İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Olimpiyat, Ermeniler ve Messi…

Yazarımız Adem Yavuz Arslan Arjantin’deki 2020 olimpiyat izlenimleri ve perde arkası yaşanan olaylar ile ilgili yazısını köşesine taşıdı…Bir yanda başta Başbakan Erdoğan, Spor Bakanı Suat Kılıç olmak üzere aylardır yoğun bir tempoda çalışan heyet, öbür yanda ‘İstanbul kaybetti Tayyip de kaybedecek’ diye zevkten dört köşe olanlar.Onlara diyecek söz bulamıyorum. En azından emeğe saygıları olmalıydı. Ama yobazlık böyle bir şey işte. Salâvatla gömülmek isteyen İstanbul Ermeni’si. Arjantin’e ait başka konular da var ki yazmasam olmazdı.Birincisi Messi… Dünyanın tartışmasız futbol efsanesi. Perşembe gecesi bir grup futbol adamı ile üst sınıf bir restorana yemeğe gitmiştik.Yan masada Messi arkadaşlarıyla oturuyordu. Mütevazılığını biliyordum ama tanıdıkça anlatılanların hikaye olmadığını gördüm. Spor camiasının yakından tanıdığı, bir Türkiye Ermeni’si olan Noray Nakış ki Messi’nin kariyerinde önemli bir yere sahip, masamıza davet etti.
 ***
Günlerdir dünyanın öbür ucunda, Buenos Aires’te 2020 Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak şehrin seçimiyle ilgili programları izliyordum.Malum olduğu üzere olimpiyatı çok istiyorduk ve ilk kez bu kadar yaklaşmıştık. Hatta ilk turu geçip de finale kalınca ‘Galiba bu iş olacak’ deyip çok umutlanmıştık.
Ama yine olmadı.
Aslına bakılırsa olimpiyatları neden alamadığımız konusu üzerine uzun analizler yapmak mümkün. Ancak ben ‘kitabın ortasından’ mevzuya girip esas nedeni söyleyeyim.
Biz alamadık değil, bize vermediler. Olimpiyat Komitesi üyeleri yine siyasi tercih yaptılar.
Kendilerince güvenli bir liman olarak gördükleri Japonya’yı tercih ettiler. Ortadoğu’da yaşanan kaotik ortam başta olmak üzere çeşitli gerekçeleri sıralayıp en az riskli olanı seçtiler.
Öbür yandan her ülkenin ayrı bir hesabı da var.
Mesela İtalyanlar 2024’e aday ve İstanbul, 2020’yi alırsa şanslarının kalmayacağını düşünüyorlardı. Senegalli üye daha önce kendilerine destek olan Japonya’ya ‘vefa’ olsun diye oyunu onlara vermişti.
Açıkçası şu aşamada detaylarla boğulmanın bir anlamı yok.
Olimpiyatlara en yakışan şehir İstanbul’du ama tamamen politik gerekçelerle hareket edilince böyle oldu.
Tabii bunun için IOC üyelerini suçlamanın da bir anlamı yok. Baksanıza sırf hükümete muhalefet olsun diye ‘Olimpiyatı bize vermesinler’ kampanyası yapanlar çıktı.
Bir yanda başta Başbakan Erdoğan, Spor Bakanı Suat Kılıç olmak üzere aylardır yoğun bir tempoda çalışan heyet, öbür yanda ‘İstanbul kaybetti Tayyip de kaybedecek’ diye zevkten dört köşe olanlar.
Onlara diyecek söz bulamıyorum. En azından emeğe saygıları olmalıydı.
Ama yobazlık böyle bir şey işte.
Salâvatla gömülmek isteyen İstanbul Ermeni’si
Arjantin’e ait başka konular da var ki yazmasam olmazdı.
Birincisi Messi… Dünyanın tartışmasız futbol efsanesi. Perşembe gecesi bir grup futbol adamı ile üst sınıf bir restorana yemeğe gitmiştik.
Yan masada Messi arkadaşlarıyla oturuyordu. Mütevazılığını biliyordum ama tanıdıkça anlatılanların hikaye olmadığını gördüm.
Spor camiasının yakından tanıdığı, bir Türkiye Ermeni’si olan Noray Nakış ki Messi’nin kariyerinde önemli bir yere sahip, masamıza davet etti.
Fotoğraflar çektirdik, Messi bize şans da diledi. Noray’a saygısı büyük.
Bence Messi’nin mütevazılığından başta futbolcularımız olmak üzere ‘ünlü’ herkesin ders almasında fayda var.
Malum olduğu üzere Arjantin’de hatırı sayılır bir Ermeni ve Yahudi nüfusu var. Çoğunluğu da Türkiye’den göçme.
Buenos Aires’te bulunduğumuz süre içinde Ermeni cemaatine ait iki farklı yüzü de görme imkânım oldu.
Programın yapıldığı otelin önünde eylem yapan ve nefretleri açıkça belli olan Ermeniler de var. İstanbul beyefendisi olup Türkiye deyince gözleri yaşaran da…
Bir avuç Türk’ün yaşadığı Buenos Aires’te Türk Kültür ve Diyalog Merkezi’ne kahvaltıya giderken şahit olacaklarımdan habersizdim.
Dernek başkanı Mustafa Eker biraz bahsetmişti ama açıkçası böylesini beklemiyordum.
Türkiye’den malum gerekçelerle göçmüş 4 Ermeni vatandaşımızla karşılaştık. Yaşları 80’i aşmış. Ama ihtiyarlıktan eser yok. Hepsi de sempatik mi sempatik.
Agop Arzumanian’ı daha önce haberlere konu olduğu için duymuştum.
82 yaşında. 40’lı yıllarda göçmüşler. Futbol hakemliğinden emekli. Türkiye’yi anlatırken zaman zaman duygulanıyor. Onu dinlerken gurbette olmanın ne kadar büyük bir yük olduğunu tekrar anladım.
Zadik Kalaycı Sivaslı, 83 yaşında.
O da görüntüsüyle, konuşmasıyla bizden biri. Müzik adamı. Ud ve klarnet ustası. Eski uduyla içli içli çalıp söylediği İstanbul türkülerini unutmayacağız. ‘Allahümme salli…’ diye mırıldanmaya başlayınca Agop Arzumanian duygulandı ve ‘Vasiyetim var, beni bununla gömecekler’ dedi.
Garbis Adıyaman. O da sanatçı, tenor. Müthiş bir ses. ‘Uyan, ey gözlerim…’ bu kadar iyi söylenebilir.
En yaşlısı Mıgır Bilir. Ordulu 89 yaşında. Sporcu, atlet… Çok defa Türkiye şampiyonu olmuş. Yakasında Şişli Kulübü’nün rozeti var. Bizden biri. ‘Ermenice bilmiyorum. Türkçe konuşuyorum’ dedi.
Dördü de bizden biri. Görseniz ayırt edemezsiniz. Her şeyiyle Anadolu. Buenos Aires’teki Türk okulu ‘Herkül Koleji’ en sık uğrak yerleri.
Olimpiyatı kaybetmiştik ama ben yeni dostlar kazandım. Onları tanımaktan da çok mutlu oldum.
Son not…
“Ermeni meselesi nasıl çözülür” sorusuna cevap arayanlar bu 4 İstanbul beyefendisinin kahvesini içmeli…

http://gundem.bugun.com.tr/neden-alamadik-haberi/787994

Yorumlar kapatıldı.