İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘TSK’nın başvurusunun hükümetle ilgisi yok’

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Genelkurmay’ın Balyoz ve Ergenekon’la ilgili suç duyurusuna ilişkin, ”TSK suç duyurusunu kendi kurumsal kimliği çerçevesinde yapmıştır. Bunun hükümetle, Başbakanımızla ilgisi yok” dedi… Bu hükümetin önünü kesecek olan tek şey, reform iradesinden geri kalmasıdır. Yeni Türkiye inşası noktasındaki hareketlerden, niyetlerden geri durmasıdır. Ya da burada bir eksikliğe uğramasıdır. Türkiye yeni bir anayasa yapma mecburiyetindedir. Zaman zaman devlet krizine dönüşen sıkıntılarımızı aşacak yegane anahtar var o da yeni anayasa değişikliğidir. Türkiye içeride toplumsal bütünlüğünü sağlamak zorunda. Alevi ve Kürt yurttaşlarımızla, dindar çoğunluk, gayri Müslim azınlıkla, bütün bunların hepsinin ‘Evet, bu ülkenin birinci sınıf ve eşit yurttaşlarıyız’ diyebileceği toplumsal barışmayı yapmak mecburiyetindedir.

***
           
İSTANBUL – AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Numan Kurtulmuş’un, Oğuz Haksever’in yönelttiği sorulara verdiği yanıtlar şöyle;
İki tane suç duyurusu vardı. TSK’nın yaptığı suç duyurusu Başbakan’ın bilgisi dahilinde miydi?
Başbakanımızın haberi olduğunu zannetmiyorum. Daha önceki süreçte TSK’dan yapılan ‘Biz TSK olarak içerideki politik tartışmaların tarafı değiliz’ açıklaması kamuoyunu da ferahlatan bir açıklama olmuştur. TSK kendi kurumsal kimliği içinde suç duyurusunu yapmıştır. Bunun hükümetle, Sayın Başbakan’la hiç alakası yoktur.
Sayın Mehmet Ali Şahin, yargıdaki “cemaatin imamı” diye hitap ettiği bir kişinin Fethullah Gülen’e dosya yolladığını öne sürdü. Bu konuda YARSAV bir suç duyurusu yapmıştı. Bu parti içinde üst organda gündeme geldi mi?
Gündeme gelmedi ama Sayın Mehmet Ali Şahin, Adalet Bakanlığı yapmış ve adalet sistemini iyi tanıyan isimlerden birisi. Herhalde bu yapılan suç duyurusu çerçevesinde varsa bilgi ve belgeler ortaya konulur. Bunlar çerçevesinde de mahkemeler gerekli tahkikatı sürdürür. Yargıya intikal etmiş bir süreç üzerine çok laf etmemize gerek yok.
Paralel devletin içinde yargının da olduğu dile getiriliyor. Bunun boyutu nedir?
Biz kamuoyuna yansıyan kısmını biliyoruz. Mesela adliye sarayının önünde bildiri dağıtmak, HSYK’nın neredeyse siyasi bir tartışmanın tarafıymış gibi bir bildiri yayınlaması son derece manidar. ‘Türkiye’nin yargıda tarafgir bir davranış yoktur’ algısını zedeleyen algılar şeklinde oldu. Dolayısıyla uzun süren dinlemeler, uzun süren dinlemelere rağmen bazı mercilerin harekete geçmemiş olması, bazı dinlemelerin beklentiye alınmış olması, bütün bunların savcıların beklentisi dahilinde olması görüntüsü Türkiye’ye yakışmıyor. Ortaya bazı yargı mensuplarının taraflı davrandığı algısını çıkarıyor.
Ekonomiye olan etkisi boyutunda ne dersiniz?
Biz çok titiz bir çalışma yaptık 17-30 Aralık arasındaki süreçte Türkiye’nin kaybı nedir diye. Bu süre içinde yüzde 1.18 puan faizlerimiz yükseldi. Bunun tam karşılığı 4.56 milyar TL’dir. Bu on günde Türkiye’nin risk primi uluslararası göstergelere göre yüzde 34 armış demek. Bu da bundan sonra bizim dışarıdan borçlanacak insanlarımız daha yüksek faiz bedelleri ödeyerek borçlanacağı demektir. Dövize bakıyoruz; kurdaki değişmeden Türkiye’nin 15.1 milyar lira kaybı var. Borsanın değeri 562.5 milyar liradan 481 milyar liraya düştü. Bir de bazı firmaların oradaki hisse senetlerinin değeri düştü. Reel sektörün 165 milyar dolar yabancı para açığı var. Kur değişmelerinden dolayı da 8 milyar doları da bunun üzerinde koyun. Toplam karşılığı 104.86 milyar TL’dir. İşin yolsuzluk tarafı eyvallah. Kim yolsuzluk yaptıysa babamızın oğlu olsa yolsuzluk yapanın sonuna kadar gidilsin, devletin bir kuruşunu kim yediyse burnundan fitil fitil getirilsin. Bu başka bir şey. Ama eğer bir ülkenin ekonomik göstergeleri bu kadar kısa süre içinde bu kadar ciddi dalgalanıyorsa bu işin arkasında da bunlar tesadüfen olmaz. Dünyanın bütün ekonomik gelişmelerinin arkasında siyasi kararlar vardır. Bu milletin bu parasına yazıktır. Gezi olaylarından bu yana sürece baktığımız zaman mesela Türkiye dövizdeki dalgalanmalar dolayısıyla çok ciddi şekilde Merkez Bankası döviz çıkarmak durumunda kaldı. Son rakamıyla yaklaşık 17 milyar dolar Türkiye’nin Merkez Bankası’ndan piyasalardaki dengeyi sağlamak için döviz ihraç edildi. Bu fukara milletin 17 milyar doları Merkez Bankası’ndan çıkıyor. Ayrıca Mayıs ortasında borçlanma faizleri 4.61’e kadar düştü. Bu Türkiye’nin tarihinde en dip noktasıydı. Ama bugün geldiğinizde yüzde 10’un üzerine çıkmış bir borçlanma faizinden söz ediyoruz. Bu tartışmalar filan bir müddet sonra gider ama geriye tahrip olmuş bir Türkiye ekonomisi, cebinden paraları çalınmış bir millet ve gerçekten zaten zar zor ayakta duran büyük çoğunluğun daha çok cebine el atılmış olan bir tablo ile karşı karşıyayız. Yolsuzlukların sonuna kadar üzerine gidelim ama yolsuzluk perdesi altında yapılan bu operasyonlara karşı da uyanık olalım. Bu kadar para hareketleri; kim ne kadar döviz aldı, biriktirdi. Onlar da ayrı konu.
Birtakım refleksler olabilir ama onun da ötesinde başka operasyonlar olabilir diyorsunuz?
Çok net. Bu insanlar 14-15 ay dinlenmişse ve bu kadar ay içinde bu insanların bir takım yanlışlar yaptığı görülmüşse niye yanlışlar yapmadan evvel bunlara mani olunmadı? Vicdan, adalet bunu gerektirmez mi? Niçin bu operasyonu Halk Bankası üzerinden yapıyorsunuz? Halk Bankası 2002 yılında zarar yazan bir bankaydı, 2012 yılında 2.6 milyar lira kar elde etti. Ayrıca İran’la olan ticarette, bu enerji hatları Kuzey Irak petrollerinin geçişi tartışılıyor son günlerde, Azerbaycan’dan gelecek olan Güney Akım petrollerinin taşınmasında hatta Hindistan gibi ülkelerin yapmış olduğu ticarette Halk Bankası’nın kullanılması söz konusu. Birileri bundan rahatsızlık duydu. Halk Bankası baktığınız zaman bazı işlemlerini de Türk Lirası üzerinden yapmış yani dövize ihtiyaç duymadan yapmış. Varsa Halk Bankası’nın bir yöneticisinin kusuru bunun üzerine gidilsin hesabı sorulsun. Ama niye Halk Bankası’nı bu hale getiriyoruz? 10 günde değerindeki kayıp 5.2 milyar lira civarında.
Önce yeni İçişleri Bakanı ilk demecinde dedi ki; ’17 Aralık’tan önce kim dolar aldı?.’ Ardından da ‘Ekonomi bakanlarının bir soruşturma yapacağı ve bu hareketlerden kimlerin spekülasyon amaçlı kazanç elde ettiklerini araştıracağız” dedi Sayın Arınç. Çıkar mı ortaya çıkarsa açıklanır mı?
Çıkması lazım çıktığında da kamuoyuyla paylaşılması lazım. Türkiye sıradan bir ülke değil. Hiç kimsenin bu ülkenin ne siyaseti ne ekonomisi üzerinde bir operasyon yapmasına müsaade edilmez. Bunlar araştırılır ortaya çıkar çıktığı zaman da bunlar kamuoyuyla paylaşılır.
‘Vatandaş ‘Doların vaziyeti ne olacak?’ diyor bir projeksiyon ortaya koyabilir misiniz?
Bütün bu toz bulutu içinde en olumlu taraf Türkiye ekonomisinin makro dengeleri. Bütün bu olaylar olmasaydı reel Türkiye ekonomisi ikinci fasıla geçmek durumundaydı. Üreten, istihdam geliştiren, markaları olan, ihracat yapan, AR-GE’ye ciddi pay ayırmış olan bir Türkiye. Sadece makro dengeler değil bu makro dengeleri mikro başarılarla taçlandıran bir Türkiye ekonomisi.
Nitekim Mayıs ayında bunu gördük. Üreten hem şehirlerinin marka değerlerini arttıran, çok ciddi şekilde küresel alanda rekabet eden bir Türkiye’ye doğru Türkiye gidiyor. Bunu sağladığımız sürece ben hiçbir şeyden endişe etmiyorum. Fabrikalarımızın, organize sanayi bölgelerimizin ürettiği, orta sınıfların ciddi şekilde güçlendirildiği, alt gelir gruplarının alım gücünün arttığı bir Türkiye, markaları olan, patentleri olan bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz. Birileri bunun önünü kesmek istese de gidiyoruz. Doğal akışı hiç bir büyük güç engelleyemez. Yeter ki biz millet olarak bu puslu karamsar havanın verdiği karamsarlıktan bir türlü arınıp ileriye doğru iyimser bir şekilde bakmamız lazım. Türkiye nice böyle badirelerden geçmiştir bunu da hükümetin devletin kararlılığı içinde rahat aşılabilecek bir sıkıntı olarak görüyorum.
Özellikle yargı ile hükümet arasında HSYK odaklı bir gerilim oldu. Paralel yapılanmanın yargıda da var olduğu yolunda bir algı kamuoyunun önünde bulunuyor. Bugün Deniz Baykal, ‘Siyaset buna çözüm bulmalı” dedi. Yine burada Adem Sözüer, “Evet, HSYK suç işlemiştir, siyasi bir açıklama yapmıştır bunu tamir etmek siyasete düşer” dedi. Ufukta yargının yeniden oluşmasına dair reform var mı?
Biz demokrasiyi tarif ederken çok eksik tarif ediyoruz. Yürütme, yargı ve yasamanın birbirinden ayrı ve bağımsız olması… Eyvallah bu ilkokul düzeyinde bir demokrasi tarifi. Bütün bu erkler yarı ve bağımsız olacaklar ama bütün bu erklerin hepsinde de millet denetleyici ve karar verici pozisyonda olacak. Türkiye’de 2010 anayasasına biz de ‘evet’ dedik çalıştık ama eksik kalan bir adım olduğunu bugün çok daha rahat görüyoruz. Yasama ile ilgili kararı millet veriyor; 4 yıldan 4 yıla değiştiriyor. Onun içinde yürütmeyi değiştiriyor ama yargının üzerinde milletin bir denetleme fonksiyonu seçme fonksiyonu yok. Yargı sisteminin içinde millet yok. Bunun yönetimi bulunabilir. Bunu sağlayacak mekanizmalar geliştirilebilir. Bundan bağımsız olsun ama hepsi millete hesap versin.
Cemil Çiçek bugün “Yargı bağımsız değildir” yargı siyasetin aleti haline gelmiştir” imasında bulundu.
Bu son olay, son aşama da HSYK’nın bu kadar politik taraf olarak işin içine girmesi Sayın Çiçek’in açıklamasına teyit eden bir görüntüdür. Zaten o görüntünün üzerine zannediyorum böyle bir açıklama yaptı. Bunun formülleri var dediğim gibi.
Kabine revizyonundan sonra Türkiye’nin 2014 vizyonunun yeniden Avrupa Birliği olduğuna dair bir demeç var. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Bu hedef sadece Avrupa Birliği şeklinde bir söylemden ziyade bu hükümetin halktan aldığı yetkinin temel noktası. Millet diyor ki; siz yeni Türkiye’yi inşa edecek her türlü reform, değişim ve dönüşümü yapmakla yükümlüsünüz. Hükümetin önünü kesecek olan ne operasyonlardır ne dışarıda içerde pişirilmiş olan birtakım ön kesmelerdir. Bu hükümetin önünü kesecek olan tek şey, reform iradesinden geri kalmasıdır. Yeni Türkiye inşası noktasındaki hareketlerden, niyetlerden geri durmasıdır. Ya da burada bir eksikliğe uğramasıdır. Türkiye yeni bir anayasa yapma mecburiyetindedir. Zaman zaman devlet krizine dönüşen sıkıntılarımızı aşacak yegane anahtar var o da yeni anayasa değişikliğidir. Türkiye içeride toplumsal bütünlüğünü sağlamak zorunda. Alevi ve Kürt yurttaşlarımızla, dindar çoğunluk, gayri Müslim azınlıkla, bütün bunların hepsinin ‘Evet, bu ülkenin birinci sınıf ve eşit yurttaşlarıyız’ diyebileceği toplumsal barışmayı yapmak mecburiyetindedir. Bununla ilgili en önemli adımlardan bir tanesi çözüm sürecidir. Bazı çevreler 17 Aralık operasyonuyla Çözüm sürecini akamete uğraşmak istiyorlar. Üçüncü önemli adım da Türkiye’nin çokça üreten, çokça istihdam geliştiren, çok fazla istihdam yapan ülke haline gelmesidir. Ekonomik standartlarımızın dünya klasmanında en önde olması lazım. Demokrasi standartlarının çok yükselmesi lazım. Bütün bunların hepsini hep birlikte görmek gerekiyor. Reform sürecine sonuna kadar sahip çıkmak mecburiyetindeyiz, halk bunu istiyor. AB, bizi 50-60 senedir kapısında, terbiye salonunda bekletiyor diye demokratikleşmekten vaz mı geçeceğiz? AB bazı dönemlerde Türkiye’ye yaklaştı, bazı dönemlerde de uzaklaştı. Biz kendimizi AB’ye bakarak hizaya sokacak değiliz.
Yarın Başbakan medya yöneticileri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir toplantı yapacak. Aklımıza 17 Aralık süreci geliyor. Bir bilginiz var mı, neler konuşulabilir?
Sayın Başbakanımız medya ve STK temsilcileriyle bu süreçle ilgili gelişmeleri paylaşacaktır. Tekliflerini, görüşlerini alacaktır, bunları değerlendirecektir. Fevkalade olumlu bir toplantı olacağını düşünüyorum. Zaman zaman bu tür toplantıların yapılmasının gerçekten faydalı olacağı kanaatindeyim.
Hatay’daki vakayla ilgili Sayın Bakan çok detaylı bir açıklama yapmadı. O konuyla ilgili değerlendirmeniz…
Benim de detaylı bilgim yok. Sayın Bakan’ın yaptığı açıklamada yeterlidir. Türkiye, Suriye meselesinde gerçekten yalnız bırakılmış bir ülkedir.120 bin insanın öldürülmesi, varil bombalarının atılması, kimyasal silahların kullanılmasına bütün dünya seyirci kalmıştır. Türkiye insani yardımla sınırlı tutuyor. Orada dostlarımız, kardeşlerimiz var. Türkiye halkının yardımları, Türkiye’nin STK’ların yardımı olmasaydı, Suriye halkı çok da zor durumda olurdu. Bu insani bir yardım sürecidir. Tabii ki Türkiye, STK’larıyla her türlü insani yardımı yapacak bir ülkedir.

Yorumlar kapatıldı.