İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Açlık grevlerinde kritik eşik

Fatih Polat / fpolat@evrensel.net

Kürt siyasi tutukluların 12 Eylülde başlattığı ve 60’ı aşkın cezaevinde bin dolayında kişiyle süren açlık grevleri 43. gününde. Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılarak sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması, ana dilde savunma ve eğitim hakkının tanınması talepleriyle başlatılan açlık grevlerine ilişkin olarak kamuoyunda yeni yeni genel bir duyarlılık başladı. Önceki gün telefonla arayan Kürt Bilgesi Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, hakim medyanın görmezden gelmesine ve bu konudaki duyarsızlığa tepki göstererek dikkatleri açlık grevlerinin taleplerini çekmek için, kendisi ve ablası Rahşan Anter’in bir günlük açlık grevi gerçekleştireceklerini söyledi.

Ve Dicle Anter Batman’da, Rahşan Anter’de bulunduğu İzmir’de “Apé Musa’nın torunları ölmesin” diyerek açlık grevi gerçekleştirdiler.
Dicle Anter eylemlerine dair şu vurguyu yaptı: “Umarım bizim bu tavrımız ses getirir ve tutukluların talepleri dikkate alınır. Ülkemizde son 30 yıldır yaşanan savaşı ve insan hakları ihlallerini kınıyoruz.”
“Önce bir insan, kadın, anne olarak ve Musa Anter’in kızı olarak çekilen acılara dur demek ve insanları ölüm uykusundan uyandırmak için” bir günlük açlık greviyle dikkatleri cezaevlerine çekmek istediğini söyleyen Rahşan Anter de, şu vurguyu yaptı: “İnsan olarak acı çekiyorum. Sağıma bakıyorum acı, soluma bakıyorum acı. Bu açlık grevinden hâlâ insanlarımızın haberi yoksa bir durup düşünmemiz ve bir şey yapmamız gerek.”
Bu arada yeniden İzmir Barosu Başkanı seçilen Sema Pekdaş’ın “İzmir Barosu barışın sesi olacak” biçimindeki açıklaması ve İzmir Barosu’nun açlık grevleri konusunda harekete geçme kararı olması da özel bir vurguyu hak ediyor.
İzmir’in cumhuriyetin değerlerini yaşatmak konusundaki hassasiyeti yanında, bu ülkenin en temel sorunlarının başında gelen Kürt sorununun barışçıl çözümünü öncelikli bir sorun olarak dert edinmesi önemlidir. İzmir Baro Başkanı Pekdaş’ın bu açıklamasının ve İzmir Barosu’nun açlık grevleri ile ilgili harekete geçme kararının Türkiye’nin bu önemli kentinde bir algı değişimine vesile olmasını diliyoruz.
İzmir’de ciddi bir Kürt nüfusa ek olarak, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik biçimde çözümünden yana kesimin varlığı da biliniyor. Ancak tüm bunlara rağmen bu konuda İzmir’e hakim olan profilin bu olmadığı da biliniyor.
Bugün artık akan kanı durdurmadan ‘aydınlıktan’ yana olduğunu savunmak inandırıcı olmadığı gibi, Kürt sorununu çözememiş bir cumhuriyetin demokratik olduğunu söylemek de mümkün değildir. Aksini iddia eden boş konuşur.
Bu yazıyı bağlarken, cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkat çekmek için Esenyurt’tan Silivri ve Tekirdağ cezaevlerine doğru yürüyüş yapmak isteyen yüzlerce kişiye polisin müdahale ettiği haberi geldi. İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve BDP İstanbul İl Eş Başkanları yurttaşların yanına gelmiş, Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak yürüyüşe katılmak isteyen yüzlerce kişiye polisler biber gazlarıyla müdahale etmişti.
Yazıyı noktalamadan önce, bulunduğu Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevinden gazetemizin muhabiri ve yazarı, dostum Hüseyin Deniz’in gönderdiği faks elime ulaşıyor. O da aynı konuyu yazmış ve açlık grevindekilerden biri olan Hakan Yalçınkaya ile ‘rögar’ aracılığı ile yaptığı konuşmayı aktarıyor. “6 kilo verdim. Odaklanma sorunu var. Bir de kitap okuma çok zorlaştı. Biraz halsizlik var.” Bu cümleler açlık grevinde olan 26 yaşındaki Hakan Yalçınkaya’ya ait. Ayrıntısını Hüseyin’in gazetede yayınlanacak olan yazısından okuyacaksınız.
Vicdan sahibi olanlar bayrama yüreği ağzında girerken, sadece bu birkaç satır bile bir an önce çözücü bir adımın atılması gerektiğini gösteriyor.

Yorumlar kapatıldı.