İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Güney Kafkasya Uğruna Savaş: Devlerin Yeni Çatışması

Ortadoğu’da jeo-politik gerginliğin sürmesi komşu bölgelere de etki etmektedir. Büyük devletler daha etkin adımlar atmaya çalışıyor. ABD ve Rusya’dan gelen iki öneri bu bakımdan ciddi yankı doğurmuştur… Geleneksel olarak Ermenistan’daki yorumcular Rusya’ya olan güvensizliklerini, Moskova’nın Azerbaycan’a yeni nesil silahlar satmasını örnek göstererek belirtiyor. Fakat Rusya’nın Ermenistan’a milyar Dolarlık silah sattığı gerçeğini sıradan bir olay olarak yorumluyor, dostluğun belirtisi olarak sunuyorlar… ABD ve AB’nin serbest ticaret bölgesi oluşturma düşüncesini Ermeni yorumcu ve uzmanlar sevinçle karşılıyor. Onlar bunda Ermenistan’ın kurtuluşunu gördüklerini yazıyor… Bütün bunlar, Güney Kafkasya’nın jeo-politik açıdan önemli bir döneme girdiğini gösteriyor. Batı ile Rusya arasında bocalayan Ermenistan ve jeo-politik seçiminde değişiklik yapmaya çalışan Gürcistan, bölgede birer risk kaynağına dönüşmüştür. İran sorununun daha da güncelleşmesi ile bölgenin yeni bir mücadele meydanına dönüşme olasılığı mevcuttur.

***
Ortadoğu’da jeo-politik gerginliğin sürmesi komşu bölgelere de etki etmektedir. Büyük devletler daha etkin adımlar atmaya çalışıyor. ABD ve Rusya’dan gelen iki öneri bu bakımdan ciddi yankı doğurmuştur. Dolayısıyla, Kafkasya’nın jeo-politik kaderi ile ilgili bazı sorular ortaya çıkıyor.
Küresel Jeo-politikanın İki Dalgası
Son dönemlerde Güney Kafkasya’nın jeo-politik geleceği açısından ilginç olaylar gerçekleşiyor. Bunlardan biri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Federal İstihbarat Teşkilatı’na Avrasya bütünleşmesindeki istenmeyen unsurlara karşı önlem alma talimatı vermesidir (Bkz.: Örn., Акоп Бадалян. Последнее пристанище евразийской идеи. Lragir.am, 16 Şubat 2013). Diğeri, ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) ortak serbest ticaret bölgesi kurma kararı almasıdır. Bu konuda Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama ile Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun ortak bildirisi dile getirilmiştir (Dana Gabriel. The U.S.-EU Free Trade Deal: Foundation for a New Global Economic Order. Global Research, 27 Şubat 2013).
Rusya, ABD ve AB’yi kapsayan bu olayların Güney Kafkasya’nın jeo-politik görünümünü ciddi şekilde etkileyeceğine ilişkin uzman görüşleri mevcuttur. Hatta şimdi bölgede yaşanan jeo-politik süreçlerin de bu eksende ele alınma eğilimi artıyor. Büyük dünya güçlerinin Kafkasya için yeni boyut ve alanda savaşa başladıkları iddia ediliyor. Gerçeğin ne olduğunu zaman gösterecek, fakat şimdi bazı konuların üzerinde durmak gereklidir.
V. Putin oldukça ciddi bir siyasetçidir. Onun Federal İstihbarat Teşkilatı’na Avrasya’da Rusya modeline göre bütünleşmeye karşı çıkanlarla mücadele konusunda talimat vermesi de oldukça düşündürücü siyasi ve hukuki bir adımdır. Günümüz koşullarında ülkeleri istihbarat birimlerinin desteği ile iş birliğine sevk etmek ne anlama geliyor? Genel olarak bakıldığında, böyle bir adım atmanın bir faydası var mı? Her halükarda Rusya gibi büyük bir devletin başkanı böyle bir karar vermişse, bunun arkasında ciddi sebepler olmalıdır. Bu nedenle, Moskova’nın eski Sovyet coğrafyasında, özellikle de Kafkasya’da daha kararlı ve belki biraz sert davranacağı öngörülebilir.
V. Putin’in Rusya’nın dış politikasında yer alan bir sava uygun adım attığını belirtelim. Bu sava göre, Kremlin politikasında eski Sovyet coğrafyasında bütünleşme meselesinin önemli yer tuttuğu kaydedilmiştir. Fakat bu amacı gerçekleştirmek için Federal İstihbarat Teşkilatı’nı kullanmak bazı sorular yaratıyor. Uzmanlar, Rusya Devlet Başkanı’nın tüm alanları değil, belirli alanları kastettiği görüşündedir.
Ermenistan’ın Jeo-Politik Tereddütleri
Bu bakımdan, Güney Kafkasya ülkelerinde bu yıl yapılması öngörülen seçimlerde Moskova’nın çıkarlarının korunması ilk akla gelen husustur. Ermenistan’da başkanlık seçimleri artık tamamlanmıştır. Bu olaydan önce Ortaklaşa Güvenlik Sözleşmesi Örgütü (CSTO) Genel Sekreteri Nikolay Bordyuja, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Rusya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valeri Gerasimov Erivan’a gezi düzenledi.
Ermenistan medyası bunu esas olarak Moskova’nın jeo-politik çıkarları açısından sunuyor. İlginç olan; Ermenilerin şimdi “Rusya İmparatorluğu” ifadesini sıkça kullanmasıdır (Bkz.: Наира Айрумян. Кто в Армении приветствует «российский империализм». Lragir.am, 6 Şubat 2013). Onların Moskova’nın imparatorluk iddiasını onaylaması bir hayli gariptir; çünkü bugüne kadar Ermenistan Rusya’yı destekçisi bilmiş, onun gücünün gölgesinde yaşamıştır. Şimdi ne değişti? Neden Ermeniler Kremlin’den endişe duymaya başladı? Bu sorulara Ermeni medyası cevap vermiyor. Sebebi bizce, açıktır.
Mesele şu ki, Ermenistan Güney Kafkasya’da oluşmakta olan yeni jeo-politik görünümden rahatsızdır. Erivan, er geç işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmak zorunda kalacağını anlıyor. Şimdi kendini naza çekerek bu sürece belli ölçüde engel olmaya çalışıyor. İşte bu nedenle Erivan’dan Kremlin’e karşı güvensizlik, Beyaz Saray’a karşı ise umut dolu ifadeler geliyor. Böylece Ermeni politikacılar “bir kurşunla iki kuş vurmaya” çalışıyor. Aynı amacı Ermeni uzman ve yorumcuların görüşlerinde de açıkça görmek mümkündür.
Geleneksel olarak Ermenistan’daki yorumcular Rusya’ya olan güvensizliklerini, Moskova’nın Azerbaycan’a yeni nesil silahlar satmasını örnek göstererek belirtiyor (Bkz.: Örn., Ernest Vardany нест Варданян.Армения-Россия: Стратегическое партнерство или…? Lragir.am, 13 Şubat 2013). Fakat Rusya’nın Ermenistan’a milyar Dolarlık silah sattığı gerçeğini sıradan bir olay olarak yorumluyor, dostluğun belirtisi olarak sunuyorlar. Bunun ışığında, Ermenilerin Moskova’nın Ermenistan’ı, Dağlık Karabağ’ı ve Hocalı’daki havaalanını denetim altına alma isteğini “şaşkınlıkla” karşılamaları ise çok düşündürücüdür. Bütün bunlar jeo-politik açıdan Erivan’ın belirsiz konumunu ve bölge için risk kaynağı olmayı sürdürdüğünü gösteriyor.
ABD ve AB’nin serbest ticaret bölgesi oluşturma düşüncesini Ermeni yorumcu ve uzmanlar sevinçle karşılıyor. Onlar bunda Ermenistan’ın kurtuluşunu gördüklerini yazıyor. İran konusunda Batı’nın kararlı tutumunun etkisini gösterdiği görülüyor. Ermeniler sadece, komşu ülkede savaş başlaması halinde zarar görmemek için başarısız manevralar yapıyor. Bunun kendisi hem Batı hem de Rusya’yı Ermenistan konusunda daha saldırgan davranmaya itebilir ve sonuçta bölgenin tümü zor duruma düşer. Ermeniler kendilerini naza çekme politikası ile bütün olarak bakıldığında Güney Kafkasya’yı tehlikeli bir oyuna sürüklüyor.
Gürcistan Şokta!
Tiflis’in davranışları bölge ve dünya çapında aynı şekilde karşılanmıyor. Bidzina İvanişvili’nin Rusya’ya bazı tavizler vermesini bölge için riskli bir adım sayanlar bile var. Federal İstihbarat Teşkilatı’nın bütünleşme ile ilgili Gürcistan’da ne tür çalışmalar yaptığı tam olarak açık olmasa da, sonbaharda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Mihail Saakaşvili’nin yenilmesi için çalışacağı öngörülüyor. Bu açıdan V. Putin’in istihbarat birimlerine verdiği yeni görev, Gürcü demokratları iyice korkutmuştur. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar. Gürcü hükümeti ise ülkenin güvenliği ile ilgili somut bir tutum ortaya koymuyor. Bunlar sebebiyle, Gürcistan’ın hâlâ iktidar değişikliğinin yarattığı şoktan çıkmadığı söylenebilir.
İlginç bir husus, Ermenistan’daki siyasi çevrelerin Gürcistan’a duyduğu güvenin artmasıdır. Ermeniler, B. İvanişvili’nin Abhazya demiryolunu açacağını biliyor. Fakat bu durumda Erivan’ın Avrasya bütünleşmesine “hayır” deme şansı kaçırılmış oluyor. Rusya ile Ermenistan arasında doğrudan kara bağlantısı oluşuyor. Dolayısıyla B. İvanişvili’nin Abhazya’dan geçen demiryolu hattını açma olasılığı çok azdır. Bunun yerine, Gürcistan’ın jeo-politik çizgisiyle ilgili karanlık hususlar kalmaktadır.
Mesele şu ki, yeni Gürcü hükümetinin Moskova’ya doğru attığı adımlar Batı’yı rahatsız etmeye başladı. Jeopolitik anlamda çok hassas bir dönemde Tiflis, Güney Kafkasya’da Rusya’nın konumunu güçlendirmiş oluyor. Böylece, İran konusunda doğrudan Washington ve Brüksel’in yürüttüğü siyasete karşı gidiyor. Uzmanlar tüm bunlar sebebiyle, Gürcü hükümetinin sadece ikincil konularda Kremlin’le ortak noktaya gelmeye çalışacağını düşünüyor. Temel olarak ise, Batı’nın çıkarlarına uygun davranacaktır.
Bunların ışığında, Gürcistan’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birçok açıdan zor geçeceği öngörülüyor. Rusya’nın bütünleşme ile ilgili sergilediği tavır, Gürcistan için bu nedenle risk kaynağı sayılabilir.
Tiflis’in işini zorlaştıracak diğer neden, Ermenistan’la ilgilidir. Erivan’ın plansız, temelsiz ve ardıcıllık taşımayan dış politikasına Gürcistan’ın uyum sağlaması oldukça karmaşık bir konudur. Bu anlamda, Tiflis’in Erivan’a stratejik ortak olarak yaklaşacağı düşünülemez. İran’da durum gerginleştiğinde ise, Cavahetiya sorununun canlandırılacağı bekleniyor. Gürcistan’da cumhurbaşkanlığı seçimleriyle İran sorununun şiddetlenme zamanı çakışırsa, Tiflis için durum çok ağırlaşacaktır. Bu hassas hususu, hangi büyük devletin çıkarları için kullanacağını zaman gösterecek. Bölgenin jeo-politik görünümü açısından ise, son derece riskli bir durumun meydana çıkabileceği söylenebilir.
Azerbaycan – Güney Kafkasya’nın “Yeşil Adası”
Bazı çevrelerin Azerbaycan’da gerginlik yaratmaya çalıştığı bir sır değil. Fakat ülke istikrar ve gelişimini sağlamaktadır. V. Putin’in bütünleşmeyle ilgili Federal İstihbarat Teşkilatı’na verdiği son talimat da Bakü’de çok büyük bir tepki doğurmadı. ABD ile AB’nin serbest ticaret bölgesi kurma görüşü de aynı şekilde karşılandı. Bunun sebebi nedir?
Mesele şudur ki, Azerbaycan her zaman bağımsız politika yürütmüştür. Bakü dışarıdan yapılan herhangi bir etki altında karar almıyor. Onun Batı ve Rusya ile ilişkileri, temellendirilmiş dengeli siyaset çizgisi üstüne kuruludur. Ülke Rusya ve ABD ile birlikte, Türkiye ve İran’la da etkin iş birliği yapıyor. Azerbaycan Savunma Bakanı’nın askeri iş birliğiyle ilgili Türkiye’de yeni anlaşmalar müzakere etmesi rastlantısal değildir. Hemen öncesinde ise, Bakü Rusya’dan mühimmat ve yeni silahlar aldı. Bu olayların hepsini büyük devletler anlayışla karşılıyor. Aynı zamanda, bölgede oluşan durum Azerbaycan’ı da düşündürüyor.
Güney Kafkasya’daki yıkıcı çevrelerin bölge çapında istikrarsızlık yaratmasını engellemek için bazı adımlar atılmalıdır. Türkiye-Azerbaycan askeri iş birliği bu açıdan çok önemli bir rol oynuyor. İran’da durumun gerginleşmesinden Azerbaycan’ın az zarar görmesi için gereken güvenlik önlemleri alınmalıdır. Özellikle, Erivan’ın Batı’yla Rusya arasında tereddüt ederken daha dikkatli olması gerekmektedir.
Azerbaycan için bu yıl iki önemli görevin üstesinden gelmek gerekebilir olabilir. Birincisi, bölgenin bazı ülkelerinin çelişkili dış politikasından kaynaklanan riskleri kendi güvenliğini sağlama açısından gidermeye gereksinim doğar. İkincisi, sonbaharda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde kışkırtmalarda bulunmak ve onu gözden düşürmekte çıkarı olan çevrelerin etkinleşmesine hazır olmak gerekir. Her iki yönde Bakü’nün başarı kazanacağına kuşku yoktur. Fakat öyle jeo-politik unsurlar var ki, daha ziyade küresel çapta yaşanan süreçlere bağlıdır. Bu anlamda, Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olarak güvenliği meselesi bir hayli öne çıkıyor.
Bütün bunlar, Güney Kafkasya’nın jeo-politik açıdan önemli bir döneme girdiğini gösteriyor. Batı ile Rusya arasında bocalayan Ermenistan ve jeo-politik seçiminde değişiklik yapmaya çalışan Gürcistan, bölgede birer risk kaynağına dönüşmüştür. İran sorununun daha da güncelleşmesi ile bölgenin yeni bir mücadele meydanına dönüşme olasılığı mevcuttur.
Bu durumda hem bölgenin hem de bölge devletlerinin güvenliğinin sağlanma meselesi ön plana çıkıyor. İtiraf etmek gerekir ki, şimdilik bu bakımdan somut düzenlemelere ilişkin kıstaslar getirilmemiştir. Uluslararası örgütlerin bununla bağlantılı herhangi bir yapıcı önerisi de görülmemektedir. Aslında deneyimler, bu gibi durumlarda onların beklemede kaldığını gösteriyor. Yahut da uygulamada verimli olmayan diplomatik adımlar atıyorlar. Güvenlik konusunda önemli çalışmaların bölge devletlerinin üzerine düşeceği öngörülebilir.
Kısa vadede ise, Güney Kafkasya ülkeleri için ulus devletin gelişimi ile önerilen çeşitli bölgesel bütünleşme modelleri arasında uyumu sağlamanın temel görev olacağını söylemek mümkündür. Bunlardan hangisini tercih etmenin daha verimli olabileceğini şimdiden söylemek oldukça zordur. Fakat devletin kendi egemenliğini ilk sıraya koymasının temel şart olarak kabul edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu anlamda bu koşula uygun olan bütünleşme modelinin tercih edilmesi daha doğru olacaktır.
Kaynak: Newtimes.az
http://politikaakademisi.org/?p=4380

Yorumlar kapatıldı.