İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kaldırılan ‘Andımız’ Hitler ve Mussolini uygulamasıydı

İlköğretim öğrencilerine sabah törenlerinde ettirilen yemin (Andımız)  son günlerin önemli bir tartışma konusu. Andın artık okutulmaması gerektiğini ifade edenlerle, devamından yana olanlar birbirinden farklı görüşler ortaya koyuyorlar. Peki, “Andımız” nedir. Ne zamandan beri okutulmaktadır?…  And 1933 yılının 10 Mayısından itibaren sabah törenlerinde ilköğretim öğrencilerine okutulmaya başlandı… Eğitim faaliyetlerinde beklide en başarılı olanlar Hitler ve Musssolini oldu. İlköğretim öğrencilerine aşılanması gereken en önemli duygu Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir şey olduğuydu. Bu öğretmenlerin de zorunlu bir göreviydi… II. Dünya savaşı sonrasında tek partili faşist rejimler yerlerini demokratik rejimlere bırakırken Türkiye’de de rejim normalleşmeye başlamıştı. Türkiye tekrar çok partili siyasi yapıya geçmişti. Ancak demokratik rejimlerde rastlanmayan And ve benzeri tek parti dönemi uygulamaları Türkiye’de varlığını günümüze kadar sürdürdü. (CHP hala bu And peşinde. HYETERT)


***

İlköğretim öğrencilerine sabah törenlerinde ettirilen yemin (Andımız)  son günlerin önemli bir tartışma konusu. Andın artık okutulmaması gerektiğini ifade edenlerle, devamından yana olanlar birbirinden farklı görüşler ortaya koyuyorlar. Peki, “Andımız” nedir. Ne zamandan beri okutulmaktadır?


1933 YILINDA ORTAYA ÇIKTI

Afet İnan’ın anlattığına göre,1933 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Dr.Reşit Galip 23 Nisan sabahı çocukları ile bayramlaşırken onlara birkaç cümle söylemiş  ve  bu şekilde And meydana gelmişti. Reşit Galip heyecanla Çankaya köşküne çıkmış, Atatürk ile bayramlaştıktan sonra bir kağıda yazdığı bu And’ı Afet İnan’a  vermiş. Atatürk’ün de onayı alındıktan sonra bu And 1933 yılının 10 Mayısından itibaren sabah törenlerinde ilköğretim öğrencilerine okutulmaya başlandı.

TEK PARTİLİ DEVLETLERİN ÜRÜNÜ

Türk eğitim sisteminin içine dahil olan bu yemin  (And ) aslında o tarihlerde Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan ideolojik devletlerin yaptığı bir uygulamaydı. Devlete, rejime, lidere bağlılık yemini o tarihlerde özellikle tek partili ideolojik devletlerde yaygınlaşmaya başlıyordu.1930’lu yıllar ideolojik devletlerin altın çağını yaşadığı tarihlerdi. Almanya’da İtalya’da İspanya’da Rusya’da devletlere ideolojiler hâkimdi. Bu rejimlerin hepsinde devlete, rejime,lidere bağlılık en önemli konuların başında gelmekteydi.  Devlete, rejime, lidere bağlılığı artırmada en önemli araç ise eğitimdi. Bu sebeple ilköğretim okullarından üniversitelere kadar tüm eğitim sistemi devletin ideolojisine göre biçimlendirildi. Eğitimin temel amacı rejime sadık insanlar yetiştirmek olmaya başladı. Okullardaki eğitimin dışında yaygın eğitime önem verildi. İlköğretim çağından liselere kadar öğrenci örgütlenmeleri, kampları kuruldu.

HİTLER VE MUSSOLİNİ DE OKUTUYORDU

Eğitim faaliyetlerinde beklide en başarılı olanlar Hitler ve Musssolini oldu. İlköğretim öğrencilerine aşılanması gereken en önemli duygu Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir şey olduğuydu. Bu öğretmenlerin de zorunlu bir göreviydi. Okulda her gün yaklaşık on dakika süreyle Hitlerin resmi önünde selamlamada bulunulurdu. Hitler okul dışında yaygın eğitime de önem vermekteydi. Okul dışındaki vakitler için kurulmuş olan öğrenci kampları yaygınlaştırılıyordu.  Hitler 6-18 yaş arası çocukları kurduğu gençlik gruplarında yetiştirerek onlara Nasyonal Sosyalizmi, Führeri ve Yahudi düşmanlığını aşılıyordu. İlk zamanlar gönüllü bir organizasyon olan bu gençlik grupları 1936 yılından itibaren çocuklar için zorunlu tutulmaya başlandı. İdeolojik eğtimin ve beden eğitiminin verildiği gençlik kamplarında çocuklara şöyle yemin ettiriliyordu : ‘Führer e adanmış kanımın her damlasıyla;  ben tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitlere ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için,  sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrıdan yardım diliyorum.’

Nazi Gençlik Kamplarında yetiştirilmiş bir grup çocuk

Almanya’daki bu pratiklerin benzeri İtalya’da da yaşanıyordu. İtalya’da Duçe lakaplı  Mussolini de çocukların gençlerin rejime bağlı bir şekilde eğitilmesine önem vermişti. İlköğretimden itibaren Faşist ideoloji çerçevesinde yetiştirilen çocuklara ve gençlere şöyle bir yemin ettiriliyordu : ‘Tanrının adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim.’

Mussolini’nin çocuklara ve gençlere yönelik Faşist Yemini

Almanya ve İtalya’daki pratiklerden de görüldüğü gibi ideolojik devletler lidere, rejime bağlı insanlar yetiştirmek için eğitimi bir araç olarak kullandılar. Bu konuda başarılı da oldular. Ancak bu rejimler yalnızca kendi ülkelerine değil etraflarına da zarar vermeye başladılar. II. Dünya savaşı bu rejimlerin ortaya çıkardığı bir savaştı ve bu savaş insanoğlunun o zamana dek gördüğü en kanlı savaş olarak tarihe geçti. Savaş sonu ise kaybeden faşist diktatörlükler oldu ve bu rejimler yıkılarak insanların hatırlamak istemediği bir hatıra olarak tarihteki yerini aldı.

1930’lu yıllar   Türkiye’de de ideolojik bir yapılanmanın gerçekleştirilmeye çalışıldığı bir dönemdi. Osmanlı devleti yıkılmış yerine Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştu. Birçok devrim yapılmıştı. Avrupa’da demokrasilerin gözden düştüğü bu dönemde Türkiye’de tek partili bir yönetim tarzı uygulanmaya başlanmıştı. Bu dönemde Türkiye’de, gerçekleştirilmiş olan devrimleri bir bütünlük içinde ideolojiye çevirmek isteyen birçok aydın ve yazar çıktı. Bir “Kemalizm” ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Falih Rıfkı Atay, Faşizmin beden terbiyesini, gençlik örgütlenmelerini Türkiye’ye örnek gösterirken, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, İstanbul Üniversitesinde verdiği İnkılâp Tarihi derslerinde Faşizmi, ırkçılık anlayışını dışarıda bırakarak,. Kemalizm’in bir kopyası olduğunu ifade ediyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Atatürk ve İnönü’nden sonra üçüncü adam konumundaki Recep Peker 1937 yılında TBMM’nin üstünde faşist ülkelerdeki bir konseyin kurulmasını Atatürk’e teklif ediyordu. Bu tekliflerin bir kısmı Atatürk’ün onayıyla kabul edilirken bazı teklifler ise Atatürk’ün sert tepkisi sonucu askıya alınıyordu. Örneğin faşist konsey gibi. Aslında ne Atatürk bir Führer, bir Duçe’ydi, ne de Türkiye’nin rejimi İtalya ve Almanya’daki gibi kanlı bir diktatörlüktü. Fakat sonuç olarak 1930’lu yıllar Avrupa’daki Faşizm rüzgarının Türkiye’yi etkilediği yıllar oldu. Rejimi oturtma, devrimleri güçlendirme amacı , disiplinli yurttaş oluşturma idealiyle And Türk eğitim sistemine dahil edildi.

II. Dünya savaşı sonrasında tek partili faşist rejimler yerlerini demokratik rejimlere bırakırken Türkiye’de de rejim normalleşmeye başlamıştı. Türkiye tekrar çok partili siyasi yapıya geçmişti. Ancak demokratik rejimlerde rastlanmayan And ve benzeri tek parti dönemi uygulamaları Türkiye’de varlığını günümüze kadar sürdürdü.

Kaynaklar:

Prof. Dr. Afet İnan, “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler”
Dante L. Germino ;The Italian Fascist Party in Power: a Study in Totalitarian Rule
John Francis Pollard; The Fascist Experience in Italy
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931)

Ömer Aymalı / Dünya Bülteni / Tarih Servisi


Yorumlar kapatıldı.