İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Osmanlı Devleti’nin Doğuşunun Özellikleri

Ruben Safrastyan / Ermenistan Bilimler Milli Akademisi Şarkiyat Enstitüsü yöneticisi, Türkolog, doktor, profesör

Osmanlı Devleti’nin doğuşu özelliklerini anlatan iki esas tez var. Bu tezler, geçen yüzyılda ortaya atılmış olmasına rağmen, günümüze kadar önemlerini yitirmemiş durumdadır. Bu tezlerden birincisinin yazarı Britanyalı Osmanlı tarihi uzmanı Paul Vitec olmaktadır. Vitec’e göre, Osmanlı Devleti, varlığının ilk aşamasında Gazi Devlet (GhaziState) olmaktaydı… Bu görüş, geçen yüzyılın 70’li-80’li yıllarında hem Türk, hem de Batılı Osmanlı tarih uzmanları tarafından sertçe eleştirildi. Eleştirenler, tarihi gerçeğe uymayan şu gerekçeyi vurgulamaktaydı: farklı dinlere karşı sözde “hoşgörülü” olan Osmanlı Devleti kurucuları, Hıristiyanlara karşı nasıl hoşgörüsüz, militarist Gaziler olabilirdi?… Paul Vitec’ın tezinin, günümüz Osmanlı tarih uzmanları arasında taraftarları bulmaktadır. Bu taraftarlardan Metin Heper’in görüşünü belirtmek gerekir. Heper’in kanısına göre, Osmanlı Devleti’nin “Gazi Devleti” olarak ortaya çıkması, ordunun sözde “anahtar” rolü oynadığına yol açmıştır… Türk tarihçi Fuad Köprülü tarafından oluşturulan diğer teze göre ise, Osmanlı Devleti’nin kurulması, her şeyden önce Türk etnik faktöründen kaynaklanmaktaydı. Bu tez, genelde Türk tarihçiler arasında taraftar bulmaktadır.

***
Osmanlı Devleti’nin doğuşuyla ilgili konular, Osmanlı’nın daha sonraki gelişmesi özelliklerinden dolayı önemlidir. Osmanlı Devleti’nin doğuşu özelliklerini anlatan iki esas tez var. Bu tezler, geçen yüzyılda ortaya atılmış olduğuna rağmen, günümüze kadar önemlerini yitirmemiş durumdadır. Bu tezlerden birincisinin yazarı Britanyalı Osmanlı tarihi uzmanı Paul Vitec olmaktadır. Vitec’e göre, Osmanlı Devleti, varlığının ilk aşamasında Gazi Devlet (GhaziState) olmaktaydı.
Bu görüş, geçen yüzyılın 70’li-80’li yıllarında hem Türk, hem de Batılı Osmanlı tarih uzmanları tarafından sertçe eleştirildi. Eleştirenler, tarihi gerçeğe uymayan şu gerekçeyi vurgulamaktaydı: farklı dinlere karşı sözde “hoşgörülü” olan Osmanlı Devleti kurucuları, Hıristiyanlara karşı nasıl hoşgörüsüz, militarist Gaziler olabilirdi? Bu tezin yazarı olan, Osmanlı tarih uzmanı Halil İnalcık’ı zikretmekte fayda var. Halbuki Halil İnalcık, daha önceki çalışmalarında “Gazi Devleti” görüşünü savunarak, Osmanlı’nın özel militarist niteliğinin bundan kaynaklandığını yazmaktaydı.
Paul Vitec’ın tezinin, günümüz Osmanlı tarih uzmanları arasında taraftarları bulmaktadır. Bu taraftarlardan Metin Heper’in görüşünü belirtmek gerekir. Heper’in kanısına göre, Osmanlı Devleti’nin “Gazi Devleti” olarak ortaya çıkması, ordunun sözde “anahtar” rolü oynadığına yol açmıştır. ABD’de yaşayan, Türk asıllı tarihçi Cemal Kafadar, Vitec’in tezine kısmen katılarak, Osmanlı Devleti’nin doğuşunun uzun süreli, yaklaşık 150 sene sürmüş bir süreç olarak değerlendirmektedir. Bu süreç esnasında Osmanlı işgalciler, iktidarı elde edip korumak amacıyla Gazi ideolojisiyle politikası da dahil olmak üzere birçok yol kullanmışlardır.
Türk tarihçi Fuad Köprülü tarafından oluşturulan diğer teze göre ise, Osmanlı Devleti’nin kurulması, her şeyden önce Türk etnik faktöründen kaynaklanmaktaydı. Bu tez, genelde Türk tarihçiler arasında taraftar bulmaktadır.
Öncelliği Vitec’in tezine vererek, vurgulamamız gerekir ki, bu teze, Osmanlılar tarafından güç kullanım özelliğini de eklemek gerekir. Zira Osmanlılar, tarihlerinin en eski döneminden itibaren Hıristiyanlara karşı mücadelede kendilerini öncü olarak algılamaktaydı. Bu algı ise, özel bir Hıristiyanlık karşıtı fanatizm yaratarak, Cihat adı altında işgaller öngörmekteydi. 13.-14. yüzyıllarda Osmanlı Devletin’de din fanatizmi ve aşırı militarizm yaygındı. Osmanlı’nın varlığı, başlıca silahlı talan aracılığıyla sağlanmaktaydı, devlet ideolojisi ise dış ve iç Cihattan oluşmaktaydı.
14.-15. asırlarda Osmanlı devlet ve sosyal yapılarının esas kısımları kurulmuştur. Siyasi ve ideolojik nitelik taşıyan bir dizi özellik ortaya çıkmıştır. Bu özellikler, bu devletin tarihinin tüm sürecine derin bir iz bırakmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun başlangıcı, 13. yüzyılda Konya Rumi Sultanlığı’nda bulunan küçük bir uç beyliğinde oldu. Bu uç beyliğin, Oğuz Türkleri’nin Kayı aşiretinin bir kısmını oluşturan Osman ailesine dayandığı söylenmektedir. Shaw’un yaptığı değerlendirmeye göre, bu aşiretin kökleri olmamış ve daha büyük bir çıkar beklediği her hükümdara hizmetlerini önermeye hazır olmuştur. Orta Asya’dan göçeden bu aşiretin bir kısmının önderi olan Ertuğrul, Konya Selçuklular hakanları tarafından bir uç beylik olarak, Hıristiyanların yaşadığı Küçük Asya’nın kuzey batısındaki bir toprak almıştı.
Osmanlıların sayısı, ilk dönemde 400 çadırı aşmamaktaydı. Bu çadırların varlığının esas gelir kaynağı, yerel Hıristiyan sivil halka karşı saldırı ve soygunundan kaynaklanmaktaydı. Buna kadın ve çocuklar da dahil, bütün aşiret katılmaktaydı. Lakin Osman’ın döneminde savaş hareketlerini daha düzenli bir şekilde organize etme konusunda bir karar alınmıştır. Bu amaçla akıncı alt birlikleri kurulmuştur. Bu düzensiz birlikler, gaddarlıklarıyla göz çarpan, iyi silahlanmış çetelerden oluşmaktaydı. Akıncılar daha sonraki dönemde, Osmanlı ordusunun önemli alt birliklerini oluşturmuşlardır. Bunların asıl amacı, düşmanın mallarını talan ve yok edip, şehir ve kasabaları yakarak, halk arasında korku yaratmaktı.
Uç beyliğin sınırları olmadığından dolayı hem Osmanlı egemenliği altında yaşayan Hıristiyanlar, hem de komşu beylerin yada sınırdaş Bizans’ın tebaaları, Osmanlı saldırılarının kurbanları olmaktaydı.
Osmanlı uc beyliğinin, ilk dönemde Konya Rumi Sultanlığının batı bölgelerindeki başka uç beyliklerden hiç bir farkı yoktu. Bu beyliklerde aşiret şekli yönetimi egemendi. Sosyal yapı pek basitti. Osmanlı uç beyliğinde bütün aşiret, egemen olarak yerel Hıristiyan halkı kolektif soyguncusu olmuştur.
Ancak, coğrafik konumlarının sağladığı imkanlardan faydalanan Osmanlı beyleri, işgalcı saldırılarını Cihat veya Gazavat olarak adlandırıp, kendilerini bütün İslam Dünyasının temsilcileri olarak tanıtmışlardır. 
Osmanlı Beyliği, fanatik ve maceracı birey gazilerin gâvurlara karşı silahlı mücadelesi öncüsü ve birleştirici yer olmuştur. Orta Çağ Osmanlı tarihçisi ve şair Aşık Paşazade, “Salname”sinde Gazilerin yanısıra başka üç benzer grubu daha zikretmektedir. Bu gruplar, iyi organize edilmiş, İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde ün kazanmış olan dervişler, ahiler ve savaşan kadınlardır. Bunlara, çeşitli İslam tarikatlarının çok sayıda temsilcisini de eklememiz gerekmektedir.
Diplomat.am
(Makale kısaltılmıştır)
Türkçeye çeviren Meline Anumyan

Yorumlar kapatıldı.