İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soy kodu ya da malumun ilamı

Dikran M. Zenginkuzucu*
Agos Gazetesi’nin 2 Ağustos tarihli sayısında gerçekte tüm laik ve demokratik ülkelerde şok yaratacak bir haber yayımlandı. Ancak bu haberin özellikle gayrimüslim yurttaşlar ile ülke gerçeklerinden bihaber yaşamayan kesimlerde bir şaşkınlık dışında malumun ilamından öte çok büyük şok yarattığını söylemek de zor.

Haberden anlaşıldığına göre ailesi geçmişte bir nedenle (!) Müslümanlaşmış bir kadın daha sonradan inanç değiştirerek, Ermeni Kilisesi’ne bağlanıyor. Kendi nüfus kâğıdındaki din hanesine Hıristiyan yazdıran kadının çocuğunun din hanesi ‘Müslüman’ olarak kalıyor. Çiftin çocuklarını kaydettirmek istedikleri Ermeni Okulu ise “Milli Eğitim’den okula kayıt yaptırmanızda bir sakınca olmadığına dair resmi izin belgesi alın” diyor. Milli Eğitim’den gelen yazının son paragrafı ise gizli bir uygulamayı tüm çıplaklığıyla anlatıyor;
“Söz konusu okullara kayıt olacak öğrencinin velisinin mahkeme kararı ile din, isim, mezhep değiştirip değiştirmediğinin bilinmesi, 1923 yılından bu yana ‘Vukuatlı’ nüfus kayıtlarının gizli soy kodunun da (nüfus kayıt örneğinde Ermeni vatandaşlarımızın soy kodu 2’dir) çıkartılması gerektiğinden, öğrencinin velisinin ilgili nüfus ve vatandaşlık müdürlüğünden nüfus kayıt örneğinde gizli soy kodunun 2 olması halinde kaydının yapılabileceği…”
Yazıda söz konusu azınlık okulları “Kanunda Ermeni, Rum, Musevi azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti Uyruklu öğrencilerin devam ettiği okullar” olarak tanımlanmış.
Bu haberi basında birtakım diğer haberler izledi ve soy kodlarının Rumlar için “1”, Ermeniler için “2”, Yahudiler için “3”, Suryaniler için “4” ve diğer Hristiyanlar için “5” olduğu öne sürüldü. Tabi burada Türk devlet geleneğini takdir etmemek de mümkün değil, soy kodunda Osmanlı’da gayrimüslim milletlerin protokol sırası izlenmiş. Devlette devamlılık esastır ne de olsa…
Haberler üzerine İl Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığı açıklamada uygulamanın fişleme değil azınlık okullarına öğrencilerin kayıt işlemleri için mevzuata uygun zorunlu bir işlem olduğunu söylemiş1, İçişleri Bakanlığı ise “Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi üzerine, eski nüfus kütüklerinde (Osmanlı Dönemi) yer alan milliyet veya ırk ifade eden bilgilerden yararlanarak azınlık vatandaşlarımızın Soy Durumları Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmektedir. Lozan’a göre, faaliyetleri kabul edilen okullarda, sadece kendi azınlıklarına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrenciler okuyabilmekte ve azınlığa mensubiyet ise ancak nüfus müdürlüklerinden verilen ve kişinin soy durumunu gösteren belge ile ispatlanmaktadır” şeklinde bir açıklama yapmıştır2. Tabi bu konuda sorulabilecek çok soru var ki bunların bir kısmını CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu Başbakan’a sormuş: “Toplanan veriler, Milli Eğitim yetkililerinin açıkladığı gibi 1, 2, 3 olarak mı kodlanmaktadır? Bu kodlar neden gizli tutulmaktadır? Azınlık vatandaşların ırk ve milliyet bilgileri hazır bir veri tabanında kayıtlı mıdır? Kayıtlı değilse başvuru sonrasında mı araştırma yapılmaktadır? Nüfus kayıtlarında yer alan bu bilgilerin sadece MEB tarafından kullanıldığı bilgisi şüpheli değil midir? Bu kayıtların kullanıldığı her türlü işlemde, emniyet, tapu, yargı, istihbarat gibi alanlarda da bu bilgiler kullanılmakta mıdır? Bu bilgilere Emniyet Müdürlüğü, MİT, Jandarma İstihbarat kurumları tarafından ulaşılabilmekte midir?”3. Bari burada ben de bir soru ekleyeyim; “gayrimüslimler dışındaki vatandaşların da ırk, etnik köken, mezhep vb. bilgileri tutulmakta mıdır? Tutuluyorsa ne amaçla kullanılmaktadır?”
BİR GAYRİMÜSLİM AİLE ÇOCUĞUNU AZINLIK OKULUNA YAZDIRIRSA
Konuya vakıf olmayan okurlar için kısaca özetlemek gerekirse Türkiye, Cumhuriyetle birlikte ulus devlet yapısına geçerken eğitimini de buna uygun şekilde tekçi bir anlayışla yeniden şekillendirmekteydi. Zaten henüz kurtulamamış olduğu bazı gayrimüslim topluluklar dışındaki tüm Müslüman unsurlar “Türk harsı” içinde eritilecektir. Lozan Antlaşması nedeniyle bu gayrimüslim azınlıklara kendi okullarını açma hakkı tanınmak zorunluluğundadır (ancak kendilerini azınlık olarak kabul etmediklerini bildiren Süryaniler bu hakkı kaybettiler ve bir daha da geri kazanamadılar). Bu hak özel bir durum olduğu için devlet çok yakından takip etmekte, cemaat üyesi olmayan çocukların azınlık okullarına kayıtlarına izin vermemektedir. 1970’lere kadar özellikle Anadolu’dan İstanbul’a göçen Süryani çocukları Ermeni okullarına yazılırken bu yakınlaşmadan rahatsız olanlar bunu da engellemişlerdir. Yani bir Ermeni anne ya da babadan (yeni Medeni Kanun öncesi sadece baba idi) olmayan çocuk Ermeni azınlık okuluna gidemez. Niçin gitsin ki demeyin, olur ya aklı evvel biri çıkar çocuğunu gönderir… Devlet önlemini almalı, ulusu korumalıdır. Ya da bakarsınız eskiden bir nedenle ailesi Müslümanlığa dönmüş biri bunu öğrenir ve çocuğunu Ermeni okuluna göndermeye kalkar… Bu nedenle aslında ne zaman ki bir çocuk azınlık okuluna kaydolur, Okul – Milli Eğitim – Nüfus Müdürlüğü arasında bu yazışmalar hep olur, yani sıradandır. Bu kez nasıl olmuşsa, belki vakanın karmaşıklığından, belki acemilik veya ihmalden ya da bilinmez belki kasten ya da avukatın becerisi ile bu yazışmada durum ayrıntısıyla açıklanmış ve dışarı sızmış. Böylece biz de var olduğunu bildiğimiz ancak nasıl yürütüldüğünü bilmediğimiz bir uygulamanın detayını öğrenmiş olduk.
Aslında 1980’lere kadar defter nüfus cüzdanlarında dinin yanı sıra mezhep hanesi de mevcuttu. Buradan belli çerçevede kişinin dinsel, etnik kökenine inmek mümkün olabilmekteydi. Örneğin benim nüfus cüzdanımda Hıristiyan – Ermeni – Gregoryen yazmaktaydı. Yeni nüfus cüzdanlarına geçilirken sadece resmî olarak “din” hanesi kaldı. Ancak hiçbir devletin, hele Türkiye’nin elindeki istihbaratı ve fişlemeyi yok etmeyeceğini tahmin etmek zor değil. Zaten devletin -resmî olarak- sadece dinini bildiği etnik köken, mezhep ya da soyunun şeceresini tutmadığını söylediği “Hıristiyan” bir ailenin çocuğunun nasıl olup da Rum, Ermeni, Süryani, Asurî, Arap, Keldani vd. kökenli olduğunu anlayıp kendi azınlığına ait olmayan bir okula kaydına izin vermediği derin(!) bir muammaydı. Anlaşılan o ki nüfus kayıtlarından çıkarılan bu bilgiler 1983 tarihli bir genelge ile gizli olarak saklanmaya devam edilmiş. Tabi ki bu gizli bilgilerin tutulmasında kapsam ve amacının da yalnızca gayrimüslimlerin okula kayıt işlemleri olduğunu düşünmek biraz safdillik olur.
LOZAN ANTLAŞMASI, İNSAN HAKLARI VE AZINLIK OKULLARI
T.C.’nin kurucu antlaşması sayılan 1922 tarihli Lozan Antlaşması azınlık hakları ile ilgili birtakım düzenlemeler taşımaktadır. Yeni devlet, Osmanlı millet sisteminden devraldığı mirastan hareketle uluslaşma sürecinde Müslüman – gayrimüslim ayrımı dışında etnik, dinsel, dilsel, kültürel azınlık kabul etmemiş ve toplumun Müslüman kesimlerini yeni ulusun asli unsuru olarak Sünni Müslüman Türk kimlik içerisinde eritmeyi amaçlamıştır. Bu çerçevede Lozan Antlaşması’nda yalnızca gayrimüslim yurttaşlar için bazı kültürel – toplumsal haklar öngörülmüştür. Aslında azınlık hakları, azınlığa çoğunluğun elinde olmayan ayrı ve özel bir hak tanımaz, azınlığı haklarını kullanırken korumayı amaçlar. Bu nedenle azınlığa tanınan hakların çoğunluğa tanınmaması hukuki değildir. Lozan Antlaşmasının III. Bölümü (Madde 37- 45) bu hakları düzenlemektedir. Antlaşma’nın 40. Maddesi şöyledir;
“Gayrimüslim azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan aynı muamele ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.”
Antlaşmanın 41. maddesi ise “gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hakkaniyete uygun ölçülerde pay ayrılacaktır” demektedir.
Bu maddelerde öncelikle din ya da grup adı zikredilememiş, azınlıklara kendi okullarını kurma, kendi dillerini kullanma konusunda hak tanındığı ve devletin bu kurumlara yardımcı olacağı belirtilmiştir. Kimlerin azınlık okuluna gideceği ya da gidemeyeceği belirtilmemektedir. T.C. Anayasası’nın 42. maddesi son paragrafı şu şekildedir;
“Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.”
Görüldüğü gibi Anayasa tekçi eğitimi öngörürken sözü geçen “Milletlerarası andlaşma” ile Lozan Antlaşması çerçevesinde izin verilen azınlık okulları kastedilmektedir.
Öte yandan, Türkiye’nin çekince koyarak imzalamış olduğu BM Medeni ve Siyasi Haklar Paktı4 27. maddesi etnik, dini ve dilsel azınlıkların topluluk olarak kültürünü yaşaması, dinini icra etmesi ve dilini kullanması haklarını tanımakta, 18/4. maddesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Paktı5 13. maddesi ebeveyn ve yasal velilerin çocuklarına kendi inançlarına göre dini ve ahlaki eğitim aldırabilme özgürlüğünü düzenlemekte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokolü’nün6 2. maddesi “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir” demektedir. Türkiye’nin imzalamamış olduğu 1960 Tarihli Eğitimde Ayrımcılığa Karşı BM Sözleşmesi7 5/c maddesi Taraf devletlerin, ulusal azınlık üyelerinin kendi ana dillerinin öğrenimi ya da kullanılması dâhil kendi eğitim faaliyetlerini yürütme haklarını tanımasını öngörmektedir. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanmış ancak Türkiye’nin imzalamamış olduğu Bölgesel ya da Azınlık Dilleri Sözleşmesi8 8. maddesi ile Ulusal Azınlıkların Korunması Sözleşmesi9 13-14. Maddeler ulusal azınlıkların kendi eğitim kurumlarını kurmaları ve kendi dillerinde eğitim haklarını düzenlemektedir. 1996 Evrensel Dil Hakları Bildirgesi10 her halkın kendi dil ve kültürünü geliştirme ve her düzeyde anadilinde eğitim hakkını vurgulamakta ve dilsel azınlık topluluklarına kendi yaşadıkları topraklarda dillerinin ne ölçüde ve amaçla, hangi eğitim seviyelerinde kullanılacağını belirleme hakkı tanımaktadır (Madde 23 – 30).
Gerçek anlamda laik ve demokratik bir ülkede devletin dini, etnik, kültürel, politik köken ve tercihlere karşı kör olması gerekir. Ancak, örneğin Türkiye’de azınlıklar hem kendi dini ve kültürel kurumlarını yaşatmak için ellerini ceplerine atmak zorundadırlar hem de vergilerinden diyanete pay ayrılmaktadır, hem kendi mezarlıklarının masraflarını ödemektedirler hem de vergileriyle belediyeler Müslüman mezarlıklarının harcamalarını karşılamaktadır, hem kendi azınlık okullarının bütçelerini kendi içlerinde denkleştirmektedirler, hem de milli eğitim için paylarına düşen vergiyi ödemektedirler. Benzer durumlar resmî dini ve kimliği kabul etmemiş yurttaşlar için de çeşitli vesilelerle geçerlidir. Rum, Ermeni, Kürt vd. okullarına kimin gidip kimin gidemeyeceğine çocuk ve aileleri karar vermelidir. Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerde ulusal, kültürel, dini ya da dilsel azınlık hakları hakkında koyduğu çekinceleri kaldırması, herkesin her düzeyde kendi ana dilinde eğitim hakkını tanıyan düzenlemeleri Anayasasına alması gerekmektedir. 1922 yılında ve o günün koşullarında yapılmış bir Antlaşmanın hükmüne dayanarak hakları kısıtlayıcı bir uygulama ancak o günün koşullarını tercih etmek anlamına gelir. Çağımızda azınlık, eğitim ve dil hakları Lozan’a göre çok ileridedir. Lozan’ı aşmak onu çiğnemek anlamına gelmez…
* Dr., İletişim: dikranmz@gmail.com,
twitter: @dikranz.
DİPNOTLAR 1 Radikal, 2 Ağustos 2013. 2 Radikal, 3 Ağustos 2013. 3 Gerçek Gündem, 2 Ağustos 2013. 4 New York 16 Aralık 1966, Yürürlük Tarihi: 23 Mart 1976. RG 18 Haziran 2003, sayı: 25142. Türkiye’nin çekince metni şöyledir; “Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme’nin 27. maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması ve Ek’lerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar.” 5 New York, 16 Aralık 1966, Yürürlük Tarihi: 3 Ocak 1976. RG 11 Ağustos 2003, sayı: 25196. Türkiye’nin çekince metni şöyledir; “Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme’nin 13. Maddesinin (3). ve (4). Paragrafları hükümlerini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3., 14. ve 42. Maddelerindeki hükümler çerçevesinde uygulama hakkını saklı tutar.” 6 Paris 20 Mart 1952, Yürürlük Tarihi: 18 Mayıs 1954.  RG 19 Mart 1954, sayı 8662. Türkiye’nin çekince metni şu şekildedir; “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesine Ek Protokolün ikinci maddesi 3 Mart 1924 tarihi ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanununun hükümlerini ihlal etmez.” 7 Paris 14 Aralık 1960, Yürürlük Tarihi: 24 Ekim 1964. 8 Strasbourg 5 Kasım 1988, Yürürlük Tarihi: 1 Mart 1998. 9 Strasbourg 1 Şubat 1995, Yürürlük Tarihi: 1 Şubar 1998. 10 Barselona, 9 Haziran 1996

Yorumlar kapatıldı.