İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Markar Esayan’ın ilk yazısı: Merhaba*

Merhaba kıymetli Yeni Şafak okurları…İlk yazı zordur derler. Özellikle de ülkenin böyle çalkantılı ve zor günlerden geçtiği zamanlarda… Hani Çinlilerin bir ‘bedduası’ varmış ya; ‘İlginç zamanlarda yaşayasın’ diye. İşte Türkiye böyle ilginç zamanlardan geçiyor ve sanırım dünya da epeyce öyle.  Ama ben bunun bir lanet değil, bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ‘değişim’ demek… Dünyanın değişmemesi mümkün mü?Türkiye’nin değişmemesi mümkün mü? Değil! Değişti, değişiyor, değişecek. İşte, 35 yıldır, 40 bin insanımızın can verdiği PKK sorunu, ama daha köklü olan Kürt sorunumuz, değişiyor. Hal yoluna giriyor. (Sayın yazarı  kutluyor ve başarılar diliyoruz. HYETERT)

***
Merhaba kıymetli Yeni Şafak okurları…
İlk yazı zordur derler. Özellikle de ülkenin böyle çalkantılı ve zor günlerden geçtiği zamanlarda… Hani Çinlilerin bir ‘bedduası’ varmış ya; ‘İlginç zamanlarda yaşayasın’ diye. İşte Türkiye böyle ilginç zamanlardan geçiyor ve sanırım dünya da epeyce öyle.
Ama ben bunun bir lanet değil, bir lütuf olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu ‘değişim’ demek.
Bir dostum bir gün, ‘Bize muhafazakâr diyorlar. Üstelik dindarlar da bu sıfatı gönüllülükle kabul ediyor. Ben bunu anlayamıyorum. Neyi muhafaza edecekmişiz ki! Dünyada değişmesi gereken bu kadar şey ve acı varken, muhafazakâr sıfatına ben tahammül edemiyorum!’ demişti.
Hiç öyle düşünmemiştim. Haklıydı… Gelenekler, değerler, evrensel doğrulardan değil, her türlü statükodan bahsediyordu.
Aslında tabii ki değişimciydik… Çoğumuz, ister Müslim veya gayrimüslim, ister Türk, ister Kürt, Çerkez, Ermeni, Rum veya başka bir ırktan olalım, bu ülkede, ülkemizde, çok uzun zamandır aslında gurbetteydik. Yani gurbetlerin en acısında… Göçe, göğe çıkan, ama konacağı yeri bilemeyen kederli kuşlar gibi.
Değişimci olmaktan başka çaremiz mi vardı sanki?
Siz bakmayın öfkelilere, müzmin kötümserlere… Dünya, bölgemiz, ülkemiz değişiyor. Bu değişim kolay olmuyor. İşte Mısır’da milyonlarca sivil, onurlarına, özgürlüklerine, geleceklerine sahip çıkmak için modern Firavunların sniper’larına, katliamlarına hedef oluyor. Annesini kaybeden o küçük Mısırlı oğlan çocuğunu izlediniz mi televizyonda? Ben ilk defa bir çocuğun yüzünü yolarak ağladığını gördüm. Evet, Mısırlı o çocuk annesinin kan gölü içindeki naaşına bakıp ağlarken yüzünü yoluyordu adeta.
Söyleyin şimdi, Mısır’ın değişmemesi mümkün mü?
Dünyanın değişmemesi mümkün mü?
Türkiye’nin değişmemesi mümkün mü?
Değil! Değişti, değişiyor, değişecek. İşte, 35 yıldır, 40 bin insanımızın can verdiği PKK sorunu, ama daha köklü olan Kürt sorunumuz, değişiyor. Hal yoluna giriyor. Biliyorum, geç kaldık. 1993’te rahmetli Özal’ı, 1997’de rahmetli Erbakan’ı eğer engellemeselerdi, eğer engelleyenleri engelleyebilseydik, bugün 40 bin insanımızın çoğu hayatta olacaktı. Sayısız eve ateş düşmeyecekti. Düşünün; kim bilir kaç evladımız, o Mısırlı talihsiz çocuk gibi, şehit cenazelerinde, devlet malı Beyaz Torosların alıp dere kenarlarında infaz ettiği anne ve babalarının arkasından yüzlerini yolarak ağladılar.
İşte bugün, yedi aydır hiçbir çocuk, ana, baba, eş, kardeş ağlamıyor. Başbakan Erdoğan ve ekibi bilmiyor muydu Menderes’in, Özal’ın, Erbakan’ın hatta 2002’de Ecevit’in başına gelenleri? Nasıl bir belaya bulaşacaklarını, bulaştıklarını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı… Ama, insan olmanın bir bedeli var.
Yönetici olmanın, sorumluluk almanın bedeli ise çok daha ağır.
İnsanlar, Mısır’da, Suriye’de, Filistin’de, Nijerya, Somali ve Arakan’da vahşice öldürülürken, reel politiğin, sözde ulusal menfaatlerin arkasına sığınamazsınız.
Gerekiyorsa kaybedersiniz, en ağır bedeli ödersiniz, ama denersiniz. İnsan olmak bunu gerektirir.
Yeni bir binyıla girdik. Ama hala 20. Yüzyıl’ın zelil kolonyal paradigmasıyla yönetiliyor dünya. Batı ve Rusya, Çin gibi güçlü devletler, ‘ulusal menfaatleri’ için gerçeği eğip bükerek yola devam edebileceklerini zannediyorlar.
Ama yanılıyorlar. Çünkü dünya değişiyor. Dünya, artık her evin birbirine internetle bağlandığı, her gelişmenin beş saniye içinde sosyal medyaya düştüğü, karanlık taktiklerin perde arkasında gizlenemediği bir köy haline geldi. Biz ‘sıradan’ ve ‘küçük’ insanlar, çok daha güçlüyüz dünden. Tek tek ‘küçük’ ve ‘sıradan’ olabiliriz. Ama şiddete, ırkçılığa, katliamlara karşı omuz omuza verdiğimizde, milyonlar oluyoruz.
Çünkü dünyada iki halk var aslolarak, mazlumlar ve gaddarlar…
Tıkıldığımız kompartımanlardan çıktık. Birbirimizin acısına, derdine değiyoruz artık. En ceberut devletler bile, kanlı eylemlerini meşrulaştırmak için çareler aramak zorunda kalıyorlar.
Eli kanlı diktatör Sisi’nin İhvan’ı şiddete bulaştırmak istemesi gibi.
Değişim… Evet hiç kolay değil. Bedeli ise ekseriyetle çok ama çok ağır. Lakin kimse kolay olacak demedi. Kolay olsaydı, kalıcı ve değerli olmazdı.
Müzmin karamsarlara bakmayın siz.
Hep değiştik ve hep değişeceğiz.
Dünyadaki kötülüğü ‘muhafaza’ edenlerden olmayacağız.
*Sosyal medyada Yeni Şafak’ta yazmaya başlayacağımı duyurduktan itibaren sayısız tebrik aldım. Tek tek cevap veremediğim için içim rahat etmedi. Bu yazıyı bir teşekkür olarak kabul ediniz. İyi ki varsınız.
Twitter: @markaresayan

Yorumlar kapatıldı.