İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ali Bayramoğlu,”Benim üzerimden kimliklere nefret dile getirildi”

Ali Balcı

“Bu zihniyet belli bir düşünce biçimine karşı oldukları için bana saldırdı. Bu düşünce biçimi nedir, siyaset konuşmak, ötekini tanımak, onunla birlikte yaşamak. Bu fikir her zaman tepki çekmiştir. Şimdi de Kürt meselesi ve 1915-Gayrimüslimler meselesi etrafından kurgulanıyor. Burada askeri yüzün sivil versiyonu karşımıza çıkıyor. Burada aslında hedefledikleri bir kişiyi kirleterek bu kişinin görüşlerinin anlamsız olduğunu anlatmak istiyorlar. Bu çok tehlikeli bir psikolojik harekat yöntemidir. Fikirlere değil kişilere saldırmak, onlarla ilgili hikayeler uydurmak, her şeyi çarpıtmak… Bunu yaparken birkaç şey birden oluyor. Bana “Gizli Ermeni” demişlerdi… Ermenilik bir yana gizli diyerek sizi hain olarak hedef gösteriyorlar. Aynı zamanda sizin bütün fikirlerinizin buna binaen öne sürülen fikirler olduğu söyleniyor. Bir başka ortaya çıkan şey de nefret. Benim üstümden kimi kimliklere yönelik nefret dile getiriliyor.”

***
Sabah Gazetesi’nden Ali Balcı, Ali Bayramoğlu ile siyaseti, sivilleşmenin geldiği noktayı,sonrasını, son dönemde yaşadıklarını ve hatta Fenerbahçe’yi konuştu…
 Röportaj: Barış Balcı / Sabah.com.tr
Türkiye’nin yakın tarihte yaşadığı kırılmaları çok iyi bilen, tanıklık eden bir gazeteci Ali Bayramoğlu. 28 Şubat’a karşı eleştirel duruşu ile o dönemler çok tepki çekmesine rağmen hiç geri adım atmadı. Son günlerde de kasıtlı bir anti propagandanın hedefi oldu. Gazeteciliğe duruşundan taviz vermeden, severek yapmaya devam edeceğini söylüyor. Aktüel dergisinde bundan böyle yazmaya başlayan Ali Bayramoğlu ile son dönemde yaşadıklarını, gelecek planlarını ve hatta tutkun olduğu Fenerbahçe’yi konuştuk.
Aktüel’deki yazınızda önemli bir noktaya değindiniz: Yeni bir asker ve ordu konsepti. Sivilleşme süreci yol alırken geldiğimiz bu noktada sivil bir demokraside yeni ordu konsepti nasıl geliştirilebilir?
Her türlü değişim, değişmesi gereken kurumun katkısını gerektiriyor. O olmayınca sopayla, havuçla değişim çok kolay olmuyor. Bu Türkiye’de İslami kesim için de söz konusu oldu. Bir yapı kendi iç dinamikleriyle değiştiği zaman değişim kalıcı oluyor. Bu sürecin en önemli noktalarından bir tanesi ordunun siyasi alandan çıkarılıp askeri alanda kalması… Diğer taraftan o askeri alanın da denetlenmesi. O denetlemenin de iki özü vardır. Bir tanesi yasama üstünden kontrol mekanizmalarıyla, örneğin bütçe harcamalarını kontrol ederek, askeri yargının denetlenmesi, bunların kanunlara uygunluğu… Bir de dolaylı denetim vardı. O da üretmiş olduğu askerin, subayın sizin demokratik sisteminizin bir meyvesi olmasını sağlamak. Yani ordunun bizzat kendi eliyle hem askeri işleri yapması hem demokrasiye uyum sağlayan ordu geliştirmesi… Yani iç tehlike, iç tehdit fikrinden bu kadar çok seferber olan asker yerine daha entelektüel daha toplumsal sorunlara farklı yaklaşan, güvenlik meselelerinde daha çok uzmanlaşmış bir orduya geçiş… Bu önemli bir mesele, bu olmadan yol alınmaz. Eski zihniyetteki ordunun değişmesi için ordunun kendi içinde bir değişim olması lazım.
Türkiye aslında bazı değişimler geçiriyor. Örneğin 28 Şubat sürecinde siz başörtüsü konusunda yapılan baskılara karşı önemli bir duruş sergilediniz. Şimdi ise bu konuda önemli kazanımlar gerçekleşti. O dönemden baktığınızda Türkiye’nin bu noktalara gelebileceğini düşünüyor muydunuz?
O dönem bunu düşünmedim. O dönem sadece başörtüsü meselesiyle karşı karşıya değildik. Silahlı Kuvvetler’in yeni yöntemlerle siyasete müdahale etmesi, bunu toplum üzerinden yapmaları söz konusuydu. Bazı yaşam biçimlerine, haklara yönelik gasplar söz konusuydu. Bir yaşam biçim kutuplaşması vardı ve bu ortamda bir yaşam biçimini külliyen kamusal alandan çıkarmaya yönelik hamleler oldu. Bugünler itibariyle bazı hak gasplarının önüne geçildi. Ama hala pek çok hak başka türlü gasp edilmeye devam ediyor tabii.
“BANA YÖNELİK ANTİ PROPAGANDANIN SEBEBİ…”
Son zamanlarda bir medya sitesinde size yönelik kasıtlı bir anti propaganda yapıldı. Bunun zamanlaması ve sebebi üzerine bir tahmininiz var mı?
Kendimle ilgili kampanyalar hakkında konuşmak doğru olur mu bilmiyorum. İnsan böyle durumlarda sübjektif olabiliyor. Kişisel kızgınlıklar devreye giriyor. Ama genel olarak şunu söyleyebilirim. Bu zihniyet belli bir düşünce biçimine karşı oldukları için bana saldırdı. Bu düşünce biçimi nedir, siyaset konuşmak, ötekini tanımak, onunla birlikte yaşamak. Bu fikir her zaman tepki çekmiştir. Şimdi de Kürt meselesi ve 1915-Gayrimüslimler meselesi etrafından kurgulanıyor. Burada askeri yüzün sivil versiyonu karşımıza çıkıyor. Burada aslında hedefledikleri bir kişiyi kirleterek bu kişinin görüşlerinin anlamsız olduğunu anlatmak istiyorlar. Bu çok tehlikeli bir psikolojik harekat yöntemidir. Fikirlere değil kişilere saldırmak, onlarla ilgili hikayeler uydurmak, her şeyi çarpıtmak… Bunu yaparken birkaç şey birden oluyor. Bana “Gizli Ermeni” demişlerdi… Ermenilik bir yana gizli diyerek sizi hain olarak hedef gösteriyorlar. Aynı zamanda sizin bütün fikirlerinizin buna binaen öne sürülen fikirler olduğu söyleniyor. Bir başka ortaya çıkan şey de nefret. Benim üstümden kimi kimliklere yönelik nefret dile getiriliyor. Bunu niye yapıyorlar? Bu da bir varoluş biçimi. Bu varoluş biçimi kimi yerlerden besleniyor. Devletin içindeki kimi kümelerden besleniyor. Yeni ve eski Ergenekon ile alakaları var. Bir kısmı da gerçekten böyle olduğu için, gazeteciliği evrak alarak yaptığı, tepkinin gazeteciliğini yaptığı için bunu yapıyor. Ne zaman tabular kırılma noktasına gelir? Hedef, genelde tabuları kırmaya çalışan insanlar oluyor.
 Bu süreçte muhafazakar basının kanaat önderlerinden de destek aldınız. Ne hissettiniz?
Çok mutlu oldum. Kişiselleştirmek istemem ama böyle bir durumda kimlikler politik kutupları aşan bir şekilde insanların hakkaniyetle, vicdanla ve demokratik çerçevede tepki vermeleri, sadece beni kollamak için değil kendisine yakın bir kimlikten nefret söylemi gelse bile bu nefret söylemine karşı olmaları mutluluk verici.
“28 ŞUBAT’TA HAİN OLARAK GÖRÜLDÜM”
Medyayla ilişkiniz ne zaman başladı?
90’ların başında üniversitede olduğum dönemlerde başladı. Para ihtiyacım olmuştu. Tempo dergisinde araştırmalar yaparak başladım. Sonra yazılarım çıktı. Yazılar çıkınca Yeni Yüzyıl başladı. Gazetecilikle birlikte siyasi anlamda aktörlük oluyor bu yazarlık.
Son günlerdeki kasti anti-propagandayı da göz önünde bulundurarak medya tarihinizden en zor anlarınız neler oldu?
Tabii son zamanlarda yaşanılanların hafızası taze… 28 Şubat’ta da çok üzüldüğümü hatırlarım o zaman daha gençtim.
Bu son zamanda yaşanan desteği o zamanlar almamıştınız…
Öyle bir destek olmadı. Tam tersi İslami kesime karşı seferber olmuş bir cenahın içinde yazı yazıyordum. Dolayısıyla hain, satılmış, Refah Partisi’nden para alan biri olarak görüldüm. Üzücüydü. Özkasnak çeşitli baskılar yaptı gazeteye. Bunlar bana yansıyordu. O zamanlar daha gençtim. Ama doğrudan canıma yönelik tehdit algısını Hrant’ın ölümünden sonra daha çok hissettim. 1915 ile meselesine değindikten sonra aldığım tehditler koruma almama yol açtı. O dönemi de iyi yaşadığımı söyleyemiyorum. Şu an çok kötü yaşamıyorum. Kafamı yastığa koyunca tehditler geride kalıyor, aklımdan gidiyor. Ama tehlike tehlikedir.
Kaynak:Sabah Gazetesi
Ali Balcı

Yorumlar kapatıldı.