İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Atalardan Miras Bir Yük”

Türkiye ve Ermenistan´dan bir grup genç önce 1915 öncesi Ermeni nüfusun yoğun yaşadığı Muş’ta buluştu, kentteki Ermeni yaşamının izlerini sürdü. Altı ay sonra da Ermenistan’da, Gümrü’de Muş´tan kaçmak zorunda kalan Ermenilerin torunlarıyla görüştü. Ardından oturup konuştular. Yolun Başında bu süreci izleyen, onların yaşadıklarına, düşündüklerine tanıklık eden, önce iç seslerine sonra birbiriyle konuşmalarına odaklanan bir belgesel… Yönetmenliğini Somnur Vardar’ın yaptığı Yolun Başında belgeseli “Birbirimizle Konuşmak” projesi kapsamında 2011-2012’de çekildi. Filmin görüntü yönetmenliğini Gor Baghdasaryan, yapımcılığını Zeynep Güzel yaptı. Belgeselin ilk gösterimi bugün 32. İstanbul Uluslararası Film Festivali kapsamında, saat 16.00’da, Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek. Gösterime filmin kadrosu da katılacak.

***
Somnur Vardar’ın çektiği Yolun Başında adlı belgesel Türkiye’den ve Ermenistan’dan gelip Muş ve Gümrü’de yaşananların izini sürerken uzlaşmaya çalışan gençlerin başlangıç noktasına yaptıkları yolculuğu anlatıyor.
TIMETURK / Haber Merkezi
Türkiye ve Ermenistan´dan bir grup genç önce 1915 öncesi Ermeni nüfusun yoğun yaşadığı Muş’ta buluştu, kentteki Ermeni yaşamının izlerini sürdü. Altı ay sonra da Ermenistan’da, Gümrü’de Muş´tan kaçmak zorunda kalan Ermenilerin torunlarıyla görüştü. Ardından oturup konuştular. Yolun Başında bu süreci izleyen, onların yaşadıklarına, düşündüklerine tanıklık eden, önce iç seslerine sonra birbiriyle konuşmalarına odaklanan bir belgesel.
Tarih, hafıza, soykırım, inkar gibi kavramların eşliğinde sorgulamaların yaşandığı, yüzleşme ve güven kavramlarının merkeze oturduğu bir yapım.
“Bize atalardan miras kalan çok büyük bir yük var; ya bununla yüzleşeceğiz ya da bunun altında ezileceğiz” diyen belgeselin yönetmeni Somnur Vardar’la çekim sürecindeki izlenimlerini Bianet’ten Yüce Yöney konuştu.
Katılımcı gençler birbirlerinin tarih algısıyla karşılaştıklarında nasıl tepki gösterdi?
Daha çok toplumsal algılarla yüzleştiler diyelim…
Türkiye’de hep bunun politik bir mesele olduğu düşünülür. Ama oraya gittiğinde her ailede bununla ilgili yaşanmış bir şey olduğunu görüyorsun. Türkiye’den katılımcılar için bu çok sert, ağır biçimde gözlemlemiş oldu.
Türkiye neye gözünü kapattığını, neyi inkar ettiğini farkında değil.
Siyasi bir durum diye bakılıyor fakat oraya gittiğinde çok derinden yaşanmış, toplumun iliklerine işlemiş bir acıyla karşılaşıyorsun.
Nesiller içinde devlet politikası da olmuş tabii ama ben gittiğimde Ermenistan devletini görmüyorum. Muş’taki atasının mezarını merak eden insanı görüyorum. Bu çok çarpıcı bence.
Katılımcıların birbirlerine yaklaşımı nasıldı?
Birbirlerine karşı son derece saygılıydılar, hassas ve dikkatliydiler.
Böyle bir çalışmada yer alabilmek için biraz tarihle yüzleşmiş olmak gerekiyor. Mesela, Türkiye’den katılımcıların kimi 1915’e dair soykırım kelimesini kullanıyordu kimi kullanmıyordu ama en azından bu konuda birikimleri vardı. Hatta aralarında daha önce Ermenistan’a gitmiş olanlar da vardı.
Bir de gençler arasında güven çok ciddi bir kavram olarak ortaya çıkıyor. İki toplumun, iki kişinin güveninden söz ediyorlar…
Altını nasıl dolduruyorlar? Filmde birinin Türkiye’deki çok sevdiği bir arkadaşından söz edip “yüzde 99 soykırım kelimesini kullanmıyordur ama umurumda değil, çünkü ben ona güveniyorum” dediğini hatırlıyorum.
Güven kavramı son toplantılarında birden ortaya çıktı. Mesele bu, diye altı çizildi. Hatta bir ara filmin ismini güven koyalım mı diye düşündük.
Başta kolaydı, birlikte köylere gittiler, dinlediler anlatılanları, birbirilerine karşı çok saygılıydılar, ama sonradan anlıyorsun ki içten içe bir şey onları kemiriyor.
Türkiye’den gelen katılımcılar hem zeminin ne kadar hassas olduğunu hem de bu yüzleşmenin, ön kabulün yeterli olmadığını gördü.
1915’te korkunç şeyler oldu, demek yeterli değil. Bunu kabul ettiğin zaman üzerindeki yükü atmıyorsun.
Gidip o insanları dinlediğin zaman acının boyutunu anlayabiliyorsun. Bize atalardan miras kalan çok büyük bir yük var; ya bununla yüzleşeceğiz ya da bunun altında ezileceğiz.
Annesiyle babasının hep 1915’te yaşananlardan bahsettiğini anlatan yaşlı bir Ermeni “Bir daha hiç mutlu olamadılar” diyor… Katılımcılar nasıl tepki verdi?
Biz çekiyorduk sadece, hiçbir şekilde röportaja müdahale etmedik. Zaten Ermeniceydi. Biz de deşifreleri okurken fark ettik, çok çarpıcıydı. Beni de en çok etkileyen cümle oldu.
Çalışma esnasında farklı gruplar halinde köylere gidiyorlardı, akşam toplandıklarında hepsinin hikayeleri oluyordu. Birbirlerine neler yaptıklarını, kendilerine köylerdekilerin anlattıklarını aktarıyorlardı. Ama hiçbir duygusal ifadeye girmiyorlardı. Sanırım yanlış bir şey söylemekten de korkuyorlardı.
Ama filmin sonunda ya konuşalım ya konuşalım dediler, konuşmadan ilerleyemeyiz!
Katılımcılar filmi izledi mi?
Evet. Bir şekilde konuşmalarının eksik olduğunu ya da adil olmadığımızı düşünebilirler diye hepsinin kendi bölümleriyle ilgili itirazları olup olmadığını sorduk.
Fakat hiç kimseden kendileriyle ilgili itiraz gelmedi. Sadece, aslında daha çok eğlenmiştik dediler.
İlk gösterim bugün
Yönetmenliğini Somnur Vardar’ın yaptığı Yolun Başında belgeseli “Birbirimizle Konuşmak” projesi kapsamında 2011-2012’de çekildi. Filmin görüntü yönetmenliğini Gor Baghdasaryan, yapımcılığını Zeynep Güzel yaptı.
Belgeselin ilk gösterimi bugün 32. İstanbul Uluslararası Film Festivali kapsamında, saat 16.00’da, Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek. Gösterime filmin kadrosu da katılacak.

Yorumlar kapatıldı.