İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diyarbekir’in ‘Müslüman Mayası’

Ayşe Günaysu
Zaten daha Abdülhamit’in 1895 katliamları sırasında Diyarbakır ve çevre kaza ve köylerde cana kıyma, tecavüz, kız kaçırma dışında, yaklaşık 25 bin Ermeni zorla Müslümanlaştırılmıştı.Yani bunların hepsi Müslümanlık adına yapıldı. Şehirler böyle Müslümanlaştırıldı. Şimdi yüzleri kızarmadan bu şehirlerin Müslüman kimliğiyle övünüyorlar. Kürtlere Müslümanlıkları hatırlatılarak “terörist”lik yapmamaları tembih ediliyor. En örgütlü, en güçlü, terör örgütünün devlet aygıtı olduğunu, bunların arasında Türkiye Cumhuriyeti dahil epeyce çok sayıda Müslüman devletin, örgütün ve diğer iktidar aygıtlarının bulunduğunu bilen biliyor da, en başta Müslüman ahalinin Müslümanlık üzerinden kurulan tezgahlara pabuç bırakmaması gerekiyor.

***
Duyduk ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Antep’te ulu bir caminin temel atma töreninde konuşma yapmış. “Diyarbakır’da artık dindar kesim BDP’ye oy veriyor” açıklaması nedeniyle partisinden istifa etmek zorunda kalan AKP eski Diyarbakır İl Başkanı’na da bir göndermede bulunmuş. “Diyarbakır’ın da, Gaziantep’in mayasında da çok şükür Müslümanlık var. Bugün Diyarbakır’ı terörle, teröristle özdeşleştirmeye çalışanlara ben her yerde diyorum ki Diyarbakır’ın gerçek kimliği Müslümanlıktır. Bugün kepenklerin katıldığı, zaman zaman molotofların atılıp insanların yaralandığı, öldüğü Diyarbakır’da desinler ki filan meydanda Hz. Peygamber için bir anma toplantısı yapacağız. 1 saat sonra o meydanda 200 bin kişi toplanır ve Hz. Peygamber’i selatü selam getirir. Diyarbakır böyledir.”
Devlet, her fırsatta “terörist” ile “Müslüman” kavramlarını birbirinden ayırmaya dikkat ediyor. Memleketin devlet bakanı Cemil Çiçek uzak değil 2010’da yaptığı konuşmada, “Sadece Ermeni terörü de değil, Ermeni terörü ile PKK terörü arasında yakın işbirliği var, bunlar kan kardeşidir. Zaten, özür dilerim, bir kısım teröristlerin sünnetsiz oluşu, size çok şeyi ifade ediyor demektir” demişti. Müslüman terörist olmaz, terörist olsa olsa Ermeni olur.
Anadolu’nun soykırım ve etnik temizliğiyle birlikte Ermeni, Rum, Süryani mallarının yağmasında yararlandıkları Müslüman kardeşliğinden hâlâ medet ummaktalar. Var güçleriyle Kürtlere Müslümanlıklarını hatırlatıyorlar.
Hangi Müslümanlık? Daha iki gün önce Nusaybin’de sanki “Sivil Cuma” namazlarında namaz kıldıran imam Mehmet Yıldız’ı, evet, bir Müslüman din adamını, İMAM’ı, KCK operasyonunda diğerleriyle yani, BDP’liler, belediye çalışanları ve Siirt Belediye Başkanı ile birlikte gözaltına alan bu devlet değilmiş gibi!
Ama bakalım Diyarbekir’in “gerçek kimliği” ve “mayası” sahiden Müslüman mı? Ya da nasıl Müslüman oldu bu çok dilli, çok dinli şehir?
Yüzyılın başında Diyarbekir (Dikranakert) vilayetinde 148 kilise, 10 manastır vardı. 122 Ermeni okulunda 9,669 öğrenci okuyordu. Vilayetin Ermeni nüfusu 106,867’ydi. (1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, Raymond H. KÈvorkian  -Paul B. Paboudjian, Aras Yayıncılık, 2012).   Sancağın merkezi Diyarbakır şehrinin 35 bin olan toplam nüfusunun 10 bini Ermeniydi. Bunun dışında başta Süryani ve Keldaniler olmak üzere başka Hıristiyan halklar ve Yahudiler de vardı. Ermeniler Hıristiyan halkın temsilcisi sayılırdı. 1915’e kadar Diyarbakır belediyesinde her dönem ikinci başkan Ermeni’ydi. Belediye meclis üyelerinin yarısını, vilayet idare meclisi üyelerinin önemli bir kısmını, başta Ermeniler olmak üzere Hıristiyanlar oluştururdu. Diyarbekir’de avukat, doktor ve eczacıların tamamına yakını Hıristiyan, çoğunluğu ise Ermeniydi. Sandık eminliği, mal müdürlüğü, tahsildarlık gibi devlet görevlerinde ise hemen her zaman Ermeniler bulunurdu. (100 Yıl Önce Ermeniler, Editör Osman Köker, Birzamanlar Yayıncılık, 1. Baskı 2005).
25 Mayıs 1915 bir Pazar günüydü. (Hatırlatmada fayda var: Öncesinde Diyarbekir’de Ermenilerin herhangi bir kalkışması olmamıştı).
Diyarbekir şehrinin Ermeni ileri gelenleri, başta devrimci parti üyeleri olmak üzere aydınlar, esnaf, sanatkâr, öğretmen, doktor 807 kişi, elleri bağlı olarak Dicle’de ulaşımda kullanılan ve yerel dilde kelek adı verilen 17 büyük sala bindirildi. Bunların hepsi, olanlara şahit olması için hayatta bırakılan piskopos Çilgadian hariç, Dicle ile Batman çayının buluştuğu vadide kılıçtan geçirildi. 30 Mayıs’ta aynı şey, ikinci bir gruba uygulandı. Bu kez şehrin 674 Ermeni ileri geleni 13 keleğe bindirilerek, aynı yerde katledildi. Piskopos Çilgadian’a bu katliam da seyrettirildi. Çilgadian sonradan işkencelerle, gözleri oyulduktan sonra kafasına çivi çakılarak öldürülecek, karısı öldürülmeden önce düzinelerce kişinin tecavüzüne uğrayacaktı. Diyarbekirin ileri gelenlerinin katlinin ardından katliam yaygınlaştırıldı. Hançepek mahallesi boşaltılarak 1060  kadın ve erkek Ermeni Mardin Kapıdan Diyarbakır Ovası’na çıkarıldı. Kendilerine bir ferman okundu. Müslümanlığı kabul etmeleri halinde öldürülecekleri bildirildi. Hançepek’liler kabul etmeyince hepsi oracıkta katledildi. (Uğur Ü. Üngör, “A Reign of Terror”, Master Tezi, 2005)
Zaten daha Abdülhamit’in 1895 katliamları sırasında Diyarbakır ve çevre kaza ve köylerde cana kıyma, tecavüz, kız kaçırma dışında, yaklaşık 25 bin Ermeni zorla Müslümanlaştırılmıştı.
Yani bunların hepsi Müslümanlık adına yapıldı. Şehirler böyle Müslümanlaştırıldı. Şimdi yüzleri kızarmadan bu şehirlerin Müslüman kimliğiyle övünüyorlar. Kürtlere Müslümanlıkları hatırlatılarak “terörist”lik yapmamaları tembih ediliyor. En örgütlü, en güçlü, terör örgütünün devlet aygıtı olduğunu, bunların arasında Türkiye Cumhuriyeti dahil epeyce çok sayıda Müslüman devletin, örgütün ve diğer iktidar aygıtlarının bulunduğunu bilen biliyor da, en başta Müslüman ahalinin Müslümanlık üzerinden kurulan tezgahlara pabuç bırakmaması gerekiyor.
http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=58031&haberBaslik=Diyarbekir%E2%80%99in%20%E2%80%98M%C3%BCsl%C3%BCman%20Mayas%C4%B1%E2%80%99&action=haber_detay&module=nuce

Yorumlar kapatıldı.