İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Alevi-Sünni, Kürt-Türk-Ermeni = Anadolu

Siyasi ve mezhepsel ayrışmaların planlı ve programlı olarak sahnelenmeye koyulmaya çalışıldığı şu günlerde Malatya’mı örneğinden yola çıkarak bazı çıkarsamalarda bulunacağım. Malatya diğer şehirler gibi değildir, hemen her bakımdan bu böyledir.  Her şehir kendine has kültürel dokusu, yaşam standardı, örf, adet,  gelenek ve görenekleriyle kıyaslanır.  Bu kıyaslamada söz konusu Malatya ise kıyas götürmez bir tezatlıkla farklılığını ortaya koyar.  Bırakın kent merkezini köylerde bile iki komşu köyün tutum ve davranışları ve adetleri farklılık gösterir. Tüm farklı etnik köken, dini cemaat ve hemen her siyasi çizgiden insanları bir arada ve iç içe bulabilirsiniz. Bu bakımdan toplumsal algılar da değişim göstermiştir.

Bir birilerin yaşam alanlarını ve sınırlarını zorlamadan bir arada yaşmanın verdiği sorumluluk gereği biri birilerini tolare ederek nötrleştirmiştir.  Birinin ak dediğine diğeri kara dese bile aynı masada veya aynı toplumda çatışmasız yaşamını sürdürmüştür. Her bir toplum bir diğerine karşı daha müsamahakâr davranma yoluna gitmeyi kendine bir görev bilmiştir.
Tüm bunlara bakıp alt alta koyunca ortaya “Anadolu” tabiri ve Anadolu insanı nitelemesi çıkıyor.  Bu ifadenin gerçekte bizim insanımızı çok güzel ifade ettiğini düşünürüm. Gidin köylere, hangi kapıya varsanız buyur edip evini sofrasını açarlar. Bu ister Türk, İster Ermeni veya Kürt isterse de başka bir etnik kökenden olsun hiç fark etmez.  Hepside Anadolulu ve hepside Anadolu insanı gibi davranmayı kendisine bir borç olarak görür bilir. Bu topraklarda zaten başka türlüsü de düşünülemez.
Bu memlekette ne kadar Ali, Ahmet ismi ve Ayşe Fatma ismine rastlarsanız o kadarda Hasan Hüseyin ve Ali Osman ismi görürsünüz.  Yani Ali’yi de Osman’ı da severler ve baş tacı ederler. Alevi’si için de Sünni’si için de bu böyledir.
Toplumumuzda yer etmiş Evliya ve Din büyükleri de aynı teveccüh ve saygıyla yâd edilir. Hacı Bektaşi Veli için gösterilen ihtimam ve sevgi Mevlana içinde gösterilir. Sağlığında gösterdikleri sevgi ve saygıyı ölünce de yitirmeyen bu zatlar hemen her kesim tarafından ve halen bir barış abidesi gibi varlığından ve değerinden hiçbir şey yitirmeden kabirleri ziyaret edilir, dualar okunup kabri şeriflerinde kurbanlar kesilir.  Kendi ilimiz içinde bunun en güzel örneği Hasan Basri hazretleri ve Zeynel Abidin türbeleridir. Her iki ziyaret yerlerine gidildiğinde göreceğiniz şey sizleri şaşırtsa da bizleri şaşırtmıyor. Alevi ve Sünni aynı kabirde dua ve niyazda bulunuyorlar.
Kendisi Alevi olduğu halde Kürt ve Sünni’ye kız veren tanıdığım gibi, ailece Sünni olduğu halde Alevi’ye kız veren ailelerde tanırım.  Kendi köyümden de bir örnekleme yapmama müsaade edin;
Köyümüz tamamı Sünni köy, bazı ailelerin birkaç kuşak öncesi Alevi olduğu bilinir hemen hepsi bayramlarda ve Cumalarda istisnasız camiye giderler. Oruç ve Kurban ibadetlerini aksatmazlar. Genç kuşakların bazısı hariç hiçbir dini tedrisat görmemişlerdir. Hemen hemen tüm Anadolu köyleri böyledir bana göre. İbadetlerine yetecek kadar dua bilirler, görevli hocalardan öğrendikleri kadarıyla yaşamlarını sürdürürler.  Kısaca ailede ne görülmüşse o uygulanır.
Doğdukları anne ve babasını seçemeyen aciz insan doğduktan sonra etrafına bakmış Cem yapılıyor kendisini Alevi addetmiş, bakmış anne babası namazlı ve Camiye de gidiyor Sünni olduğunu fark etmiş. Kiliseye gidilen ailelerin çocukları da Ermeni ve Nusayri olduğunu neden sonra fark edebilmiştir.
20-25 yıl geriye doğru gidildiğinde -ki o yıllar fenni sünnetçilik ve hastane ile tanışabilme yıllarıdır- köyümüzdeki düğünleri baba oğul Alevi köyünden kirvelerimiz çalarlardı. Davulcu Paşa kirve hala sağdır ve Allah sağlık versin babası rahmetli Haydar kirve köyümüzde istisnasız her düğünde beş on çocuğun sünnetini yapardı.
Köyde davullu zurnalı oyunlar oynandığı esnada ezan sesi ile davula ara verilir Haydar kirve kenara çekilip cigarasını sarar geri kalan oyuncular camiye giderdi. Ne namazsız olan Haydar kirve oyuncuları rahatsız ederdi ne de oyuncuların namazı Haydar kirveyi. Düğün bitimi sünnet merasimi yapılırken namazda görmediğimiz kirvemiz besmele ve tekbirle sünneti gerçekleştirir ve arkasından da salâvat getirilirdi.  Düğün evlerinde davul zurna susunca koyu sohbetler olurdu. Bu sohbetlerde hiç Alevi-Sünni veya ne bileyim Kürt-Türk-Ermeni gibi kelimler tartışma konusu olmadığı gibi bize öğretilen ve hala da uygulanan “ayıp” kelimesi yeterli idi. Böyle şeyleri gündeme getirmek ve hele ki bu gibi sohbetlerde ima yollu bile olsa ufacık bir dokundurma çok ayıplanır ve anında kapatılırdı.
Biri birimizin etnik kökenini bildiğimiz arkadaşlarımıza şaka yollu bile olsa ismin önüne etnik kökenini koyup telaffuz etmek ayıpların en büyüğü idi ve hemen hepimiz bu ayıba düşmekten sakınırdık. Arkadaşımıza bir nevi ”Kürt Ömer”  demek ona hakaretle eş anlamlı idi.
Son günlerde yaşanan bu suni ayrışmalara ve bilerek ve isteyerek bizleri kamplara bölmeye ve saflarımızı seçmeye zorlayanları görünce aklıma bunlar geldi.
Sizleri bilmem ama benim içim acıyor. Bu oyunu sürdürenlere de bu oyuna alet olanlara da.
Gurbette bekârlık günlerimde yağmurda soğukta gecenin bir vakti kapım çalınıp bana sahurluk yemek tepsisi ilen gelen Şeker ablamı, Fatma Ablamı ve diğer Alevi komşularımı kendimden farklı nasıl görebilirim ki.  Akşamları eve döndüğümde “sen üşenir yemek yapmazsın” diyerek zorla yemeğimi elime tutuşturan bu vefalı Alevi komşularımın haklarını neyle ödeyebilirim…
İşçiliğin en güzelini yapan marangoz Ermeni komşumu ve evlerinde ders yapmaya gittiğim sevgili Yusuf (Josef) kız kardeşi ve annesinin ikramları kızılcık şerbetinin hatırını ve onların bana ailemden biriymiş gibi davranmasını unutabilir miyim…
Ya Şeyho amcayı, Cemile ablayı, az mı fırçasını yedim vahide ablayı ve derslerime yardım eden diğerlerini… Alevi komşumuzdular, kendi evimden fazla vaktim onlarda geçerdi. Bizim köyden iki amcaoğlunu evlerinde çocukları gibi yemeklerini verir ve üst baş elbiselerini yıkar İmam Hatip okumasına vesile olurlardı…
Şimdilerde Cem evi ve Camii veya imam hatip türban mevzularını kaşımaya çalışanları görünce aklıma bu komşum geliyor. Düşünün Alevi bir aile, Sünni iki çocuğu evinde barındırıp imam hatibe yolluyor…
Ben ülkemin değerlerini savundum, bana “dostlarım” bölücün dediler,
Ben Ahmet Kaya’ya üzüldüm, PKK’lı olmakla itham ettiler,
Hırant Dink katledildiğinde içimden bir parça koptu, Ermenilikle itham ettiler,
Ülkemdeki “kirli savaş” bitsin dedim, barış sürecini destekledim, “zaten bunların ‘soyu-sopu’ belli değil” diyerek rahmetli nenemin Kürtlüğüne gönderme yaptılar,
Gün oldu sazımla Ferhat Tunç’tan parçalar çaldım, gün oldu Ozan Emekçi’den,
Gün oldu Mustafa Yıldızdoğan’dan en popüler parçalar, Ozan Arif’ten en hırçın siyasi parçalar çaldım,
Mahzuni’yi de sığdırdım gönlüme Hilmi Şahballı’yı da,
Ahmet Kaya’nın kasetleri vardı elimde Osman Öztunç’ta,
Biri bana Milliyetçi, bir diğeri vatan haini dedi,
Eski “Ülkücü” olmam dönekliğimi engelleyemedi,
Tıpkı İmam Hatip okumuş olmamın da “dinsizliğimi” engelleyemediği gibi…
Gezi eylemcilerinin “haklı duruşlarını veya meşru haklarını” savundum, kaç lira aldın dediler,
Gezi eylemlerinin “masum bir talep” olmanın ötesinde başka “işler” peşinde ve birilerinin “maşası” olduklarını ve dışarıdan destekli “malum çevrelerin işidir” dediğim de “yalaka” olmayı başarabildim.
Herkes beni “şartlı” sevdi,
İstediği gibi inanınca baş tacı, inancın yanlışını veya yanış inanışları sorgulayınca “tu kaka” oldum,
Duymak istediklerini söylediğimde yücelttiler, düşündüğümü söylediğimde dışladılar,
Ben kimse gibi olmayı başaramadım.
Kısacası İsa’ya yaranamadığım gibi Musa’ya da yaranamadım.
Sonra bir şeyi fark ettim, iyi ki kimseye yaranamadım!
Böyle olduğum için ben, ben olabildim; yani İnsan. İnsan merkezli düşünmeye başladığımda da “adam” olduğumu fark ettim. Ben adam gibi adam olacağım, yani Anadolulu olacağım varsın ne derlerse desinler. Doğrucu Davutluğumdan ve bildiğim doğrulardan ödün vermeden…
Anlatacak çok şey var, sizlerin kıymetli vakitlerini daha fazla almayayım, başka bir yazı-sohbette görüşelim nasipse, sağlıcakla kalın…
Twitter: @medya_ilisuluk @44yorumcu44 qmalatyanews

Yorumlar kapatıldı.