İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yasallık Kazandı Ama Hala Gayrimenkulden Yoksun: İzmir Yahudi Cemiyeti / Gained Legal Status, But Still Deprived of Real Estate: İzmir Jewish Community

Analiz Türkiye / Ekrem Güzeldere

İzmir’de sonunda (ve yasal olarak) bir Yahudi Cemiyeti var ama hala gayrimenkulleri yok… Aslında, sinagogların yasal bir sahibi yok. “Tapu senedinde, ya Haham Başı, Yahudi Cemaati der ya da boş bırakılmıştır” diye açıklar durumu İzmir Yahudi Cemaati başkanı Jak Kaya. Halbuki problem neyin yazılı olduğu değil, yazılı olduğu halde yasal olarak var olmayanlar. Ve bu Türkiye’nin dini cemaatlere tüzel kişilik tanımamasından kaynaklanmakta. Hristiyan Birlikçi ya da Ermeni Patrikaneleri, Katolik Kilisesi, İstanbul’daki Haham Başı’nın hiçbiri yasal olarak kabul edilmemektedir.

***
To read this article in English click here. http://researchturkey.org/wp/wordpress/?p=2326
İzmir’de sonunda (ve yasal olarak) bir Yahudi Cemiyeti var ama hala gayrimenkulleri yok. 1605 yılından beri resmen, 1609 yılından itibaren de devamlı bir haham ile var olan Yahudi cemiyeti, 2000 yıldan fazla bir süredir İzmir ve civarında yaşamakta, ancak Aralık 2011’e kadar tüzel bir kişiliğe sahip olamadıkları gibi, şimdiye kadar da hala ismen hiç bir mülke sahip değiller.
Roş Aşana (Yahudiler için Yılbaşı) hazırlıkları kapsamında, sinagoglar her zamankinden daha itinalı bir şekilde temizlenir, çiçeklerle süslenir, halıları düzenlenir ve kapı aralıkları silinir. Yerel esnafın İbrahim diye çağırdığı Avraham Bey, İzmir’in Kemeraltı semtinde, Havra Sokağında, Şalom sinagogunun kapısını aralar. Girişin hemen arkasında bir polis botu göze çarpar; iki polis memuru teftişe gelmişlerdir, ancak öğlen ayinine yarım saat kaldığından, sinagog hala kullanımdadır. Duvarın solunda “Aşkenaz Sinagogu 1919”, sağında “Seferad Sinagogu” yazar. “Halbuki son Aşkenazi Yahudileri İzmir’i 1960 yılında terk etti, geride cemaat kalmadı” diye açıklar durumu Avraham Bey. İzmir’in tamamında 14, bu mahallede ise nerdeyse yan yana 12 adet sinagog var. Ancak bu sinagoglardan iki tanesi her gün açık olsa bile, polis denetimlere devam etmekte. İnananlar ve ziyaretçiler, İzmir’in Yahudi cemaatine resmen dahil olmasalar bile, sinagogu ziyarete gelirler. Aslında, sinagogların yasal bir sahibi yok. “Tapu senedinde, ya Haham Başı, Yahudi Cemaati der ya da boş bırakılmıştır” diye açıklar durumu İzmir Yahudi Cemaati başkanı Jak Kaya. Halbuki problem neyin yazılı olduğu değil, yazılı olduğu halde yasal olarak var olmayanlar. Ve bu Türkiye’nin dini cemaatlere tüzel kişilik tanımamasından kaynaklanmakta. Hristiyan Birlikçi ya da Ermeni Patrikaneleri, Katolik Kilisesi, İstanbul’daki Haham Başı’nın hiçbiri yasal olarak kabul edilmemektedir. Devlet sadece inanan bireyleri tanımakta; Yahudiler için bu kişiler “Musevi” ve azınlık vakıfları olarak kayda geçerler. Bu vakıflar kira geliri ve bağışlar ile sinagog (haham, çalışanlar, faturalar, onarım ve güvenlik giderleri), okul (öğretmenler, malzeme ve bakım giderleri), hastaneler ya da huzur evleri gibi dini ve laik kuruluşlar aracılığı ile finansman sağlamaktadır.
Hem Medeni Kanun hem de Vakıflar Kanunu, dini, günah çıkarma amaçlı ya da etnik gruplara hizmet eden vakıfların kurulmalarını yasakladığı için, 1936 yılında, yeni kurulmuş Vakıflar Genel Müdürlüğü için mal beyanında bulunmaları istenince, sadece azınlık vakıfları kurulabildi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında (bir kaç istisna dışında) hiç bir azınlık vakfı bulunmamakta, sadece Müslüman vakıflar işletilmekteydi. Hristiyanlar ve Yahudiler, Sultan ya da Osmanlı hükümetinin izni ile yürütülen ve dini bölge ile finanse edilen kilise, sinagog ve hastanelere sahip idiler.
Geçmiş yıla kadar, topluluklarına hizmet eden, toplamda 161 azınlık vakfı faaliyetteydi. Bunların içinden 12’si İstanbul’da, birer tane de Ankara, Bursa, Çanakkale, Antakya, İskenderun ve Kırklareli olmak üzere, 18 adet Yahudi cemaati bulunmaktaydı.
Ne Jak Kaya’nın ne de İzmir’li, haftalık Şalom katılımcısı Rafael Algranati’nin bildiği sebeplerden, İzmir’deki Yahudi topluluğu mal beyanında bulunmadı ve bu sebepten bir vakıf sahibi olamadı. Bahsedilen yasal kısıtlamalar aracılığıyla, bu 161 adet azınlık vakfının bulunduğu liste sonsuza kadar sağlamlaştırılmış olarak göründü. En azından teoride.
Pratikte, bu sağlam liste, ilk defa bir Kürt vakfının (KürtKav) 1996’da ve 3 yıl sonra da İstanbul Bogaziçi semtinde bir Protestan vakfının kayıtlara geçmesi ile birlikte, 1990’larda kırılmaya başladı. Ancak her iki vakıf da azınlık vakıfları değil de “Yeni Vakıflar” adı altında kayıtlara geçirildi.
İzmir’de sonunda (ve yasal olarak) bir Yahudi Cemiyeti var ama hala gayrimenkulleri yok. 1605 yılından beri resmen, 1609 yılından itibaren de devamlı bir haham ile var olan Yahudi cemiyeti, 2000 yıldan fazla bir süredir İzmir ve civarında yaşamakta, ancak Aralık 2011’e kadar tüzel bir kişiliğe sahip olamadıkları gibi, şimdiye kadar da hala ismen hiç bir mülke sahip değiller.
Ekrem Güzeldere ve Avraham Bey
Roş Aşana (Yahudiler için Yılbaşı) hazırlıkları kapsamında, sinagoglar her zamankinden daha itinalı bir şekilde temizlenir, çiçeklerle süslenir, halıları düzenlenir ve kapı aralıkları silinir. Yerel esnafın İbrahim diye çağırdığı Avraham Bey, İzmir’in Kemeraltı semtinde, Havra Sokağında, Şalom sinagogunun kapısını aralar. Girişin hemen arkasında bir polis botu göze çarpar; iki polis memuru teftişe gelmişlerdir, ancak öğlen ayinine yarım saat kaldığından, sinagog hala kullanımdadır. Duvarın solunda “Aşkenaz Sinagogu 1919”, sağında “Seferad Sinagogu” yazar. “Halbuki son Aşkenazi Yahudileri İzmir’i 1960 yılında terk etti, geride cemaat kalmadı” diye açıklar durumu Avraham Bey. İzmir’in tamamında 14, bu mahallede ise nerdeyse yan yana 12 adet sinagog var. Ancak bu sinagoglardan iki tanesi her gün açık olsa bile, polis denetimlere devam etmekte. İnananlar ve ziyaretçiler, İzmir’in Yahudi cemaatine resmen dahil olmasalar bile, sinagogu ziyarete gelirler. Aslında, sinagogların yasal bir sahibi yok. “Tapu senedinde, ya Haham Başı, Yahudi Cemaati der ya da boş bırakılmıştır” diye açıklar durumu İzmir Yahudi Cemaati başkanı Jak Kaya. Halbuki problem neyin yazılı olduğu değil, yazılı olduğu halde yasal olarak var olmayanlar. Ve bu Türkiye’nin dini cemaatlere tüzel kişilik tanımamasından kaynaklanmakta. Hristiyan Birlikçi ya da Ermeni Patrikaneleri, Katolik Kilisesi, İstanbul’daki Haham Başı’nın hiçbiri yasal olarak kabul edilmemektedir. Devlet sadece inanan bireyleri tanımakta; Yahudiler için bu kişiler “Musevi” ve azınlık vakıfları olarak kayda geçerler. Bu vakıflar kira geliri ve bağışlar ile sinagog (haham, çalışanlar, faturalar, onarım ve güvenlik giderleri), okul (öğretmenler, malzeme ve bakım giderleri), hastaneler ya da huzur evleri gibi dini ve laik kuruluşlar aracılığı ile finansman sağlamaktadır.
Aşkenaz Havrası
Hem Medeni Kanun hem de Vakıflar Kanunu, dini, günah çıkarma amaçlı ya da etnik gruplara hizmet eden vakıfların kurulmalarını yasakladığı için, 1936 yılında, yeni kurulmuş Vakıflar Genel Müdürlüğü için mal beyanında bulunmaları istenince, sadece azınlık vakıfları kurulabildi. Osmanlı İmparatorluğu zamanında (bir kaç istisna dışında) hiç bir azınlık vakfı bulunmamakta, sadece Müslüman vakıflar işletilmekteydi. Hristiyanlar ve Yahudiler, Sultan ya da Osmanlı hükümetinin izni ile yürütülen ve dini bölge ile finanse edilen kilise, sinagog ve hastanelere sahip idiler.
Geçmiş yıla kadar, topluluklarına hizmet eden, toplamda 161 azınlık vakfı faaliyetteydi. Bunların içinden 12’si İstanbul’da, birer tane de Ankara, Bursa, Çanakkale, Antakya, İskenderun ve Kırklareli olmak üzere, 18 adet Yahudi cemaati bulunmaktaydı.
Sinyora Sinagogu’nun İçi
Ne Jak Kaya’nın ne de İzmir’li, haftalık Şalom katılımcısı Rafael Algranati’nin bildiği sebeplerden, İzmir’deki Yahudi topluluğu mal beyanında bulunmadı ve bu sebepten bir vakıf sahibi olamadı. Bahsedilen yasal kısıtlamalar aracılığıyla, bu 161 adet azınlık vakfının bulunduğu liste sonsuza kadar sağlamlaştırılmış olarak göründü. En azından teoride.
Pratikte, bu sağlam liste, ilk defa bir Kürt vakfının (KürtKav) 1996’da ve 3 yıl sonra da İstanbul Bogaziçi semtinde bir Protestan vakfının kayıtlara geçmesi ile birlikte, 1990’larda kırılmaya başladı. Ancak her iki vakıf da azınlık vakıfları değil de “Yeni Vakıflar” adı altında kayıtlara geçirildi.
Hevra Sinagogu – Restorasyona ihtiyacı var
Yasal süreci bildiklerinden, İzmirli Yahudi Cemaati geçen yıla kadar, binaları için yasal güvenlik sağlamak, bakım ve onarım çalışmalarında bulunmak dışında, bir vakıf kurmayı hiç denemediler. Cemaatin aktif üyelerinden biri olan, İzmir’li işadamı Rafael Algranati bu süreci şöyle açıkladı: “Yaklaşık 4 yıl önce, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olan sinagoglardan birini restore etmek istedik. Belediyeye başvurduk; bizi olumlu karşıladılar ve yasal kuruma yönlendirdiler. Orda karşılaştığımız problem sinagogun tüzel bir kişiliğe sahip olmamasıydı ki binayı yasadışı bir şekilde restore edeceğimiz anlamına gelirdi. Binaya gerçek surette sahip olduğumuzu göstermek için bütün belge ve evraklarımızı topladık ve mahkemeye başvurduk. Mahkeme sonunda dosyayı Maliye Bakanlığı’na transfer etti. Sonuca itiraz ettik ancak başarısız olduk. Bunun üzerine, Türkiye’den ilk Yahudi cemaati olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduk. Bu süreçte, hükümetle irtibatı hiç koparmadık ki bu Vakıflar Yasasının bir kaç defa değiştirilmesine yol açtı. Başbakan Erdoğan’ın, 1936’da mal beyanında bulunmayan bütün cemaatler vakıf olarak kayıt altına alınabilirler ifadesinden sonra, azınlık vakıflarından sorumlu devlet bakanı Bülent Arınç, bütün resmi belge, evrak ve faturalarımız ile resmen vakıflığa başvurabileceğimizi bildirdi. Bir de baktık ki, başvurumuz Aralık 2011’de olumlu bir şekilde yanıtlanmış.”
Ets Hayim Sinagogu – Restorasyona ihtiyacı var
Sonunda yasal bir kimlik ve vakıf edinildi ancak hiç bir mülkiyet ya da komisyon yoktu daha. Bu sebeple, 2012 Mart’ında ilan edilen ve Nisan 2012’de gerçekleşen, 1320 İzmirli Yahudinin oy kullanmaya hak kazandığı, ilk vakıf komisyon seçimleri yapıldı. “14 aday vardı; en yüksek oyu alan 7 kişi komisyon üyeliğine seçildi. Ancak, bizim için bu yeni bir süreç değildi, çünkü yasal olarak önceden var olmasak da her iki yılda bir yasal seçimlerimiz vardı ve ben çoktan cemaatin başkanıydım” dedi Jak Kaya. Hatta polis bile yasal olarak var olmayan bir cemaatin seçimlerine memur gönderdi. “Seçilmiş, ancak yasal olarak var olmayan bir cemaatin başkanı sonradan, kendisini resmi ortamlara davet eden validen bir tebrik mektubu aldı,” diye açıkladı Algranat, Çeşme’deki yazlık evinde. Bu bilfiil varoluşun bir başka göstergesi de Yahudi cemaatinin kendi adına bir banka hesabının olması, bu hesaba Havra Sokağındaki dükkanlardan kira geliri toplaması ve su, elektrik ve diğer fatura giderlerini bu hesaptan ödemesi idi.
Shalom Sinagogu
Vakfın en büyük endişesi bilfiil Yahudi cemaatine ve hükmen vakfa ait olan gayrimenkulleri kayıt altına almak. Vakıflar Kanununun 11’inci geçici maddesine göre, azınlık vakıfları, 20 Ağustos 2012 tarihine kadar, bir yıl sure içinde, istimlak edilmiş mülke geri dönmek, tazminat talebinde bulunmak ya da mülkü ismen kayda geçirmek amaçlı başvurma hakkına sahiptiler. Jak Kaya’nın açıklamasına göre: “Vakfın adı altında kaydedilmesi istenen gayrimenkuller icin, 29 adet evrak dosyasını teslim ettik. Bu mülklerden bazıları İzmir’in dışında. Örneğin, Bodrum’da bir mezarlık (İzmir’in 250 km güneyinde), ve Urla’da bazı arsalar (İzmir’in 35 km batısında) ve Aksihar (İzmir’in 90 km kuzeydoğusunda). Bunlarla birlikte toplamda 15 sinagog ve 3 mezarlık.”
İzmir Yahudi Cemaati başkanı, Jak Kaya
Kaya’ya göre aylarca sürecek olan bu sicil işlemleri oldukça önemli çünkü bunlar cemaatin gelecek ile ilgili planlarının önkoşulu ki bu planlardan biri Havra Sokağını, cemaat üyelerinin bir kaç yıl önce ziyaret ettiği Prag’daki Yahudi mahallesine benzer bir yapıya dönüştürme çabası.
Bu 14 sinagogtan “5’i hala kullanımda ve iyi durumda. İki tanesi her gün, üç tanesi de dini günlerde açık,” diye açıkladı Jak Kaya, vakfın bir zamanlar yasal olarak var olmadığı zamanlarda da cemaate hizmet eden trendi Alsancak bölgesindeki odasında. Burada vakıf üyeleri ayda bir kez buluşmaktalar. Kaya’ya göre, kullanımda olmayan 9 sinagogun restorasyon çalışmaları için en az 2 milyon dolar gerekli. Bunun için cemaatin Türkiye’de ve yurt dışında bağış toplaması gerek. “Belediyenin Kemeraltı projesi planı kapsamında da sinagog sokağı bayağı önemli yer tutmakta.” İzmir bu durumdan karlı çıkabilir: Turistik yerler açısından pek de zengin olmayan Agora’da son yıllarda, kale altı (Kadıfekale) bölgesinde kazılar hala devam etmekte. Burası büyük ölçüde gecekondulardan temizlendi, Türkiye’deki bir çok şehirde olduğu gibi tartışmalı soylulaştırma ve mahalle sakinlerini çıkarma yolu ile.
Algaze Sinagogu’nun içi
14 tane sinagog asıl amaçları için kullanılmayacağından, İzmir’li Yahudi Cemaati turistik amaçlı bakım onarım çalışmaları için çaba göstermekte. 100 yıl önce yaklaşık 40,000 kişiden oluşan, şu an 1500 kişiye kadar azalmış olan bu cemaatin sayısı hala azalmaya devam etmekte. Algranati’ye göre “Geçen yıl 25 ölüm ve 3 doğum vardı fakat bu cemaatin yüzde yirmi azaldığı anlamına gelmez. Kariyer ya da eğitim amaçlı İstanbul’a ya da Türkiye’nin başka şehirlerine, hatta yurt dışına çıkanları da hesaba katarsak, bu yüzde 20’ye bir 20 hatta 30 eklenmeli. Bu ikinci grup için azalma daha ciddi boyutta.
Jak Kaya Yahudi topluluğunun 2050 yılında yaklaşık 300 kişiye kadar azalacağını öngörmekte. İzmir’deki Yahudi topluluğun fiziksel varlığı sallantında olsa bile, en azından şimdi zengin ve özgün arkeolojik-kültürel zenginlik koruma altında.
Ekrem Eddy Güzeldere
Makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:
Güzeldere, Ekrem E. (Aralık, 2012), “Yasallık Kazandı Ama Hala Gayrimenkulden Yoksun:  İzmir Yahudi Cemiyeti ”, Cilt I, Sayı 10, s.6-9, Türkiye Siyasi Analiz ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: AnalizTürkiye (http://researchturkey.org/?p=2326&lang=tr)

http://inancozgurlugugirisimi.com/2012/12/04/yasallik-kazandi-ama-hala-gayrimenkulden-yoksun-izmir-yahudi-cemiyeti-gained-legal-status-but-still-deprived-of-real-estate-izmir-jewish-community/

Yorumlar kapatıldı.