İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Geçmişle Yüzleşmeden Geleceği Kuramayız

Ayhan ONGUN/ ayhanongun@gmail.com  / Düzce Yerel Haber

Bodrum da bağımsız aktivist arkadaşların girişimiyle yapılan “1915 DE NE OLDU?” konferansıyla ilgili gözlem ve düşüncelerimi aktarmak, sizlerle paylaşmak istedim… Gördüler ki, bugün olduğu gibi geçmişte de yapılan tüm zulümlerin, katliamların arkasında ittihatçılar var. Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de Ermeni Taşnak partisiyle nasıl işbirliği yaptıklarını, birlikte seçimlere girdiklerini, sonra da tıpkı bugün olduğu gibi toplumu yanlış bilgilerle birbirlerine düşman ettiklerini öğrenmiş olduk… Kimi ulusalcıların, ya da “Kemalizme laf söyletmem” havalarıyla askeri vesayetin sona erdiğini hazmedemeyen statükocuların yaymaya çalıştığı gibi, toprak ya da para talepleri yok. Kaldı ki geçmişte Anadolu’da üç yüz yıl süren devletler kurmuş bir halkın varlığını inkar ederek nereye varacaksınız?

 ***
 Bodrum da bağımsız aktivist arkadaşların girişimiyle yapılan “1915 DE NE OLDU?” konferansıyla ilgili gözlem ve düşüncelerimi aktarmak, sizlerle paylaşmak istedim.
        Bodrum, sosyal ve ekonomik yapısı, yaşayan insan profili itibariyle çok gelişkin bir yer gibi görünse de siyasal anlamda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar tutucu bir yer.
        Sivil Toplum Kuruluşları olarak Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir örgütlülük düzeyinde bulunmasına rağmen, üstelik de Türkiye’ nin ve hatta dünyanın dört bir yanından insanların yaşadığı Bodrum’ da bu tespitim, Bodrum’ da yaşamayanlar için pek inandırıcı da gelmeyebilir.
        Ancak gerçek o ki, Bodrum’ u bir turizm cenneti, tatil ve eğlence merkezi olarak gören yerli kesim de, sonradan yerleşenler de burada kendilerine yeni bir dünya, bir yalancı cennet yaratmaya çalışıyorlar.
        Ama içinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağında dünya o kadar küçüldü ve etkileşim öylesine güçlü hale geldi ki, ne kadar isteseniz de dünyadan ve gelişmelerden kopuk bir yaşam mümkün olmuyor.
        Gözlerinizi kapasanız da Suriye de Esed’ in askerlerinin diri diri toprağa gömdüğü masum insanların haykırışları kulaklarınızı tırmalıyor. Kulaklarınızı kapadığınızda karşınızda daha 14 yaşında ilk gittiği kaçakta üzerine bombalar yağdırılan Uludere’ li Erkan’ın parçalanmış cesedi geliyor gözlerinizin önüne.
        Faili meçhuller, 12 Eylülde yaşı büyütülüp asılan gencecik insanlar, 28 Şubatta inançları ve yaşam tarzları nedeniyle mağdur edilenler ve tüm bu yaşananlara rağmen hala darbe yaparak siyasi iradeye müdahale etmeye çalışanlarla, utanmadan, sıkılmadan darbecilere destek verenler…….
        Bodrum da da olsanız gerçeklerden kaçmak mümkün değil.
        Öyleyse gerçeklerden kaçmak yerine, gerçeklerle yüzleşmek, inkardan vazgeçmek, tarihe not düşmek ve en azından yaşananlardan ders çıkarmak gerekmez mi?
        O zaman da yapılması gereken, ön yargıları bir kenara koyup, birbirimizi anlamaya, dinlemeye, tanımaya çalışmak olması gerekirken; çoğunluğu, statüsünü yitirmenin hırçınlığıyla kendi dışındaki herkesi düşman gören kibirli modernistler, çevreye kin ve nefret tohumları serpmeye devam ediyorlar.
        Bu arada iyi niyetle” geçmişteki yaraları kaşımaya gerek yok, geleceğe bakalım” şeklinde yaklaşanlara sözüm yok. İlk bakışta çok makul ve anlaşılır gibi gelen bu itirazı dillendirenler keşke gelip o konferansı izleselerdi.
        Ne konuşmacıların ne de katılımcıların hiçbirinin eski yaraları kaşımak gibi bir niyetleri olmadığını, amacın yeni yaralar açılmasın, yeni acılar yaşanmasın diye geçmişte yaşananlar konusunda bilgilenmek, yanlış bilinenleri açığa çıkarmak olduğunu konferansa katılanlar gördüler.
        Gördüler ki, bugün olduğu gibi geçmişte de yapılan tüm zulümlerin, katliamların arkasında ittihatçılar var. Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de Ermeni Taşnak partisiyle nasıl işbirliği yaptıklarını, birlikte seçimlere girdiklerini, sonra da tıpkı bugün olduğu gibi toplumu yanlış bilgilerle birbirlerine düşman ettiklerini öğrenmiş olduk.
        Alçakça bir cinayet sonucu öldürülen Hrant Dink’ in söylediği gibi onların bu toprakların üzerinde değil, altında gözleri var. Kimi ulusalcıların, ya da “Kemalizme laf söyletmem” havalarıyla askeri vesayetin sona erdiğini hazmedemeyen statükocuların yaymaya çalıştığı gibi, toprak ya da para talepleri yok.
        Kaldı ki geçmişte Anadolu’da üç yüz yıl süren devletler kurmuş bir halkın varlığını inkar ederek nereye varacaksınız?
        Önemli olan hangi ırktan, dinden ya da inançtan olursa olsun şu an olduğu gibi geçmişte de aynı coğrafyada birlikte yaşadığımız insanlarla barış içerisinde, kardeşçe, birbirimizi ötelemeden, yok saymadan yaşabileceğimiz bir ortam ve iklimi yaratabilmek.
        Bu yüzdendir ki, bu tür toplantı ve konferanslarda bir araya gelip, konuşmak, tartışmak, bir birimizi anlamaya çalışmak, en önemlisi de birbirimize tahammül edebilmek gerekiyor.
        Yoksa o gün toplantının sonunda gelip, konferansı sabote etmeye çalışan; hala kendisini üstün ve ayrıcalıklı görme inadını sürdürenlerin yaptığı gibi bu topluma en büyük kötülüğü yapmış oluruz.
        Gerçi o hep kendini beğenmiş, halkı küçümseyen, kendilerini bu ülkenin mutlak hakimi gibi gören sözde Atatürkçü, kafatasçılar; giderek sistemin kendilerine lutfettiği statüler ellerinden gittiği için artan hırçınlıklarıyla kendilerini zaten bitiriyorlar.
        Artık herkesin anlaması gereken bir gerçek var.
        Toplumda herkes eşit yurttaşlık haklarına sahiptir. Sizin o eskiden halka zorla dayattığınız ayrıcalıklarınız, üstenci ve kibirli tavırlarınız bitti.
        Ne kadar direnseniz, kabul etmek istemeseniz de artık sizlerde düz vatandaşlarsınız, anlayın bunu artık.
        Tarihin akışını geriye çevirmek mümkün değil. Cin şişeden çıktı bir kez. Bitti sizin o sahte ve haksız egemenliğiniz. Bundan böyle herkesle eşit, sıradan yurttaşlar olarak yaşamınızı sürdüreceksiniz.
        Ne geçmişteki statüleriniz, ne süslü apoletleriniz sizi ayrıcalıklı yapmaya yetmeyecek. Bu ülke için kullanabileceğiniz, bilginiz, yeteneğiniz, projeniz, harcayacak emeğiniz, yoracak beyniniz varsa, ancak onlarla öne çıkabileceksiniz.
        Bodrum da aklını, fikrini, yüreğini  paylaşmak isteyen bir avuç insanın yapmaya çalıştığı etkinliklerin ardında başka amaçlar arayarak kendi çaresizliklerini, amaçsızlıklarını, tatmiş edilememiş egolarını gizlemek isteyenlere son bir sözüm var.
        Geçmişle, yüzleşmek korkmayın, geçmişten ders almadan geleceği kurmamız mümkün değil.

Yorumlar kapatıldı.