İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Açık hava hapishanesi!

Fuat Bol  fuat.bol@tg.com.tr

Millete rağmen kurgulanan rejimimizle; bir avuç zorba ve hoyrat seçkinciye karşılık, milyonlara baliğ olan bütün bir millete, âdeta esir hayatı yaşattık… Kendilerine; ‘kurucu’, ‘kollayıcı’ ve ‘kurtarıcı’ süsü veren o bir avuç ‘Beyaz Türk’; devamlı idareci pozisyonunda kalıp, ellerinde kırbaçlarla sürekli olarak milletin ensesinde boza pişirdiler… ‘Varlık Vergisi’ adı altında gayr-i Müslim tebaanın (Yahudiler, Ermeniler, Rumlar) malları müsadere ediliyor; kesilen fahiş vergileri veremeyen (öyle ki, malının tamamını satsa, yine o vergiyi  karşılamıyor) bu vatandaşlar, evlerinden barklarından alınarak, memleketin öbür ucundaki Aşkale’ye taş kırmak için gönderiliyor ve orada esir muamelesine tabi tutuluyor.Yetmiyor; kiliselerinin vakıf malları, ellerinden alınarak, devlete irat kaydediliyor! ( Medyakrasinin önderlerine Beyaz Ermeni denebilir mi? HYETERT)

***
Millete rağmen kurgulanan rejimimizle; bir avuç zorba ve hoyrat seçkinciye karşılık, milyonlara baliğ olan bütün bir millete, âdeta esir hayatı yaşattık. Aklımız sıra, devletimizi kutsayıp ve kollayıp; böylece, tutulduğumuz parçalanma ve bölünme illetinden ve de her şeyden önemlisi, rejimimizi ‘Şeriat’ tehlikesinden korumuştuk!
Devletimizi ‘koruma’ ve ‘kurtarma’ adına; utanmadan, sıkılmadan her on yılda bir darbe yapıp; zaten ‘açık hava hapishanesi’ konumunda olan memleketimizi ‘zindan’a dönüştürdük.
Kendilerine; ‘kurucu’, ‘kollayıcı’ ve ‘kurtarıcı’ süsü veren o bir avuç ‘Beyaz Türk’; devamlı idareci pozisyonunda kalıp, ellerinde kırbaçlarla sürekli olarak milletin ensesinde boza pişirdiler.
Zorba takımı, asla milletin arasına karışmayıp; hep ‘fildişi kulelerinde’ yaşadılar. Millete devamlı tepeden bakıp, sürekli horlayıp aşağıladılar. Başta milletin kutsalları olmak üzere, bütün değerleriyle alay ettiler ve onları yasakladılar.
Tatbik mevkiine koydukları bu sistem; şayet, bizden başka herhangi bir millete reva görülüp uygulansaydı; bir, bilemediniz iki nesil sonra o milletin esamisi okunamazdı! Nitekim, bizde de hedeflenen; 1960’a gelindiğinde Türkiye’de ‘Allah’ diyen kalmayacaktı!
Bir yandan; Cumhurreisi makamından ‘köylü milletin efendisidir!’ denilirken; aynı anda Başvekalet (başbakanlık) makamından da köylünün şehre inmesi ve sahip olduğu o pejmürde kılık kıyafetiyle gözüküp, Türkiye’yi el âleme rezil etmesi yasaklanıyordu!
Bir imparatorluk bakiyesi olan vatan üzerinde yaşayan ve çeşitli etnisiteye mensup vatan evlatları, mensubiyetlerini dillendirip; ben Kürt’üm, Çerkez’im; Lazım, Boşnak’ım, Gürcü’yüm vb. dediklerinde, üzerlerinden silindir gibi geçiliyor ve kendileri aşağılanırcasına dağa taşa; ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ yazılıyordu. Yetmiyor, okullarda okutulan marşlarla; ‘Türk olmak en büyük şeref ve şan sayılıyor’ ve ‘varlıklar, Türk varlığına emanet ediliyordu’…
Daha ilk mektepte Kürtçe ve Çerkezce konuştu diye; o mini mini yavrular sopalarla dövülüp, kulakları yarılarına kadar yırtılıp, kan revan içerisinde evlerine yollanıyordu. Bu işkenceler, bizzat öğretmenleri tarafından uygulanıyordu. Yani, yeni neslin hamurunu yoğuracak ve onları istikbale taşıyacak öğretmenler!..
‘Varlık Vergisi’ adı altında gayr-i Müslim tebaanın (Yahudiler, Ermeniler, Rumlar) malları müsadere ediliyor; kesilen fahiş vergileri veremeyen (öyle ki, malının tamamını satsa, yine o vergiyi  karşılamıyor) bu vatandaşlar, evlerinden barklarından alınarak, memleketin öbür ucundaki Aşkale’ye taş kırmak için gönderiliyor ve orada esir muamelesine tabi tutuluyor.
Yetmiyor; kiliselerinin vakıf malları, ellerinden alınarak, devlete irat kaydediliyor!
Usulen demokrasiye geçtiğimiz 1950 senesinden beri, millet; bu hapishaneden kurtulmak için sandığa gidiyor ve kendisine bu muameleleri reva gören zihniyetin karşısındaki partilere oy verip onları iktidara taşıyor ama…
Hapishanenin duvarları o kadar kalın ve içeride uygulanan kurallar o denli katı ve zorba ki; aradan ‘sittin’ (altmış) sene geçmiş olmasına rağmen, henüz bir arpa boyu yol alabildik!..
03.11.2013

Yorumlar kapatıldı.