İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Demek ki öldürülmesi gereken ölüler var”

Hektor Vartanyan  
Memleketin her yerinden yağma haberleri geliyor. Yağmalanan sahipsiz bir tarih, ”Kayıp Halkın” geçmişten fısıldayarak vicdanımıza uzanan o çelimsiz ve takatsiz sesinin son kalıntıları. Muş’ta tarihi Ermeni  evleri kentsel dönüşüm adı altında yıkılıyor. Gezi Parkı kazılarından mezar taşları adeta fışkırıyor, Rodosto’da (Tekirdağ) Ermeni hanları barındırdıkları tarihi Ermeni mezarlarına rağmen hunharca yıkılıp lokantaya çevriliyor. 

Tarihe saygı duymayan, uydurulmuş tarihin pençesinde milliyetçilik zehri beyinlerinin en küçük kıvrımlarına dek zerk edilmiş olan bir kesimin icraatleri bunlar.1915 belasından sonra anayurtlarında bir avuç kalan Ermenilere duyulan kinle kalplerini malul kılan muhteremlerin vatan görevidir bu talan.
Kin en derin hissiyatlardan biridir. İnsan daima öteki yaratmaya ve birilerini düşman bellemeye programlamıştır kendisini. Doğamızın çıplak yanıdır nefret ve evrimin insan bedenindeki en kusursuz izi. Ermeni nefreti milli katalizörlerimizden en önemlisidir. Aynı şeyden nefret etmek ulus olabilmenin en önemli şartlarından biridir. Resmi ideolojiyi yaratan Kemalist elitler bu şartı en uygun şekilde benimseyip yürürlüğe geçirdiler. Nefret neferleri bugün dahi uygun adım yürüyorlar aynı istikameti. Yüzyıl sonra bile hıncını alamayan bir diş sıkıştan, yumruk tutuştan bahsediyoruz Ermeniler deyince.
Genel olarak tarihe sahip çıkmamak, umursamamak ve kadir bilmemekten mustaribiz. Müteahhitlerin açgözlülüğüne kurban giden hamamlar, saraylar, sarnıçlar… Pikniğe giden öğrencilerce keşfedilen lahitler, definecilerin her zaman devletten önce bulduğu  binlerce yıllık mezarlar ve daha niceleri. Anadolu kendi başına bir açık hava müzesi. Tarihe ve kendinden olmayana karşı gösterilen saygısızlık ve nefret Anadolu’nun renkli kimliğini her geçen gün kemiriyor, yazık.
 Gezi Direnişi sırasında camiye ayakkabıyla girildi diye dünyayı ayağa kaldıran ılımlı-İslami liberallerimizin samimi olmayan tavrına gelince… Elbette insanlar mabedlerinin kirletilmesinden hoşlanmazlar ve bunu protesto etmekte de son derece haklılar. Lakin samimi değiller. Asla da olmayacaklar, en azından kalplerindeki gayrimüslim nefretinden arınana dek. Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin, Keldanilerin mabedlerini ahıra çeviren, tuvalet olarak kullanan, mabedleri topçu atışlarında nişan olarak kullanan, genelev yapan, yakan insanların camiye ayakkabıyla girilmesi hassasiyetini asla ama asla samimi bulmuyorum. Kutsallara karşı işlenen cürümlerle öyle kabarık ki bu toplumun defteri, ayakkabılar o defterde bir satır dahi tutmaz, geçiniz efenim!
Anadolu 1915’te eşine ender rastlanır bir kültür soykırımına uğramıştır. Anadolu’nun her alanda üretken, fikir ikliminin mimarı ve ticaretin belkemiği olan gayrimüslimlerin dönmemek üzere gittikleri günden bugüne devam eden bir yozlaştırma harekâtıyla karşı karşıyayız. Bugün ise o eşsiz medeniyetten kalan son izler yok edilmektedir. Doymak bilmeyen bir yıkım makinesinin dişlerinde öğütülüyoruz, renksiz, tatsız ve kokusuz bir topluma dönüşüyoruz.
Anadolu’nun son yüzyılının kısa özetidir yıkım. Ölülerinin çoğu mezarsız ve kimsesiz olan Ermenilere ait mezar taşları kusuyorsa toprak ana; bilin ki midesi kaldırmadığındandır bu durmayan ve akıl almayan kini! Muktedirlerin yıkmak ve silmekteki bu doyumsuz ısrarları Cemil Meriç’in o müthiş tespitini bir kere daha tekrarlattırıyor bana:
“Demek ki öldürülmesi gereken ölüler var.”

Yorumlar kapatıldı.