İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cemaat Vakıfları Seçimlerinde “Çevre” Sorunu ve 5 Aralık 2012 toplantısı

Sevgili Okurlar, 5 Aralık Çarşamba günü Patriklikte Vakıflarla ilgili bir toplantı yapıldı.  Kendisine  Düşünce Platformu diyen grubun hazırladığı ve bir emr-i vaki olarak toplantıda takdim ettiği “Cemaat Vakfı Seçimleri İçin Yeni Yönetmelik Taslağı 3+1=10” başlıklı raporla ilgili söylenecek çok şey var. Çarşaf liste ile basit çoğunluk sistemini  ya da seçileceklerin üç katı aday gösterme demek olan Yerabadik sistemi biribirine karıştırmak gibi küçük yanlışları burada şimdilik görmezden gelelim.Çoğunluk tüm vakıfların seçim çevresinin il olmasına karar verdi/verdirildi . Bu nedenle bugün sadece bu konuyu ele almak istiyoruz.

Önce kararın dayanaklarını ele alalım. Söz konusu platform öncelikle raporunun cemaat anketine dayandığını iddia etmektedir. Her ne kadar bu araştırmanın değerlendirmesinde Konda’dan yardım alındığı belirtiliyorsa da deneklerin seçimi konusunda örnekleme metodu gibi bir bilimsel araştırma yapılmadığı gibi tutarlılığı tartışmalı basit rastlantısal sistem bile uygulanmamış, denekler çoğunlukla kendi toplantılarına katılan, kendi sitelerine giren ya da kendileri tarafından belirlenen kişilerden oluşmuştur. Ciddi bir örnekleme çalışması yapılmadığı açıktır, katılan  600 kişiden de sadece 385 kişi cevap vermiştir. En önemlisi hedefteki sonuca uygun sorular sorulmuş, istenmeyen konular -Nispi sistem gibi- ankette sorulmamış ama raporda kendine yer bulmuştur. Rapora bakarsak nispi sistem konusunun neden sorulmadığı net olarak görülebiliyor. Nispi sistemin kulağa hoş geldiği belirtilip sakıncaları sıralanıyor. Elbette ki kulağa hoş gelen bu konu halka sorulsa arzu edilen cevapları almak mümkün olmayacaktı. Diğer yandan aynı şekilde kulağa hoş gelip halk tarafından sakıncaları bilinmeyen il geneline açılma konusu halka sorulmuş ve buna rağmen ankete katılanların ancak %46’sı amaca uygun cevap vermiştir. Kısacası anketlerin halkı yönlendirme araçları olduğu bir kez daha görülmüştür. 
Söz konusu rapor son güne kadar açıklanmamış, halk oyuna mal edilmemiş, tartışılmamış kısaca herkesten gizlenmiş, VADIP’in karar alması beklenmiştir.  Bilahare 5 Aralık 2012 tarihli toplantıya katılım izni sağlanarak Vakıfların il geneline açılmasıyla ilgili karar Vakıf Başkanları kuruluna empoze edilmeye çalışılmıştır. Öncelikle oylamada kendi seçim bölgeleri zaten il olan vakıfların oy hakkına sahip olmaları, yapılanın demokratik bir oylama değil bir baskı operasyonu olduğunun açık belgesidir. Bu toplantının açıkça söylenmese de asıl amacı, zaten seçim çevresi il olan vakıflarla ilgili bir karar alınması değil, seçim çevresi ilçe olan ve il olmasına karşı olan vakıfların sonucu kabule mecbur tutulmasıdır. Denebilir ki bu aynı zamanda patriklik kararıdır. Bunun da doğru olmadığı ortadadır. Burada patrikliğin oy hakkı bile yoktur. Toplantıyı yöneten Aram Srpazan da hiçbir görüş belirtmeyerek tamamen tarafsız bir tutum göstermiştir.
Konumuzun detaylarına dönersek. Ankette, bütün çabalara rağmen, seçim çevresinin il olmasını isteyenler, Patriklikte yapılan oylamanın çok altında bir destek almış ve sadece %46’da kalmıştır. Anketin sağlıklı olduğu kabul ediliyorsa bu durumda vakıf yöneticilerinin halktan tamamen kopuk olduğunu düşünmek gerekir. Öyle ya vakıfların %80’i vakfın seçim çevresinin il olmasını isterken, platforma yakın kişilerin bile sadece % 46’sı vakıfların seçim çevresinin il olmasını istemektedir.
Seçim Çevresinin il olmasının gerekçeleri söz konusu raporda şöyle açıklanmaktadır: “Ancak ‘seçimleri il geneline açmak, dileyen herkese oy kullandırmak’ düşüncesinin arkasında yatan asıl önemli unsur, tüm toplumun aynı gemide yol almakta olduğu, sıkı bir dayanışma olmaksızın, başta eğitim ve kültür olmak üzere tüm sorunlara karşı topyekun bir mücadele vermeksizin ortak bir geleceğimiz olmayacağı gerçeğinin altını çizmektir.”
Bu duruma göre, ilçenin seçim çevresi olması, her nasılsa tüm topluma aynı gemide olduğunu hissettirmeyecek, sıkı bir dayanışma olmayacak ve bu nedenle de topyekun bir mücadele verilmeyecek daha da beteri ortak bir geleceğimiz olmayacaktır. Bütün bu melanetin nedeni de vakıf seçimlerinde seçim çevresinin ilçe olmasıdır. Bu mantığa göre yüzlerce yıldan beri bırakalım ilçeyi seçim çevresinin semt olmasından dolayı başımıza bu felaketler gelmiştir(!) Allah’tan büyük toplum bunun farkında değil ki, hala belediye başkanlarını belediye meclisini ilçelerine seçtiriyor. Bu öneriye göre, büyük toplum intihar yolundadır. Bizim atalar da yakın zamana kadar semtleri seçim çevresi kabul ederek topluma ihanet etmişlerdir(!)
Gerekçeye bakmaya devam edelim: ” Ermeni toplumunu oluşturan bireylerin kendi yaşamlarına, sosyal ve kültürel varoluşlarına dokunan her vakıfla ilişki içerisinde olmasının bu kurumlara yakınlık ve aidiyet duygusunu pekiştireceği toplumda sinerji yaratacağı açıktır. Bu durum vakıfların tek tek bağımsız duruşlarına engel olmayacak, ancak vakıflar arası koordinasyon ve işbirliğini hayata geçirmeyi, gerektiğinde bazı alanlarda merkezi planlama yapabilmeyi kolaylaştıracaktır.”
Yine biz karşıt görüşü ele alalım, demek ki her vakıfla ilişki kuramadığı için bu güne kadar bireylerin kendi yaşamlarına sosyal ve kültürel varoluşlarına dokunan -nasıl oluyorsa- bu kurumlara yakınlık ve aidiyet duygusu pekişmemiş. Örneğin Kartal vakfımız, bu grubun deyimiyle, il geneline açılınca bu vakfa karşı yakınlık ve aidiyet duygusu pekişmiş olmalı. Bizim atalar yine bunu düşünememiş olacak ki bizlerin Kartal’a karşı duyduğumuz yakınlık ve aidiyet bu güne kadar pek güçlenmemiş. İlçenin seçim çevresi olmasının, yakınlaşmayı ve aidiyeti azalttığı da pek anlaşılamamıştır. Yine vakıfların seçim çevresinin ilçe olmasının vakıflar arası koordinasyonu ve işbirliğini nasıl engellediği açıklanmaya muhtaçtır. Hele bazı alanlarda merkezi planlama yapılmasının seçim çevresinin il olmasına bağlanması da bu güne kadar neden merkezi planlama yapılamadığını açıklamaktadır(!)
Cemaat olarak yani dini toplum olarak tanınmaya karşı çıkıp, patrik bizi temsil edemez diyenlerin elbette cemaatin tüzel kişiliğinden yana olması beklenemez. Cemaatin tüzel kişiliği tanınmadan, bağlayıcı yasal merkezi bir denetimin ve merkezi bir koordinasyonun  olamayacağı kesindir. Tabii platform haklı olarak kendi görüşleriyle bağdaşmayan böyle bir konuyu gündeme bile getirmemektedir.
Devam edelim: “Uygulama, seçmen tabanının genişletilerek özellikle nüfusu eriyen semtlerdeki vakıfları işlev yetersizliğinden ve kontrolsüzlükten kurtaracağı gibi, halen vakıfların bulunduğu semtlerin dışında ikamet eden, bu yüzden vakıf seçimlerinde oy kullanmayan, giderek toplumla ilişkiler zayıflayan bireylere de yeniden ilişki tesis etme fırsatı sağlayacaktır.” 
Yine önerinin karşıtından yola çıkarsak, nüfusu erimeyen semtlerde vakıfların işlev yetersizliği söz konusu değildir. Bu durumda etrafında binlerce Ermeni’nin yaşadığı Bakırköy, Şişli ve Fatih ilçesindeki vakıfları aynı işlev yetersizliği ve kontrolsüzlükle suçlayıp ilin seçim çevresi olmasına zorlamak doğru olmayacaktır. İçinde vakıf bulunmayan ilçelerde yaşayan Ermenilerin en yakın yararlandıkları vakıfta oy kullanması şeklinde bir değişiklik bu sorunu çözecektir. İnsanları seçimden soğutan, “kendileri  çalıp kendileri oynuyorlar” diyerek uzaklaştıranın basit çoğunluk sistemi olduğu haklı olarak görmezden geliniyor. Çünkü neredeyse bütün vakıflar nispi seçime karşı yani böyle bir talep popüler değil. Demokrasi, hak hukuktan söz edenler nispi seçime yanaşmıyor. Çünkü öncelikle popüler değil ikinci olarak çoğunluk kararlarının iki dudak arasından çıkmasına değil sadece kendinden başkasının dudağından çıkmasına karşı.    
 Devam ediyor gerekçe: “Öte yandan ‘il geneli’ uygulaması, seçmen listelerinin bölünmüşlüğüne ve karmaşasına son verecektir. Seçmen listelerinin sağlıksızlığı toplumun neredeyse tamamı tarafından kritik bir sorun olarak görülüyor ve sorunlar listesinin en üstlerine yerleştiriliyor. Vakıf yönetimlerinin seçimi ve gelirinin harcanması süreçlerinde son derece hayati önem taşıyan bu konu, ancak “il geneli’ uygulaması ile birlikte çözülecektir.”
 Burada ciddi bir yanıltmadan söz edebiliriz. Seçim çevresinin ilçe olması,merkezi bir seçim kurulunun hem ilçeler boyutunda hem de il boyutunda seçmen listelerini düzenlemesine engel değildir.  Merkezi bir seçim kurulunun bu günkü teknoloji ile pek ala kolayca çözeceği bu sorun, başta patriklik olmak üzere vakıflarımız yeteri kadar ilgi göstermediklerinden çözülmemiştir. Şimdi il geneline açıldık, ne güzel seçmen listelerinde kimse hile yapmayacak diye sevinmeli miyiz?
 Gelelim bizim düşüncelerimize: Asırlardan beri semt vakıflarında yerellik esastır. Bu yüzden de yönetim kurulu üyelerinin ismi tağagan’dır (semtin adamıdır).Temeli, demokratik olarak kendi vakıflarını yönetecek kişilerin yine kendileri tarafından seçilmesi esasına dayanır. Çağdaş demokrasilerde yerelliğin ve yerinden yönetimin çok önemli olduğu da açıktır. Amaç herkese seçilme hakkı vermekse, seçmenin iradesine saygı göstererek, pek ala ilçe seçim çevresi değişmeden, her Ermeni’nin vakıflarda yönetime aday olması sağlanabilir.
Binlerce seçmeni olan vakıfların da bir iki vakfı dize getirmek amacıyla aynı kefeye koyup seçim çevresini il yapılması açıkça seçmenin iradesine saygısızlıktır. Bu vakıflara, siz doğru dürüst seçim yapamazsınız, zaten seçmen listeleriniz de hilelidir, toplumun yakınlık ve aidiyet duygularını zayıflatıyorsunuz demek saygısızlıktan da öte hakarettir. Platformun iddiasının aksine çağdaş yönetimlerde yerel yönetimlerin özerkliği (ademi merkeziyetçilik) önem kazanmakta, yerel kamu kurumlarına giderek daha fazla yetki verilmekte ve idarecilerin yerel ilçelerde ilçe, illerde il seçmenlerince seçilmesi hedeflenmektedir. İstanbul iline açılması gerekenler, öncelikle bütün cemaatin yararlandığı vakıflar ve nüfus azalması nedeniyle en yakın ilçe ile birlikte yine yeterli nüfusun bulunmadığı vakıflardır. Hele çevresinde binlerce kişinin yaşadığı Bakırköy, Fatih, Şişli,Üsküdar ve Kadıköy gibi ilçelerin seçim çevresinin il olması yukarıdaki hiçbir gerekçe ile bağdaştırılamaz. Değişiklikten  amaç nüfusu azalan ve vakıfların sahipsiz kalması korkusu olan vakıflar olsaydı, görülecektir ki bunların ezici çoğunluğu  zaten il geneline açılmıştır. Zaten mevcut kanun bu hakkı vermiştir. Sahipsiz kalan her vakıf da bu başvuruyu yapacaktır. Kötü niyete karşı pek ala cemaat mensubu 7 kişinin isteği ile ilçede gerçekten yeteri kadar seçmen yoksa en yakın ilçe seçim çevresi olabilir.
Rum azınlıkla temas kurularak aynı sonuca varılmasının da mantığı yoktur. İstanbul’da yanlış bilmiyorsak yaşayan Rum sayısı 2000 civarındadır. Neredeyse 15-20 kişiye bir vakıf düşmektedir. Zaten vakıfların büyük bölümü il geneline açılabilecek durumdadır. Yönetmelikteki “ yeteri kadar cemaat mensubu” ifadesi vakıflar ve Vakıf yönetimlerince istenildiği gibi yorumlandığından gerçekten istismarlar olabilir. Bunu engellemenin yolu da yönetmeliğin açık hale getirilmesi ve cemaat mensuplarına seçim çevresinin il olması yolunda başvuru yapma hakkı verilmesiyle önlenebilir.
Toplantının finalinde yaşananlar da tüm bu tabloya uygun olmuştur. Toplantı neticesinde vakıf başkanlarına seçim bölgesi olarak semt, ilçe, bölge, il şeklinde dört seçenek sunularak tercihleri sorulmuştur. Zaten il geneli seçim yapan vakıfların bu durumu sanki bir seçim sonucuymuş gibi gösterilip diğer vakıfları da kapsaması hedeflenmiştir. Mevcut yasadan faydalanarak seçimini il geneline açmak ile diğer tüm vakıfların seçimlerinin il genelinde yapılmasını istemek birbirinden çok farklı şeylerdir. Ancak bu durum görmezden gelinerek seçimlerini il genelinde yapan vakıflara başka bir seçenek hakkı verilmemiştir. Vakıf adına sadece başkanın karar vermesini istemek ise ayrı bir antidemokratik durumdur. Karşıt iki görüşün sunumlarını orada ilk kez gören vakıf başkanlarına hemen toplantının sonrasında fikirleri sorularak arkalarındaki birkaç kişilik yönetim kurulu görmezden gelinmiştir. Sonrasında her vakfın kendi seçimini karar defterine işleyerek bir hafta içerisinde göndermesi istenmiştir. Başkanın sözlü olarak verdiği karara yönetim kurumlarının uyup uymayacağı soru işareti olarak kalmıştır.
Toplantıdan sonraki günlerde yaşananlar da aynı çizgide devam etmektedir. Vakıf yönetimlerine karar defterine yazmaları için birer karar örneği gönderilmiş, toplam dört tercihten ikisi olan ilçe ve semt tercihleri her nasılsa bu örnekte “unutulmuştur”. Unutulmayan il ve bölge tercihlerinin de sağlıklı olduğu söylenemez. İl Geneli İsteyenler ve Taşradaki Vakıflar başlıkları altında yazılmış örnek kararlar mantıklıdır. Buna karşın Önceden İle Açanlar başlığı altında verilen örnek kesinlikle kabul edilemez. Bu örnek karara göre, seçimlerini il geneline açmış olan vakıflar “daha önce kabul ettiğimiz şekilde, seçim çevrelerinin vakıf hayratının bulunduğu il olmasını istiyoruz” şeklinde karar alacaklar. Bu vakıflar mevcut yasaya göre, ilçelerinde yeterli cemaat mensubu bulunmadığı gerekçesiyle seçimlerini il geneline açmışlardı. Yani daha önce aldıkları kararın, diğer tüm vakıfların seçimlerini il geneline açmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bir vakıf ilçesinde seçmen azlığı olduğu için il geneline açılmış olabilir ama bu onun binlerce seçmene sahip ilçelerin de İstanbul geneline açılmasını isteme sebebi olamaz. Görüldüğü gibi seçimlerini il geneline açmış olan vakıflar bu örneği hazırlayanlarca açıkça yanlış yönlendiriliyor, karar defterlerine hatalı ifadeler yazılması öneriliyor. Bölge isteyen vakıflar için hazırlanmış kararda ise seçim çevrelerinin aynen şu kelimelerle “bölge isteyen vakıfların belirleyeceği bölgeler” şeklinde düzenlenmesi isteniyor. Doğrusu bu ifadeden hiçbir şey anlayamadık. Amaç cemaatteki kaos ortamını önlemek olmalı, bu gibi muğlak ifadelerin ise kaosu daha da büyüteceğini öngörmek hiç de zor değil.
Neticede bu süreç öncesinden sonrasına kadar sağlıksız bir şekilde işlemiştir. Vakıflara gönderilmiş olan örnek kararlar ise hem eksik hem de sorunlarla doludur. Vakıf başkanlarına yaptırılmış olan tercihlerin ne yasal ne de geleneksel bir dayanağı vardır, hiçbir yönetim kurulu da bunlara uymak zorunda değildir.
Bugün gelinen noktada vakıflarımız genel tabloyu dikkatle ve bütün detayları ile incelemeli,alınacak kararın geleceği nasıl etkileyeceğini hesaplamalı sadece bunları yaptıktan sonra nihai kararlarını şekillendirmelidir.Bu dikkatli çalışma yönettikleri mirası  bırakan atalarına borçlarıdır.
Kirkor Döşemeciyan
Yervant Özuzun
Murat Bebiroğlu
Aret Çiçekeker
ARALIK 2012

Yorumlar kapatıldı.