İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Simite gevrek, İzmir’e Smyrna denir

Özgür Duygu Durgun
İzmir’de simite gevrek, incire yemiş denir. Peki ya İzmir’e Smyrna, Bornava’ya Burnabad, Karşıyaka’ya Kordelia denirse? Cezayir Sergi Salonu’nda açılan “Bir Zamanlar İzmir” sergisi neye ne dendiğini anlatıyor

Kendine ait kılamadığın şeylere karşı bilenir nefret. Çocuksu bir “benim olacak” duygusuyla başlar, sonra kartopu misali büyür. Nesnelerden insanlara, insanlardan şehirlere, bazen tüm bir geçmişe, tarihe yönelir hınçla katık edilmiş bu duygu. Belki de bundandır, yaşadığımız yere olan hoyratlığımız. Bu yüzdendir asırlar geçse de “fethettiğimiz” toprağı şehvetle yeniden ve defalarca aynı hınç, aynı inatla tekrar ve tekrar “ele geçirme” merasimleri düzenlememiz…
Oysa senden önce de orada doğmuş, büyümüş, âşık olmuş, sokaklarında dolaşmış, yağmurunda ıslanmış, denizine bakıp hayal kurmuş niceleri olmuştur. Tarih böyle akar zaten. Geçmiştir gitmiştir, gönderilmiştir, sürgün edilmiştir ve hikâye olmuştur artık hatırlanmak istenmeyen. Sen hoyratlığını cömertçe kullanmış, gidenin üstüne yeni bir tarih yazmaya koyulmuşsundur çoktan. Önce kendini inandırmışsındır bu yeni tarihin özbeöz senin olduğuna, sonra izleyenlerini. Zamanla işin iyice kolayına kaçıp tribünler sana alkış tutsun diye mesela, abartılı biçimde hasletler yükleyip hayalinde başka bir kimlik verdiğin bir şehri, ucuz siyasetin ve hamasetin mezesi bile yapmışsındır çekinmeden. Ama ne yapsan nafile. Yeniden yazmalara doyamadığın o öykü balonu patlamıştır artık. Artık hikâyeler saklandıkları kuytulardan bir bir çıkıp oyunu bozacaktır…
Çünkü tarih böyle ister
Kimi kalemlerin elinde, hamaset dolu bir lise kompozisyon ödevinden başka bir şeye benzemeyen güzellemeler yüzünden son dönemde iyiden iyiye yıpratılmış bir kente dönüştü İzmir bana göre. Başbakan’ın İzmir’e “gâvur” deyip bu duruma bir son vermek gerektiğine dair tuhaf imalarının hemen ardından açılan kimi web sitelerinde “İzmir’e gâvur diyenin İzmir kadar başına taş düşsün” yollu çıkışmalar ise sadece acıma uyandırdı. Üstelik İzmir’e en çok yakışan tanımdı belki de “gâvur İzmir.” O halde inkâr neden? Hem tarih babanın bizzat kendisi diyor: 20’nci yüzyıl başında İzmir’in 230 bini aşkın nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman olmayan cemaatler oluşturuyordu. Kimdi onlar? Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Latin Katolikler… Ayrıca şehre yerleşmiş 40 milletten yabancı da cabası…
Şimdi İzmirlilerin o çok sevdiği “bizde incire yemiş, simite gevrek denir” tekerlemesine gelin şunları da ekleyelim de zaten kıt tarih bilgimiz biraz olsun gelişsin: 1893 yılının İzmir’inde İzmir’e Smyrna, Bornova’ya Burnabad, Karşıkaya’ya Kordelia, Kadifekale’ye Pagus, Kuşadası’na Scala Nuova denirdi. Nüfusu yaklaşık 200 bin olan İzmir kentinde 89 bin Müslüman, 52 bin Rum Ortodoks, 5 bin 700 Ermeni, bini aşkın Latin Katolik ve 37 bin yabancı yaşıyordu. Aynı dönemde İzmir merkez sancağında ilk ve ortaöğretim olmak üzere toplam 235 okul bulunuyordu. Ortaöğretim okul sayısında Rum Ortodokslar öndeydi, Müslümanlar geriden takip ediyordu.
İzmir’in taşralaşan hali
40 yıllık ömrünün yarısını doğmak ve büyümek suretiyle İzmir’de geçirmiş biri olarak doğrusu bu bilgileri yeni öğreniyor olmaktan ötürü önce kendimi ayıplamam gerek. Sözkonusu bu veriler ciddi bir arşiv çalışmasından alındı. Tam da bugünlerde, yani 1922 İzmir Yangını’nın ya da bir kentin asli olan gayri müslim unsurlarından temizlenip Müslümanlaştırılma ve Türkleştirilmesinin miladının 90’ıncı yıldönümünde açılan Bir Zamanlar İzmir sergisinden…
Sergi Osman Köker editörlüğünde Bir Zamanlar Yayıncılık tarafından, Heinrich Böll Stiftung Derneği ve Anadolu Kültür’ün desteğiyle hazırlanmış. Orlando C. Calumeno Koleksiyonu’ndan Kartpostallar ve Vital Cuinet’nin kentin 1922 öncesi istatistiklerinin de yer aldığı bir kitabın eşlik ettiği sergi, Amazon kraliçesi Smyrna’nın kentinin artık kartpostallarda kalan renklerine hüzünlü bir bakış aynı zamanda.
Kartpostallardan yayılan hüznün kentin değiştirilen etnik ve demografik yapısından çok, son 90 yılda bir Cumhuriyet kenti olarak sunduğu fotoğrafla ilgisi var kanımca. Avrupa’ya şekerleme ve kuru yemiş ihracatında liderliğe oynayan, sinemaları, tiyatrolarıyla canlı bir kültür hayatı olan, Rum’u, Ermeni’si, Avrupalısı, Afrikalısı ile yaşattığı çokkültürlülük sayesinde bir rol model olabilecek bu güzelim kentin bugün gün geçtikçe taşralaşan ve yalnızlaşan hali hüzünlendiriyor insanı.
Ve ben Bir Zamanlar İzmir sergisinde gördüğüm her kartpostalda, Papaz’ın Bağı denen mahallemize dair ufak bir ipucu arıyorum nafile bir merakla…
Bir Zamanlar İzmir sergisi Galatasaray’da, Cezayir Lokantası Toplantı Salonu’nda 29 ekime dek izlenebilir.
Taraf

Yorumlar kapatıldı.