İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink Cinayeti Davasında Başladığımızdan Geri Noktadayız

Fethiye Çetin, İsmail Cem Halavurt ve Hakan Bakırcıoğlu düzenledikleri basın toplantısında 17 Eylül Salı günü yeniden görülmeye başlanacak olan Hrant Dink Cinayeti Davası’nı değerlendirdi.

Ece KOÇAK daria.ece@gmail.com
İstanbul – BİA Haber Merkezi 13 Eylül 2013, Cuma 17:22
BU HABERİN UZANTILARI
AV. FETHİYE ÇETİN’DEN “UTANÇ DUYUYORUM”: Gizli Tanık Savcı Öz’ün Ajandasında Kayboldu
Hrant Dink cinayeti davası, Yargıtay’dan geri dönmesinin ardından 17 Eylül Salı günü saat 10:00’da tekrar başlıyor. Hrant’ın Arkadaşları duruşma öncesinde Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın C Kapısında olacak.
17 Ocak 2012’de sona eren dava, Dink davasında adalet isteyen kamuoyunu tatmin etmemişti. İlk duruşmanın görülmesinden önce Hrant’ın Arkadaşları, dava avukatları Fethiye Çetin, İsmail Cem Halavurt ve Hakan Bakırcıoğlu’nun katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi.
Çetin: “Yargı safhasında başlangıçtan daha gerideyiz”
Dink davası avukatlarından Fethiye Çetin, “Geldiğimiz nokta itibariyle şunu çok açık söyleyebiliriz ki şu anda yargılama safhasında başlangıçtaki noktadan çok daha geri bir noktadayız,” diye konuştu.
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde ‘Bu bir terör örgütüdür ve bu terör örgütünün hedefinde toplumda farklı etnik ve dini gruplara yönelik eylemler vardır,’ demişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı ise çok kaba hatlarıyla açıklamak gerekirse ‘Tebliğnameye takılmıyoruz çünkü bu bir terör örgütü değildir’ diyor.”
“Yargıtay bu cinayeti Hrant Dink’in Türklüğe hakaretten mahkum olduğu için cezalandırılması olarak açıklıyor; ancak örgütün kurulduğu iddia edilen 2004’te henüz mevcut bir mahkumiyet yok.
Bu çelişkiyi özellikle dile getiren Çetin, Erhan Tuncel’in örgüte girişi konusundaki çelişkili ifadelere de değindi:
“‘2004 yılında kurulan bu örgüt Erhan Tuncel’in de katılımıyla eylemlerine devam etti,’ deniyor. Daha sonra ise ‘Erhan Tuncel Kasım 2006’da yardımcı istihbarat elemanlığından atıldığında bu örgüte üye oldu,’ deniyor. Erhan Tuncel hangi tarihte örgütün üyesi? Yargıtay’ın bir cümlesinde 2004 yılından beri, öbür cümlesinde istihbarat elemanlığı görevinden atıldığından beri.”
Yargıtay’a göre örgütün hedefi yalnızca Hrant Dink’ti, hedef olmasının sebebi de Türklüğe hakaret etmekten mahkum olmasıydı.
Yargıtay’a göre bu örgüt 2004’te Yasin Hayal tarafından kuruluyor. Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Ahmet İskender ve Ogün Samast’tan oluşan bir örgüt. Yargıtay bir yandan da bu örgütün bağlarını kabul ediyor, bunun devamı olduğunu söylüyor, içinde hiyerarşik bir işbölümü olduğundan söz ediyor fakat bu örgüt sadece siyasi bir saikle kurulmuş Hrant Dink’i cezalandırmak amacıyla yola çıkmış bir örgüt olarak tanımlanıyor.
Tuncel: “Bizim işimiz sadece Hrant Dink”
Ayrıca Yargıtay, Dink’in daha büyük bir amaç için değil, belirli bir siyasi saikle öldürüldüğünü kanıtlamak için ifadelerden yalnızca bazı örnekleri seçip, diğerlerini görmezden geliyor. Bu iddiayı desteklemek için verilen örnekler Fethiye Çetin tarafından şöyle anlatılıyor:
“Koca dosya içerisinde, kocaman sayısız klasörler içerisinde, ifadedeki bir beyan seçilmiş. O beyan da şu, Ogün Samast 19 Ocak günü Agos’a geldiğinde demiş ki, ‘Burada canım sıkılıyor birkaç gazeteci vurayım.’ Erhan Tuncel de demiş ki, ‘Yok sakın vurma, bizim işimiz sadece Hrant Dink.’
Yargıtay bu ifadeyi görüyor ancak bu örgütün farklı etnik ve dini kökenden kişilere karşı tavrını görmüyor. Örneğin sanıklardan birisi diğerine diyor ki, ‘Bu Hrant Dink denen adam var ya, Ermeni’lerin Atatürk’ü gibi bir adamdır, yani çok önemlidir.’ Ermenilerin Atatürk’ü olması nasıl bir kasıt ve saik barındırıyor, yani ‘bunu öldürürsek bayağı bir kargaşa çıkarırız, Ermenilerde korku ve panik yaratırız, ülkede farklı etnik ve dini gruplar arasında kavga çıkartırız’ demek istiyorlar ama Yargıtay bunu görmüyor.
Örneğin Agos’un önüne gittiğinde yine kendi ifadesine göre Ogün Samast Yasin Hayal’e ‘Burada korumalar var’ diyor, o da ‘Sık başlarına,’ diyor. Ogün Samast’ın ‘Ama bunlar Ermeni değil Türk,’ cevabı üzerine ‘O zaman sıkma,’ diyerek kararını değiştiriyor. Yargıtay, bunu da görmezden geliyor.
Şu an sadece iki örnek verdim ama dosya buna benzer çok örnekle dolu. Yargıtay örgütün kapsamını, sınırlarını daraltmaya; sanıkların kastını ve saiklerini çarpıtmaya çalışıyor.”
“Yargıtay, davanın sınırlarını çizdi ve pekiştirdi”
Fethiye Çetin’e göre Yargıtay örgütün tanımı, hedefi, kimlerden ibaret olduğu, kastı ve saikleri konularında yanılgıya düşmüş durumda. “Bunu tek başına yanılgı ile açıklamak zor,” diyen Fethiye Çetin’e göre dava ilk açıldığında duruşma savcısının ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamede farklı bir yorumu vardı. Dosyadaki delillere dayanan bu iddialar yine eksikti, ama en azından olayın oluş biçimini Yargıtay’ın şu anda çizdiği çerçeveden biraz daha iyi açıklar nitelikteydi.
Karar açıklandığındaki hissiyatını hatırlatan Çetin, “Bu davada bu çabaya rağmen kesinlikle hiçbir adım attıramıyoruz. Önce bize İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ölümü gösterdiler, sonra Yargıtay’ın bu kararıyla sıtmaya razı ettiler demiştim,” dedi.
Çetin’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise Yargıtay’ın karar bozmasının basında olduğundan daha olumlu bir gelişmeymiş gibi gösterilmesi oldu. Basının Dink kararının bozulup örgüt olduğuna dair karar verildiği gibi bir hava yarattığından şikayet eden Çetin, kararın bu şekilde okunduğunda olumlu duygular uyandırabileceğini ve kamuoyunun iyi bir şeyler olduğunu düşünebileceğini ama durumun bu olmadığını belirtti:
“Yargıtay bu karar bozma ile aynı zamanda davanın sınırlarını çizdi ve pekiştirdi, bunu da görmemiz lazım. Yani sınır şudur: benim saydığım beş kişiden oluşan örgüt, Hrant Dink’e Türklüğe hakaretten mahkum olduğu için kızdığından onu cezalandırmak için gidip onu öldürmüşlerdir.”
Çetin, büyük olasılıkla 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ni bu karara uyacağını ve davanın yine bu sınırlar ve kapsam içerisinde yürütülmeye çalışılacağını, bunun belki birkaç yıl daha süreceğini söyledi.
Paylan: “Artık müsamereyi bırakın, asıl sorumluları yargılayın”
Hrant’ın Arkadaşları’ndan Garo Paylan, Hrant Dink’ cinayetinin mağdurları, tanıkları ve takipçileri olarak yaklaşık yedi yıldır Hrant Dink cinayeti için adalet talep ettiklerini fakat şu ana kadar yol kat edemediklerini söyledi.
“Bizler Hrant’ın Arkadaşları olarak ‘Artık müsamereyi bırakın, asıl sorumluları yargılayın,’ diyoruz. Talebimiz bu yönde. 17 Eylül Salı günü saat 10:00’da İstanbul Adalet Sarayı’nın C Kapısı’nda olacağız, Hrant’ın Arkadaşları’nın çağrısıdır. ”
Dink cinayeti davaları şu anda ne aşamada?
Avukat Hakan Bakırcıoğlu, Dink cinayeti ile ilgili tüm davaların şu andaki genel tablosunu açıkladı:
“Dink cinayeti davası, ana dava olarak tanımlanan ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş olan davaydı. Orada verilen karar savcılığın ve bizim temyizimiz üzerine Yargıtay’a gitmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi çeşitli gerekçelerle bu davayı bozdu ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Eylül gününe yeni bir duruşma günü verdi.
Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bu cinayette sorumluluğuna dair soruşturmalar yapılmıştı. Ali Öz, Metin Yıldız, Gazi Günay, Önder Aras, Hacı Ömer Ünalır, Okan Şimşek adına sekiz jandarma görevlisi hakkında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevi ihmal, görevi kötüye kullanma suçlamasıyla dava açılmıştı. Biz bütün dava boyunca işlenen suçun aslında TCK 83. Maddesi’nde düzenlenen “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçu olduğunu söylemiştik.
Mahkeme görevsizlik kararı verdi ama itiraz üzerine davayı bu kapsamda sonuçlandırmak zorunda kaldı. Ali Öz, Metin Yıldız ve diğer dört jandarma görevlisi hakkında görevi ihmalden hüküm kuruldu bu dava henüz sonuçlanmadan Ali Öz hakkında Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeni bir dava daha açıldı. Bu davaların birleştirilmesi gündeme geldi, bizim talebimiz de bu yöndeydi, buna rağmen davalar birleştirilmedi ve Ali Öz hakkında Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, kişinin aynı fiil nedeniyle ikinci kez yargılanamayacağı gerekçesi gösterilerek reddedildi.
Biz Ali Öz hakkında Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen ret kararını temyiz ettik. Ali Öz hakkındaki davayı temyiz etmemizin sebebi bu iki davanın birleştirilmesi ve Ali Öz’ün esas olarak işlemiş olduğu suçun TCK 83. Maddesi’nde düzenlenmiş olan “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” sebebiyle olduğuydu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Ali Öz hakkında açılan bu davayla ilgili kararı bozdu ve bu iki davanın birleştirilerek görülmesi gerektiğine dair bir görüş bildirdi, tebliğnamesini bu yönde hazırladı. Yargıtay Ceza Dairesi ise Ali Öz hakkında kurulan hükmü de bozdu, onun duruşması 3 Ekim’de Trabzon’da gerçekleşecek. Fakat bozma emri henüz avukatlara ulaşmadığı için bozma gerekçesini görebilmiş değiliz.
Benzer bir tutumun Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararına dönük de olacağını, yani bu kararın da bozulacağını düşünmekteyiz. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yalnızca görevi ihmal suçu değil, aynı zamanda Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlilerinin resmi evrakta sahtecilik suçunu da işlediklerini dolayısıyla da buradan da hüküm kurulması gerektiğini belirten bir tebliğname hazırladı. Biz bu tebliğnameye yanıt verdik ve ‘Evet evrakta sahtecilik vardır, fakat görevi ihmal suçu değil, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu vardır,’ dedik. Yargıtay’ın kararını bu yönde oluşturmasını bekliyoruz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Trabzon Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında bir karar verildi. Biz AİHM’ne başvurmuştuk ve bu konuda Türkiye aleyhine bir mahkumiyet oluşturmuştu. Biz de bu mahkumiyet sebebiyle Ocak 2011’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TMK 10. Madde Özel Yetkili birimine başvurmuştuk. İstanbul Valilik, Trabzon İl Emniyet ve Trabzon Jandarma Müdürlükleri hakkında soruşturma açılmasını AİHM’nin kararını gerekçe göstererek talep ettik.
Dink cinayeti davası açıldığında İstanbul Savcılığı bir soruşturma dosyasını açık tutmuş, tüm gelişmeleri oradan izleyeceğini söylemişti. Kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusu bu dosya ile birleştirildi, gizlilik kararı olduğu için bu dosyada savcının hangi işlemler yaptığını henüz göremedik.
Bu, 2007 yılından beri açık olan bir dosyadır. Biz üç yıl önce kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduk fakat gizlilik kararı olduğu için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TMK ile yetkili bölümünün kamu görevlileri hakkında hangi işlemleri yaptığı ve bu soruşturmanın hangi aşamada olduğu bilgisine sahip değiliz. Gizlilik kararının kaldırılması için bir itirazda bulunduk; fakat bu itirazımız reddedildi. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk fakat Anayasa Mahkemesi tarafından bu konuda oluşturulan bir karar henüz bize ulaşmadı.
Dördüncü Yargı Paketi olarak anılan bir yasal düzenleme yapıldı. Bu yasal düzenlemede ‘mahkumiyet kararı varsa eksik soruşturma nedeniyle soruşturma açılır’ diye bir düzenleme vardı. Biz bu düzenlemeye dayanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yine İstanbul Valilik, Trabzon Emniyet, Trabzon Jandarma ve İstanbul Emniyet müdürlüğü görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduk. Farklı olan tarafı şudur ki, bu sefer TMK ile özel yetkili olan savcılığa değil, genel yetkili olan savcılığa başvuruda bulunduk.
Kamu görevlileri hakkında AİHM’nin kararını da göz önünde bulundurarak soruşturma açılmasını ve dava açılmasını talep ettik. Davanın başından itibaren soruşturmaların, yargılamaların tek bir savcılık ile ve tek bir mahkemede yürütülmesi gerektiğini belirtmekteydik bu sebeple bu kurumların hepsi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk. Fakat İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 2007 yılında da Trabzon İl Jandarma ve İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında yetkisizlik ve görevsizlik kararı vermişti ve Trabzon’a göndermişti. Aynı tutumu sergiledi, yaptığımız suç duyurusu sonrası Trabzon İl Jandarma ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında yetkisizlik kararı verdi. Trabzon Savcılığı’na gönderdi. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü hakkında ise İstanbul Valiliği İl İdaresi Kurumu’na başvurarak soruşturma izni talep etti. Biz bu karar nedeniyle İstanbul Savcılığı’na itiraz ettik çünkü yasal düzenleme açık; yasa diyor ki, bu türden bir mahkumiyet kararı varsa soruşturma açılır. Oysa savcılık yalnızca soruşturma izni talep etti. Bu kararın hukuka ve yasal düzenlemeye aykırı olduğunu söyleyerek itiraz ettik. Bir hafta önce ben dosyaya baktığımda savcılığın henüz bu konuda bir karar oluşturmadığını gördüm.
Bir diğer davamız da Samsun’da Ogün Samast’ın tutuklanması sonrası Jandarma Emniyet Görevlileri’nin Ogün Samast ile çektirdiği fotoğraflarla ilgiliydi. Buna ilişkin dava da Samsun 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bir yasal düzenleme gerekçe gösterilerek görevliler hakkında erteleme kararı verildi, bir görevli hakkında cüzi bir ceza verildi biz bu karara karşı da temyiz yoluna gittik ve bu dosya da Yargıtay’da.
Dink cinayeti davasına dair tüm davalarda durum şu anda bu aşamadadır.” (EK/HK)

Yorumlar kapatıldı.