İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’deki Ermeniler, geçmişlerini kutlamaya – ve anmaya – başladı

Zarif, gümüş bir çarık; elle işlenmiş bakır bir kase. Ermeni kökenli Silva Özyerli, İstanbul’da yemek masanın etrafına yayılan aileye ait bu ve diğer değerli eşyalar üzerinde parmağını sevgiyle gezdiriyor. Eşyalar, 2013′ün sonunda Özyerli’nin memleketi Diyarbakır’da yeni bir Ermeni kültürü müzesinde sergilenecek. Anadolu’da türünün ilk örneği olan Ermeni Müzesi, yeni restore edilen Surp Giragos kilise binasına (yukarıda) dahil olacak. 

Müzenin amacı, 1915′den önce çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı güneydoğuda, Diyarbakır’da Ermeni yaşamını kaydetmek. Aynı yıl Osmanlı birlikleri ve Kürt yardakçıları, bir milyondan fazla Ermeni’yi ve Hırıstiyan’ı katletmeye başladı. Pek çok tarihçiye göre; bu, 20. yüzyılın ilk soykırımıydı.

Türkiye, Ermenilerin Suriye çöllerine zorla göç ettirilmeleri sırasında açlıktan ve hastalıktan kırıldıklarınında ısrar ederek, toplu cinayetleri inkar ediyor. (Osmanlı hükümeti, imparatorluk çökerken sözde kendi güvenlikleri için Ermenileri sınır dışı etti. Fakat, binlercesi yürüyüşleri sırasında katledildi; sayısız kişi de yola çıkmadan öldürüldü.) Ders kitapları, bu miti sürekli kılıyor.
Surp Giragos’un restore edilmesine izin verilmesi, soykırımı tanımaları için dünyanın dört bir yanında hükümetlerle lobi faaliyeti yürüten diyaspora Ermenilerini yatıştırmak için yapılan hükümetin daha büyük bir planının bir parçası olarak görülüyor. Surp Giragos, 20 yıldan uzun süre yıkıntı halinde kaldıktan sonra 2011′de yeniden açılınca Türkiye’nin kalıcı ibadet yeri olarak tekrar hayata döndürülen ilk kilisesi oldu.
Kiliseyi yöneten Surp Giragos Vakfı’nın kurucusu Ergün Ayık, “Müze, binlerce Ermeninin şehrin refahına ve kültürüne katkıda bulunduğunu göstermenin bir yoludur.” diye açıklıyor. “İnsanlar fotoğraflara, eşyalara bakıp bu insanların hepsi nereye gitti diye merak edecekler.”
Soykırımdan önce Türkiye’de iki milyondan fazla Ermeni’nin yaşadığına inanılıyor. Şimdi ise sayıları yaklaşık 70,000. Hayatta kalanlar Ortadoğu, Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya dağılmış. Pek çoğu varlıklarını sürdürebilmek için İslam’ı seçmek zorunda kalmış, fakat sayıları hala bilinmiyor. Türk tarihçi Osman Koker, eskiden Diyarbakır nüfusunun yarıdan fazlasının gayriMüslüm, ağırlıklı olarak Ermeni Ortodoks, ama Katolik, Suriye Ortodoksu ve Yahudi de, olduğunu tahmin ediyor. “Şimdi,” diyor Koker, “hemen hemen hiçbiri yok.”
Ama gitgide daha fazla Türk Ermenisi, mirasını geri istiyor. 2010′da binlerce kişi, yeniden restore edilen Kutsal Haç Kilisesi’nde açılış ayinine katılmak için Van’ın doğusundaki Akdamar adasına akın etti. (Kilise, şimdi müze haline geldi ama dini bayramlarda ayin düzenliyor.) Türk-Ermeni uzlaşmasını teşvik etmeye yardımcı olan Türk toplumsever Osman Kavala, Türkiye kültür bakanlığının restore etmeyi planladığı diğer antik kiliselerin listesini hazırladığını söylüyor. Geçen yıldan beri Diyarbakır’ın tarihi Sur bölgesinde mevcut olan Ermenice dersleri Türkiye’nin hayatta kalmak için kültürlerini terketmek zorunda kalan sözde “görünmez Ermenileri” arasında giderek yayılıyor. Bölge valisi Abdullah Demirbaş, Kürtlerin de soykırıma yataklıkları için özür dilemeleri gerektiğini savunuyor.
Ermeniler, gayri Müslüm azınlığı suçlu olarak gören Türk ulusalcılığının inatçı özelliğini kaydederlerken bile bu çabaları alkışlıyorlar. Hükümetin çekincesiz İslam retoriğini bemimsemesi ile birlikte bazı Ortodoks kiliselerini camiye dönüştürmesi, Ermenilerin gönlünü alma çabalarının kuşkulu ve basiretsiz olduğu konusunda endişe uyandırıyor.
Neyseki Surp Giragos’taki geçtiğimiz akşamüzeri turistler onarılan mihrapa ve (etraftaki minareleri küçük gösterdiği için 1916′da Osmanlı tarafından yıkılan) soğan kubbeli çan kulesine  bakarken bu endişeler yoktu. Kiliseye her gün yüzlerce insan geliyor. Surp Giragos Vakfı’ndan Gafur Türkay, “Çoğu, benim gibi Müslümanlaşmış Ermeniler,” diyor gülerek. Ayık’ın kızı Pelin, “1915 hakkındaki gerçek saklanamaz,” diyor. “Ama genç bir Ermeni olarak kurban olmama rağmen bana acımalarını istemiyorum. Ben yalnızca hayatta kalmayıp zenginleşmeye devam eden zengin bir medeniyetin onurlu bir üyesiyim.”
Bu yazı ilk olarak economist.com/ da yayınlanmıştır.
Çeviren: Özde Çakmak
(Yeşil Gazete, Economist)
URL: http://www.yesilgazete.org/?p=90617

Yorumlar kapatıldı.