İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Post-Kemalist yol ayrımında Türkiye

Author: Rasim Ozan Kutahyali

İnsan hakları,demokrasi ve serbest piyasa kurumlarının oturduğu hep özlediğimiz liberal demokratik bir rejim mi? Yoksa eski düzenin sadece aktörlerinin yer değiştirdiği yine demokrasi-dışı bürokratik güçlerin egemenliğini sürdürdüğü,hür ve adil seçimlerin sadece göstermelik yapıldığı yeni bir vesayet rejimi mi? Ben de bundan böyle Al-Monitor okurlarına günümüz Türkiyesi’nin gerçeklerini tüm çıplaklığıyla her hafta anlatacağım. Bugünü anlamak için önce düne bakalım.Dünden bugüne Türkiye’nin nereye gittiğini anlamaya çalışalım… Dindarlara, Kürtlere, Alevilere, Hıristiyanlara ve Yahudilere “ikinci sınıf yurttaş” gözüyle bakan ve yeri geldiğinde de bu kesimlere zulmeden o totaliter rejimin tarihe karışması Türkiye’nin büyük çoğunluğunu memnun etti.

Eski rejim döneminde Türk devletinin “ideal vatandaş” tanımı madde madde sıralarsak şuydu:
1.Laik/seküler bir yaşam tarzına sahip olunacak
2.Sünni olunacak
3.Türk olunacak
ABD’deki WASP (White Anglo-Saxon Protestan) kimliğine benzer  bir LAST(Laik-Sünni-Türk) kimliğiydi bu.Kemalist ideolojiye göre Türk vatanı bu ideal kimliğe sahip vatandaşlardan oluşmalıydı. Eski rejimin devleti ve özellikle de ordusu bu kimliğe sahip olmayanları LAST kimlik formuna dönüştürmek için asimilasyon politikaları uygulayan bir yapıdaydı.Yani bu Kemalist projeye göre Sünni-dindarlar laikleştirilecek, Aleviler Sünnileştirilecek, Müslüman-olmayanlar Müslümanlaştırılacak ve Türk-olmayanlar da Türkleştirilecekti…
Bu kesimler kendi istekleriyle asimile olurlarsa Türk devleti çok memnun oluyordu.Fakat “Kimliğimi değiştirmem” diyenler Kemalist rejim tarafından dövüle dövüle yola getiriliyordu…
Haliyle insanların kimliklerini zorla dönüştürme iddiasında olan bu rejim totaliter bir rejimdi.Türkiye’nin bugün hala çok konuştuğumuz birçok meselesini bu korkunç rejim yarattı…
Türkiye’nin Türklerden sonra en geniş nüfusa sahip kesimi Kürtler http://en.wikipedia.org/wiki/Kurds_in_Turkey bu baskıcı asimilasyon politikalarına haklı olarak direndiler…Türkiye’nin Kürt meselesi buradan doğdu.Türk devleti Kürtçe konuşmayı dahi yasakladı.Kürtçe şarkı söylemek yasaktı.Kürtçe yazmak yasaktı.Kürtçe kitap, gazete ve dergi çıkarmak yasaktı. Kürtlerin çoğunluk olduğu şehirlerin ve kasabaların orjinal isimleri Türkleştirildi.Kürtlerin hafızası formatlanmak istendi.Kendi kimliğini inkar eden,asimile olmayı kabul etmiş Kürtler devletin her kademesine gelebilirdi.(Örn: http://en.wikipedia.org/wiki/Hikmet_Çetin) Fakat Kürt kimliğine sahip çıkan,Kürt olmaktan utanmayanlara kamusal alan yasaktı.Böyle tip Kürtlerin eski Kemalist rejimde gördükleri tek muamele ezilmek ve dışlanmaktı.
Türkiye’nin hala çoğunluğunu oluşturan Sünni-dindarlar da bu zorla laikleştirme/sekülerizasyon politikalarına direndi…Türkiye’nin İslam meselesi buradan doğdu.Eski rejimin en nefret ettiği sembollerden biri başörtüsüydü. (http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain?page=country&category=&publisher=IRBC&type=&coi=TUR&rid=&docid=4885a91a8&skip=0)
Başörtülü kadınların öğrenci olması bile yasaktı.Üniversitelerde ve devlet ofislerinde başörtüsü takmak tamamen  yasaktı. (http://news.bbc.co.uk/2/hi/in_depth/world/2002/islamic_world/2144316.stm) Türk ordusu içinde eğer bir askerin eşi yada kız kardeşi yada annesi başörtüsü takıyorsa o an ordudan kovuluyordu. Kovulduktan sonra mahkemeye gitme hakkı bile yoktu.Türk ordusu içinde askerlere verilen emirlerde birbirilerini ihbar etmeleri söyleniyordu.Eğer bir Türk askeri başka bir meslektaşının gizli gizli namaz kıldığını yada eşinin askeri karargah dışında gizlice örtündüğünü görürse hemen bunu belgeleyip ihbar edecekti.Böyle bir şekilde meslektaşının “İslami yaşam tarzı”na sahip olduğunu kanıtlayan Türk askeri ödüllendiriliyordu.Dindar olduğu “kanıtlanan” o kişi ise anında ordudan atılıyordu.Dahası özellikle 28 Şubat darbesi döneminde ordudan atılan askerlerin özel sektörde ve yerel belediyelerde bile iş bulması sakıncalı bulunuyordu.Türk ordusu,işinden ettiği dindar askerlere iş veren belediyeleri ve firmaları sert dille uyarıyordu.Eski rejim döneminde adeta dindarların tüm hayatı bitirilmek isteniyordu…
Türkiye’nin dinsel açıdan en büyük azınlığı Aleviler http://en.wikipedia.org/wiki/Alevis de Türk devletinin zorla Sünnileştirme politikalarına direndiler…Türkiye’nin Alevi meselesi buradan doğdu.Alevilerin çoğunluğu laik bir yaşam tarzına sahipti.Dolayısıyla Türk devletinin istediği ideal yaşam tarzı buydu.Fakat Alevilere yönelik sevgisizlik ve güvensizlik Kemalisr rejime Osmanlı’da miras kalmıştı.Osmanlı Türkiyesi’nde de Aleviler hep “sapkın” ve “isyankar” görüldü.
http://en.wikipedia.org/wiki/Ottoman_persecution_of_Alevis
Eğer başları ezilmezse her an devlete başkaldırabilirlerdi.Osmanlı’dan Kemalist Cumhuriyet’e miras kalan zihniyet buydu.Cumhuriyet de ilk olarak Alevilerin din adamlarına baskı kurdu.Alevilerin din büyüğü anlamına gelen “Dedelik” makamını yasakladı.Ardından 1938 Dersim katliamıyla http://en.wikipedia.org/wiki/Dersim_Massacre o bölgedeki Alevi nüfus nerdeyse tamamen yok edilmek istendi.1960’lardan sonra Alevilerin sol hareketlerde aktif hale gelmesi Türk devletinin “komünizm tehlikesi” paranoyasıyla birleşti. Her Alevi yurttaşa potansiyel “komünist” gözüyle bakıldı ve ezildiler.1970’lerde Kemalist rejimin “Stay Behind” yapılanmasının
http://en.wikipedia.org/wiki/Deep_state
organize ettiği üç Alevi katliamı yaşandı.Çorum,Malatya ve Maraş katliamları.Aynı şekilde 1990’ların başında da iki katliam daha yaşandı.Sivas ve Gazi katliamları…Türk derin devletinin bu katliamlarda iki amacı vardı.Birincisi her zaman potansiyel tehdit olarak görülen Alevileri sindirmek.İkinci olarak da bu katliamları Sünniler işliyor gibi göstererek bir Alevi-Sünni çatışma ortamı yaratarak kendi gücünü konsolide etmek.Batı medyasında bile o zaman yanlış biçimde bu haberler yapılmıştı.
http://www.nytimes.com/1993/07/03/world/40-killed-in-a-turkish-hotel-set-afire-by-muslim-militants.html
Çünkü Kemalist rejimin başka türlü ayakta durması mümkün değildi…Nitekim Kemalist rejim 70’lerde “komünizm”i baş tehlike görürken ve her Alevi yurttaşı da “Potansiyel komünist” diye damgalarken dindarları Alevilere karşı örgütlüyordu.90’larda ise “İslamcılık” baş tehlike görüldü ve bu sefer de özellikle 28 Şubat darbe sürecinde Alevilere Sünni-dindarlara karşı örgütlendi…Bu Kemalist rejimin temel stratejisiydi…
Türkiye’nin Müslüman-olmayan yurttaşlarının ise bu zalim rejime direnecek bir gücü artık kalmamıştı.Türkiye’nin son 100 yılında sistemli bir etnik temizlik yaşandı Anadolu coğrafyasında.Kemalistlerin akıl hocası olan İttihatçılar(İttihat ve Terakki Partisi)
 http://en.wikipedia.org/wiki/İttihat_ve_Terakki
Cumhuriyetin ilanından 8 yıl önce Ermenileri topluca katlederek bu kapsamlı etnik temizlik operasyonunu başlattı.Cumhuriyetin ilanından sonra da Kemalist rejim bunu devam ettirdi.1934 Trakya olaylarında Yahudiler sürüldü.1942 Varlık Vergisi olayında Müslüman-olmayanların nerdeyse tüm mallarına el kondu.1955 6-7 Eylül olaylarında özellikle Rumlara yönelik şiddet eylemlerine devlet izin verdi.Bu tür birçok utanç verici eylemin ardından şu an Türkiye’de çok çok kısıtlı bir Müslüman-olmayan nüfus kaldı…Fakat Ermeni Soykırımı
http://en.wikipedia.org/wiki/Armenian_Genocide
adı verilen 1915’deki toplu katliamlardan ötürü hala Türkiye’nin en önemli dış meselesi Ermeni meselesidir…
Çoğunluğu eski rejimden kalma olan Türk diplomatlarının çoğunluğunun temel işi hala budur.Eski rejimin Kemalist diplomat sınıfı hala 1915’de yaşanan iğrenç cinayetleri yani “Büyük Felaket”i inkar eden utanç verici tutumlar içindedir.
http://www.flash-bulletin.de/2000/eSeptember17.htm
Maalesef Al-Monitor’da da sözde yeni atanacak İslamcı diplomatları (11 yıllık AK Parti iktidarına rağmen Türkiye’de bir tane bile İslamcı diplomat atanmamıştır.Yazar, Al-Monitor okurlarını yanlış bilgilendirmektedir) bahane ederek bu ırkçı eğilimlere sahip Kemalist diplomat sınıfını savunan bir yazı yayınlandı.
http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/07/akp-purges-foreign-ministry.html
Kadri Gürsel zaten Türkiye’de de Kemalist diplomatların sözcüsü olarak bilinen bir dış politika gazetecisidir.
Dolayısıyla bugünkü Türkiye’de de hala süren birçok sorunu-Kürt meselesi, Alevi meselesi, Laklik-İslam meselesi ve Ermeni meselesi- eski rejimi anlamadan anlayamayız…Bugünkü Türkiye eski rejimi geride bıraktı ama yeni bir liberal demokratik hukuk devleti henüz kuramadı… Tam anlamıyla Post-Kemalist bir geçiş döneminde yaşıyoruz. Eski rejimden kalma problemler ve alışkanlıklar sürüyor.Hala birçok baskı,yasak ve haksızlık sürüyor. Eski rejimdeki vesayet gücü Türk ordusunun koltuğuna oturmak isteyen yeni bürokratik güçler var. Seçimle gelen siyasetçilerden bağımsız biçimde Türkiye’yi yönetmek isteyen bürokratik güçlerin emrinde güçlü bir medya da var. Buna karşı sivil hükümetin doğrudan yönettiği bir medya da var.Ve şu an medyalar üzerinden asimetrik bir gölge boksu yaşanıyor…
Son dönem Türk medyasında yaşananlar bir kamuflaj tiyatrosu işlevi görüyor. Herkes gerçek düşüncesini ve amacını kamufle ediyor ve tamamen sahte bir tartışma devam ediyor. Türk medyasının bugünkü durumu tıpkı eski rejim günlerindeki gibi yine felaket… Fakat bu sefer çözümlemesi daha zor ve karmaşık…

Yorumlar kapatıldı.