İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Milli Mücadele neyin mücadelesi – 3

Sevan Nişanyan
Son iki yazıda ne dediydik, hatırlayalım. Bir: 1913 ile 1918 arasında Türkiye tarihinin en büyük soygunu gerçekleşti; milli servetin neredeyse üçte biri el değiştirdi. Bundan istifade edenler, Yunan ve Ermenilerin geri gelmesinden ve galip devletler eliyle tazmin edilmelerinden korkuyordu. Direndiler. İki: Savaşın galipleri İttihat ve Terakki kadrolarını tasfiye etmeye niyetliydi. Teşkilat bunu ta 1915’lerde öngördü, direniş örgütü kurdu. Örgütün başına Mustafa Kemal’i getirdiler; yalnız adamdır, kolay manipüle ederiz diye hesap yaptılar. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Son olarak İslam faktörünü görelim, eksik kalmasın.

Bakın şimdi iyi dinleyin. Milli Mücadelenin başındaki adamların İslam aşkıyla yanıp tutuşan adamlar olduğunu iddia etmeyeceğim, saçma olur. Velakin:
1) Daha düne kadar nüfusunun %25 ila 30’u gayrimüslim olan bir toplumda, tesadüfe bak, hepsi de töre ve aidiyet bakımından Müslüman kişilerdi. Mesela, Yahudi bir entelektüel olduğu halde Kızıl Ordu’nun başına geçen Troçki gibi biri aralarında yoktu.
2) Daha dün din ayrımı bazında icra edilmiş bir soygunda, Müslüman tarafın (yani Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların, Giritlilerin, Selaniklilerin, Pomakların vs.) çıkarlarının temsilcisi olarak ortaya çıktılar. Aralarında Ahmet Rüstem Bey gibi nispeten kozmopolit yapıda biri varsa derhal tasfiye edildi; Ağaoğlu Ahmet gibi kozmopolitimtrak eğilimleri olan biri derhal hizaya geldi.
3) Milli Mücadele açıkça Müslüman “milleti” namına verildi. Misakı Milli “Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn olan” ülkenin bölünmezliğini savundu. CHP’nin atası olan Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti nizamnamesi “bilcümle anasır-ı İslamiyeyi” temsil etme iddiasıyla yola çıktı. Amasya Beyannamesi, BMM seçimine ilişkin tebliğname “İslam milletinin” haklarını hedef aldı. Aralık 1919 ve Nisan 1920 meclis seçimlerine, teorik olarak halâ Osmanlı vatandaşı bulunan gayimüslimler sokturulmadı. Bu anlamda Milli Mücadele, Tanzimattan beri Osmanlı’nın RESMİ ideolojisi olan ittihad-ı anasırdan (yani halkların birliği fikrinden) net bir kopuşu temsil eder. [Milli Mücadele belgelerinde “Türk milleti” deyimine Eylül 1922’den önce rastlanmaz.]
4) Ahaliyi İslamla gaza getirdiler. 300 küsur üyeli Ankara meclisine 118 adet sarıklı aldılar. Bektaşi babası ile Mevlevi şeyhini, Meclis başkanvekili yapıp Paşanın sağına ve soluna oturttular. 83 müftü ve 64 din alimine Milli Mücadelenin şer’an caiz olduğuna dair fetva verdirdiler. [Kadir Mısıroğlu’nun Sarıklı Mücahitler kitabında bu konuda geniş bilgi vardır.]
Elbette gariban halkı vergi vermeye yahut askere gidip ölmeye ikna etmek için bir ideolojik heyecan lazımdı. Kimse Haramzade Hasan Bey’in iktidarı yahut Koçerolardan Hüseyin Ağa’nın Ermeniden kaptığı mallar uğruna gidip Sakarya’da kendini öldürtmez. Lakin ideolojik gaz olarak, mesela Bolşevikler gibi sınıfsal nefreti, yahut Fransız İhtilalindeki gibi sınıfsal nefret artı özgürlük sarhoşluğunu, yahut Amerikan ihtilalindeki gibi vergi ve memur alerjisini, yahut İtalya ve Meksika bağımsızlık savaşlarındaki gibi papaz düşmanlığını kullanabilirlerdi. Kullanmadılar. İslamı kullandılar.
*
Pragmatisttiler, öyle gerekmiş, öyle yapmışlar demekle iş bitmiyor. Bunlar geçmişin hikayeleri değil, bugünün Türkiye’sini şekillendiren olaylardır. Bugünkü Tayyip Erdoğan faciasının kökenleri ta bu anlattığım olaylara dayanır.
1839’dan 1913’e dek kör topal da olsa modernleşmeye, vatandaşlık hukukunu oluşturmaya çalışan bir toplum, 1913-1923 yıllarının olayları sonucunda “yüzde doksandokuz virgül dokuzu  Müslüman olmakla övünen” bir toplum haline geldi. Bir toplumun %99,9’u Müslüman olunca, eninde ya da sonunda biri çıkar, “e bari Müslümanlığın gereğini yapalım o zaman” diye akıl yürütür. Verecek cevap bulamazsın.
İtiraz da edecekseniz önce Yanlış Cumhuriyet’i okuyun, ondan sonra konuşalım.

Yorumlar kapatıldı.