İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nasıl ‘beyaz Türk’ olunur?

Prof. Dr. Medaim Yanık – İstanbul Şehir Ünv.

Kendini ‘beyaz Türk’ sayanlar, yaşadıkları topluma yabancılaşıyor. Sahte bir seçkinciliğin verdiği ruh hali, yaşadıkları toplumun temel değerlerine ve insan gücüne karşıt düşmelerine sebep oluyor… Beyaz Türk, Türkiye’nin doğusuna karşı batısını, fakirine karşı zenginini, dindarına karşı sekülerini, Kemalistini, CHP’lisini, batılısını, kolejlisini çağrıştırıyor. Aslında “beyaz Türk” bir sosyal bilim kavramı olmaktan ziyade ideolojik bir kavram… ‘Beyaz Türk’ kime denileceğini bilmek kolay değil. Daha çok kimin beyaz Türk olmadığını söylemede kullanışlı. Günlük ve ideolojik kullanımıyla ‘beyaz Türk’ olmak; dindar, Kürt, Alevi ve gayrimüslim olmamak demek. (Umarız bir bilim adamı da din ve cemaat karşıtı, laikçi, toplumu yönetmek ve yönlendirmek isteyen medyaya büyük ölçüde hakim ve zengin Beyaz Ermenileri de tanımlar. HYETERT)

***
Kendini ‘beyaz Türk’ sayanlar, yaşadıkları topluma yabancılaşıyor. Sahte bir seçkinciliğin verdiği ruh hali, yaşadıkları toplumun temel değerlerine ve insan gücüne karşıt düşmelerine sebep oluyor. Bu halin bir tarafı benliği besleyici iken aslında diğer tarafı azınlık durumuna düşmek ve yalnızlaşmak demek. Bu öyle bir psikoloji ki, ülkenin yüzde 90’ını yok saymaya sebep oluyor.
Beyaz Türk, Türkiye’nin doğusuna karşı batısını, fakirine karşı zenginini, dindarına karşı sekülerini, Kemalistini, CHP’lisini, batılısını, kolejlisini çağrıştırıyor. Aslında “beyaz Türk” bir sosyal bilim kavramı olmaktan ziyade ideolojik bir kavram. Çünkü, içeriği ve sınırları belirsiz. Geçerli bir sosyal bilim kavramı olacak kadar güçlü ve değerli değil. Kullanım gücünü beyaz imgesinden alıyor. Beyaz, insan zihninde pozitif bir kavram. Modern dünyada, beyaz siyahtan üstte  ve avantajlı. Bugünkü dünya, beyaz adamın kontrolünde. Siyah bebeklerin bile oynamak için beyaz oyuncak bebekleri tercih ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu sebeple “beyaz Türklük iddiası” iktidar mücadelesi kadar, bir psikolojik hali de anlatıyor.
‘Beyaz Türk’ kime denileceğini bilmek kolay değil. Daha çok kimin beyaz Türk olmadığını söylemede kullanışlı. Günlük ve ideolojik kullanımıyla ‘beyaz Türk’ olmak; dindar, Kürt, Alevi ve gayrimüslim olmamak demek. Bu kullanımın sosyal anlamı, toplumun yüzde 90’dan fazlasını dışlamak demek. Örneğin Anadolu kökenli olup, emeğiyle sermaye biriktirip, üretim yapmış ve milyon dolarlar kapasitesine ulaşmış biri, bu tanımda ‘beyaz Türk’ olmuyor. Üç kuşak İstanbullu olup, alanında becerisi ve bilgisi ile mesleki ün kazanmış dindar bir doktor ‘beyaz Türk’ tanımına girmiyor. Çünkü ‘beyaz Türk’ olmak, bir beceri veya üretme kapasitesini değil, yaşam biçimini anlatmak için kullanılıyor. En tipik ‘beyaz Türk’ için şunları söyleyebiliriz; kolejden mezun olmuş, Nişantaşı’nda oturan, Koç’un şirketlerinden birinde yönetici olarak çalışan, bir ayağı yurtdışında olan, Noel’i Ramazan bayramından daha fazla benimseyen, CHP’nin ulusalcı kanadından olan kişi.
İmtiyazlı sınıf
Beyaz Türk kavramının kullanımında iki farklı siyasal yaklaşım var. Birinci taraf bu kavramı kullanarak, memleketin efendilerinin ve gerçek sahiplerinin  kendileri olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Yani, hegemonya inşası için kavramı pozitif anlamıyla kullanılıyor. İkinci taraf ise, bu kavramdan seçkinciliğe, demokrasi karşıtlığına, azgın bir elitin iktidarına itiraz söylemi oluşturuyor. Yani, bu kavramın negatif kullanımı ile halkın iktidarına vurgu yapıyorlar. 
Kendisine ‘beyaz Türk’ denilmesinden hoşlananların, bu adlandırmayla biraz da asillik ve soyluluk kazandıklarını düşünüyorlar. ‘Beyaz Türk’ olmayı İngiliz asilzadesi gibi olmak olarak algılıyorlar. Sanki yüzyıllardır süren asil bir soyun bugünkü temsilcisi oldukları havasındalar. Halbuki, Osmanlının asil bir sınıfı, padişah sülalesi dışında, yoktu. Meşhur bir paşanın kökeni pekala köylü bir devşirmeydi. Osmanlının son iki-üç yüzyılında sınırlı sayıda köklü aileler oluşsa bile, bunlar genellikle Cumhuriyetle beraber tasfiye edildi. Bugün kendini ‘beyaz Türk’ kategorisine koyanların Osmanlı Sarayı’na uzanan kökleri yok.
Aslında ‘beyaz Türklük’, Cumhuriyet’in oluşum ve gelişim sürecinde güç verilen bir “imtiyazlı sınıf” olmak anlamına geliyor. Büyük kısmı Kemalist ideoloji eşliğinde ekonomik, siyasal ve eğitim imtiyazlarına ulaşmış kesimlerin çocukları. Yani beyaz Türklük, Osmanlının devşirilmiş soyluluğundan ziyade, Kemalizm’in devşirdiği /ürettiği imtiyazlardan zaman olarak öncelikli, miktar olarak da daha fazla pay kapmış olmaktan ibaret. Üstelik bu imtiyazların çoğu da, hakiki bir mücadelede haklı bir başarıdan kaynaklanan, hak edilmiş bir konum değil. Yeni düzenin adamları olarak, fazladan pay verilmek ile ilgili.
Topluma yabancı ruh hali
Beyaz veya siyah Türk kavramına itibar etmek, birden fazla çıkmaza neden oluyor: İlk hasar psikolojik açıdan. Kendini beyaz Türk sayanlar, yaşadıkları topluma yabancılaşıyor. Sahte bir seçkinciliğin verdiği ruh hali, yaşadıkları toplumun temel değerlerine ve insan gücüne karşıt düşmelerine sebep oluyor. Bu halin bir tarafı benliği besleyici iken aslında diğer tarafı azınlık durumuna düşmek ve yalnızlaşmak demek. Bu öyle bir psikoloji ki, ülkenin yüzde 90’nını yok saymaya sebep oluyor. Yaşanılan coğrafya da daralıyor. ‘Beyaz Türk’ mekanlarına sıkışılıyor. Hem Türkiye hem de İstanbul onlar için mekânsal olarak daralıyor.
Kendini ‘beyaz Türk’ olarak addedenlerin toplumun geneline yabancılaşmanın ötesinde, onlardan nefret eder hale de gelebiliyorlar. Prof. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz’ın Açık Toplum Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi için yaptığı “seçkinler ve sosyal mesafe” adlı araştırma tam da bu hali gösteriyor.Örneğin görüşme yapılan kişilerden biri başörtülüleri yok saydığını söyleyerek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Benim için türbanlıların tek adı var, sıkma baş. Ben sıkma başlarla iş yapmıyorum, yapmayacağım. Mümkünse de görüşmeyeceğim.” Kendini ‘beyaz Türk’ olarak tanımlayan bir başkası da şöyle diyor: “Benim hayatımda hiç başörtülü arkadaşım olmadı, tanıdığım oldu. Başörtülü birisiyle arkadaşlık yapabileceğimi sanmıyorum.”
Bu sözleri ancak yaşadığı topluma ileri derecede yabancılaşan biri söyleyebilir. Benim bu sözlerden çıkaracağım sonuç şu olur: Beyaz Türklük iddiası, kişinin sosyal ve psikolojik iyilik haline zarar verici.
‘Beyaz Türk’ olmadığı söylenen, hatta ‘siyah Türk’ olarak addedilen kişiler de iki uçta farklı tavır gösterebiliyorlar. Ya ‘beyaz Türk’ denilen kişileri ‘öteki’ kampına yerleştirerek, iktidar mücadelesine giriyorlar. Yaygın tavır bu.  Ya da, ‘beyaz Türkler’ diye gördüğü toplumsal kesimler veya güç odaklarına “yanaşma” çabasına girebiliyor. Bir ‘siyah Türk’ nasıl ‘beyaz Türk’ olur sorusuna muhatap oluyorlar. Aynen Frantz Fanon’un tasvir ettiği, siyah birinin beyaz olma çabasındaki hal gibi. ‘Beyaz Türk’ olmaya çalışmak, “siyasal devşirilme” operasyonuna da hizmet ediyor. Nereden baksanız ‘beyaz Türk’ kavramı toplumun suni bir şekilde bölünmesine hizmet ediyor.
Beyaz Türklük devlete zarar
Modern dünya düzeni oldukça dinamik ve yarışmacı. Devletlerin gelişmesi ve ayakta kalabilmesi “yetişmiş ve nitelikli insan gücü” ile ilişkili. Yetişmiş insan gücü “sosyal hareketlilik” ile de ilişkili. Kişi yetenek ve çalışkanlığı sayesinde toplumsal, siyasal ve ekonomik olarak yukarılara çıkma imkanın olduğu bir sistem, insan gücünün gelişimini teşvik edebiliyor. Üstelik “sosyal hareketlilik” devleti de güçlendirmeye hizmet ediyor. Devlet yönetimi; yetenekli, çalışkan, üretme potansiyeline sahip kişi veya toplumsal gruplar üzerine oturduğunda dinamizm kazanıyor. Statik ve daraltılmış toplumsal gruplara dayanan devletlerin güçlenme kabiliyeti sınırlı. Yani beyaz Türkler diye bir elit sınıf oluşturup, bunlar üzerinden iktidar oluşturmak, akıllı bir devlet yönetim stratejisi de değil.
Kendine beyaz Türkler denilenler, bu toprakların asli değerlerini temsil etmiyorlar. Bu toprakların bin yıllık serüveni imparatorluğu kuran değerler ve insan gücü kendisine ‘beyaz Türkler’ denilmeyen insanlarla uyuşum halinde. Bu sebeple, bu algı yanılsamasını değiştirmenin zamanı geldi. En iyisi bu beyaz Türkler muhabbetini tedavülden kaldırmak. Eğer birileri iktidar mücadelesi veya psikolojik ihtiyaçları için kullanmakta ısrarlı iseler, Beyaz Türk tanımlaması bugün bu tanımlamanın dışında kalanlara daha yakışıyor. İdris Küçükömer Türkiye’de solcular gerçekte sağcı, sağcılar solcu demişti. Aynı bakış açısı ‘beyaz Türkler’ meselesi için de geçerli. Siyah Türk olarak addedilenler gerçekte bu ülkenin beyazları.
medaim@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.