İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Ermeni’nin gözüyle

Faruk Çakır

1933 doğumlu “Türk Ermenisi” Levon Panos Dabağyan, “eski” ile “yeni” kıyaslaması yaparak dikkat çekici tespitlerde bulunmuş… “Ermeni meselesi”yle ilgili olarak da, “Farkındaysanız bu sorunları Ermeniler konuşmuyor. Başkaları bizim adımıza konuşuyor. Bu memlekette Müslüman camia Ermenilere sahip çıkmadıkça bu iş düzelmez” … “Ermenistan’daki Ermeniler ile Türkiye’de yaşayan Ermeniler”i kıyaslayan Levon Amca, “Ermenistan’ı bu işe karıştırırsan elinde koz olarak kullanır. Buradaki Ermenilerle oradaki arasında çok fark var. Onların kültürü ile bizimki çok farklı. Aynı dili bile konuşmuyoruz” demiş.“Doğudaki Ermenilerin yaptığı katliâma ne diyeceksin?” sorusuna da şu cevabı vermiş 80 yaşındaki Dabağyan: “O bir defa oldu. Kafkas Ermeni’si Doğu’da katliâm yapmış. Katliâm yapan Rus ordusudur. Kafkas Ermeni’si de onun içindedir. Beni onunla karıştıramazsınız…  Ermenilerden başka bu memlekette ihanet etmiş kimse yok mu?” ( Kafkas Ermeni’sinin katliam yaptığını kabul edip, biz onlardan farklıyız, aynı dili bile konuşmuyoruz demek doğrusu Debağyan’a yakışır. HYETERT) 

***
“O yıllarda Ermeni olmak nasıldı İstanbul’da?” sorusuna 80 yaşındaki “Levon Amca” şu cevabı vermiş: “Bunları anlatmak çok zor. Yenikapı sahilinde dünyaya geldim. Bir aile vardı, biz onları Türk bilirdik. Meğer Selanik’ten dönmeymiş. Biz kiliseye giderken yolumuzu çevirirlerdi. O yüzden sahildeki kayaların üzerinden atlayarak kiliseye giderdim. Belli bir yaşa gelene kadar epey uğraştılar bizimle. (…) Bizi çok kırdılar kızım. Ermeni dendiği zaman küfürle eşit oldu. Çok zoruma gidiyor. Bizimkileri kullandılar ve buna âlet olundu. (…) Benim rahmetli annem teyzem ile birlikte her ayın birinci Cuması Eyüp Sultan’a ziyarete giderlerdi. Çok güzel yıllardı. Ermeni bayramı gelirdi. Komşularımız bize ziyarete gelirdi. Müslüman bayramı olurdu bizimkiler ziyarete giderdi. Bugün böyle değil. Şakaya bile tahammül edemiyorum artık.” (Konuşan: Büşra Sönmezışık, Yeni Şafak Pazar eki, 9 Şubat 2013)
“Ermeni meselesi”yle ilgili olarak da, “Farkındaysanız bu sorunları Ermeniler konuşmuyor. Başkaları bizim adımıza konuşuyor. Bu memlekette Müslüman camia Ermenilere sahip çıkmadıkça bu iş düzelmez” diyen Levon Panos Dabağyan, “(Diğer azınlıklar bizi tutmaz, çünkü) Türk’ün ve Osmanlı’nın sağ kolu olduğumuz için. Osmanlı da Ermenilere büyük mevkiler verirdi. Yaptıkları hizmetleri okul kitaplarına varıncaya kadar aktarılsaydı, Ermeni meselesi diye bir şey olmazdı” şeklinde konuşmuş.
“Ermenistan’daki Ermeniler ile Türkiye’de yaşayan Ermeniler”i kıyaslayan Levon Amca, “Ermenistan’ı bu işe karıştırırsan elinde koz olarak kullanır. Buradaki Ermenilerle oradaki arasında çok fark var. Onların kültürü ile bizimki çok farklı. Aynı dili bile konuşmuyoruz” demiş.
“Doğudaki Ermenilerin yaptığı katliâma ne diyeceksin?” sorusuna da şu cevabı vermiş 80 yaşındaki Dabağyan: “O bir defa oldu. Kafkas Ermenisi Doğu’da katliâm yapmış. Katliâm yapan Rus ordusudur. Kafkas Ermenisi de onun içindedir. Beni onunla karıştıramazsınız. Ben Osmanlı Ermenisiyim. O Rus terbiyesi almış, ben Osmanlı terbiyesi almışım, aramızda böyle bir fark var. Bir Ermeni’den bahsedildiğinde bütün Ermeniler olarak düşünülüyor. Halbuki öyle değil. Ermenilerden başka bu memlekette ihanet etmiş kimse yok mu?”
Osmanlı Devleti’nin azınlıklara muâmelesi, bütün dünya devletlerinin örnek alması gereken bir uygulamadır. Çünkü temelinde adaletle hükmetme vardır. Ayrıca “birinin hatasıyla bir başkasını sorumlu tutmama” kararlılığı da bu noktada çok önemli. Tabii ki bu mesele, âyet-i kerimeye dayanıyor. Malum olduğu üzere Kur’ân-ı Kerim’de “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” (İsra, 15. âyet) buyuruluyor. Bu temel prensip tam olarak anlaşılsa ve buna göre muâmele edilse geçmişteki hatalar sebebiyle bugün “torunlar”a hesap sorulmaya kalkılır mıydı?
Bediüzzaman Hazretleri de bu Kur’ânî ölçüyle bakıp, yıllar önce “Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir (bağlıdır)” demişti. (Münâzarât, s. 67) Aynı şekilde Meşrûtiyetin ilânıyla gayr–ı müslimlere, azınlıklara tanınan haklara itiraz anlamında “Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur?” diyenlere de şöyle cevap vermişti: “Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi… Zira, Meşrutiyet, hâkimiyet–i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır.” (Age, s. 79)
Kim ve hangi millet olursa olsun; “bir kişi” yüzünden “bütün bir millet”i suçlamak her halde en büyük cinayetlerden biri olur…
http://www.sentezhaber.com/bir-ermeninin-gozuyle-makale,13994.html

Yorumlar kapatıldı.