaydı, bugün Öcalan belki de bu kadar rahat Ermenileri ve Rumları ötekileştirecek açıklamalarda bulunamayacaktı.
Peki, suç kimde?

Yorumlar kapatıldı.